Yukarı Çık




4403   Önceki Bölüm 

           
Bölüm 4404: Ormordnes! II


Noah, kontrolü elinde tutamama hissini sevmiyordu.


Bu, onun için basit bir gerçekti... Başkaları üzerinde Hakimiyet Kurmak ya da Mutlak Otorite sahibi olmakla ilgili değil, etrafındaki yakın Alan’da, nefes nefes gelişen Ânlarda yeterli etkiyi sürdürmekle ilgiliydi.


Varoluş’unu dikkatli bir şekilde sürdürüyor, Dokunduğ’u Alanlar’da, ayaklarının altındaki koşullar gelgitlerdeki kum gibi değiştiğinde, tepki verebilecek kadar yeterli etkiye sahip olmasını sağlıyordu.


Kontrol, çatışma çıktığında, ki çatışma her zaman çıkardı, en azından ona karşı koyabileceği anlamına geliyordu. Ağırlığını taşıyabileceği!


Felaketin eşiğinde dans edebileceği ama onun derinliklerine düşmeyeceği anlamına geliyordu.


Tercih ettiği şey buydu: Ne kadar küçük olursa olsun, kendisine baskı yapan mücadeleler ne olursa olsun, bir Ölçü’de kontrol.


O anda, bunun Mutlak Yokluğ’unu hissetmişti. 


Katlar bile değişmişti.


Daha Yoğun, daha ağırdı, sanki Varoluş tüm harekete direnen Viskoz bir sıvı haline gelmişti.


Nefes almak bilinçli bir çaba gerektiriyordu. Düşünceler Bal gibi bir şeyin içinden geçiyordu. Sadece var olmak bile, birkaç dakika önce hiç çaba gerektirmeyen bir şeydi.


Etraflarında, Kırmızı-Altın parlaklık her şeyi kaplamıştı.


Işık, Uzay ve Zaman ve Eylem Olasılığ’ı üzerinde hakimiyet kurarak, her şeyi ele geçirmişti. 


>KRİTİK FELAKET ALGILANDI.>


>PARADOKS FESTİVALİ’NE DÜŞTÜNÜZ.>


Bu sözler, Noah’ın gözleri önünde klinik bir hassasiyetle belirdi ama o bunların teyit edilmesine neredeyse hiç ihtiyaç duymadı.


Varoluş’unun gerçeğini, Primus Mana’sının rüzgâr fırtınasında alev gibi sönüp, gitmesinden hissedebiliyordu.


>Siz’in Medeniyet’iniz ile Yaşayan Paradoks’un Medeniyet’i arasındaki muazzam fark nedeniyle, ifade edilen Medeniyetler’in tüm mevcut Dokumalar’ı tamamen bastırılmıştır.>


Paradoks’un Medeniyet Zincirleri, yoğun Otorite’nin yılanları gibi Katlar’da hareket ediyordu ve ayrımcı bir hassasiyetle orada bulunan herkesi çoktan sarmışlardı.


Leonore Rureaux asılı kalmıştı, onun hatırı sayılır Güc’ü, sadece bireyleri değil, Varoluş’un tüm çerçevesini bastırmak için tasarlanmış kısıtlamalar karşısında anlamsız hâle gelmişti.


Kalan iki Yaşayan Schrödinger, Kavram ve Quantum da benzer şekilde bağlanmıştı, Çoklu Doğalar’ı Tekil bir Çaresizliğ’e dönüşmüştü.


Khor, hareketsiz bir şekilde süzülüyordu, İlk Açlık, Varoluş’unun Temel İlke’si olmasına rağmen Yutamıyor’du.


Ve Noah, yanında Riya ile, aynı korkunç ağa yakalanmıştı.


Zincirler uzuvlarını sarmış ve farklı yönlere gererek, onları Katlar’a o kadar sıkı bir şekilde sabitlemişti ki, en ufak bir hareket bile imkansız hâle gelmişti.


Bu, sadece Fiziksel bir kısıtlama değildi, bu Varoluşsal bir Bağlama’ydı!


