\“Mektubumu okudun değil mi? Burada olmanın sebebi bu değil mi?\“
Bir mektup mu? Ne mektubundan bahsediyor? Hızlıca defterimi kontrol ettim ve kısa sürede hatırladım. Ve sonra, hatırladığım an, sesimi şaşkınlıkla yükselttim.
\“Eh? Yani onu yapan sendin -?!\“
\“Evet! Anılarını esir alan güzel hırsız benim, ha ha!\“
Hiçbir utanma belirtisi göstermeden, ama aynı zamanda havaya da girmeden, cümlesini garip küçük bir gülüşle bitirdi.
\“A… Ama, neden..?\“
\“Hey, öyle soru sorup duramazsın! Kendin düşün!\“
\“Ş… Şey, yani sanırım beni ve Matsuda\’yı gerçekten ayırmak istedin...\“
\“Bununla hiç alakası yok!\“
Bir sebep düşünmeye çalışsam bile, tek bir hızlı, tehditkâr hamle ile bunu reddetti.
\“Eh, neyse. Sadece şu an sana söylemek istemiyorum!\“ Konuştuğu sırada, Enoshima-san hala ağacın altında, yerde duran defteri aldı, defterin emdiği sıvıyı umursamadı ve defteri dekoltesinin içine soktu.
\“Heh heh he. Üzgünüm ama bunu sana şimdilik geri veremem. Bu ara sahne o kadar ileri gidemez hey hey hey hey hey hey hey\“ - Enoshima-san gözlerini şaşkınlık içinde kocaman açtı. \“Ha? Ha? Ha? Ha? Ha?\“ Kafasını sağa sola çevirdi, delirmiş gibi bağırdı. \“O gitmiş. Gitmiş. Gitmiş. Gitmiş. Gitmiş. Gitmiş!\“
\“N… Ne gitmiş?\“ Diye sordum çekinerek, onun bu ani değişiminden kafam karışmış halde.
\“O gitmiş! Gitmiş! Bu garip değil mi? Neden gitti? Neden?!\“ Ağaçların çevresinde dolandı, çığlıklarını bozuk plak gibi tekrarlayarak.
\“Sordum ki, ne gitti?!\“ Sonunda daha gür bir ses tonu kullanmaya karar verdim ve sonra -
\“Oh? Ah…\“
Sonunda yüzünü bana geri döndü… ama bu beklenmedik şekilde ifadesiz bir yüzdü. Sonra, tonlama eksiği olan bir sesle cevap verdi, önemsiz bir konudan bahseder gibi sessiz konuşuyordu.
\“Ceset. Ceset gitti. Burada duran ceset artık yok.\“
\“Ha?\“
\“Oh, hemen unuttun mu? Açıkçası, unutkanlığın bile sınırları olmalı. O cesedi kendi gözlerinle gördün, değil mi?\“
Yeni bir soru aklıma geldi. \“...Bekle, unutkan olduğumu nereden bildin? Sana söylemiş miydim?\“
\“B… Bu önemli değil! Neyse, burada kesinlikle önceden bir ceset vardı!\“ Enoshima-san soruma aldırmadan sesini yükseltti. \“Lütfen, inan bana! Burada birkaç dakika önce bir ceset vardı! Onu ben öldürdüm, bu yüzden eminim!\“
\“……Ha?\“
Ne olduğunun farkına varamadan, vücudum kaskatı kesildi.
\“Yani, ona arkadan saldırdım ve tek hamlede astım! Bunu, şu güçsüz kollarla yaptım! Sonra o biraz sızdırdı. Açıkçası onun gibi yaşlı adamlar bez takmalı, ne olur ne olmaz. Öyle yapsalardı bu bana böyle günlerde bile gönül rahatlığı verirdi!\“
\“Ha?\“
Bana bir kafa karışıklığı büyüsü yapılmış gibi hissettim. Diğer yandan, Enoshima-san, konuşurken hevesle el hareketleri yaparak konuşmaya devam etti.
\“Hihihi. Açık konuşmak gerekirse, birazı eteğime bulaştı bu yüzden yıkamak için lavaboya gittim. Ama görünüşe göre ben yokken ceset uçup gitmiş! Tüymüş! Tamam, aslında benim hatamdı, azıcık bir çişten bu kadar korkmak. Bundan dolayı, ceza olarak az önce o çişle kaplı defteri gömleğimin içine koydum!\“
\“Ha?\“
\“Demek istediğim, onu başkalarına ibreti alem olması için öldürürken çok uğraştım… Sahiden, bunu kim yapabilirdi?!\“
\“Ha?\“
\“Hey, deminden beri aynı şeyi diyorsun. Şu hep ünlü olan beyinsiz karakterlerden biri olmaya mı çalışıyorsun?\“
\“Ha?\“
\“Veya belki de sadece aptalsındır?\“
Faydasızdı.
