Mesajlar havada süzülürken derin bir nefes verdim.
[Bazı takımyıldızları seçiminizden etkilendi.]
Evet, şimdi başlıyor.
[Takımyıldızı, Abisal Kara Alev Ejderhası seçiminizden hoşnutsuz.]
[Kara buluta ait takımyıldızları Abisal Kara Alev Ejderhasının öfkesiyle sarsılıyorlar. Bir süreliğine Kara Buluttaki hiçbir takımyıldızı tarafından sponsorluk alamayacaksın.]
Bu tepkiyi beklediğim için hiç de şaşırmadım. Reddedildiği için grubundaki herkesin bana sırtını dönmesi... bu adamın orijinalde de neden Kim Namwoon’un sponsoru olduğu anlaşılıyor.
[Takımyıldızı, ‘Şeytanvari Ateş Yargıcı’ hayal kırıklığına uğradı.]
[Gelecekteki adaletinizi ısrarla izleyecek.]
Baş Melek Uriel ise sadece hayal kırıklığına uğramıştı.
Zaten mutlak doğrunun takımyıldızları büyük bir adaletsizlik olmadığı sürece birinden nadiren nefret ederlerdi.
[Takımyıldızı ‘Gizemli Entrikacı’ seçiminizi ilginç buluyor.]
[200 jeton sponsor olundu.]
Gizemli entrikacının olayı beklenmedikti. İsminin karakteristik özellikleri göz önüne alındığında belki de dikkatli davranmamı takdir etmiştir.
[Takımyıldızı ‘Altın Başlığın Tutsağı’ seçiminize ilgi duyuyor.]
Cennetin Dengi, Büyük Bilge ise... Endişeliydim. Doğru bir seçim mi yaptım? Bilmiyordum. Belki de önümdeki muazzam fırsatları kaybetmiştim.
[Hiçbir sponsor seçmediniz.]
Fakat bir takımyıldızını seçmek bunun getirdiği ihtimallerle kısıtlanmak demekti. Sponsor anlaşması hiçbir zaman adil bir anlaşma olmamıştı. Hayatta kalırdım ama onların oyuncakları olarak. Bildiğim kadarıyla takımyıldızları olmadan da güçlü olmanın yolu vardı.
En güçlü sponsorun enkarnasyonundan bile daha güçlü olabilirdim.
[Haha, doğru mu bu? İlginç bir tercih değil mi? Pekala, evet. Bir şansınız daha olacak.]
Dokkaebinin hilal şeklindeki gözleri bir an bana kilitlendi.
[Tamamdır şimdi, herkes seçimi bitirmiş. Burada biraz dinlenin. Diğer senaryoyu hazırlamam gerek. 10 dakikaya geliyorum!]
Sponsor seçimi bittikten sonra dokkaebi kayboldu. Dokkaebi bize dinlenmemizi söylese de bu 10 dakika hayatiydi. 10 dakika içinde bu durumu çözmem ve sonraki senaryolara hazırlanmam gerekiyordu. Yeteneklerimi hatırlamaya çalıştım.
[Karakter Listesi] ve [Bilge Okuyucunun Bakış Açısı] tam olarak ne olduklarını anlamasam da birkaç fikrim vardı. İşe yarar gibiydiler.
“Bir araya toplanalım.” Hayatta kalanlar sözlerim üzerine toplandılar. İlk elini uzatan Lee Hyunsung olmuştu. “Merhaba, Ben Lee Hyunsung.” “Kim Dokja.” “Tanıştığımıza memnun oldum diyeceğim de uygun olur mu bilemedim. Önceden de söylediğim gibi ben bir askerim... aslında askerdim demek daha doğru olur.” “Biriminle iletişime geçtin mi?” “...Hayır.”
Elimdeki tutuş oldukça sağlamdı. Tam da Hayatta Kalma Yolları’nda erken bölümlerde ortaya çıkan tank Lee Hyunsung’a göreydi.
Hyunsung’u benimle götürmeliydim. Şu an öyle gözükmese de Lee Hyunsung Hayatta Kalma Yolları’nın sonraki bölümlerinde önemli figürlerden biriydi.
“Ah, Dokja-ssi.” “Evet?” “Teşekkür ederim. Sen olmasaydın hepimiz ölürdük.” “Hayır, mesela bu değil.” “Yaşasaydım bile hayatıma insan olarak devam edemezdim. Çok teşekkür ederim. Ve... kendimden utanıyorum.” Lee Hyunsung içten bir şekilde eğildi.
Kafam biraz karışıktı. Aslında hiçbir şey yapmasaydım bile Lee Hyunsung kurtulurdu. Sonra birden biri omzumu tuttu.
“Haha, çalışanımız büyük işler becerdi. Dokja-ssi adımı biliyor musun?”
Arkama bakmasam bile kim olduğunu biliyordum. Omzumdaki eli kaldırdım ve,
“Biliyorum, Han Myungoh-ssi,” “Hah, Han Myungoh-ssi mi? Departman Müdürü demen gerekmiyor muydu?”
Han Myungoh, Mino Soft’un otoriter kralından beklendiği gibi böyle bir durumda hâlen pozisyonunu kullanmaya çalışıyordu.
“Şirkette değiliz.” “Hah, şuna bak. Bir daha işe gitmeyi planlamıyorsun herhalde? Temel görgü kurallarını unuttun galiba?”
Han Myungoh’un sinirli yüzünü görünce dünyanın değiştiğini bir kez daha fark ettim. Önümdeki bu adam senaryolar başlamadan önceki dünyanın ‘yırtıcılarındandı’ ve bense sadece sıradan bir avdım. Şimdiye kadar böyleydi.
