Bazen bunun hakkında düşünüyorum. Neden kıyamet sonrası hikâyelerde çok fazla ‘klişe kötü ada m’ ortaya çıkar? Böyle bir durumda tecavüz veya hırsızlık gibi suçların rastgele ortaya çıkacağını düşünmek, yazarların tembelliği olsa gerek.
Gerçek ‘yıkım’ geldiğinde insanlar sandıklarından daha akılcı davranmaz mı?
“Vermeyecek gibi duruyor. Hey, gidin ve şunu öldürün!”
Cevap tam da önümdeydi. Bana doğru gelen adamla birlikte arkadaki adamı da gözlemledim.
[Takımyıldızı ‘Şeytanvari Ateş Yargıcı’ adil bir karar bekliyor.]
Bir kez daha fark ettim. Hayal gücü klişelerle doluydu ama insanlar ondan bile daha klişeydi.
Hwiiik!
Demir sopanın yörüngesi havada komik bir şekilde ilerliyordu.
Öldürme niyeti olmayan bir saldırıydı. Hatta hiç acıtmamıştı.
“K-Kaçmazsan harbiden öleceksin. Kaybol!”
Dört adam etrafımı sardı. Biri titrese de diğerleri, sayı üstünlüğünden olsa gerek, önceye göre daha sakinlerdi.
“Bu veletler ne yapıyor?”
Bağırışla birlikte biri üstüme atladı. Duruşu savunmasızdı. Dikeni savurdum.
Puok!
“Aaaaaack! Bacağım! Bacağım!”
“Gel buraya piç.“
“Birlikte saldırın!”
Öfkeli dallamalar birlikte saldırsa da hiç korkmadım. Güç seviyeleri 5 falandı. Gelen saldırılara dayanıp sessizce dikeni sapladım. Adamların uylukları art arda delindi ve çığlık atarak dizlerinin üzerine çöktüler.
Yine de onları öldürmedim. Çünkü senaryonun koşulu onları ‘etkisiz hâle’ getirmekti.
[Mutlak iyilik sisteminin takımyıldızları kararınızı onaylıyor.]
[Birkaç takımyıldızı insanlığına gülüyor.]
[Takımyıldızları 100 jeton sponsor oldu.]
Katil olsaydım takımyıldızlarının ilgisini çekerdim ama bu sadece bir süreliğine olurdu.
Beklentiyi anında yükseltmek uzun vadede iyi olmazdı.
[Senaryonun bitmesine üç dakika kaldı.]
İki dakika geçmişti. Saldırı senaryolarında zaman hesabı önemliydi.
“Bu piç ne halt? Neden ölmüyorsun?”
Aynı anda durumu arkadan izleyen liderleri,
“Epey sağlam bir adamsın. Hepiniz geri çekilin. Bununla ben ilgileneceğim.”
“Cheolsoo hyung-nim! Bu adamın epey güçlü bir sponsoru var gibi duruyor.”
“Güzel. Çok jetonu da var gibi.”
Parlak siyah muştalar— sıradan muştalar değillerdi. Sponsorundan mı aldı yoksa?
Çatırt.
Muştalı ellerden çatırdayan kemiklerin rahatlatıcı sesi duyuldu.
[Karakter ‘Cheolsoo’ Tehdit kullandı.]
[Tehdit aranızdaki farkın çok büyük olması nedeniyle işe yaramıyor.]
“Hoh, harbiden iyi gibisin. Hiç korkmuşa benzemiyorsun.”
Konuşmasını bitirmeden adamın yumruğu hareket etti.
Saldırı tam olarak çeneme yönelikti. Hemen geri çekildim. Adam gülümsedi.
“Taş gibisin he. Spor da yapıyorsun herhalde?”
Ayak hareketi yeteneğim olmasa bile çevikliği seviye 10’u aşan herkes bunu yapabilirdi.
Önce eşyaları aldıktan sonra kalan jetonlarımın hepsini yatırdığımdan, şimdi vücut istatistiklerimin toplamı 33’e ulaşmıştı. Bu adama bi’ göz gezdirsem mi?
[Özel yetenek Karakter Listesi aktive edildi.]
[Karakter Bilgisi]
Ad: Bang Cheolsoo.
Yaş: 34
Sponsor: Küçük Patateslerin Hükümdarı
Özel Nitelikler: Saldırı Gücü Kaptanı (Sıradan)
Özel Yetenekler: Göğüs göğüse çarpışma Sv.2, Blöf Sv.2.
Stigma: Tehdit Sv.1
Genel Statlar: Dayanıklılık Sv.6, Güç Sv.7, Çeviklik Sv.6, Büyü Gücü Sv.2.
