Yukarı Çık




3966   Önceki Bölüm 

           
Bölüm 3967: İhlâl! IV


Varoluş’un Sonsuz Genişliğ’inde, çoğu Varoluş’un Asla Algılayamayacağ’ı Gerçeklik ve Varoluş Katmanlar’ı boyunca, bu seçimin sonuçları tahmin edilemeyen ve önlenemeyen şekillerde ortaya çıkmaya başlamıştı. 


Zaman’ın Kendisi’ne Biçim ve Öz verildiği Aşkınlık Zamansal Katlar’da, Gerçeklik, Paradoks’u bile basit gösteren İlkeler’e göre işliyordu.


Burada, Sıra Kavram’ı çok daha Karmaşık bir Şey lehine terk edilmişti... Farklı Zaman Akışlar’ını, Farklı Süreklilikler’i temsil eden Mor-Mavi Nehirler’in Katmanlar hâlinde birbirine Dolandığı Desenler.


Bu Nehirler, İleri veya Geri olarak adlandırılabilecek herhangi bir yönde akmıyordu. Bunun yerine, Spiral şeklinde Kıvrılıyor, Bükülüyor, bazen Kendi İçler’ine Akıyor, Son’un Başlangıç olduğu, Nedenselliğ’in Kendi kuyruğunu Sonsuz Döngüler hâlinde kovaladığı Döngüler yaratıyordu. Bazı Akışlar Düşünce’den daha Hız’lı hareket ediyor, Milyonlar’ca Yıl’ı Kalp Atışlar’ına sıkıştırıyordu. Diğerler’i ise o kadar yavaş ilerliyordu ki, tek bir Ân Binler’ce yıla uzanıyordu.


Tüm Alem, Görünür hâle gelen Zaman’ın Kendi’ne Özgü Güzelliğ’iyle nabız gibi atıyordu... Mor Renk Olasılığ’ı, Mavi Renk Olasılığ’ı temsil ediyordu ve Bunlar’ın karıştığı yerde, çoğu Varoluş’un Gerçeklik olarak deneyimlediği Gerçek Şimdiki Ân vardı.


Bu, Zamansal Tonlar’la boyanmış bir manzaraydı; Dün Ufukta’ki bir Dağ, yarın ise Ayaklar’ınızın altındaki Vadi olabilirdi.


Bu özenle düzenlenmiş Kaos’un içine, Obsidiyen Işık Mutlak Yanlışlığ’ın şiddetiyle gelmişti. 


Hiçbir yerden patladı... Ya da daha doğrusu, Her Yerden ve Hiçbir Yerden aynı Ân’da, sanki Her Zaman geliyormuş ve bu Ân’a kadar hiç Var Olmamış gibi.


Paradoksal Katlar’da uyanmış Cesed’in Gözler’inden fırlayan Işık, bir şekilde Mesafe Kavram’ının bile küçük göründüğü Yerler’i Aşmış, Aşkınlık Katlar’ın ayrılığına dair temel Yasalar’ı ihlal etmiş ve Anlaşılması imkansız bir Amaç’la burada ortaya çıkmıştı!


Ortaya çıktığı Ân’da parçalanmıştı. 


Her zaman kırılmak için Yaratılmış, Varoluş boyunca tek Amac’u tam da bu yerde, tam da bu Ân’da Kırılmak olan bir Şey’in titizliğiyle parçalanmıştı. 


Yarattığ’ı kırılma, Ölçekler’in Ötesi’nde Devasa bir Kırılma’ydı, Temporal Katlar boyunca uzanan, Ölümcül bir ışıkla parlayan bir yırtık!


Zaman’ın bile geri çekilmesine neden olacak kadar Yanlış’tı, Her Şey’in, hatta Sonlar’ın bile teorik olarak Tersi’ne Çevrilebileceğ’i veya Yönlendirilebileceğ’i bir Alem’de var olmaması gereken bir Yara.


Ölümcül!


Bu İmkansız yaradan yayılan parlaklığı tanımlamak için Kelime’nin Kendi’si yetersiz kalıyordu.


