Yukarı Çık




6   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   8 

           
7.Bölüm: 2.Kısım– Ana Karakter



Tren Dongho Köprüsü’nün yarısında durdu.

   “Aman Tanrım...”

Hayatta kalanların birkaçı ayağa kalkıp harap olmuş Seoul’e ve düşmüş binalara baktı. Devasa yılanları anımsatan canavarlar Han Nehrine düşmüş bir savaş uçağının enkazını yiyorlardı.

   “Ne haltlar dönüyor...!”

İlk görüşte ne olduklarını anladım. Bu bir ihtiyozordu¹. Deniz yılanı olarak da bilinen bu yaratık Hayatta Kalma Yollarında 7.seviye bir canavar olarak sınıflandırılıyordu. İhtiyazorlardan bazıları bu yöne doğru baktı.
*¹İhtiyozor: Mezozoik dönemde yaşamış deniz yılanları.

   “U-Uaaaaah! Geliyor!”

İnsanlar korkuyla bağırdılar. Ben ise ilgisizce yaklaşan ihtiyozorlara baktım. Bu çocuklar tehlikeli olamazlardı. İhtiyozorlar köprünün etrafında daire çizdikten sonra suyun altında kayboldular. Hayatta Kalma Yolları’nda ‘senaryolar’ her şeyden daha önemliydi. Senaryo tarafından korunduğumuz sürece bu canavarlarla doğrudan savaşmak zorunda değildik. En azından şimdilik.

   [Ödüllerin teslimi beklenmeyen senaryo kontrolü yüzünden ertelendi. Lütfen bekleyin.]

Ödüllerin şimdiye kadar verilmesi gerekiyordu ama olan tek şey havadaki hata mesajıydı. Muhtemelen benim yüzümden gecikmişti. Aşağıya geriye sadece gövdesi kalmış Kim Namwoon’un vücuduna baktım. Orijinal Hayatta Kalmanın Yolları’na göre Kim Namwoon vagondaki çoğu kişiyi öldürüp bir sonraki senaryoya geçiyordu.
Fakat ben bunu durdurdum. Tahminlerim doğruysa Kim Namwoon’un ölümüne sinirlenenler olacaktı.
Burada mı? Hayır. Onlar gökyüzünün de ötesindeler.

   [Karakter Kim Namwoon’un ölmesi nedeniyle iki takımyıldızı sana karşı hafif bir düşmanlık gösteriyor.]

Takımyıldızları. Hayatta Kalmanın Yolları’ndaki gizemli varlıklar. Uzak nebulalardan oturmuş bizi izleyen, bu trajedinin arkasındaki dehalar.
Takımyıldızı tercih bildirimi geldiğinde artık ciddi bir şekilde başladığımızı fark ettim.
Komikti. Bir gün önce pozisyonlarımız tam tersiydi. Şimdi beni izleyen onlardı.

   [Bir avuç takımyıldızı senaryonuzu beğendi.]

   [Takımyıldızları size 500 jeton sponsor oldu.]

Benden hoşlanan takımyıldızları kadar hoşlanmayanlar da vardı. Her iki durum da rahatsız ediciydi. Fakat şu an onlar için hiçbir şey yapamam. Palyaço olma sırası bendeydi. Kim Namwoon’un yerdeki bıçağını aldım ve istediğiniz gibi izleyin diye düşündüm. En sonunda giriş ücretini hayatlarıyla ödeyeceklerdi.

   “...Dokja-ssi? İyi misin?”

Baktığımda Yoo Sangah’ın yüzünü gördüm. Omuzları titriyordu. Beyaz bluzu kanla kaplıydı ve çorapları yırtılmıştı. Tanıdığım Yoo Sangah artık yoktu. Yoo Sangah’ın ellerini tuttum ve konuştum.

   “Üzgünüm. Yaşlı kadını kurtaramazdım.” İsmini bilmediğim kafası kaybolmuş olan yaşlı kadına baktım. Gelecekte birçok kişi benzer şekillerde ölecekti. Yoo Sangah karmaşık bir ifadeyle bana baktı.

   “Dokja-ssi nasıl bu kadar...”
   “Evet?”
    “Ah, yok bir şey. O değil de... Teşekkür ederim.”

   “Ne demek istiyorsun?”
   “Şey, ben...”

Olanları düşündüm, ağı Yoo Sangah’ın tarafına atmıştım. Ne düşündüğünü anlayınca,

   “Bu sadece tesadüftü. İkinci bir kez olmayacak.”
   “Ah...”