Genel Değerlendirme: Sponsor edindiği için şanslı olan sıradan bir ezik. Gerçek savaş gücüne kıyasla yeteneklerini abartma eğilimi var.
Ah... doğru. Şimdi hatırladım.
“Cheoldoo Grubunundan Bang Cheolsoo.”
“Ne, beni tanıyor musun?”
“Bi’ düşüneyim.“
Romanın başında rüzgar gibi gelip geçtiği için tam olarak hatırlayamıyordum. Ama yine de Bang Cheolsoo adı bir şeyler çağrıştırıyordu.
Geumho İstasyonundaki en mal adamdı. Bildiğim kadarıyla bu adamlar şimdiye Yoo Joonghyuk tarafından öldürülmeliydi. Neden hâlâ hayattalardı ki?
“Ohu, yoksa sen ‘o’ kategoriden misin? Bir sürü kişiyi öldürmüş olmalısın. Değil mi? Bir şekilde benzediğimizi hissetmiştim.“
[Karakter ‘Bang Cheolsoo’ Blöfü kullandı.]
Blöf. Bu haydut olan herkesin sahip olduğu bir yetenekti. Rakibin atak gücünü zayıflatabilse de bu durum biraz farklıydı.
[Dördüncü Duvar, karakter Bang Cheolsoo’nun blöfünü engelledi.]
[Karakter Gang Cheolsoo’nun kendine güveni hızla düşüyor.]
“Beni görmezden mi geliyorsun? Demek canına susadın ha?“
Bang Chelsoo tehditkâr bir Greko-Romen güreş pozisyonu alıp üzerime doğru atıldı ama bu sadece bir blöftü.
Çünkü ‘güreş’ yeteneği yoktu.
“Lafı dolandırmayı bırak da hadi gel.”
“Orospu Çocuğu!”
Bang Cheolsoo’nun asıl yeteneği Sv. 2 Göğüs göğüse çarpışmaydı. Yakın dövüşe girmediği sürece savaş gücü önemsizdi.
“Geber!”
Çeviklik statlarımız arasındaki fark o kadar fazlaydı ki saldırıları bana nadiren değiyordu. Ona biraz sempatiyle baktım. Tüm takımyıldızlarının, enkarnasyonlarını senaryonun ‘başrolü’ olarak yükseltme arzusu yoktu.
Mesela, onun takımyıldızı ‘Küçük Patateslerin Hükümdarı’ enkarnasyonları konusunda eli sıkı olmasıyla ünlüydü.
Aptalları enkarnasyonu olarak kullanıp onların diğer enkarnasyonlar tarafından ezilmesini izlemeyi seven bir mazoşist. İşte bu ‘Eziklerin Hükümdarıydı’.
[Takımyıldızı ‘Küçük Patateslerin Hükümdarı’ çok memnun.]
Normalde zamanlı sınırlı görevi tek hamlede bitirmeyi düşünsem de şimdi durum biraz farklıydı.
[Yan senaryonun bitmesine iki dakika kaldı.]
O zaman kalan zamanı en iyi şekilde değerlendirmeliyim.
“Piç kurusu!” Tüm replikleri Küçük Patateslerin Hükümdarı’nın tarzındaydı. Ne kadar yazık.
“Haha, sana vurdum!”
Saldırısı şana eseri denk gelse de çok az hasar vermişti. Vurulduğum yer biraz acıdı.
“Nasıl?”
Nasıl mı? Benim dayanıklılığım 12 seviyeyken onunki sadece 7 seviyeydi. Genel statlarımız arasındaki fark büyük bir saldırı gücü açığı ortaya çıkarıyordu.
“Şimdi sıra bende mi?”
Olabildiğince sert bir şekilde vurmadan önce sersemlemiş Bang Cheolsoo’nun yanağına dokundum. Bağırdığı gibi birkaç dişi fırladı.
Tereddüt etmeden dikenle kolunu parçaladım.
Bir kolunu dikenle duvara sapladım ve önüme gelene saldırdım. Bayıltmadan en çok acı veren yerleri seçtim: sırtı, uylukları ve yanları.
[Takımyıldızı ‘Küçük Patateslerin Hükümdarı’ çok memnun.]
[Takımyıldızı ‘Küçük Patateslerin Hükümdarı’ yan senaryo için ek süre talep etti.]
[Yan senaryo bir dakika uzatıldı.]
Kadının yaralandığı yerlere de özen gösterdim.
“Öhhö Öhhö! Kuheok! Kuheeok!”
Kan ve et her tarafa saçıldı.
Kırık dişler yere düştü ve kırık kemikler anormal bir şekilde büküldü. Yine de vurmayı bırakmadım.