Kelimelere bile dökemediğim düşünceler kafamın içinde gezindi, berbat, kulak tırmalayan bir baş ağrısına yol açtı. Hiçbir şey anlamadım. Birini öldürmek, bir kişinin öyle rahatça itiraf edebileceği bir şey mi?
\“Ah, böyle bir şeyi nasıl rahatça itiraf edebildiğimi merak mı ediyorsun?\“ Bir kez daha tam on ikiden vurdu. \“Bunun cevabı net olmalı! Senin buna dahil olmanı istiyorum!\“
\“……Eh?\“
Belirsiz ama olağanüstü bir endişe tüm vücuduma yayıldı.
\“B… Ben, buna dahil olmak mı..? Bekle bir saniye! Neden böyle korkunç bir şeye bulaşmam gerekiyor?!\“
\“Ha?\“
\“Soruyorum ki… neden böyle korkunç bir şeye bulaşmam gerekiyor?!\“
\“Ha?\“
\“D… Dedim ki –\“
\“Bu kadar kızma! Beyinsiz karakter kişiliğini bozuyorsun!\“
\“Öyle değil! Ben -\“
\“Bu durumda, sana bir soru sorayım. Diyelim ki hazır noodle yapıyorsun. Kaynar su döküp üç dakika beklersin değil mi? Ama ya birisi gelip \’Neden üç dakika?\’ diye sorsa cevabın ne olur? Bunu cevaplayamazsın değil mi?\“
Düşüncelerim eşi benzeri görülmemiş bir karmaşa durumuna ulaştı.
\“N… Neyden bahsediyorsun?! Konuyu de -\“
\“Konuyu değiştirmiyorum! Aynı konudan bahsediyorum!\“ Enoshima-san güçlü bir ses tonuyla karşı saldırı yaptı. \“Bu işler böyle, işte o yüzden bunu yapıyorum! Daha fazla açıklaması yok! Ah, ama biliyorsun, bununla gurur duymuyorum ama sabırsız biriyim, bundan dolayı genelde üç dakika dolmadan pes ediyorum. İnsanlar sert noodleları sevdiğimi düşünüyor ama çooook daha derin bir sebebi var! Peki, şimdi anladın mı?\“
Kavrama yetim çatırdadı ve çöktü, beynimin içi tamamen bir moloz yığınına dönüştü. Geriye kalan tek şey, büyük miktardaki soru işaretleriydi.
Hiçbir şey anlamıyorum. Bu emin olduğum tek cevaptı.
Eğer Ubermensch olimpiyatlarına katılmayı hedeflemiyorsanız insanları tamamıyla anlamaya çalışmak gereksiz bir iş. Bunu biliyorum. Ama ne olursa olsun, onun durumu sıradışı idi. Onunla en başından beri muhatap olmamalıydım sonuçta. Ama muhtemelen hala çok geç değil! Daha fazla bulaşmadan -
Bu doğru, kaçmalıyım!
Bu doğru, kaçmalıyım!
Sonunda bu basit cevaba ulaşmış halde hemen döndüm, yeri güçlü biçimde tekmeleyerek zıpladım ve tehlikeden kaçmaya başladım.
Anında, kendimi Enoshima-san ile kafa kafaya çarpışırken buldum.
\“Nasıl – ?!\“
Tam kalçamın üstüne düştüm. Yere o kadar sert vurdu ki tüm vücudum uyuştu. Yukarı baktığımda, Enoshima-san kafamın önünü kapatacak şekilde yolda duruyordu. Onun hareket ettiğini bile görmedim ama nasılsa daha ben koşmaya başlamadan arkamda belirdi.
\“I… Işınlanma mı?!\“
\“Shukuchi-jutsu\’yu tercih ediyorum. Verdiği popüler kültür havası hoşuma gidiyor.\’\“
Sanki yere vuran sadece kalçam değil, her yerimdi gibi hissettim. Sonuç olarak ondan kaçamayacakmışım gibi görünüyordu. Kendimi bununla hiçbir alakam olmadığına ikna etmiş olabilirdim ama o buna izin vermeyecekti.
