Yukarı Çık




8   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   10 


           
"Zombiler tarafından mı?"

Şaşkın bir yüzle manastırın penceresinden baktım. Şu an gün ortası olmalıydı ama durmaksızın yağan yağmur yüzünden dışarısı oldukça karanlıktı.

Dışarısı karanlık olduğu için görüş alanı da buna göre kısıtlanmış olmalıydı. Zombilerin hava durumundan yararlanarak birini öldürmek yerine kaçırmış olmaları biraz tuhaf hissettiriyordu.

Normalde zombiler, zavallı enayiyi yutmadan önce kaliteli bir şarap gibi yıllandırmaya çalışmazlardı, bu yüzden kesinlikle başka bir şey hedeflemiş olmalılar.

Ancak, sadece tek bir köylü müydü?

"Sadece bir kişi mi dedin?"

Gril başını salladı. Telaşlı bir yüzle devam etti, “Evet, sadece bir tane! Yaklaşık üç ay önce komşu köye taşınan genç bir bayan. O ... bilirsiniz ... gol atmaya çalıştığınız kişi."

"Ne yapmaya çalıştım?"

Bu hikâyeyi ilk defa duydum.

Gril etrafa göz gezdirdikten sonra kulağıma doğru fısıldadı, "Şey... Oldukça çekici biri. Ne yaptığınızı hatırlayıp hatırlamadığınızdan emin değilim, ama onun tarafından reddedildikten sonra utançt-... bilirsiniz... kendinizi astınız..."

“…”

O anda gözlerimi kapatmadan edemedim.

Aaaargh... bu çok utanç vericiydi.

Bu herif kaderinde umutsuzluk hissettiği için değil de bir kız onu reddettiği için mi kendini öldürdü?

Kutsal İmparator'un bu aptal torununu neden terk ettiğini şimdi anlayabiliyordum.

Muhtemelen ailesinin şerefine hayatından daha fazla değer verdiği için, bu mangnani torunu hakkındaki her şeyi sonsuza dek unutmak isterdi.

Şakaklarıma masaj yaparken çaresizce inledim. "Tamam, peki nasıl sürüklendi?"

"Pardon? Y-yani…”

Gril telaşlı görünüyordu, emin değildi.

Aslında ondan daha telaşlı hisseden kişi bendim.

Köylüler artık manastırın dışında nöbet tutuyorlardı. Yani içeride kalmak en güvenlisi olurdu- şu anda dışarı çıkmayı düşünen birinin aklının başında olmadığı belliydi.

“Genç bayan gördüğünüz gibi çok iyi kalpli. Kişiliği etraftaki yaralıları yüzüstü bırakmasına izin vermiyor, bu yüzden gidip şifalı bitkiler bulacağını söyledi ve..."

Bu can sıkıcı gelişmenin nesi var?

Bir ısırık yarası kutsal su ile hiçbir tehdit oluşturmazdı. Buna rağmen bu kadın şahsen ‘şifalı otlar toplamak’ için mi dışarı çıktı?

 
Gril devam etti, "Bu yüzden köylüler bir arama ekibi oluşturmak istiyor."

"Zombilerden korkmuyor musunuz?"

"O köyün bitki toplayıcısıydı ve sıkı çalışması nedeniyle birçok insan kurtarıldı. Birçoğumuz borçluyuz ve köydeki en güzel kadınlardan biri. Ayrıca bekar ekselansları.”

Yani... âşık olan tüm erkekler onu kurtarmak istiyor?

Aslında bu konu hakkında beni de rahatsız eden bir şey vardı. Eğer zombiler onu gerçekten kaçırdıysa, gerçekte neyin peşinde olduklarını öğrenmeliyim. Belki de bu basit bir kaçırma değil, belki de o kadın ve zombiler şüpheli bir şeyin içindeydiler.

“Şimdi anlıyorum, ama onun izini sürebilir misiniz?”

“Yanımızda Hans adında deneyimli bir avcımız var. Eğer oysa bu mümkün olmalı. Ne yapacaksınız ekselansları?”

"Arama ekibini oluştur. Ben de geliyorum."

"Arama ekibiyle mi gidiyorsunuz?"

Gril şaşkın bir ifadeye büründü. Evet, muhtemelen ’İmparatorluk Prensi'ni reddeden bir bakireyi kurtarmaya gitmek istemesinden şaşkına dönmüştür. Özellikle de çocuğun kişiliğinin nasıl olduğunu zaten bildiğinde.

“Beni reddedip reddetmediği umurumda değil, zaten hatırlamıyorum bile. Bunun yanı sıra, bir insanın hayatı çok daha önemlidir, katılmıyor musun?" dedim, bir an için oldukça haklıymış gibi görünerek.

Dürüst olmak gerekirse başka bir şey düşünüyordum- zombilerin kadını hemen yemek yerine başka bir yere sürüklemeleri için bir sebep olmalı.

Kaçırılan kadını aramanın bizi bu krizin çözümüne götürebileceğini düşündüm. Bir şeyler tuhaftı ve bunu araştırmam gerekiyordu.

 
**

 
Aceleyle bir arama ekibi oluşturuldu.

"Bu yoldan! Buraya…!"

Bir çift yıpranmış deri ayakkabı ve bir cüppe giyerek, yağmurlu ve sisli ormanda yürüyerek ilerledim. Arama ekibinin on üyesinin yanan meşalelerle geldiği yer, manastırdan oldukça uzakta bulunan bir mağaraydı.