 Yoo Sangah sessizce başını salladı. Akıllı biri olduğundan ne dediğimi anlamıştı. Tercihim sonucunda birileri yaşamış birileri de ölmüştü. O ne kadar hayatta kalmış olsa da bir teşekkürü hak etmiyordum.

   [Wow, muhteşem]

Dokkaebi gökyüzünde belirdi.

   [Burada neler oldu? Diğer vagonları izliyordum...]

Dokkaebi’nin yüzünde zevk ve şaşırmışlığın birleşimi vardı. Parıldayan yıldızlar dokkaebinin başının üstünde süzülüyordu. Yıldızları saydım. Bir, iki, üç ... Yirmi, Yirmi bir. Toplamda yirmi bir tane. O mutlu olurdu.

   [21 kişi kanalıma bağlanmış... Haha, çok iyi değil mi? Sponsorluğunuz adına teşekkür ederim. Takımyıldızları. Haha, hepiniz! Değerinizi kanıtladınız mı?]

Yıldızlar kanala bağlanan takımyıldızlarının sayısı anlamına geliyordu. 21 çok olmasa da yeni bir dokkaebi için garip bir sayıydı.

   [Hayatta kalanların sayısı biraz fazla değil mi? Diğer vagondaki adam da tam bir deliydi... Bugün işler oldukça ilginç görünüyor.]

Dokkaebi havadaki bir şeyleri değiştirdi. Bir süre sonra hayatta kalanların listesi ortaya çıktı.

   [Bulwang’a giden 3434 nolu tren, 3807. Vagon: Kim Dokja, Lee Hyunsung, Yoo Sangah, Han Myungoh ve Lee Gilyoung. Toplam beş hayatta kalan.]

Beş kişi. Düşündüğümden daha fazla kişi kurtulmuştu. Bir bir kurtulanların yüzüne baktım.

İyi fiziği ve harika motor becerileri olan Lee Hyunsung’un hayatta kalması normaldi. Yoo Sangah’ın hayatta kalmasını bile bekliyordum.
Fazladan, Lee Gilyoung vardı. Yanlış hatırlamıyorsam önümde oturan çocuktu. Ezilen çekirgeden çıkan sıvı hâlen elinde duruyordu. Ona verdiğim çekirgeyi sıkmıştı.
Çocuk başı olmayan annesine bakıyordu. Annesi yaşlı kadını öldürmeye katılıp oğlunu terk etmişti. Çocuk başından sonuna kadar olup biten her şeyi izlemişti. Çocuğun omzuna dokunmadan önce bir an tereddüt ettim. Sempati duyduğumdan değildi. Basitçe anlatırsam, bu...

   Evet, İki yüzlülüktü.

   “Çocuk.” Yavaşça başını çeviren çocuğun gözlerinde hayatında ilk defa ölümü tecrübe etmenin korkusu vardı. Önlenemez bir iç güdüydü. Çocuk annesinin ölümüne üzülmüyordu. Sadece ölmekten korkmuştu, doğal olarak. O da insandı.

   “Yaşamak istiyor musun?”

Çocuğun gözleri endişeyle titredi. Vücudu karşı konulamaz bir biçimde titriyordu. Sonra çocuk yavaş yavaş başını salladı.

   “O zaman birlikte gidelim.”

Lee Gilyoung yavaşla bacaklarıma doğru yaklaştı. Yoo Sangah etkilenmiş bir ifadeyle beni izliyordu.

 İstemeden yeni bir yanlış anlaşılmaya sebep olmuştum. Zaten görmelerini istemiştim ama hedefim Yoo Sangah değildi.

   [ Birkaç takımyıldızı iyi niyetinden etkilendi.]

   [Takımyıldızları sana 200 jeton sponsor oldu.]

Aşağılık bir hareket oluğunu bilsem de ben de yaşamak istiyordum.
Yaklaşan büyük etkinlikleri göz önüne alınca takımyıldızlarının dikkatini çekmek şu anda önemliydi.

   “B-Bizi şimdi salacak mısın? İstediğini almadın mı?”

Gömleği yırtılan Han Myungoh birkaç adım öteden bağırdı.

Departman Müdürü Han Myungoh. Şanslı bir adamdı. Düşünmekten kendimi alamadım: O kadar parası olan Han Myungoh neden metroyu kullanıyordu? Kısa bir süre önce Mercedes-Benz S-Sınıf arabasını sergileyen adamdan bahsediyoruz.

   [Hrmm, salmak mı? Dışarıya hiç bakmadın mı? Gerçekten oraya gitmek istiyor musun?]