“D-Dur! Lütfen! Hyung-nim’i bırak.”
Kenarda duran adam panikle bağırdı. Arada bir onlara göz attım.
Sonra yerde yatan yarı çıplak kadına baktım. İnsanlar zayıftı. Bu kadar zayıf insanlar bu kadar acımasız şeyleri nasıl yaparlardı?
Dünyanın yıkılmasını bahane bildiler; öldürdüler, kadına tecavüz ettiler ve diğerlerinden çaldılar.
İçgüdüleri yüzünden miydi yoksa? Daha güçlü şiddetin karşısında korkudan donmuş Bang Cheolsoo’nun gözlerini görünce aniden meraklandım.
“Neden yaptın?” Durduk yere sorulmuş bir soruydu bu. Aslında soruma cevap beklemesem de tam tekme atacakken Bang Cheolsoo gözlerini açtı.
“Siktir... Sadece öldür beni orospu çocuğu.”
Gözlerini gördüğüm an soruma kendi tarzında cevap verdiğini anladım.
Hayata dair hiçbir bağlılık göstermeyen bir bakış. Evet bu içgüdüleri yüzünden değildi. Cheolsoo giderek kısılan bir sesle konuştu.
“Köpek, bu köpek gibi dünya...”
Bu adam dünya yıkılmadan çok önce de umutsuz olan biriydi. Aynı benim gibi.
[Yan senaryonun bitmesine 10 saniye kaldı.]
Daha fazla ertelemeden boynuna sert bir tekme geçirdim. Nefesi kesilen Bang Cheolsoo sonunda bayıldı.
[Senaryoyu temizleme koşullarına ulaştın.]
[300 jeton kazandın.]
Umarım hepiniz mutlusunuzdur.
[Takımyıldızı ‘Küçük Patateslerin Hükümdarı’ tatmin oldu ve 100 jeton sponsor oldu.]
Diğer adamlar da teker teker sürünerek yanıma yaklaştılar.
“N-Ne kadar acımasız...”
Önce paçavraya dönen Bang Cheolsoo’ya sonra korkuyla bana baktılar. Mezbahada yok edilmeyi bekleyen köpekler gibiydiler.
Bayılan kadını ve market poşetlerini elime aldım. Ne olursa olsun dünya yok olmuştu ve yeni bir sayfa açmalıydım.
Geumho İstasyonu normalde Yoo Joonghyuk tarafından düzenlendikten sonra bölgenin merkezi olarak gelişecekti. İlk regresyonunda Yoo Joonghyuk, Geumho istasyonu grubuyla ikinci senaryoyu aşarak grubun üyelerinin yeni çağda yer edinmesini sağladı. Yine de o ilk turdu. Regresyonun üçüncü turuyla beraber Yoo Joonghyuk çok değişmişti.
3.turun Yoo Joonghyuk’u her şeyi tekelleştiren bir canavardı.
Birbirlerine destek çıkan Cheoldoo Grubunun adamları hareket etmeyi bıraktı. Karanlık bir platformun dibine indik ve hâlâ ışığın olduğu bir yer bulduk.
Merdivenlerden inerken insanların uğultularını duydum.
“Cheoldoo Grubu! İnsanlar yaralandı!”
Bazıları, Cheolsoo grubunu desteklemek için hızla geldi. İnsanlar planlı bir şekilde hareket ettiklerinden düşündüğümden daha fazla sistemlilerdi. Bu esnada tanıdık yüzlerin koşarak geldiğini gördüm.
“Aman Tanrım. Dokja-ssi! Dokja-ssi!”
Neyse ki onlara hiçbir şey olmamış gibiydi.
“Yoo Sangah-ssi.”
“Şükürler olsun. Gerçekten şükürler olsun!”
Yoo Sangah mutlu bir ifadeyle önümde duruyordu. Şaşırıp garip bir şekilde elimi uzattım.
Yoo Sangah’ın elinin arkası son dört gün içinde ne kadar zor zamanlar geçirdiğini gösteren yara berelerle doluydu. Bir ses duydum ve bir şey bacağıma yapıştı.
“Hayattasın.” Lee Gilyoung’du.
Çocuğun başını okşadım ve “İyi miydin?” diye sordum.
Lee Gilyoung başını salladı.
Yanakları çok inceldiğinden çok aç olmalıydı. Poşetten bir çikolata aldım ve Lee Gilyoung’un eline verdim.
“Hayatta olduğunu biliyordum, Dokja-ssi. Hah...”
Sonunda Lee Hyunsung’ a baktım. Üst taraftaki kasları daha sağlam olmuş gibi görünüyordu. Belki Lee Hyunsung, bu ikisini korumuştu.
