Yukarı Çık




131   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   133 

           

##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##

“Mel, sevgilim!”
İri yarı genç çocuk kafasını kaldırdı ve narin kızın gözlerinin içine baktı. Kristin, dört sene önce köyü yağmalanıp ailesi öldürülürken onu görseydi, bakışlarının arasında bir fark olmadığını bilebilirdi.
“Uzun zamandır, bu konuyu konuşacağımız zamanı bekliyordum!”
Sevgilisinin şaşırmadığını anlayan Mel derin bir nefes verdi.
“Belki sen farkında değilsin ama Kasper için bitki toplamaya başladığın andan itibaren çok değiştin. Daha az gülüyor, daha fazla düşünüyorsun!”
Kristin buruk gülümsemesini soluk yüzüne yerleştirdi, o kadar yerini beğenmiyordu ki
“Elimde değil! Ben hep böyle birisi olmadım; Bitki Bölümü dâhisi, yüz senede bir gelen yetenek, diğerlerini aşan çocuk değildim.
Yeşil Gölge Akademisi Yerleşkesine adım atana kadar, kendi yaşıtım bir arkadaşım bile yoktu. Önce Edgan ve kardeşi, ardından Nalt ve halktan gelen çocuklarla tanıştım. Hiç beklemediğim bir anda sen çıkageldin Kristin, tek bir amaç uğruna sürdürdüğüm hayatım değişti.”
Mel, bugün normalin aksine uzun cümleler kuruyor, ruhunda biriken ne varsa ardı ardına dilinden dökülüyordu.
“Geceleri uyuyamıyorum, iki tarafı çıkmaza açılan bir durumda kaldım!”
Sevgilisi susunca, Kristin uzun cümleyi tamamlamak zorunda kaldı.
“Ne hissediyorsan söyle hayatım!”
Yüzündeki parmakları hafifçe kıpırdadı, hayatım dediği kişinin gözyaşları yanaklarına kadar ulaşıyordu.
“Eğer, eğer o bitkileri yakalamazsam, sana ve buraya gelmelerini sağladığım kişilere ihanet etmiş olacağım ama bunu yaparak da ilk arkadaşıma ihanet ediyorum!”
Dilinin altındaki baklayı çıkaran Mel’in gözyaşları sele dönüştü. Hıçkırıkları, devasa bahçesine ektiği çiçeklerin arasında dolaşıyordu.
Kristin konuşmadı, sadece Mel’in başını kavrayan kollarını sıkıca birbirine kenetledi. Ay, devasa bulut kütlesinin arkasına saklandı, ateş böceklerinin zayıf parıltıları dışında ışık yoktu.
“Mel, bu kadar kaygı insanı öldürür. Kim olursan ol, dayanamazsın, içten içe çürürsün.”
Gözyaşlarını her zaman göz kapaklarında tutan Kristin daha fazla dayanamadı, Mel’in derdini anlatması adına takındığı tavrını daha fazla koruyamadı. İki sevgili birbirlerine yaslanarak ağlıyorlardı, Yeşil Gölge Akademisi’nin mutluluk merkezlerinden birinde, bu gece hüzün hâkimdi.
“Ne yapacağımı bilemiyorum! Eğer bu andan itibaren son malzemeyi sağlayamazsam, her şey değişecek. Burayı veren İkinci Büyük, torununun yaşadıkları için bana ve etrafımda kim varsa hayatı dar edecek.
Diğer türlü, iksiri elde eden Kasper seviye atlayarak Edgan’ı yenecek, belki de öldürecek. Edgan, her zaman kendinden emin ve her şeyi başarabilecek gibi duruyor ama Enerjiyi Kullanma aşamasıyla, Enerjiye Hükmetme arasındaki fark çok büyük.
Kendi gözlerimle görmesem inanamazdım. Dövüş Alanında, Hükmetme aşamasındaki biriyle Kullanma aşamasında olan başka birinin dövüşünü izledim. Kullanma aşamasındaki tek hamle bile yapamadı, elementlerin gücü karşısında diz çökmek zorunda kaldı.
Şimdi son bitkiyi verirsem, arkadaşım ölecek ve diğer arkadaşım Kasper’ in ellerine düşecek. Söyle Kristin, nasıl kaygılanmadan durabilirim?”
Sorunun muhatabı konuşmadı, sessizlik içinde geçen bir saat boyunca Cırcır böceklerinin uzaktan gelen haykırışları yankılandı.
“Mel, bu soruya senin dışında kimse cevap veremez.”
Beklenti dolu gözler kapandı, gecenin karanlığıyla yarışacak kadar koyu bir keder Mel’in üzerine çöktü.
