Yukarı Çık




11   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   12.2 

           
Bölüm 12.1

Sonunda gözlerimi açtığımda, üstümde bir tavan vardı.

Muhtemelen bir yerde uyuyakalmıştım ama unutkan olduğumdan dolayı, her zaman nerede ve nasıl uyuduğumu unuttuğum için çok şaşırmadım. Sakince gözlerimi tavandan çevirdim ve bir pencere gördüm. Perdedeki boşluktan berrak bir ışık demeti çıkıyor, bulunduğum beyaz odayı aydınlatıyordu. Sanırım sabahtı. 

Bu oda… hatırlayamadığım bir odaydı. Her zamanki gibi bunu da hatırlamıyordum.

Her neyse, ilk yapacağım şey sakince durumu \“Ryouko Otonashi\’nin Anı Defteri\“nden doğrulamak olmalı, bu yüzden sakince yataktan kalkmaya çalıştım ve kalkamadığımı fark ettim.

\“...Neler oluyor?\“

Vücudum sağlam görünen bir iple yatağa sıkıca bağlanmıştı. Ancak “ustaca” diye tanımlayabildiğim harika bir düğümdü ve beni öyle sınırlıyordu ki vücudumu neredeyse hiç hareket ettiremiyordum. Boynumu da çok döndüremiyordum, bu da odanın etrafına bakmayı imkansız yapıyordu. O anda, mantıksız bağlantıların bulunduğu bu durumda, sonunda panik olmaya başladım. Diğer bir deyişle, \“Ne oluyor?\“dan \“Ne oluyor?!!\“a geçtim.

\“N…Ne oluyor?!!\“

Ancak ne kadar çabalasam da tek yapabildiğim yatakta sallanıp takırtı etmekti. Özenle bağlanmış ip çözülme belirtisi göstermedi, aksine daha sıkı olmaya başlamış gibiydi.

\“B...Birisi..!\“ Korku tarafından ele geçirilmiş halde bağırmaya başladım. \“Y...YARDIM ETSİİİİİİİİN!!\“

Bir başladım mı duramadım.

\“LÜTFEEEEEEEEEEN!\“ Bağırdım, bağırdım ve bağırdım. \“BİRİSİİİİİİİİ! YARDIM ETSİİİİİİİİN!\“

Azimli yardım çağrılarım bir süre devam ettikten sonra -

\“Çok gürültülüsün, gübre böceği.\“

Kelimeler kabaydı, ama kalbim öncekinden de hızlı atmaya başladı!

\“Eh? Matsuda-kun?\“

\“Bağıracaksan sessiz bağır, seni ahmak.\“

\“Bu sensin, Matsuda-kun!\“

Bu alay eden sesin kesinlikle sevgili Matsuda-kun\’uma ait olduğunu anladığım an, tek isteğim hemen onu aramaktı. Ama kafam yatağa sıkıca bağlı olduğundan etrafa bile bakamadım.

\“Neredesin, Matsuda-kun?\“ dedim çılgına dönmüş halde.

\“Nerede mi..? Tam altındayım, belli değil mi?\“

\“Ne? Altımda mı?\“

\“Yattığın yatağın altındayım, seni ucuz kadın.\“

“Ucuz kadın” ifadesini o anlık görmezden geldim ama benim yanımda böyle bir üslup kullanması beklenmedikti.

\“Eh? Neden yatağın altındasın?\“

\“Öfkemi kontrol edebilmek için zihinsel konsantrasyon egzersizleri yapıyorum.\“

Bağlanmış haldeyken kendi gözlerimle onaylayamadım ama sesi kesinlikle yatağın altından geliyor gibiydi. Sanırım gerçekten yatağın altındaydı.

\“......Ee, zihinsel egzersizler yatağın altında mı yapılır?\“

\“Bana göre öyle.\“

Görünüşe göre Matsuda-kun çok yönlü bir insan. 

\“Hey, Matsuda-kun. Bir sorunun varsa her zaman bana gelebilirsin. Her zaman sorunlarını dinlerim.\“

\“Bu öneriyi kabul edebilirim o zaman...\“

Matsuda-kun derin bir nefes aldı ve aniden yüksek sesle ve patavatsızca konuşmaya başladı.

