Yukarı Çık




Sonraki Bölüm   2 

           
Saat on sekiz. İstanbul’daki milyonlarca insan için en az bir saatlik ıstırabın başlama vakti. Nafız da adliyenin karşısında bulunan fotokopicide ki işinden, tam da bu kahır saatlerinde çıkıyordu.
Koşarak metrobüs istasyonuna geldiğinde, saat çoktan on sekiz çeyrek olmuştu. Yaklaşık iki senedir bu hattı kullanan Nafız, Mecidiyeköy’den dolan metrobüslere Çağlayan’dan binmeyi her gün gerçekleştirilmesi gereken zorlu bir görev olarak görmeye başlamıştı.
Nafız, ön kapıda biriken kalabalığın arasına yıldırım gibi hızlandı. Kapının kapanmasından önce kendini içeri zar zor attığında, yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Metrobüs duraktan ayrılırken, Nafız kulaklıklarını cebinden çıkarmak için çırpınıyordu.
Sıkışık bir şekilde olsa da, her zaman otobüsün önünde gitmekten zevk almıştı. Kocaman camdan yolu seyretmek, anlık sıkıntısını bir nebze olsun azaltıyordu. Halıcıoğlu’na doğru yokuş aşağı hareket ederken, şoför tarafında bir hareketlilik dikkatini çekti.
Nafız kulaklıklarını çıkarıp o yöne baktığında, ilk duyduğu şey orta yaşlarda iri kıyım bir erkek yolcunun soföre çıkışması oldu.
 ‘’Hayvan mı taşıyorsun kardeşim, şu frene adam gibi bas!’’ 
Göbeği direksiyona değdi değecek şekilde aracı kullanan şoför, kızgın bir şekilde cevabını verdi.
‘’Beğenmiyorsan taksiye bin hemşerim!’’
Metrobüs şoförünün sözleri, tam bir klasikti. Nafız, iki sene boyunca buna benzer pek çok ağız dalaşı duymuştu. Olayın en fazla edilen birkaç küfürle kapanacağını zannederken, şoförün inlemesiyle işin rengi bir anda değişecekti.
Yolcu, elindeki şemsiyeyle şoförün alnının çatına zımba diye yapıştırınca, metrobüs darbeden çıkan ses ile inledi.
Kafasına şemsiyeyi yiyen şoförün gözü döndü. Fiziksel özelliklerini inkâr ederek kabininden sıçrayıp, yolcuya yumruk atmaya çalıştı. Normal zamanda hoş bir seyirlik olabilecek bu anlamsız olay, ertesi günün gazetelerine ”Köprü direğine çarpan metrobüste can pazarı” başlıklarıyla aktarıldı.
Şoförün yumruk sevdasına düşüp metrobüsü köprünün ayağına vurmasıyla Nafız, manzara seyretmekten keyif aldığı, dışarı bakarken çeşitli hayallere daldığı ön camdan uçarak çıktı.
Yola düşmesinden önceki kısa zaman zarfında, ablasıyla beraber yetim ve öksüz kaldıklarını öğrendiği an, ablasının görücü usulü evlendirilmesi ve eşi olacak o hıyarın evinde yaşamak zorunda kaldığı yıllar gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçti.
Çığlık çığlığa bağırmasına rağmen, asfaltı gördüğü son anda aklına şu soru düştü,
”Öldüğüm için üzülmeli miyim?”
Nafız gözlerini tekrar açtığında gri bir girdabın içinde, baş aşağı şekilde düşmekteydi. Korkudan kalbinin ağızından çıkmak üzere olduğu bu saniyede, kulağına metalik bir ses düştü.
 
‘’Yeni simülasyon başlatılıyor lütfen seçenekleri ayarlayınız!”
 
‘’Bir dünya seçiniz!”
 
Bu sorunun ardından, nereden geldiği belli olmayan yumuşak bir ses yanıt verdi
 
‘’Altı Medeniyetin Dünyası.”
 
Cevaptan sonra, metalik ses bir daha konuştu
 
‘‘Medeniyet seçiniz!”
 
Oldukça heyecanlı bir ses, ”ben cevap vereceğim, buna ben cevap vereceğim” diye ortalığı velveleye verdi
 
‘’Ork olsun!”
 
Metalik ses, sistematik olarak her cevaptan sonra bir soru yöneltmeye devam etti
 
‘’Cinsiyet belirleyiniz!”
 
Tok bir erkek sesine sahip kişi cevap verdi
 
‘’Dişi!”
 
‘’Fiziksel ve zihinsel kapasite seviyesi belirleyiniz!”
 
Sesinde hınzırlık olduğu belli olan bir başkası, cevabı vermek için bekliyordu
 
‘’Bir önceki simülasyonun aynısı.”
 
Metalik ses sorusunu sormadan önce, çeşitli gülme sesleri girdabın içinde bir süre çınladı.
 
‘’Hafıza silme işlemi gerçekleştirilsin mi?”
 
”Hayır!” cevabı geldiğinde, az önceki gülme seslerini bastıracak kadar yüksek sesli kahkahalar ortalığı inletti.
 
Metalik ses ”Simülasyon başlıyor son 5 saniye!’‘ dedikten sonra geri sayım başladı
 
5!
4!
3!
2!
1!
 
Nafız duyduğu bunca şeyin ardından gözlerini sıkı sıkıya kapatmış, korkudan titreyerek ağlıyordu. Geri sayımın bitimiyle beraber bir güç kafasından onu şiddetle çektiğindeyse, gözlerini açmak zorunda kalacaktı.
İlk gördüğü şey, ağzının kenarlarından iki koca diş sarkmış, yeşil renkte bir yaratık oldu. Korkudan avaz avaz bağıran Nafız, buz gibi su dolu bir varile baş aşağı sokulunca susmak zorunda kaldı. Varilin içine iki üç bat çıkar yapıldıktan sonra, yerde yatan diğerlerinin yanına konuldu.
Nafız bu kadar heyecana dayanamayıp bayılmak üzereydi, yanında yatan bebeğe ancak gözünün ucuyla bakabildi. Dehşete düşen Nafız’ın zihninden birkaç kelime hızlıca geçti.
‘’Bu nasıl bir çirkinlik böyle!”
—————————————————————————————————————–
İnsanın parası varsa çalışmak zorunda kalmaz. Böylece zamanı satın alır. Bu kalan zamanda da kendini mutlu edebilecek şeyleri yapar. Yani para mutluluğu satın alır.
Albert Camus
 


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


Sonraki Bölüm   2 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.