Yukarı Çık




122   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   124 

           

##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##

On nefes geçmeden, dükkânın kapısında kırmızı kıyafetlerinin göğüs kısmında alev broşu taşıyan gençler belirdiler. Şişman Moe ’nin tayin ettiği muhafızlar önlerinde duramadılar, dükkânla kalabalığın arasında kırmızı bir koridor oluştu.
“Lord Kasper geldi!”
Eşikteki genç bağırdı, sesi öyle gürdü ki camekân sallanmadan edemedi ama biraz sonra duyulacak olanın yanında esamesi bile okunmazdı.
“Başlatma ulan Lord Kasper’ inden! Eğer bir kez daha konuşursan, dilini kökünden söker alırım!”
Aksi Hanry gürültü yaptığı için azarladığı gence öyle bir bağırdı ki, toplanan kalabalık on adım geri çekilmek zorunda kaldılar.
“Astımın hareketi için özür dilerim Üstat Hanry, kendisine gereken cezayı vereceğim!”
Çilli yüzüne donuk bir gülümseme yerleştiren Kasper’ in sözleri bitince, iki kişi az önce bağıran gencin koluna girerek karga tulumba uzaklaştırdılar.
Dükkânın çok da büyük sayılmayacak satış alanında tuhaf bir atmosfer oluştu, bir araya gelmeleri beklenmeyen kişiler neredeyse yan yana duruyorlardı. Uzun bir süre sessizlik hüküm sürdü ta ki Mel acıyla inleyene kadar.
“Nesi var? Neden hâlâ acı çekiyor?”
Hanry yerinden hışımla kalkarak şifacının yakasına yapıştı, Mel’i iyileştirmeye çalışan adamın yüzünden akan terler üstadın ellerini ıslatıyordu.
“Elimizden geleni yapıyoruz efendim ama bedenindeki yaralar kapanmıyor!”
Terleri gören Üstat daha fazla üstelemedi, belli ki Mel’in başındaki üç kişi ne var ne yok ortaya koyuyorlardı. Şişman Moe Kasper’ in yanındaydı, belini hafif öne bükerek tedaviyi izliyordu.
“Moe, babanla iletişime geç ve Mel için ne gerekiyorsa yap! Parası mühim değil, hepsi benim tarafımdan karşılanacak!”
Kasper sözlerini bitirirken Marvina’yı baştan aşağı süzdü, önünde can çekişen biri olsa da bakışlarında şehvetin koyu tonu seziliyordu. Edgan çilli gencin niyetini nasıl anlamazdı, kardeşini arkasına çekerek önüne dikildi.
İki rakip, iki düşman, Mel’in iki yanından birbirlerine ölümcül bakışlar fırlatıyordu. Durum öyle bir hal aldı ki silahlarına sarılmaları işten bile değildi.
“Şifacıların rahat çalışması lazım! Ya yerlerinize geçin oturun ya da burayı terk edin!”
Hanry, durum kontrol altından çıkmadan müdahale etti, gergin bakışlar devam etse de iki tarafta geriye çekildiler.
“Ben ayrılıyorum. Dediğim gibi Moe, ne gerekiyorsa yapılsın!”
Kasper geldiği gibi büyük gürültüyle ayrıldı, dedesinin forsunun akademinin üzerinde demir yumruk gibi asılı durduğu çok açıktı.
“Küstah piç! Abimle dövüşmeye cesareti yok ama diğerlerine zorbalık yapmaya çalışıyor!”
Marvina tacizkâr bakışlardan kurtulur kurtulmaz sinirini boşalmaya başlasa da yanındaki genç adam sessizliğini koruyordu. Yaşananların farkındaydı, acı içinde yatan kişi hem arkadaşı hem de düşmanına güç kazandıran biriydi.
Kalanlar bir saat boyunca ses çıkarmadan şifacıların beyhude uğraşlarını izlediler, gelişme olmaması canlarını fena halde sıkıyordu.
“Ben gidip Bitki Bölümü Kütüphanesini inceleyeceğim, işe yarar bir şeyler bulmam lazım!”
Aksi Hanry bir hışımla fırladı, iki astı ancak rüzgârına yetişebiliyordu. İhtiyar adamın ardından bir süredir baygın yatan Kristin ayıldı ve Mel’in başucuna geldi.