 
Hans adlı avcı, çimenlerdeki et parçalarına ve yerdeki çamurlu ayak izlerine bakarken başını salladı. "Burada olmalı."

"Vayy, gerçekten hızlı buldun değil mi?" diyerek alaycı bir şekilde karşılık verdim.

Aslında, 'hızlı bir şekilde bulmuş' gibi değil de bu yere 'çekilmiş' gibiydi, ya da ben öyle düşündüm. Bu zombi pislikleri çok zekiydi, bu yüzden takip etmemiz için tüm bu ekmek kırıntılarını kasten bırakmış olmalılar.

Yine de amaçları neydi? Bu köylüleri bölmek için oyalama taktiği miydi? Değilse, belki küçük grupları çekip avlamak için mi?

Kafamda birkaç soru işaretiyle mağaranın içine doğru baktım.

Dışarıdaki ışığın ulaşamadığı oldukça derin bir Negatif alandı. Ne kadar derin olursa olsun, burun deliklerimi sokmakla meşgul çürüyen cesetlerin kokusunu gizleyemedi. Zayıf olmasına rağmen, şeytani enerjiyi bile hissettim.

Hiç şüphesiz zombilerin inini keşfettik.

“Kesinlikle burası.”

Vebanın kaynağı da burada olmalı.

Zombi sıçanları boşverin, zombileştirilmiş insan ve hayvanların içeride bulunma olasılığı oldukça yüksekti. Bizim bu mağaraya adım atmamız, temelde zombilerin eğlenmesi için gerçek bir büfe sunmakla aynı şeydi.

Tuzağın seni beklediğini biliyorsan, tetiklemeye gerek yoktu.

"Önce ölü yakmak için kullandığım yağı manastırdan almalı mıyım? Bununla zombilerden tek seferde kurtulabilmeliyim.”

Mağara aşağı doğru eğimliydi. Bir ateş yakıp yarım gün boyunca yanmasına izin verirsek, belki hepsini değil ama içerideki zombilerin yaklaşık yarısını öldürebiliriz.

Ancak benim görüşüm, köylülerden gergin bir soruyu da beraberinde getirdi.

"Ekselansları, bu durumda Morian'a ne olacak?"

“Morian?”

Bilmediğim ismi söylediğimde yanımdaki Gril, “Kaçırılan bayanın adı bu” diye fısıldadı.

Bu noktada hala hayatta olur muydu?

Adamlar gergin bir şekilde dolaşırken açıkça endişeleniyorlardı.

O hanımefendi onların velinimetleri ve âşık oldukları kişiydi. Yani evet, endişeli olmalılar. Çok kötü, sadece bir kişiyi kurtarmak için herkesi tehlikeye atamazdım.

Meşaleyi kaldırdım ve mağaranın içine doğrulttum. "Bak, buranın bir Negatif Alan olduğunu gelişigüzel bir bakışla bile anlayabilirsin. Bu da çok tehlikeli olacağı anlamına geliyor. Ölümsüzlerin buff alabildiği yer orası, biliyor musun?”

“…Buff?”

Adamlar başlarını eğdiler. Böyle garip bir terim karşısında şaşkına döndüler.

 “…Orası ölümsüzlerin güçlenebileceği yer.” diye yanıtladım.

Daha da önemlisi içerisi o kadar karanlıktı ki düzgün göremiyordunuz. Sendeleyen, sallanan zombiler, böyle bir ortamda eskisinden daha büyük bir tehlike arz ederdi.

En azından bu kadar belirsizliği riske atmak için hiçbir nedenim yoktu.
Gril bana fısıldamadan önce köylülerin tepkilerini inceledi, "Şimdi ne yapacaksınız ekselansları?”

Bu mağara çok şüpheliydi.

"Hmm, umarım orada bir zombi ayı falan yoktur."

Eğer durum buysa kesinlikle HAYIR olurdu. Lanet bir zombi ayı mı? Şu anki halimle böyle bir şeyi yenemezdim. Ben bir savaşçı bile değildim, öyleyse gerçekten ortaya çıkarsa böyle bir canavara karşı ne yapmam gerekiyordu?

Köylüler şimdi bana bakıyordu. Son sözü söylememi istediklerini tahmin ettim. Onlar bile körü körüne mağaraya girmenin çok tehlikeli olduğuna karar verdiler.

"Şu anda geri adım atmamız en iyisi olur."

Vebanın kaynağını bildiğimiz için önce kendimizi hazırlayabiliriz. Bir köylüyü kurtarmak için on kişinin hayatını feda etmeyecektik.

“Şimdilik manastıra dönüyoruz. Dosdoğru oraya girmek sadece gereksiz can kaybına yol a…”

O sırada- aniden aşırı yoğun bir koku burnuma saplandı. Aptalca sersemlemişken içgüdüsel olarak arkama baktım. Omurgamdan aşağı bir ürperti geçti.

Gözlerim ormana doğru kayarken siyah bir gölge üzerime fırladı ve omzumu ısırdı.

Stab!

Keskin dişler omzuma girdi ve etimi parçaladı. Yumuşak derim yırtıldı ve kaslarım oyuldu; bu süreçte omuz kemiklerim de ezildi.

“Uwaahk!!”

Yüksek sesle bağırdım.

Sonra görüşüm ters düz oldu. Bir şey omzumu ısırırken beni zorla mağaranın içine çekiyordu.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


8   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   10