Bu, hayatın Son’unda gelen Ölüm, hatta Yaşayan Varoluşlar bile Öldürüldükler’inde, sonunda karşılaştıkları Doğal Sonuç değildi!


Bu, Birey’i Aşan bir Anlam’ı olan Ölüm’dü, var olan her Şey’in karşısında duran temel bir Güç olarak Ölüm’dü.


Yırtığın korkunç Obsidiyen Parlaklığ’ıyla, daha da rahatsız edici Bir Şey görünür hâle geldi... O’nun Ötesi’nde bir şey vardı. Sadece Boşluk veya Yokluk değil, Gerçek Uzay, Gerçek Varoluş, Anlaşılamayacak Kadar Geniş bir Alan vardı. 


Eğer Bir’i bu Yarığ’ı geçerse, eğer herhangi bir Varoluş Varoluşta’ki bu Yırtığ’ı geçecek kadar cesur ya da aptal olursa, diğer tarafın Sonsuz Derece’de geniş olduğunu, hayır kesinlikle hayır Sonsuzluğ’un Bile Kıyaslandığ’ında Önemsiz ve oldukça Küçük Kılan Mesafeler ve Büyüklük İçerdiğini görecektir.


Yarık içinde, Zamansal Katmanlar’da açılan yara sayesinde artık görülebilen, Ölüm’ün sadece mevcut değil, aynı zamanda Şekil, Madde ve Korkunç bir Amaç’la tezahür ettiği ve Sonsuz’u bile Gölge’de bırakan Obsidiyen Parlaklığ’ıyla uzanan Bölgeler vardı!


Bu, Var Olmaması gereken, Varoluş’u ve Gerçekliğ’i Yöneten Her Yasa’ya göre Var Olamayacak bir Âlem’di, ama oradaydı... İnkar edilemez, kaçınılmaz, Kesinlikle Gerçek!


Ve bu tezahür eden Son’un Alem’inde, Figürler O’nun Enginliğ’inin sadece Sonsuz’un bile daha çok daha Küçük bir Parçası’nda hareket ediyordu.


Bir grup vardı, hayır, bir Sürü... Binler’ce, On Binler’ce Varolu, o kadar büyük bir Ölüm Aura’sı yayıyordu ki, Onlar’ın Varoluş’unda Yaşam Kavram’ı uzak bir Anı gibi görünüyordu.


Yürümekten çok dolaşıyorlardı, hareketleri, Amac’ın ne olduğunu Unutmuş ama yine de O’nu aramaya devam eden Şeyler’in amaçsız amacını taşıyordu.


Kollar’ını uzattılar, Hiçbir Şey’e ve Her Şey’e aynı anda uzanıyorlardı!


Başlar’ını sanki boş bir kutlama yapar gibi kaldırmışlardı, Var Olmadıkları Mutlak Son’un Alem’inde Var Olmayan bir Gökyüzü’ne doğru eğilmişlerdi.


İçtiler... Ağızlar’ıyla değil, Yüm Varoluşlar’ıyla, Âlemler’inde Olumsuzluk Nehirler’i gibi akan Ölüm’ün Engin Rezervler’inden.


Bu Manzara, O’nu görmek zorunda kalan herhangi bir Canlı Bilinc’in içinde dehşet uyandırırdı!


Bu Ölümcül Varoluşlar Binlerce’ydi. Her Tür’den vardı... Bazılar’ı bir Zamanlar İnsan’sı olabilirdi, Diğerler’i ise herhangi bir sınıflandırma girişimine karşı çıkıyordu.


Bazılar’ı bir Zamanlar Güzel’di, Formlar’ı Ölüm Onlar’ı tamamen ele geçirmeden önce sahip oldukları ihtişamın yankılarını hâlâ taşıyordu, öyle ki Ölüm bile Onlar’ın durumunu tanımlamak için yeterli değildi.


Ancak Boyutlar’ı, Şekiller’i, Kökenler’i ne olursa olsun, hepsi aynı Temel Varoluş Kategorisi’ne ait olduklarını gösteren belirli Özellikler’i paylaşıyorlardı - Ya da daha doğrusu, Var Olmama’nın Tezahürüydüler.