“İçine sor; dürüst ol, gerçekten ne istiyorsun sor Mel. Kaygının seni esir almasına izin verme, aklına gelen ve sana korku veren düşünceleri birer birer sal gitsin. Sen kocaman gökyüzüsün, kaygı bulutlarını sal gitsin, peşlerinden gitme. Gör onları ve gitmelerine izin ver, sadece izle!”
İri yarı genç çocuk gözlerini kapattı, sevgilisinin söylediklerini uygulamaya çalışıyordu. Derin iç çekişleri, seğiren yüz kasları ve titreyen eller ona eşlik etti ama en sonunda sakinleşmeyi başardı.
“Merhametli ol sevgilim; diğerlerine karşı gösterdiğin anlayışı, şefkati ve sevgiyi, kendine de ver. Kocaman yüreğine dünyaları sığdırıyorsun, o küçük ve tek başına çocuğu da sığdırırsın bir tanem. Ne karar verirsen ver kendinden nefret etme, bil ki sen özünle beraber hareket ederek bu kararı verdin!”
Mel’in iç dünyasından bedenine yansıyan tepkiler azaldı, enerjisi sakinleşti ama başının hafifçe titremesi her şeye rağmen dinmedi.
“Biliyorum, hâlâ ne olacağını düşünüyorsun. Sana son söyleyeceğim, var sayma olacak bir tanem. Lütfen, olacakları kafanda kurgulama. Olabilecek şeyleri olmuş gibi var sayarak kederlenme, olasılıklara yer aç zihninde.
Kaygı, korku yaratır ve bu korkular seni içten içe çürütür. Kendine sor, olmuş gibi davrandığın şeyler gerçekten oldu mu? Olasılıklara yer aç, kaygıların yarattığı korkulara esir olmadan düşün ve karar ver!”
Genç çocuğun titreyen başı nihayet sakinleşti; derin nefeslerle süslü sessizliğin içinde, iki sevgili geniş gövdeli ağacın altında oturuyordu. Bir saatlik zaman dilimi, sanki tek nefeste geçti, Mel’in dudakları hafifçe aralanıyordu.
“Kristin, çok teşekkür ederim!”
Saatlerdir uzandığı dizlerden kalktı Mel, sevgilisinin ay rengini almış yüzünü gördü ve soluk dudaklarına sıcak bir öpücük kondurdu.
“Seni eve bırakayım, biraz daha düşünmek istiyorum!”
Düşüncesine karşı çıkmayan Kristin kafasıyla isteğini onaylayınca, onu bir çırpıda kucağına alan Mel on nefes geçmeden kapının önündeydi. Geniş odadaki üç kişilik koltuğun üzerine usulca bıraktığı Kristin ile uzun uzun öpüştü, kendini dışarı attığında gözleri parlıyordu.
Bir an bile beklemeden koşmaya başladı; ileriye doğru attığı adımları kolunun seri hareketleri takip etti, öyle büyük aralıklarla yere basıyordu ki çöplerin uçuruma savrulduğu buruna ulaşması yarım saatini almadı.
“Dürüst ol, Merhametli ol ve Var sayma!
Elleri ejder pençesi halini aldı, alanı kaplayan hortumlarla bir süre bakıştı ve ıslak toprakta derin iz bırakan sağ ayağının desteğiyle ileri fırladı. Rüzgârların oluşturduğu hortumların içinde, bu gece koyu yeşil enerjiden oluşan başka bir hortum daha vardı. Aslında hortum demek haksızlık olurdu, fırtına gibi esiyor, kendisi dışında her şeyi yakıp yıkıyordu.
Gün ışıkları gecenin koyu karanlığının içinden sıyrılıp yer küreye ulaştığında, uçurumun kenarındaki burunda bir adam ufka bakıyordu. Etrafında tek bir esinti dahi yoktu, paçavraya dönmüş üst başı ve bedeninden sızan kanlara aldırmadan dimdik duruyordu.
“Gecenin yarattığı rüzgârlar, güneşin yakıcı ışıkları, doğa ananın bin bir türlü hediyesi, sizi ve kendimi olduğum gibi kabul ediyorum!”
Keskin bir dönüşle uçurumu arkasında bırakan Mel’in buradaki işi bitiyordu, Yeşil Gölge Akademisi’ne girdiği gün tanıştığı hortumlar artık onun için geride bıraktığı birer anıydılar.
 
 


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


131   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   133 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.