“Gerçekten özür dilerim. O zaman, Dokja-ssi’yi arkada bıraktım...“
“Bu kaçınılmaz bir durumdu.”
“Phew, Yoo Joonghyuk-ssi’nin haklı olmasına sevindim.“
... Yoo Joonghyuk? Bu ismi neden burada duydum ki? Lee Hyunsung bir süre sonra fark edip,
“Aslında Yoo Joonghyuk, Dokja-ssi muhtemelen hayattadır dedi.“
“Yoo Joonghyuk şimdi nerede?”
“Şu an burada değil.”
Burada değil mi?
“Yoo Joonghyuk-ssi istasyonu dün terk etti. O yüzden...”
Lee Hyunsung sözlerini bitirmeden önce birçok şeyi anlayabildim. Anlıyorum. Gerçekten de öyleydi. O aceleci biriydi.
“Bu bana bir kişinin daha olduğunu hatırlattı.”
“Ah, departman başı.”
Yoo Sangah davetsiz giren bir grup adam yüzünden konuşmasını bitirmedi. Yine de bu iyi bir şeydi.
“Herkes yoldan çekilsin!”
Gözlerimin önünde neler olduğunu anlamak için açıklamaya ihtiyaç yoktu.
Ellerinde çekiç ve sopa olan üç veya dört adam etrafımı sarmaya başladı. Aralarında tanıdık bir yüz vardı.
“S-Sen..!” Han Myungoh beni Denge köprüsünde arkada bırakmıştı ve şimdi hayalet görmüşe dönmüştü. Han Myungoh gruba katılmış olmalıydı.
“Şu adamdan kurtulun. O tam bir şerefsiz! Burada olmamalıydı.”
Hırsız her zaman diken üstündedir. Han Myungoh çılgınca bağırmaya başladı.
Yine de diğer adamların tereddütlü olduklarını fark ettim. Garip bir şey vardı. Ortalarında Han Myungoh vardı ama onu dinlemiyorlardı?
“Haha, Han Hyung. Herkes iyi geçinmeli neden yaygara çıkarıyorsun?”
“Ah, ş-şey...”
“Sen yeni birisin.”
Adamlar iki yana açıldı ve aralarında bir geçit oluştu. Sadece gözlerine bakarak anlayabildim. Bu adamın bir sponsoru vardı.
“Tanıştığımıza memnun oldum. Adını öğrenebilir miyim?“
“Kim Dokja.”
“Dokja-ssi. Anlıyorum. Ben Cheon Inho.”
Cheon Inho? Hatırlamam gereken bir isimmiş gibi hissettim.
Dikeni tutan elimi sıktım. Bu adam Cheoldoo Grubu’nun lideri gibi görünüyordu. Bana karşı adamlarının yarısını kaybettiğinden buraya olay çıkarmaya gelmişti.
“Birlikte geldiklerinden hikâyeyi duydum. Bir canavarla savaşıp grubumdakileri kurtarmışsın.”
...Ne?
“Herkes lütfen toplansın! Cesur yeni bir grup üyemiz var!”
Cheon Inho’nun sözleriyle insanlar birer birer bu tarafa dönmeye başladı. İşte şimdi anladım. Han Myungoh’un karizması bu kadar gücü toplamaya yetmezdi. Cheon Inho bu grubun gerçek lideriydi.
“Wah! Yiyeceklere bak!”
Aç gözler market poşetlerine yöneldi. Sonra Cheon Inho sanki bekliyormuş gibi konuştu.
“Direkt olarak bize ulaştırdı. Nadir bulunan iyi insanlardan.”
Bu sözler sanki bir kurtarıcıymışım gibi tüm gözleri bana yöneltti. Çocuğu tutan anne ve bacağını yaralamış yaşlı adam bana ciddi gözlerle bakıyorlardı.
Cheon Inho... hatırlıyor gibiydim. Evet, Geumho istasyonu grubunda böyle biri vardı.
[Takımyıldızı ‘Gizemli Entrikacı’ heyecanlandı.]
Bu mahvolmuş dünyada gerçek tehlike Bang Cheolsoo gibi insanlar değildi. Umutsuzluk içinde hareket eden insanların bana en ufak bir tehlikesi yoktu.
Gerçekten tehlikeli olan insanlar başkalarının umutsuzluğunu kendi gücüne çevirenlerdi. Aynı bu adam gibi.
“Geumho İstasyonuna hoş geldin, Dokja-ssi.”
Cheon Inho bana bakarken içinden kahkaha atıyordu. Ama asla bilemezdi ki gelecek şimdiden belirlenmişti.
Çeviri: Sansanson Son Kontrol: Hono
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.