Bölüm On İki: Pandora’nın Misafir Odası Valerius, savunma askerlerini düzenledikten sonra Albay Ferid ile birlikte Pandora İlaç Şirketi’nin merkez üssüne doğru yola çıktı. Üssün girişinde, hükümeti temsilen gelen ve “Halkın Gözü” olarak bilinen Nadya Elara Vespera’yı selamladılar. Nadya, genç yaşına rağmen hükümetin üst kademelerinde hızla yükselmiş bir yetkiliydi. Valerius, ona rapor verirken, Nadya’nın telaşlı hareketlerini fark etti. Gözleri sürekli etrafta geziniyor, elleri hafifçe titriyordu. Hükümetin en genç üst düzey yetkililerinden biriydi ve şimdi böylesine kritik bir görevdeydi. Valerius, bu durumdan işkillendi, ama sessiz kaldı. Sakince başını eğdi ve raporunu tamamladı.
Yola çıktıklarında, Valerius ve Ferid aynı araçta yan yana oturuyordu. Valerius, sabrını zorlayarak sordu: “Albayım, bu görüşme ne hakkında? Pandora’yla ne işimiz var?” Ferid, sert bir bakışla yanıt verdi: “Sorgulamayı bırak, Valerius. Emirler açık.” Valerius, içindeki huzursuzluğa rağmen daha fazla üstelemedi ve sessizce camdan dışarı baktı. Yıkıntılarla dolu manzara, zihnindeki sorulara cevap vermiyordu.
Pandora İlaç Şirketi’nin merkez üssüne vardıklarında, devasa bir yapı karşılarındaydı; cam ve çelikten yapılmış, etrafı yüksek duvarlarla çevrili bir kale gibi. Ferid ve Nadya, içeri girerken Valerius’a dışarıda beklemesi emredildi. Valerius, çevreyi incelemeye başladı. Pandora’nın görevlileri, siyah ve kırmızı üniformalarıyla etrafta dolaşıyordu; bazıları asker gibi disiplinli, bazıları bilim insanı gibi meraklı bakışlıydı. Herkesin hareketlerinde bir amaç vardı, ama bu amaç Valerius’a tekinsiz geliyordu.
Bir süre sonra, bir görevli Valerius’u içeri çağırdı. Dar, ışıklı koridorlardan geçerek şık bir misafir odasına götürüldü. Oda, lüks ve moderndi; cilalı ahşap bir masa, deri koltuklar ve duvarda asılı bir ekran. Valerius’a burada beklemesi söylendi. Oda boştu, ama kısa süre sonra kapı açıldı ve iri yarı, uzun boylu bir adam içeri girdi. Üzerinde koyu renk bir takım elbise, omuzlarında Pandora’nın amblemi vardı. Kendisini tanıttı: “Ben Gavren Thalor, Pandora’nın üç kurucusundan biriyim. Alanım, Savaş Stratejileri.”
Valerius, dikkatle adama baktı. Gavren, masanın karşısına oturdu, ellerini birleştirdi ve sakin bir gülümsemeyle konuşmaya başladı: “Yüzbaşı Valerius, değil mi? Üçüncü seviye bir enfekte olduğunuzu duydum. Dondurma ameliyatını geçirmişsiniz ve hayatta kalmışsınız. Bu, etkileyici. Ameliyatı yapan doktoru tebrik ederim.”
Valerius, temkinli bir şekilde başını salladı. “Teşekkür ederim, ama bu bir övgü değil, bir yük.”
Gavren güldü, sesi derin ve kendinden emindi. “Haklısınız. Ama yükler, bizi şekillendirir.” Bir an durdu, sonra konuyu değiştirdi: “Bir anlaşma öneriyorum, Yüzbaşı. Hükümetiniz hakkında bazı sorularım var. Bana istediğim cevapları verirseniz, Pandora hakkında merak ettiğiniz her şeyi yanıtlarım. Adil, değil mi?”
Valerius’un kaşları çatıldı. Bu bir tuzak mıydı? Ama Gavren’in gözlerindeki kararlılık, onun ciddiyetini gösteriyordu. Valerius, bir an düşündü. Pandora’nın sırları, Leo’nun durumu, Kızıl Veba... Belki bu, bazı cevaplar bulmak için bir fırsattı. “Ne sormak istiyorsunuz?” dedi, sesi soğukkanlı ama temkinli.
Gavren, doğrudan sordu: “Hükümet kaç tane başarılı dondurma ameliyatı gerçekleştirdi?”