Varoluşlar’ında barındırdıkları Kentilyonlar Güc’ü, bu Güc’ü ifade ettikleri Yollar tamamen kapatıldığında, hiçbir anlam ifade etmiyordu.


Noah’ın Primus Tekilliğ’i, yabancı bir parlaklığın altında ezilen, ölmekte olan bir güneş gibi, zar zor algılanabilir bir parıltıya dönüşmüştü. Sadece Kırmızı-Altın rengi kalmıştı, Mutlak ve Kaçınılmaz.


Rüzgâr ölüm kokusu taşımıyordu ama daha kötüsü vardı:


Doğal Düzen’in Yokluğ’u, sanki işlerin nasıl olması gerektiğini belirleyen Kurallar, onların geri getirilmesini umursamayan bir Otorite tarafından gözden geçirilene kadar geçici olarak askıya alınmış gibiydi. 


Noah, kendisini bağlayan zincirlere, doğasına özgü Analitik odaklanma ile baktı.


Şu anda bile, kapana kısılmış ve çaresiz haldeyken, zihni net bir şekilde çalışıyordu.


Medeniyet Merceğ’i,ve yakın zamanda Erken Sonsuzluk Hakimiyet’i Alemi’ne yükselişi, sadece güçten daha derin faydalar sağladı... Anlama, imkansız zorluklarla karşı karşıya kaldığında bile, düşüncelerini saran soğukkanlı bir huzur sağladı.


Zincirler, Primus Mana’sını aktif olarak bastırıyor, Medeniyet Ölçeğ’inde çalışan mekanizmalar aracılığıyla onun ifadesini engelliyordu. Ancak, gelişmiş algısıyla onları gözlemleyip, İradesi’nin en hafif baskısıyla kısıtlamalarını test ederken, ilginç bir şey hissetti: O’nun Yol’u onlara baskı uyguladığında, zincirler çok hafifçe sönüyordu.


Güneşle rekabet eden Yıldız Işığ’ı gibi, neredeyse fark edilmeyecek kadar azdı ama yine de gerçekti.


Zamanla... Saniyeler, Sakikalar, belki daha uzun süre, Onlar’ı Sonsuz’a kadar dövüp, durdurabilirdi. Bastırılmış olsa bile, Rezervler’inin Sonsuz Doğa’sı, sürekli saldırının mümkün olmaya devam ettiği anlamına geliyordu.


Potansiyel olarak özgür kalabilirdi ancak bunu yaparsa, gizli tutmayı tercih ettiği Yol’u hakkındaki Ânormallikler’i ortaya çıkaracaktı. Bu yüzden gözlemleyeceğim. Bilgi toplayacağım. Uygun Ânı bekleyeceğim.


Paniklemek hiçbir şeyi çözmezdi. Öfke hiçbir şeyi değiştirmezdi. Yaşamak istediğini, ona bağımlı olan Varoluşlar olduğunu haykırmak... Bu tür davranışlar, duygularının sonuçları etkileyebileceğine inananlar için bir lüks idi.


Noah, daha iyisini öğrenmişti.


Bakışları, şu anda bulundukları, sıkıştırılmış Otorite’nin Kulesi’ni taramıştı. 


Bu Alan, BU, Yaşayan Paradoks’un bir Kral’ın Taht’ını sahiplendiği gibi Mutlak bir şekilde sahiplendiği alandı.


Sağında, Riya bağlarına karşı öfkeyle mücadele ediyordu. Vücudu, yanmaya devam etmek için mücadele eden bir lamba gibi titriyordu, Mavi-Altın rengi Mana vücudundan fışkırmaya çalışıyor, ancak ortaya çıktığı anda söndürülüyordu.


Kendi çaresizliğine rağmen yardım etmek için çaresizce Noah’a bakıyordu.


Gözleri buluştuğunda, onun sabit bakışındaki bir şey onu sakinleştirmiş gibiydi. Mücadeleyi bıraktı, ağır ağır nefes alıp, onun panik belirtisi göstermemesinden sakinlik buldu.