\“Uykusuz bir gecenin şafağında, bana çirkin bir arkadaşımın kaybolduğu söylenildi. Bu yüzden onu her yerde aramaktan başka seçeneğim yoktu. Ama laboratuvara geri geldiğimde aniden onun yatağımda yatan, kütük gibi uyuyan, üstüne bir de horlayan; çirkin, kirli vücudunu buldum. Bu durumda beni içine çeken öfke ile nasıl başa çıkarım söyler misin?\“

\“......Gerçekten çirkin bir arkadaşın varmış.\“

\“O arkadaş sensin.\“

Evet. Bunu tahmin etmiştim!

\“...Şey, yani kayıp mı oldum?\“

\“Kendini bile hatırlamayan ve kaybolan birinin serbestçe hareket etmesine izin verilmemeli. Sanırım seni bağlamak iyi bir karardı.\“

...Bu demek oluyor ki beni bağlayan kişi Matsuda-kun\’du. Ne kadar şaşırtıcı! Böylesine ustaca bir düğüm yapabileceğini hayal edemezdim! Hatta bu biraz ilgi çekici!

“Her neyse, seni bir süre bağlı tutacağım ki yaptıklarını iyice düşün.”

“...Şey, bu ‘bir süre’ yaklaşık olarak ne kadar sürer?”

“Düşüneyim… Bir sonraki Dünya Kupası ne zaman -”

“Bu çok uzun!!”

“...Sanırım haklısın. İyi o zaman, bugünün büyük bir kısmı olsun.”

“Bu bile abartılı! Kimse aşkını yatağa tüm gün boyunca bağlamamalı!”

“Kime aşkın diyorsun? Bir böcekle sevgili olacak türden bir ucube değilim.”

“B…Böcek…?”

Abartılı iğrençliğine verecek bir cevap bulamadım. Zaten gerçekten sinirli gibiydi, rol yapmıyordu. Bunları söyledikten sonra susması bunu kanıtladı.

Yatakta sessizdim.

Yatağın altında, Matsuda-kun sessizdi.

Bu garip sessizlik biraz devam etti.

Bir süre geçtikten sonra, Matsuda-kun iç çekti ve dedi ki, “...Doğrusu, sen hep böyleydin.”

“Ne? Neyden bahsediyorsun?”

“Şimdi hatırladım. Buna benzer bir şey önceden olmuştu… Beni sinir etmenin mükemmel yollarını biliyordun hep.”

“Bunu duymak ister miyim emin değilim… ama sanırım istiyorum. Öyleyse önceden olan şey neydi?”

Matsuda-kun aklındaki anıları kelimelere dökmekte zorlandığı için yavaşça olayı anlatmaya başladı.

“Şeydi… sen ilkokula başladıktan hemen sonraydı.”

Bu hikayenin bu kadar eski olmasına şaşırdım, ama aynı zamanda mutluydum. Çünkü bu, Matsuda-kun ile küçüklükten beri beraber olduğum ve benim hakkımda çok eski bir anıyı hatırladığı anlamına geliyordu.

Ama ben hatırlamıyorum tabii ki. Bunun hakkında yapacak bir şeyim yok.

“Kum havuzunda yetenekliydin ve parkta şaşırtıcı şekilde büyük ve karmaşık bir kumdan heykel yapmaya başlamıştın. Sagrada Familia kilisesinden ilham alınmıştı. Bu gerçekten harika, değil mi? Yani küçük bir ilkokul öğrencisi, Sagrada Familia’yı inşa etmeye karar veriyor! Üstelik, kumu biraz su ile sertleştirmek gibi gelişmiş teknikleri kullanmayı da biliyordun. İnşa etmen tam bir ay sürdü.”

“T...Tam bir ay mı?!”

“Gerçek Sagrada Familia yüz yirmiden fazla yıldır yapım aşamasında ve hala bitmedi. Kumdan kopyasını yapmanın o kadar sürmesi çok şaşırtıcı değil...”

Ama yine de bir ay sürmüş! Neyi kanıtlamak istemişim merak ediyorum.

“Gerçekten muhteşem bir kumdan heykeldi. Kimse onun bir ilkokul öğrencisi tarafından yapıldığına inanamadı. Sen bitirmeye yaklaşırken mahalledeki birçok kişi sırf senin inşaatını izlemek için geldi. Bu çok büyük bir başarıydı. Ama… hiçbir zaman tamamlayamadın.”

“Eh? Neden? Bitirmeye çok yaklaştığımı söyledin...”

Matsuda-kun, sorumu biraz depresif bir ses tonuyla yanıtladı.

“Birisi onu yıktı. Tam da bitmek üzereyken.”

“Y...Yıktı mı..?\“ Zihnimde aniden bir görüntü belirdi. Üstüne basılmış bir kumdan heykelin acınası enkazı.

