Yukarı Çık




13   Önceki Bölüm 
           
https://img.wattpad.com/story_parts/1280082575/images/1720cc86b03a6242665800475964.jpg


Savaş öncesi derin bir sessizlik hakimdi.

Bakışlar ciddi, soluklar tutulmuştu.

Taraflar hazırlığını yapmış hem kılıçları hem de acımasızlığı kuşanmışlardı.

Belimdeki beyaz kılıcımı kavradım. Belki de onu kana bulamak zorunda kalabilirdim.

Sağ yanımda Torric ve arkamda kavgalı Ash ve Patric vardı.

Birlikler birer dörtgen şeklini almış yan yana dizilmişti. Ön saflarda Dükün ordusu ve kraliyet şövalyeleri vardı. Kont’un birliği ise yan tarafımızdaydı.

Görüş alanımı genişletmek için kenara geçtim. Ash ve birliğimizden bir kaç kişi öne adım atarak yaylarını gerdiler.

Dük’ün kalın ve cesur sesi etrafı sardı.

"Biz buraya krallığımızı temsilen geldik. Şimdi Kral Max’in mesajına kulak verin. Ya halkımızı rahat bırakıp,topraklarımızdan pılınızı pırtınızı alıp uzaklaşırsınız ya da-"

Bir an duraksadı, karşıdan hiç bir ses gelmiyordu. Onlara verdiğimiz son şansı tüketmişlerdi.

Ve kükredi "YA DA CANINIZ PAHASINA BU SAVAŞ GERÇEKLEŞİR!!" bunu o kadar yüksek sesle söylemişti sanki 100 km öteden bile duyulabilirdi. İçim ürperdi.

Herkesle beraber kılıcımı çıkarıp havaya kaldırdım ve gürültüye dahil oldum.

Savaş naraları, bağrışlar sessizliği parçalıyordu.

Karşı taraftan bir kahkaha sesi geldi.

Herkes bu manyağın kim olduğunu merak ediyordu. Ses yine bir anlığına kesildi. Meraklı gözlerle izlemeye devam ediyorduk.

Siyah uzun saçlarını topuz yapmış ve kırmızı tüylü, miğfer takmış adam atını önümüze sürdü. Tam ortada durdu .

Üzerinde siyah zırhı vardı ve miğferini çıkarıp eline aldı.

"TOPRAĞINIZ DEĞİL TOPRAĞIMIZ!" diye bağırdı.
Altın sarısı gözleri öylesine parlıyor ve ışıldıyordu ki bu savaş için can atıyor gibiydi. Dudakları yukarı kıvrıldı bir deliyi andırıyordu. Çekici bir yüzü vardı. Dük ile aralarında pek bir yaş farkı olduğunu sanmam.

Sonra Dük seri bir şekilde öne atıldı. Zırhlı zarif siyah atının saçları rüzgarda savruluyordu. Üzerinde dim dik kendinden emin bir şekilde duruyordu ve atını dizginledi.

Düşmanına karşı onurunu koruyordu, miğferini çıkarttı, delici mavi gözleri keskin bakıyordu.
Kılıcını kınından çektiği anda deli lord da çevik bir hareketle kendi kılıcını çekti.

İkisi arasında çekişmeli bir mücadele başladı. Dükün ne kadar atik ve güçlü vuruşları varsa deli lord hiç geri kalmıyor hızlı bir şekilde kaçıyor ve aynı şekilde karşılık veriyordu.
Dük her zaman bir adım öndeydi, aralarında bu çatışma uzun sürdüğünden alınlarından ter akıyordu. Önceki hallerine kıyasla yoruldukları hareketlerinin yavaşladığından anlaşılıyordu.

Ve o vurucu darbe Dükten geldi farklı bir yöntemle kılıcını savurur gibi yapıp Lordu şaşırttı ardından o hızla savunmaya geçemeyen Lordu atından düşürdü.

Dükün göğsü hızlı bir şekilde inip çıkıyordu kaşlarını çatmıştı ve bakışları bize ulaştı. Lider aurosı çok baskındı, etrafında vahşi koyu mavi bir sis dalgası vardı sanki.

Bu oldukça etkileyici bir görüntüydü.

Öncelikle dükün ordusu hareketlendi ve binlerce ayak sesiyle yer titremeye başladı.

Taraflar birbirlerinin üzenlerin doğru koşuyorlardı.

