Yukarı Çık




1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 

           
Bölüm 2: Av ve Avcı
---
Uykuya dalmadan önce son bir göz kez daha çevreme göz attım .Ormanın karanlığına dikkatlice bakarken, sanki içinde saklanan sırları gözlerimle bulabileceğimi umuyordum. Ancak bu karanlık orman sessiz ve derin bir gizemle kaplıydı.

Gözlerimi kapattığımda, geçmişimin sır perdesinin arkasında neyin beklediği hakkında hayal kurmaya başladım. Geçmişim, bu lanetli zırhın neden bu kadar önemli olduğunu ve beni neden kuşattığını açıklayacaktı. Ancak şu an için bilmediğim tek bir kesin gerçek vardı: Bu yolculukta beni nelerin beklediğini bilmiyordum.

Kamp ateşi yavaşça sönerken, sessizlik tekrar etrafımı sardı. Sabah olunca, bu karanlık ormanın içinden geçip geçmişimi aramaya devam edecektim.

En azından çalılardan gelen büyük bir varlığın yaklaştığını duyana kadar planlarım bu şekildeydi.Muhtemelen sadece vahsi bir hayvandı.Yaralanmış olabilirdim, ancak karşımda bir kurt olsa başa çıkabileceğime inaniyordum , bir ayı şu anki beni zorlayabilirdi.

Ancak sönen ateşin ışığı altında gördüğüm şey ise beni tam anlamıyla hayrete düşürdü. Karşımda ilginç bir yaratık belirmişti.Temel yapısı iri bir kurta benzesede çok daha korkunçtu , masallardan fırlamıs bir iblis gibi.Ölümü müjdeler gibi sivri dişleri ve alacakaranlıktan fırlamış gibi siyah bir postu vardı. Fiziksel cüssesi bir ayıya benziyordu, ama en dikkat çekici özelliği altı adet kan kırmızısı göze sahip olmasıydı.

Bu devasa yaratık, benim en iyi zamanlarımdaki halimle bile bu yaratığı yenmemin, hatta belkide hayatta kalabilmemin bile imkansız olduğunu tahmin etmek pek zor değildi. Ancak tuhaf bir şekilde, yabani görüntüsüne rağmen, bu simsiyah yaratık beklenmedik bir şekilde temkinliydi. Ancak neden? Gözlerindeki bakışlar, beni avı olarak gördüğü söylüyordu, özellikle yorgun ve zayıf halimle beni kolayca devirebilirdi. Ama neden bu kadar dikkatli davranıyor? Anlayamıyorum.

Neyse ki, bir canavarın neden böyle davrandığını anlamanın şu an için bir önemi yoktu. Zira kendimi savunmazsam, güneşin doğuşunu bir daha göremicem kesindi. Ayağa kalktım ve mücadele için zırhımın kollarını sıkılaştırdım. Bu karşılaşma, bu lanet ormanın sıradan bir orman olmadığını anlamama yardımcı olsa da, şu an için önemli olan tek şey hayatta kalmaktı.
---
Hazırlıklarımı tamamladıktan sonra sessizce kılıcımı çektim. O sırada karşımdaki yaratık tıslamak ve göz dağı vermekle meşguldü. Adeta kaçmanın da savaşmanın da boşuna olduğunu dercesine üstünlüğünü yüzüme çarpıyordu. Ancak ölümün soğuk kollarına o kadar kolay kucak açmam. Savaşmadan olmaz. Yaratık da niyetimi anlamış olmalı ki avını yakalamak için hazırlanmaya başladı.

Biz hazırlanırken, ormanın sessizliği etrafımızı sardı. Kalp atışlarımız ve sönmekte olan ateşin cızırtıları dışında hiçbir ses yoktu. Saniyeler adeta saatler gibi geçiyordu, ve bu sessizlik gerilimi arttırıyordu. İkimiz de birbirimizi baştan aşağı süzüyor, rakibimizin bize zaferi sunacak hatasını gözlüyorduk.

Taki yaratık ilk hamleyi yapana dek. Aniden üstüme atladı ve doğrudan boynumu hedef aldı. Yerde yuvarlanmak pahasına bunu atlatmaya çalıştım ve hızla ayağa kalktım. Anlaşılan işimi tek seferde bitirmek istiyordu. Ne yazık ki buna izin veremezdim. Yaratık yaptığı atılma sonucunda birkaç metre ileride yere indi ve bir anlığına savunmasız kaldı. Bu hayati bir fırsattı, doğrudan ona saldırdım ve kılıcımı karnına sapladım. Ya da öyle sandım; derisi tıpkı kaya gibiydi ve sadece ufak bir yara açabildim. Yaratık kanının dökülmesinin verdiği utanç ve öfke ile önceyi savurdu. Darbenin gücü beni birkaç metre ilerdeki bir ağaca fırlattı.

Cidden acıttı, sanki koca bir gürzü göğsüme yemişim gibi. Zırh sayesinde pençeleri organlarıma ulaşamadı, ancak darbenin etkisi birkaç kemiği kırdı ve zaten zayıf vücudumu daha da kötü hale getirdi.

Yaratık da bu zayıflığımı fark etmiş olmalı ki hemen üstüme atladı. Yanıma tek sıçrayışta geldi ve bir pençesi üstüme koydu ve beni dümdüz etmek istercesine bir kuvvetle bastırdı. Benim ise elimden gelen tek şey kanlı bir et gibi yenmeyi beklemekti. Bunu kabul edemezdim, hayır, benim sonum ne olduğu dahi belli olmayan bir canavar tarafından mı olacaktı?..

Bu düşünceler aklımı doldururken etim parçalanıyor kanım kaynıyordu sanki canlı canlı yenir gibi. Ama bu canavarın dişleri değildi, bu acı zırhımdan geliyordu, canlı canlı tüketiliyordum ama ne acı ne de baska bir his vardı. İçimde sadece tek bir arzu vardı: Yabani bir hayvan gibi her şeyi parçalamak ve her yeri kırmızıya boyamak.

Tam bu sırada işimi bitirmek için dişleriyle boynuma uzanan canavara bir kılıç darbesiyle savurdum. Beni ezmek için kullandığı pençesi tek darbede koptu ve canavar büyük bir acı ile geriye atıldı, ve ben ayağa kalktım. Saniyeler içinde av ve avcı değişmişti, ama canavarı asıl şaşırtan şey şimdi kendisinden daha kana susamıs bir canavarla yüzleşmek üzere olmasıydı.

O andaysa benim aklımdan tek bir şey geçiyordu, bu koca et yığını nasıl doğrayacağımdı. Sonrasında ise sadece birkaç darbe ve koca canavar paramparça oldu. Yine de içimde bir tatminsizlik vardı, daha fazlası lazımdı, daha fazla düşman lazımdı, daha fazla doğrancak et lazımdı. Aklımdan geçen son düşünceler bunlardı, bundan sonra dengemi kaybedip yere düştükten sonrası karanlıktı...
---


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.