Dokkaebi kıkırdadı.

   [Bir bakıma takdire şayan bir durum. Aslında, bu vagondan bu kadarını beklemiyordum ama ilk senaryoyu geçebildiniz. Bu siz böceklerin bile hayatta kalmaya değer olduğunu kanıtlar.]

Sözleri pozisyonumuzu fark etmemizi sağladı. Belki de gözlerinde çekirgelerden farksızdık.

   [Pekala o zaman, gelecek zorluklar için ödül almanız gerekmez mi? İlk senaryonun ödülü olarak ‘takımyıldızlarıyla’ sponsorluk kurmaya hak kazandınız. Haaaah! Bu nasıl? Artık iple çekmiyor musunuz? Hmm, hepiniz bitiksiniz. Bu gerçekten büyük bir olay.]

Tepkiler doğaldı. Burada ‘takımyıldızları ’veya ‘sponsorluğun’ ne olduğunu bilen tek kişi bendim.

Ne olduğu açıktı. Hayatta Kalmanın Yolları’ndaki anahtar etkinliklerden biri, ‘Sponsor Seçimi’ başlamak üzereydi.

   [Hmm, hepinizin kafasının karıştığı anlaşılıyor. Şu anda fazla güçsüzsünüz. Bu hâlde gelecek senaryolara katılırsanız bırakın bir ‘kruğu’bir yer faresinin önünde bile duramazsınız, hemen ölürsünüz. Neyse ki evrende size acıyan ve sponsor olmak isteyen yüce gönüllü varlıklar var. Ne dediğimi anlıyor musunuz?]

Lee Hyunsung daha fazla dayanamadı ve ağzını açtı.

   “Ne diyorsun? Kim kime sponsor oluyor...”

   [Hmm, sözlerim bir kulaktan giriyor diğerinden çıkıyor. Kore’de şöyle bir deyiş yok mu? Bir kez görmek yüz kez dinlemekten daha iyidir. Yanisi kendiniz anlayın.
Tabi şansız olanlarınız hiçbir şey kazanamayabilir. Hahaha!]
Gerilmiştim. Şu anda yapacağım iyi bir karar gelecekte hayatta kalmamı kolaylaştırabilirdi.

   “Dokja-ssi? Önümde iki tuhaf seçenek belirdi...”
   “Sorsan bile ben de bilmiyorum.”

Şüpheleri ortadan kaldırmak için yalan söylemek zorundaydım. Bu arada iki seçenek vardı.
Yoo Sangah biraz şanslıydı.

   “Rahat ol. Yetenek testiymiş gibi düşün.”
   “Yetenek testi...”
   “Zaten kimse neler olduğunu bilmiyor? Neden sakince yapmıyorsun?”
   “Ah... Tamamdır.”

Yoo Sangah sustu ve boşluğa baktı.
İlginç bir şeyle karşılaşmış gibi yüzünde derin bir ifade vardı. Diğerleri de birden sessizleşti. Herkes önündeki seçenekleri okuyordu. Benim de önümde seçenekler vardı.

[SPONSOR SEÇİMİ]


     –Lütfen sponsorunuzu seçin.

     –Seçtiğiniz sponsor güçlü destekçiniz olacak.

     1. Abisal Kara Alev Ejderhası
     2. Şeytanvari Ateş Yargıcı
     3. Gizemli Entrikacı
     4. Altın Başlığın Esiri


Bilmece gibi duran dört seçenek.
Bu beni enkarnasyonlarına çevirmek isteyen dört takım yıldızı var anlamına geliyor. Hayatta Kalma Yolları’nın ana karakterinin beş seçenekle başladığını göz önünde bulundurursak dört tane hiç de az değildi.
Takımyıldızları gerçek adlarını hiçbir zaman açıklamadılar. Bu yüzden her anlaşmacı bağlı oldukları takımyıldızının kimliğini ‘abisal’, ‘şeytanvari’ ve ‘altın’ gibi sıfatlardan anlamalıydı.

Tabi ki bu bilmece benim için, Hayatta Kalma Yolları’nın tek okuyucusu için çantada keklikti.

Bir bakalım.

Öncelikle, ‘Abisal Kara Alev Ejderhası’. Anılarıma göre bu takımyıldızı Kara Bulut denilen bir takımyıldızı grubunun başı olan güçlü bir varlıktı. Tam adını unuttum ama gerçekten uzundu.