Hareketsiz bir şekilde dikildiğimden sağdan soldan bana çarpıyorlardı. Bir saniyeliğine kendimi bu karmaşada tek başıma hissettim, etrafımdaki her şey durdu. Sesler azaldı, göz kapaklarım ağır ağır hareket ediyordu. Koşuşturan askerler yavaşlatılmış gibi yanımda geçiyordu.

Göz hizamdan hararetli bir şekilde Kont atıyla geçince her şey eski haline döndü. Onların arkasına takıldım ama Kontun etrafında bir sürü asker vardı. Hepsinden sıyrılmaya çalışıyordum. Ona en yakın olan kişi ben olmalıydım.

Karşı tarafın askerleriyle ortada karşılaştık. Şimdi ulaşması daha da zorlanmıştı.Gözlerim Kont’a kitliyken düşman askerlerden biri üzerime geliyordu. Birden kafamı çevirdim ve savurduğu kılıcından ani refleksle kenara kaydım.Ucuz atlatmıştım.

Kimseye bulaşmak niyetinde değildim. Ondan kurtlulmaya çalıştım. Ardı sıra kesilmeyen darbeleri beni yoruyordu. Bir oraya bir buraya koşuyordum. Ama peşimi bırakmıyordu.

Bu böyle gitmezdi. Kont’u kaybetmemeliydim. Ben bir savaşçı değilim ama şartlar bunu gerektiriyorsa evet artık öyleyim.

Beyaz kılıcımı sapından tutup çektim. Parlaklığı gözünü kamaştırdı. Bunu fırsat bilip üzerine düz bir vuruşla atıldım.

Her ne kadar görüşü bir saniye için gitmiş olsa da bu darbeden bir bebek bile kaçabilirdi.

Savaşacağımı anladığı gibi o da vuruşunu yaptı kolumu sıyırdı.

Sadece hızlıydım. Ve şükürler olsun karşımdaki asker de bir acemiydi.

Toparlanıp ,kılıcı sıkıca iki elimle kavradım ve sağdan bir atlayış yaptım.

Üzerine zıpladığım için kaçacak bir yeri kalmayan adamın üzerine düştüm. Ani sarsılmayla üzerinden fırladım. Elimde bir sıcaklık vardı. Ellerime baktım.

Bu kırmızı sıvı neden benim elimdeydi?

Gözledim dolmaya başlamıştı. Bir inlemeyle şaşkın ve endişeli bakışlarım adama döndü.

Adam yere yığılmış, kanayan kolunu bastırıyordu.

Hemen yanına eğilince adam korkarak geri çıkmaya çalıştı. Ona zarar vereceğimi sanmış olmalıydı. Kendimden iğrendim. Endişeliydim.

"Hey bunu ben mi yaptım şimdi? Ö-özür dilerim! Çok özür-" Adam aklımdan hiç silemeyeceğim o bakışı attı. Üzerimde büyük bir suçluluk duygusu hakimdi.

Bir başka asker bana doğru düştü ve yine karmaşa da sürüklendim.

Etrafımızdaki insan kalabalığı çoğalıyordu. Çarpışmalar hızlı hızlı gerçekleşirken aklıma Kont geldi.

Ayağa kalkıp gözlerimle bölgeyi taradım. Ama onu bulamıyordum. Ellerimdeki kanları pantolonuma sürerek telaşla koşturmaya devam ettim.

Kontun askerleri buradaydı ama o yoktu. Zihnimde kötü ihtimal senaryoları canlanıyordu. Göğsüm sıkıştı. Her şey etrafımda dönüyordu. Ben yine de koşuyordum. Yer ayağımdan kayacak gibi olsa da.

Bir el omuzuma dokundu. Sersemlikle kafamı çevirdim.

"Torric!" Yüzündeki hafif çiziklerle karşımdaydı.
" Hey bizden niye bu kadar uzaklaştın? Burası tehlikeli bölge. Benimle gel geri dönelim." dedi. Sesi bitkinlik içeriyordu. Bu haliyle beni düşünmüş olmasına üzüldüm. Onu takip edecektim.

Elimi çekiştirirken başım eğikti ve askerlerin boğuştuğu zeminde yeşil bir püskül gördüm.

Bunu hikayedeki Melanie babası için dikmişti.

Torric’i ittirdim ve "Torric ben iyi olacağım lütfen gitmeme izin ver!" dedim. Ondan uzaklaşıp. Püsküle doğru gittim.

Üzerine bir miktar kan bulaşmıştı. Püskülü elime aldım ve birkaç adım ötedeki ormanlığa daldım.

***
Gecikmeler için üzgünüm millet! Hikayemizin kilit noktasına gelmiş bulunmaktayız.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


13   Önceki Bölüm 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.