“Mel, Mel, ne oldu sana?”
Narin genç kız, henüz yüzünü gördüğü sevgilisinin derin iç çekişlerini işittiği an yeniden bilincini kaybetti. Neyse ki Edgan yanındaydı ve Kristin’i yere düşmeden yakalayıp kardeşiyle beraber yatağına götürdü.
“Marvina, sen burada kal. Kristin uyanırsa içeri gelmesini engelle ve destek ol!”
Edgan depo kısmında biraz vakit geçirdikten sonra içeri döndüğünde dükkânda sadece Moe ‘nin kaldığını gördü, sabahtan beri uğraşan üç şifacı da ayrılmıştı.
“Nereye gitti bunlar?”
“Yapabileceklerini yaptıklarını söylüyorlar, biraz dinlendikten sonra gece yarısına varmadan kontrole geleceklermiş. Edgan, sen burada bekler misin? Acilen gidip babama haber vermem gerekiyor!”
Cevabı beklemeden kapıyı açan Moe bir nefes sonra dışarıdaydı, iki arkadaş çıkmaz sokaktaki dükkânın içinde yalnız kaldılar.
“Eh be Mel, kendini bu kadar yaralamanın ne gereği vardı? Nasıl oldu da kaçamadın?”
“Ka..kaça…ma…dım!”
Yüzü On Tomurcuklu Orkide yaprakları gibi beyazlamış olan Mel, bir kelimeyi ancak dört denemede söyledi ama bu bile Edgan’ın heyecanlanmasına yetecekti.
“Mel, konuşabiliyor musun?”
Sorduğu sorunun anlamsız olduğunu anlayan Edgan bir daha konuşmadı, eğilip arkadaşının söyleyeceklerini duymaya odaklandı.
“Beni, götür!”
“Beni götür mü?”
İri yarı genç çocuğun ağzından çıkanların anlam kazanması için dinleyen kişinin yoğun çaba sarf etmesi gerekiyordu, Edgan her seferinde söylenenleri tekrarlayarak onay almak zorundaydı.
“Çöplerin döküldüğü yere götür!”
Dört kelimeyi on denemede çıkarabilen Mel bitkin düştü, gözlerini kapattı ve konuşmayı bıraktı. Edgan söylenenleri duydu ama bakışlarında tereddüt eden insanlara has o çekingenlik vardı.
Gece yeni çöküyordu, şifacıların kontrole gelmesi için vakit vardı. Eğer Mel’in dediklerini yapacaksa şimdi tam zamanıydı, Moe dönerse ona izin vermeyebilirdi. Yakışıklı genç arkadaşının kolunu başının üzerinden geçirdi ve gövdesini omuzlarına yükledi.
Mel iriydi, onu başka türlü taşıması mümkün değildi. Kapıyı ayağıyla açan Edgan, depo tarafındaki duvarı bir hamlede aşarak kalabalık insan gruplarından uzaklaştı.
Yol uzundu ama Mel’in durumu iyi değildi. Henüz kısa bir süre geçmesine rağmen Edgan’ın mavi kıyafetlerinin yarısı kan kırmızı renge dönüyordu.
 “İyi mi yaptım acaba? Arkadaşımın ölümüne neden olmak istemiyorum!”
İçine çöken karanlık diline vurduğunda Edgan hızlandı, istenilen yere kısa sürede ulaşmak birinci önceliğiydi. Düzlükleri rüzgâr gibi aştı, dağ tepe demeden son hızıyla çöplerin uçuruma kavuştuğu buruna ulaştı.
“Mel, uyan! İstediğin yere geldik Mel, uyan!”
Sırtını büyükçe bir kayaya yasladığı arkadaşına ulaşmaya çalışan Edgan, avazı çıktığı kadar bağırdı. Bir kez değil, onlarca kez ona ulaşmaya çalıştı ve en sonunda Mel gözlerini yarım açarak onu duyduğunu belli etti.
Konuşamıyordu, sadece bakışlarını belli bir yöne çevirerek Edgan’a derdini anlatmak istedi. Yakışıklı genç arkadaşını yeniden kucakladı ve işaret edilen yöne doğru hızla ilerledi. Bir, iki derken, adımları hızlandı, tam koşmaya başlıyordu ki etrafındaki ortam bir anda değişti.
“Neler oluyor? Neredeyim ben?”
 


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


122   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   124 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.