Bu takımyıldızının avantajı anlaşmacısının çok güçlü bir saldırı gücüne sahip olabilmesiydi. Gücün ve dayanıklılığın önemli olduğu ilk günlerde Abisal Kara Alev Ejderhası kadar güçlü olan herhangi bir takımyıldızı yoktu.
Tabi ki, bu sadece başlangıçla sınırlıydı.

Anlaşmacı, takımyıldızının gücünü ne kadar sık kullanırsa beyni o kadar yozlaşır ve çıldırmış bir katile dönüşürdü. Bu takımyıldızı genellikle ‘chuuni’ niteliğine sahip olanlara sponsor olurdu... Beni neden seçtiğini anlayamadım.

Rahatsız hissettirdiği için bu adamı eledim.

İkinci seçenek Şeytanvari Ateş Yargıcı.
Aslında bu seçeneği gördüğüme inanamıyorum. İlk bakışta ismi kötülük dolu gelse de bu kötüler için bir tuzaktı. Şeytanvari aslında ‘şeytan olmadığı’ anlamına geliyor. Sonrasında ise ‘ateş’ ve ‘yargıç’ kelimeleri ekleniyor.

İblis olmayan, yargısını ateş aracılığı ile yapan bir varlık.

İronik olarak bu takımyıldızının kimliği bir melekti. Açacak olursam Baş melek Uriel’di... Romandan biri bu takımyıldızını seçtiği için aklımda kalmıştı.
Oldukça iyi bir seçenekti. Beklemeye alalım.

‘Mutlak iyiliğin’ devasa gücünü kullanmak istiyorsanız gülünç sınırlandırmalara da katlanmanız gerekiyordu.

Üçüncü, Gizemli Entrikacı. Hayatta Kalma Yolları’nın tek okuyucusu olan benim bile bu seçeneği ilk görüşümdü. Muhtemelen laf arasında geçenlerdendi ama... şimdilik hatırlamıyorum.

Hayatta Kalma Yolları’nı bir kez daha dikkatlice okursam fikir elde edebilirdim.

Fakat bu takımyıldızının güçlü bir varlık olmadığından emindim. Niteleyicisinin barizliğini geçtim, doğru düzgün bir sıfatı bile yoktu. Gizemli Entrikacı, bir takımyıldızı için fazla basitti. Bunu da eledim.

Son olarak, Altın Başlığın Esiri.
Dördüncü seçeneği gördüğüm gibi kalbim tekledi.

Bu takımyıldızının bu kadar erken ortaya çıkmasını beklemiyordum. Gözlerimi defalarca kırpsam da yazan şey hâlâ ‘Altın Başlığın Esiri’ydi. İlk bakışta ‘esir’ kelimesi olumsuz bir imaj verse de önemli olan ‘Altın Başlık’tı.

Altın Başlık. Evrendeki en küçük hapishane. Çocukken Batıya Yolculuğu¹ severek okuyan herkesin fark edebileceği bir ipucu. Doğudan batıya doğru uzanan yolculukta altın başlığa esir olan tek bir kişi vardı.
Başına vurulan zincirler yüzünden acı çeken, Çiçekler ve Meyveler Dağının efendisi.

‘Altın bakışlı, peri gözlü’ Yakışıklı Maymun Kral, Cennetin Dengi, Büyük Bilge, Sun Wukong.

Romanda geçen karakterler arasında SunWukong tarafından desteklenen tek bir kişi vardı.

Yüzlerce enkarnasyonu silip süpürebilecek binlercesini tek bir yıldırımla öldürebilecek harikulade bir güç. Yazar bu bölüm için o kadar çok efor sarf etmişti ki hatırlamamak mümkün değildi.

Bu kadar güçlü bir takımyıldızının neden benimle ilgilendiğini anlayamasam da, Cennetin Dengi, Büyük Bilge’nin enkarnasyonu olursam bu yeni dünyada herkesten daha kolay hayatta kalabilirdim.

Hızlıca öndeki vagona bağlı kapıya baktım. Kapını arkasında ‘o’ da benim gibi seçim ekranına bakıyordu. Cennetin Dengi, Büyük Bilgeyi seçersem... Ona karşı kazanabilir miydim?

   [Sponsor seçiminin tamamlanmasına bir dakika kaldı.]

Zaman tükeniyordu, hafif bir nefes aldım ve seçeneklerimi gözden geçirdim. Endişelerim uzun sürmedi.

*¹Batıya yolculuk: Çin edebiyatının dört büyük romanlarından biridir. Roman, maymun kral Sun Wukong’un mistik maceralarını anlatır. Filmi de bulunmaktadır.



Çeviri: Sansanson
Son kontrol: Simşek

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

6   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   8