Noah kendini, her Foto’nda Kodlanmış bir Anlam’ı olan, Doku’su olan bir Işıkta asılı buldu.
>Şu anda Infınıverse olarak bilinen Şey’in Tarih’ine tanık oluyorsunuz.>
>Sınırlamalar’ın kaldırılması, Kalıcı olarak kaybolduğu düşünülen Anılar’a Erişim’i mümkün kıldı.>
>Tarihsel Yeniden Yapılandırma’ya hazırlanın.>
Beyaz Işık başka bir Şey’e dönüşmeye başladı, sanki sis dağılınca her zaman orada olan bir manzara ortaya çıkıyormuş gibiydi.
Bir Kayıt!
Bir Tarih!
Noah, kendini gözlemlerken, buldu... Tarih’in en önemli Anı’nın ortaya çıkmasını izleyen Bir’inin netliğiyle tanık oluyordu.
Beyaz Işık’tan bir sahne oluşmaya başladı!
Karşılaştığ’ı Her Şey’i gölgede bırakan Sonsuz’u Sonsuz Sonsuz Sonsuz... Aşan bir Arazi gördü.
Üzerinde Gümüş Beyaz’ı parıldayan Kumlar vardı.
Gümüş Beyaz’ı Kumlar sadece güzel değildi, Potansiyel’le doluydu, her bir Kum Yane’si medeniyetleri doğuracak kadar Karmaşık’tı!
Aydınlık Sular, Algı’nın Öte’sine uzanan Kıyılar’ı yalarken, çalkantılı sisler, bu yerin nerede bittiği ve İmkansızlığ’ın nerede başladığına dair Her Şey’in Kendi Belirsizliğ’i gibi kenarları sarmıştı.
Ama Cennet ihlal edilmişti.
Binlerce devasa Deniz Canlı’sı... Yaşam’ı sınıflandırmak için kullanılan Kategoriler’den daha eski olan Antik Türler... Devasa bedenleri parçalanmış hâlde yatıyordu.
Yaralar’ı temiz kesikler değil, sanki Bir’i Bir Şey’e uzanıp, bu yaratıkları Kavramsal hayır ondan bile çok çok Ö’te Düzey’de parçalamış gibiydi.
Rengarenk Reng’i ve Parlak Kanlar’ı, Kutsal Sular’ı Felaket’in kanıtlarıyla boyamıştı.
Topraklar’ın kendisi de Yıkım’a tanık olmuştu.
Şimdiye kadar yetişen her Ağac’ın atası olabilecek Canlı Ağaçlar parçalanmış, Dallar’ı artık onlara barınak sağlayamayacak gökyüzüne uzanıyordu.
Milyonlarca yıl boyunca sabırla ekilen tarım arazileri aynı Kırmızı-Altın Reng’i kanla ıslanmıştı, özenle bakılan sıralar artık asla meyve vermeyecek hırsların mezarları olmuştu.
Yapılar, bu katliamdan suçlamalar gibi yükseliyordu!
Bulutlar’a dokunan ve Temel’ine çakılan Totemler çatlamış ama meydan okurcasına duruyordu.
Mimari’si basit bir Konut Olma’nın Ötesi’nde amaçları olduğunu düşündüren Eski Binalar çeşitli derecelerde Yıkılmış hâlde yatıyordu.
Sanat ya da Teknoloji ya da her ikisi de olabilecek Geometrik Yapılar manzaraya yayılmıştı, bazıları hâlâ ölmekte olan Enerji’yle uğultu yapıyordu.
Ama hikayeyi gerçekten Anlatan cesetlerdi.
Bir düzineden fazla Erken Dönem Yaratık bu Kıtasal Genişlik’te dağınık hâlde yatıyordu!
Bazılar’ı o kadar hassas bir şekilde ikiye bölünmüştü ki, kesilen kısımları hâlâ yeniden birleşmeye çalışıyor gibi görünüyordu.
Diğerler’i ise çözülmüş ve bozulmuş izler taşıyordu, Varoluşlar’ı iplik iplik parçalanmış, tutarlı hiçbir şey kalmamıştı!
Diğerler’i ise daha da korkunç bir Son’a sahipti: içlerindeki Varoluş Kavram’ı tamamen Yok Edilmiş’ti, Fiziksel olarak sağlam ama Temel’de Yok Olmuş Bedenler kalmıştı.
Bu, Sonlar’ın Okyanus’u içinde, tek bir Erken Dönem Yaratık hayatta kalmıştı.
Kanla ıslanmış Kum’da diz çökmüş, Koyu Saçlar ı omuzlarından aşağıya, Kendi Kederler’iyle hareket ediyor gibi dalgalar hâlinde dökülüyordu.