“N...Neeeee? İlkokula giden bir kızın eserini yok etmek için cidden kalpsiz biri olmalısın!” Hala yatağa bağlıydım ama sesimde durmayan bir yangın vardı.

“O zamanlar da aynı şeyi söyledin ve deli gibi ağlamaya başladın. Neredeyse bir gün boyunca durmadan ağladın.”

“Yani, bu şaşırtıcı değil!” İlkokuldaki kendime yoğun bir empati duydum.

“Tahmin edebileceğin gibi, olanlara sinirlendim ve suçluyu kendim aramaya karar verdim… ama ne kadar arasam da, bir iz bile bulamadım. Sagrada Familia yok edildiği anda, parkta senin dışında biri olmaması gerekiyordu hatta. Başka bir şahit bulamadım ve araştırmam bir çıkmaza girdi. Sanırım o anda çok üzgün hissettim… Parktaki bir bankta oturup, Sagrada Familia’nın kalıntılarını izlediğimi hatırlıyorum, o anda sen aniden koşarak yanıma geldin. Şaşırtıcı biçimde, yüzünde önceden hiç görmediğim kocaman bir gülümseme vardı.”

“Ah, anladım! Suçluyu kendim bulmuş olmalıyım!”

“Hayır, öyle değildi.” Durum böyle olsaydı çok daha iyi olacakmış gibi konuştu.

“Gelip kulağıma fısıldadın. Bunu sır olarak saklamamı, Sagrada Familia’yı yok edenin sen olduğunu söyledin.”

“......Ha?” Tamamen şaşkına döndüm. “Şey… yani bir kumdan heykeli yapmak için tüm ayımı harcadım ve bitirmeye yaklaşırken onu yıktım mı?”

“Sinir bozucu bir olay, değil mi?”

“S...Sinir bozucu olsun olmasın… neden böyle bir şey yapayım ki?”

“Ben de bunu sordum. Yanlışlıkla yaptığını söyledin. Yani bu durumda bunları önceden söylemeliydin! Senin yüzünden, suçluyu bulmak için çok zaman harcadım!”

Bir aylık çalışmamı yanlışlıkla çöp ettiğimi düşününce… Ne kadar aptalmışım. Hiç anlayamıyorum.

“Yani sonuç olarak, beni oyuncağın gibi kullandın. Şimdi anladın mı? Ne tür bir baş belası olduğunu anladın mı?”

“Evet! Öyle bir seviyedeyim ki beni bağlamak en iyi seçim olur!”

“Kırk yılın başında bir anlaşmaya vardık.”

Aynı bu şekilde, bağlı olmayı onayladım ama hala bir pişmanlığım vardı. Öyle yoğun bir pişmanlıktı ki, “pişmanlık” gibi bir kelime bunu çok iyi tanımlayabilir mi emin değilim.

“Offffffffffffff…”

“Ne oldu? Karnın mı ağrıyor?”

\“......Hayır, ağrımıyor. Sadece üzülüyorum. Sonunda Matsuda-kun\’u benimle ilgili anılarını anlatırken duyabildim ama defterim yanımda olmadığı için az sonra hepsini unutacağım. Offff.\“

\“Defterini istiyorsan yastığın yanına koymuştum onu.\“

\“Ne? Gerçekten mi?\“ Kalbim, aşk için gelmiş olan bu beklenmeyen cankurtaran sandalına atladı. \“Ne tarafta? Sol mu sağ mı? Ya da belki ikisi de değildir?\“

\“Sakin ol, ahmak. Senin sağında olmalı.\“

Benim sağımda ise sağ tarafıma odaklanmalıyım! Göz kaslarımı zorladım ve yastığa doğru çevirdim. Beklediğim gibi, orada deftere benzeyen bir şey vardı. \“Ah! İşte burada!\“

Boynumu bir kaplumbağa gibi uzattım ve defterin ucunu dudaklarımın arasına aldım. Sonra dil kaslarıma acı çektirdim ve bir şekilde defteri açmayı başardım.

...Defteri açtım tamam ama nasıl yazı yazacağım? Bu temel sorun üzerine düşünürken bir cümle tesadüfen görüş alanıma girdi.

\“O adamı Junko Enoshima öldürmüş -\“

Harfler, titreyen bir elle yazılmış çarpık hiyerogliflere benziyordu.

Ne anlama geldiğini anlamadım.



bu bölümün devamı yakında...

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

11   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   12.2