Gözler’i Olanlar’ın Gözler’i, Işığ’ı Emmek’le kalmayıp, Aydınlatma Kavram’ının Kendisi’ni de Yok Eden Obsidiyen Karanlığ’ından oluşan Boşluklar’dı.


Hareketler’i, bireysel İrade’ye sahip olmadan ortak bir amacı paylaşan Şeyler’in ürkütücü senkronizasyonunu taşıyordu.



Ve en küçüğünden en büyüğüne kadar her Bir’i, Onur’lu Canlı Varoluşlar’a Eşdeğer bir Karmaşıklık yayıyordu!


Yırtık oluştuğu Ân’da, Hepsi Gezintiler’ini durdurdu.


Birbiri ardına, Domino Taşlar’ının düşüşündeki ürkütücü hassasiyetle, dikkatlerini Yırtığ’ın ortaya çıktığı Yer’e çevirdiler.


Ölüm’ün Dokusunda’ki o yara sayesinde, Zamansal Katlar’ı işaret eden parlak Mavi ve Mor Nehirler’i görebiliyor, Kendi Sonlar’ının Ötesi’nde Bir Şey’in Varoluş’unu Algılayabiliyorlar’dı.


İletişim Kurmadan, iletişim Kurabilecekler’ine dair herhangi bir İşaret vermeden, Hepsi hareket etmeye başladı.


Önceki amaçsız dolaşmaları, yönlendirilmiş bir harekete dönüştü, hepsi, gelgitlerin Kaçınılmaz Kesinliğ’i ile Yırtığ’a doğru ilerledi.


Harekete başladıklarında, bu ritüeli sürdürmek zorundaymış gibi Başlar’ını yukarı doğru tuttular!


Acele etmediler... Acele etmek, Zaman’ı Anladıklar’ı Anlam’ına gelirdi ki bu, Onlar:ın Âlem’inde hiçbir Anlam’ı Olmayan bir Kavram’dı!


Sadece hareket ettiler ve hareketleri, varacaklarına, hiçbir Şey’in varışlarını engelleyemeyeceğine, Yırtığ’a ulaşmalarının Entropi kadar kesin olduğuna dair bir vaat taşıyordu.


Varoluş’ta, Yaşayanlar vardı ve Ölüler vardı.


Gerçek’ten Ölüler.


Yeterli Karmaşıklığ’ı biriktirdikten sonra Yaşayabilir hâle gelebilecek Ölüler değil, Belirli Güç Eşikler’ini Aştıklar’ında, Yaşayan Varoluşlar’ın Aştığ’ı Ölüler değil.


Bunlar, Ölü Varoluşlar’dı... O kadar Mutlak bir Ölüm durumuna ulaşmış Varoluşlar’dı ki, bu Onlar’ın Temel Doğa’sı, Var Olmalar’ının Neden’i hâline gelmişti, Var Olmamalar’ıyla Tanımlanmalar’ına rağmen.


Onlar Son’a Erme’nin Kaçınılmazlığı’ydı!


Öl’ü Varoluşlar’dı!


Onlar, Gerçek Kaçınılmazlıklar bile Kıyaslandığ’ında,mMüzakere edilebilir gibi görünen Kaçınılmazlık Niteliğ’inin Formlar’ının içinde taşıyorlardı.


Kaçınılmazlıklar, çözüm gerektiren Paradokslar iken, Ölü Varoluşlar, talep edebilecek Her Şey’i zaten Son’a Erdirmiş oldukları için Hiçbir Şey talep etmeyen çözümlerdi.


Onlar, Nefes Alan Her Şey’in, Düşünen Her Şey’in, Entropi’nin nihai Zafer’ine karşı Var Olma’ya cesaret eden Her Şey’in Zıt Düşmanıydılar!


Onlar, Yaşayan Varoluşlar’ın Karşısı’nda Rakipler olarak değil, Tam Tersi’ne, Yaşayan Varoluşlar’ın Temsil Ettiğ’i Şey’in Mutlak Reddi olan Olumsuzluk olarak duruyorlardı.