“Ne kadar düşünsem de bence yaptıkların biraz fazlaydı. Böceklerin varsa bana haber vermeliydin. Neden öyle attın ki?” “...” “Dokja-ssi bana iyi davranman lazım sonuçta kontratının çok bir süresi kalmadı.”
Birden saçma gelmeye başladı. Eski dünyada fazla zayıftım.
“Han Myungoh-ssi.”
“Eh?” “Kapa çeneni.” “N-Ne?” “Durumu hâlâ anlayamadın mı? O piç kafana fazla sert vurmuş herhalde? Mino Soft ? Dünyanın sonu gelmişken şirketin hâlâ var olduğunu mu düşünüyorsun?”
Han Myungoh vurulmuşa dönmüştü.
Yüzümü diğerlerine döndürdüm. Hazır söylüyorken bazı şeyleri kesinleştirmem gerekiyordu.
“Tek problem Han Myungoh-ssi değil. Millet, uyanın artık. Dokkaebinin de dediği gibi bu bir şaka değil.” “...” “Muhtemelen hepiniz olayı biraz anlamışsınızdır. Nitelik penceresindeki özel yetenekler, oyun benzeri bir ara yüz. Hâlen olayı anlamayan kaldı mı?
Bir Korelinin anlaması kolay olduğundan kimse elini kaldırmadı. Akıllı telefonların yayıldığı bu dönemde RPG¹ oyun oynamayan bir kişi bile yoktu. Oyun oynamadılarsa bile en azından fantastik roman okumuşlardır. *¹ RPG: Rol yapma oyunlarına verilen addır.
Lee Hyunsung iç çekerek,
“Görevdeyken okuduğum bir romana benziyor ama yine de inanamıyorum. Gerçekten rüyada değil miyiz?”
“Her şey gerçek.”
Sert cevabım Lee Hyunsung’un bakışlarının hafifçe değişmesine neden oldu.
[Karakter ‘Lee Hyunsung sana karşı hafif bir güven hissediyor.]
[Karakter ‘Lee Hyunsung’ üzerindeki anlayışınız arttı.]
Lee Hyunsung başını oynattı.
“Net olman güzel. Peki şimdi ne yapacağız? Dokja-ssi, bir fikrin var mı?” “Gitmeliyiz.” Tereddütsüz cevapladım. “G-Gitmek mi? Delirdin mi?” “Dokja-ssi, Bence... yapmamalıyız...”
Bu sefer Yoo Sangah da onlara katılmıştı. Muhtemelen hâlâ gerçeklerin farkında değiller.
“O zaman daha ne kadar burada kalacağız?” Aslında savunmam mantıklı değildi. Dışarısı canavar kaynıyordu. Fakat ben biliyordum. Şu an buradan çıkmalıydık.
“Ebeveynlerinizi hiç düşündünüz mü? Bu durumda güvende olduklarını mı sanıyorsunuz?”
“Hat bir süredir yok. Kakaotalk² da...” Yoo Sangah umutsuzca ağlamaya başladı. Aslında Konfüçyüsçülük³ Güney Kore’de hâlâ etkiliydi. Lee Hyunsung ve Han Myungoh’un bile ‘ebevyn’ kelimesini duyunca yüzleri karardı.
*² Kakaotalk: İçerisinde haberlerden webtoonlara kadar birçok içeriği bulunduran bir platform. *³Konfüçyüsçülük: Çin’de ortaya çıkan ve birçok uzak doğu ülkesine yayılan ahlaki öğretidir. Ağırlığı insan âhlakı ve amelleridir.
Başını eğen Lee Gilyoung’un omzundan tuttum. Kendine gelen ilk kişi Yoo Sangah’tı.
“Gideceğim. Ben de geliyorum.” “H-hayır! Ne dediğini duymadın mı? Gidersek kafalarımız uçabilir.” Han Myungoh da ağlamaya başladı. “Hadi, oylama yapalım.”
İlk Yoo Sangah elini kaldırdı, ben ve Lee Gilyoung da Yoo Sangah’ı takip ettik. Ama sadece bu kadardı.
Lee Hyunsung,
“... Birimime gitmem gerek ama bu durumda dikkatsizce hareket etmek tehlikeli. Bir de uyarı var.” dedi.
“Lanet olsun, siz gidebilirsiniz! Ben gelmiyorum! Dışarıya çıkmam!”
Han Myungoh umrumda değildi ama Lee Hyunsung’un da istememesi problemdi. Ne olursa olsun Lee Hyunsung’u yanımda götürmeliydim.
Kuuoung!
Demir plakadan gelen şiddetli bir ses duyuldu. 3707. vagona giden demir kapı parçalanmaya başlamıştı.
“N-Ne?”
Bir kez daha gelen ses Han Myungoh’un ağlayışını bastırmıştı.
Kuuong!
Birisi arkadan kapıyı kırmaya çalışıyordu. Beklemediğim bir şey olduğundan biraz düşündüm. Gelecek senaryo neydi? Hayır. Dokkaebi daha gelmemişti. O zaman... Beynim hızla çalıştı. Tüylerim diken diken oldu ve vücudum elektrik çarpmış gibi ürperdi. Bu oydu.
“N-Ne? Şunu durdurun!” Han Myungoh bağırdı ve kapıya doğru hareket etti. “Bunu durduramazsın.” “Huh?” “Gitmeliyiz.”
Yorgun gözlerle demir kapıya baktım.
“Huh? Ama...”
“Şimdi gitmezsek—“
Vagon 3707 den kurtulan tek kişi. O kapının arkasında kim olduğunu çok iyi biliyordum.
“Sonraki senaryo gelmeden öleceğiz.”
Evet, o adam sonunda geliyordu. Bu hikâyenin ‘gerçek’ ana karakteri.
Çeviri: Sansanson Son Kontrol: Hono
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.