\“Sanırım durumu yanlış anladın, öyle değil mi?\“ Enoshima-san çömeldi ve yorgun gözlerime dikkatle baktı. Kafamın içindeki her yerde alarmlar çaldı - onun gözlerinin içine bakmamam gerek. Yine de bakışlarımı başka yöne çeviremedim. \“Sana önceden söylemeliydim. Senin amaçların önemsiz. Önemli olan şey Junko Enoshima\’nın amaçları. Hepsi bu. İşte bu yüzden Junko Enoshima\’dan kaçmayı düşünmek bile saçmalık. Dünyanın kendisi Junko Enoshima\’nın oyun alanıdır ve orada yaşayan herkes yalnızca ödünç alınmış bir zaman süresince yaşar. \’Sahip olduğun her şey benim\’ demiyorum, diyorum ki \’Direkt olarak sen, benimsin.\’ Tüm dünya ve bütün insanlık, Junko\’nun onlarla kendi istediği şeyleri yapması için var.\“
\“Ne?\“
Bu en şeytani, sıradışı, egoist prensipti. Mideni bulandıracak türden. Bunların hepsini ciddi anlamda söylüyorsa bu kızla tanıştığım için kendi şansıma küsmeliyim.
\“Oh, peki. En son konuştuğumuz şeye geri dönmeliyiz. Ceset konusu.\“ Kalkıp kendini toparladı, bana döndü ve bir soru sordu. \“Bu arada, Umudun Zirvesi Akademisi\’nin İdare Komitesini biliyor musun?\“
\“... Umudun Zirvesi Akademisi\’nin İdare Komitesi mi?\“ Emin olmak için defterimi kontrol ettim ama hiçbir yerde bu kelimelerden bahsedildiğini bulamadım. Öyle görünüyor ki gerçekten onun ne olduğunu bilmiyorum. Ama eğer o, bu isimden şu an bahsediyorsa muhtemelen bunun anlamı -\“
\“Ah görünüşe göre bir sonuca bardın! Ah, üzgünüm. Telaffuzları karıştırıp duruyorum. Tekrar deneyeyim. Görünüşe göre bir sonuca vardın!\“
Enoshima-san, abartılı bir gösterinin sunucusuymuş gibi görkemli bir biçimde ellerini açtı.
\“Bin-bingo! Bu doğru! Burada olması gereken ceset, Umudun Zirvesi Akademisi\’nin İdare Komitesinin üyelerinden biriydi. Bu adamlar eğitim görevlileri ve hatta müdürden bile daha yüksek mevkideler. Yani onlar, bu okulda gerçek gücü ellerinde tutan ihtiyarlar. Hee hee hee, şimdiden heyecanlanmadın mı?\“ Kendi kendine heyecanlanmıştı, devam etti. \“Ama yas tutmaya gerek yok. Demek istediğim, onun burada öldürülmesi sadece işlerin yürüme şekli. Evet, hepsi en başından planlanmıştı. İşte bu yüzden o olayı ne kadar saklamaya çalışsalar da tamamen faydasız!\“
\“......O olay mı?\“ Düşünmeden sordum. Bu sadece düşüncesizce diyebileceğim anlık bir tepkiydi. Ağzımdan çıktığı anda, böyle bir şeyi sorduğum gerçeği ile sersemlemiştim.
\“Oh? Oh? Oh? Meraklısın, değil mi? Tabi ki öylesin - \’o olay\’ gibi belirsiz bir adı, merak seni ele geçirmeden önce belli bir miktarda duyabilirsin, öyle değil mi?\“ Bunu derken Enoshima-san bir poz verdi, elleri belinin iki yanındaydı ve göğsünü kabartmıştı, sesli biçimde açıkladı, \“Umudun Zirvesi Akademisi\’nin Tarihindeki En Kötü, En Büyük Olay! Bahsettiğin olayın gerçek kimliği bu!\“
Bu kelimeleri duyduğum anda, bir tür ateş kafatasımın içini işgal etmiş gibi bir his tarafından saldırıya uğradım. Ne -? Bilincim kavrulan sıcaklık ile azaldı ve azaldı. Aynı anda dalgın biçimde bu kelimeleri defterime yazdım, sanki biri elimi kontrol ediyormuş gibi. \“Umudun Zirvesi Akademisi\’nin Tarihindeki En Kötü, En Büyük Olay.\“
bu bölümün devamı yakında...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.