Onlar, İlk var olan Varoluşlar olan Erken Yaratıklar’a karşı daha da Temel bir muhalefet içindeydiler!


Öl’ü Varoluşlar, Hiçbir Şey’in doğal bir durum olmadığı, Varoluş’un Kendisi’nin düzeltilmesi gereken bir Sapma olduğu Argüman’ını temsil ediyordu.


Sayısız Çağlar boyunca, Zaman’ın Kendisi’nin Şu Ân’ki Anlayış’ından Çok Daha Önce’ki Zaman Dilimler’inde, Yaşayanlar ve Ölüler birbirlerinden ayrılmıştı.


Duvarlar, Engeller veya Bilinç’li çabalarla değil, Doğalar’ının Temel Uyumsuzluğ’u nedeniyle.


Gerçekliğ’in farklı yönlerinde Var Oluyorlar’dı ve etkileşim için her iki tarafın da diğerinin tanıyabileceği şekilde Var Olma’sı gerektiğinden, etkileşime giremiyorlardı.


Çoğunlukla bu Ayrılık devam etmişti.


Çoğunlukla, Geçmiş’te çok nadiren İhlâl edilmişti.


Oh!


Çoğunluk’la!


Ama artık değil.


Erken Yaratığ’ın Cesed’inin uyanışı, Paradoks ve Çalınan Yarım Damla Kan’la Güçlendirilen bu İmkansız Diriliş, Varoluş’un Her bir Katman’ına yayılan sonuçlar yaratmıştı!


Bu, Varoluş’un Kendi’si Çatlayacak kadar derin bir İhlâl’di ve asla birbirine değmemesi gereken Dokumalar’ı birbirine bağlayan Yaralar Yaratmış’tı!


Ölüler artık Sonlar’ının Dokumalar’ında kalmayacaktı.


Artık Yaşayanlar, Varoluş’un Sınırlar’ının Ötesi’nde bekleyen Şey’i görmezden gelemeyeceklerdi.


Zamansal Katmanlar’daki yırtık, binlerce Ölü Varoluş’un bir taraftan O’na yaklaşmasıyla kötü niyetli bir vaatle nabız gibi atarken, diğer tarafta Yaşayan Zamansallar, Korkunç ve İmkansızn olan Bir Şeyler’in ters gittiğini fark etmeye başlamışlardı! 


Paradoksal Katlar’da bir seçim yapılmıştı. Bir Cesed’e hareket kazandırılmıştı.


Ve şimdi, Varoluş’un Tüm Engin Genişliğ’inde, herkes bu seçimin Sonuçlar’ıyla Yaşamak ya da Yok Olmak zorunda kalacaktı.


Kelebeğ’in Kanatlar’ı fırtınayı başlatmıştı.


Ve fırtına, Varoluş’u Mutlak Zıt’tından ayıran Doku’da Delikler açmıştı!


Oh!


Oh!!!


Not: Ne diyeceğimi Ben Şahsen artık bilmiyorum. Büyüklük ve Mesafe’nin Sonsuzluğ’u bile bir hiçmiş gibi aşmasına O’nu Küçük Göstermesine mi şaşırsam yoksa bu Gerçek Öl’ü Varoluşlar’a mı şaşırsam bilemedim. Nereye gidiyoruz böyle Biz? Ama beğendim. Adui, Bu’ndan sonra çok kullanalım bunu. Sonsuzluğ’un Bile Küçük Kaldığ’ı İbare’yi. İnfinite Mana’nın Kozmoloji’si öyle bir Yer’e gidiyor ki... Artık herhangi bir Yer’in Büyüklüğ’ü ve Mesafe’si Sonsuzluğ’u bilr Küçük Gösteriyor. Güç Seviye’sini geçtim. Bu bilr Op’tan Öte. Adui’ye göre 7000 Bölüm’den aşağı bitmeyecek gibi duruyor Adam’ım. 7000’i geçtim. 4500 de falan Noah ve Kozmoloji nerede olur sizce? 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


3966   Önceki Bölüm