Noah, dikkatini önlerinde duran Schrodinger’in Beden’ine çevirdi. Yeniden İnşa Edilmiş o Beden’de Yaşayan BU Yaşayan Paradoks’a.


Varoluş, Kızıl-Altın rengi gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı, ihtiyaçtan değil, sanki başkalarının algılayamadığı Kat’ın kalitesini tadıyormuş gibi.


Nefesini verdiğinde, sesinde hafif bir hoşnutsuzlukla karışık bir memnuniyet vardı.


“Kat’ın kendisi nostaljik kokuyor,“ dedi Yaşayan Paradoks, sesi çevredeki Alan’ı taşın suya çarpması gibi dalgalandırarak, “Ama hatırladığımdan daha kirli. Tezgâh’taki Katlar çok daha güzel... Arındırılmış, rafine edilmiş, tefekkür için ideal. Burada ise...“


Varoluş’un ifadesi hafifçe değişti. “Burada çok fazla kirletici var. Kontrol edilemeyen Değişkenler. Kendi Yollar’ını, koordinasyon veya Sınırlı Bakış Açılar’ının Ötesi’nde bir amaç olmadan takip eden Varoluşlar.“


HUUM!


BU Yaşayan Paradoks  gözlerini açtı ve bağlı figürlere, sevgi ve zulmü eşit ölçüde karıştıran bir ifadeyle baktı. Dikkatini Khor’a verdi ve Beden’in Yeniden Yapılandırılmış yüzüne yayılan gülümseme, Noah’ın tam olarak anlayamadığı derin anlamlar taşıyordu.


“Bu daha basit değil mi, Küçük Kaçınılmazlık?“ Ses neredeyse nazikti, zorlanan bir öğrenciye hitap eden bir öğretmenin sesi gibiydi.


“Kimse öfke nöbeti geçirmiyor. Kimse hayal edilen adaletsizlikler hakkında öfkelenmiyor. Varoluş böyle olmalı... huzur ve berraklık dolu anlar. Evet, olaylar olur. İyi ve kötü olaylar. Ama bunlar bizi kurban yapmaz. Biz, olanları kabul etmeyi reddederek, bu sıfatı seçeriz.“


BU Yaşayan Paradoks konuşurken, figürü Kırmızı-Altın ışığın içinde sakin bir zarafetle süzülerek, Khor’un tam önüne geldi.


Noah, Khor’un gözlerinin nasıl değiştiğini görebilecek kadar yakındı... Öfkeli hiddet kayboluyor, yerine, binlerce yıl boyunca birikmiş bilgeliğe sahip birinin soğuk hesaplamaları geri dönüyordu.


Yıllarca Felsefe’yle uğraşan Varoluşlar, zayıflık anlarına, duyguların körlüğüne Karşı Kağışık değillerdi. Ama kendilerini kontrol edip, disiplinli yollara geri dönebilirlerse...


Khor’un bir anlık bir zaafı olmuştu. Hepsi bu kadardı.


BU Yaşayan Paradoks, Khor’u klinik bir ilgiyle inceledi, bakışları bağlı Beden’ini bir Sanatçı’nın bir Tuval’i değerlendirir gibi yukarıdan aşağıya dolaştı.


“Ne kadar harika,“ dedi, “Gerçekten sensin, bir Parça ya da Yankı değil, gerçek, geri kazanılmış Varoluş’un. Her ne kadar Sonsuz Derece’de zayıf olsan da. Her ne kadar Yol’unun tamamen Çöküş’üyle karşı karşıya kalsan da. Her ne kadar ben şahsen seni yok edip, Açlık Kalb’ini ele geçirmiş olsam da...“ Kızıl-Altın gözler daha parlak bir şekilde parladı. “Yine karşımda duruyorsun. İmkansız, ama yine de buradasın. Bunu nasıl başardın?“

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

4403   Önceki Bölüm