Gözler’i... Sonsuz derinlikleri Anlatan Koyu Renk’li Göz Bebekler’i, serbestçe Akan Altın Reng’i Gözyaşlar’ı, aşağıdaki Kan’la karışıyordu. Düşen her Gözyaşı, sevdiğin her Şey’in Yok Oluş’una tanık olmanın ağırlığını taşıyor gibiydi.
Etrafındaki katliama bakmıyordu. Duyguları Aşan, Güç hâline gelen nefretle dolu bakışları, önünde duran Dokuz Figürve sabitlenmişti.
Dokuz Erken Yaratık, Her Bir’i Kemik Sülahlar taşıyordu!
Bunlar,nbasit silahlar değildi.
Varoluş’un Kemikler’inden oyulmuş aletlerdi, her Bir’i yapısında bütün bir Katlar’ı barındırıyordu… sıkıştırılmış Varoluş, Silah hâline getirilmiş ve rahat bir kesinlikle kullanılıyordu.
“Neden?“ Ses’i tek kelimede çatladı, sonra Varoluş’un Çarklar’ını doğurabilecek bir öfkeyle Güçlen’di.
“Neden bunu yaptınız? Onlar Çiftçiler’di! Bilginler’di! Gezginler’di! Siz’in savaşlarınızda, Dokumalar’ınızda, büyük planlarınızda Biz’im hiçbir payımız yoktu!“
HUUM!
Dokuz Erken Yaratığ’ın Lider’i hafifçe öne çıktı. Yaşlılık O’nu bir pelerin gibi sarmıştı, ama bu Dağlar’ın, Kavramlar’ın yaşlılığıydı, zayıflığın değil.
“Neden kimse bir şey yapar ki?“ Soru, Küçümseyici olmaktan çok, gerçekten Felsefi görünüyordu.
“Bazılar’ı yapmak istedikleri için hareket ederler... Arzu kararları yönlendirir. Diğerler’i emredildikleri için hareket ederler... Görev tercihlerin üstesinden gelir. Tüm Varoluş bu iki İlke’ye göre işler. İsteyerek ya da mecburiyetten. Seçim ya da Zorlama.“
Kemik Silah’ıyla Yıkım’a işaret etti, bu hareket Gerçekliğ’i ve Varoluş’u dalgalandırdı.
“Siz’i rahat bırakmak istedik. Kıyı’nız Güzel, verimli ve huzurluydu. Ama bunu yapmak zorundayız. Denklem, Bileşenler’ine İndirgendiğ’inde basittir.“
Diz çökmüş Erken Yaratıklar’ın ifadesi Keder’den daha keskin bir Şey’e dönüşmüştü. “Peki... Siz’e emir veren kim? Bu Katliam’ı emretme Otorite’si kimde?“
Ardından gelen sessizlik, isteksizlikle doluydu.
Dokuz Erken Yaratık, bu sorunun sorulmamasını dilediklerini, Otoriteler’inin Ad’ını söylemenin Eklemler’ini daha da gerçek hâle getireceğini ima eden bakışlarla değiştirdi.
Bu İsim, durgun suya atılan bir taş gibi düştü ve Sonsuz’a dek yayılan dalgalar yarattı.
Neden?
Yaşayan Paradoks neden bunu istesin ki? Şu Ân’da ne yapıyordu?!
Diz çökmüş Erken Yaratık soldu, şok Keder’in yerini aldığı için gözyaşları durdu. Dişler’ini, Varoluşsal Elmaslar’ı bile toz hâline getirebilecek bir Güç’le sıktı.
Sonra güldü... Mizah içermeyen, ama meydan okuma dolu bir Ses’le.
“Miras,“ Dedi, yaklaşan Ölüm’üyle bu kelimeye ağırlık kazandırdı. “Var Olmuş her yaratık, bilip, bilmediğine bakılmaksızın bir Miras bırakır. Bazılar’ı, Kendiler’inden sonra kalacak şeyler inşa ederek, Yaratılış Miras’ı bırakır. Diğerler’i ise başkalarının İnşa ettiklerini Yıkarak Yıkım Miras’ı bırakır.“
Dokuz Varoluş sırayla baktı, Yüzler’ini ezberledi.
“Miras’ınız itaat olacak. Hatırlanacaksınız... Eğer hatırlanacaksanız, hedefleri seçen zihinler olarak değil, silahları tutan eller olarak. Emirleri Güç’le karıştıran Piyonlar olarak.“
...!
Not: Bir şey anlamadım. Yaşayan Paradoks, İnfiniverse’nin peşinde mi?
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.