Valerius, bu soruyu düşündü. Cevabı biliyordu, ama karşılığında bir şey almak istiyordu. “Bu soru için bana Pandora’da hastaların sol omzuna koyulan ve onlara acılar çektirdiği söylenen bir doktorun olup olmadığını söyleyeceksin. Varsa, Pandora’nın bu doktorun yaptıklarına kayıtsız kalıp kalmadığını.”
Gavren, kaşlarını kaldırdı. “Çok şey istedin, Valerius. Ama kabul ediyorum.” Masanın yanındaki kağıdı işaret etti. “Cevabını yaz.” Sonra arkasına dönerek yüksek sesle bağırdı: “Evlat, zarfı getir!”
Bir genç, hızla bir zarf getirdi. Valerius, cevabını kağıda yazdı – hükümetin başarılı ameliyat sayısını. Gavren, zarfı aldı ve uzattı: “Senin cevabın bunun içinde. Şimdi ben sana zarfı vereceğim, sen ise kağıdı. Böylece sözle değil, yazıyla iş yapmış olacağız.”
Valerius kağıdı verdi, Gavren zarfı. Valerius zarfı açınca, içeride bir dizi fotoğraf çıktı. Fotoğraflar, bir doktorun gizli açılardan çekilmiş ameliyat sahnelerini gösteriyordu; hastaların omuzlarına aletler yerleştiriliyor, acılı ifadeler... Fotoğrafları geçerken, en sonuncuda doktorun asılı bir fotoğrafı vardı – idam edilmiş hali.
Gavren, konuşmaya başladı: “Bahsettiğin doktorun adı Dr. Elias Crowe. Bu kişinin yaptıklarını fark etmiştik, fakat benim gibi kuruculardan olan dostum Doktor bize onu şimdilik idare etmemizi ve onun kişiliği bozuk olan kullanışlı bir araç olduğunu söyledi. Bu yüzden infazına karşı gelerek onu savunmuştu ve gerçekten idamını erteletmişti. Ama bir gün sorgusuz sualsiz öldürüldü. Bu ise Dr. Elias Crowe’un bir hastaya acı çektirmeyi abartmasından sonra hastanın öldüğünden dolayı yaptığı haberini aldık. O adamı Doktor öldürdü.”
Valerius, “çok acı olaylar silsilesi“ ifadesine takıldı ve sordu: “Dr. Crowe nasıl öldürüldü?“
Gavren, ağır bir sesle yanıtladı: “Otopsi her şeyi açıklayamaz. Eğer yeterli bilgi ve kaynağa ulaşabiliyorsan, her cinayeti gizleyebilirsin. Pandora’nın kuruluşundan çok öncesinden beri Doktor’u tanırım ve inan bana, Doktor’un bu ikisine de sınırsız erişimi var.”
Valerius’un yazdığı kağıda baktı, sonra devam etti: “Şimdi bu sefer sen bir soru sor, ben bu sorunun değerinde bir cevapla anlaşalım.”
Valerius, doğrudan sordu: “Doktor’un hükümet hakkındaki planı ne?”
Gavren, kısa bir süre baktıktan sonra yanıtladı: “O vakit bana hükümetin temsilcisinin neden buraya geldiğini söyle.”
Valerius, “Bilmiyorum,” diye cevap verdi.
Gavren de, “Ben de bilmiyorum. Doktor’un hareketlerini kestirmek imkansızdır,” dedi ve ekledi: “Lütfen karşındakinin cevaplayabileceği sorular sorun.”
Valerius, “Ama sen hükümet ile Pandora arasında gerçekleşen bu görüşme hakkında bilgi sahibi olduğundan eminim. Bana cevap ver, Gavren. Bu görüşme ne için?” diye ısrar etti.
Gavren, “Bu soru için sana soracağım soruyu cevaplayacaksın,” dedi ve sordu: “Hükümetin ele geçirdiği ve deney yaptığı hastalıklı çocukların ırkları neler?”
Valerius, geriye doğru çekildi. “Ne demek istiyorsun?”
Gavren, ağır bir sesle devam etti: “Farkında değilsiniz ama şu an hükümet üstüne çok büyük bir felaket getiriyor. Pandora’nın size yardım etmek istemesinin nedeni, bu felaketin bizi de etkileyecek olması.”
Valerius, içinden düşündü: Bize yardım etmek mi? Bu toplantı ne için? Hükümet ne yapıyor? Zihni sorularla doluydu, ama Gavren’in sözleri onu daha da huzursuz etmişti. Gavren, bir an durdu ve ekledi: “Sanırım benim sorum hakkında senin bir bilgin yoktu. O zaman sorularımızı değiştirelim ve son soruya geçelim.” Masadaki kağıdı işaret etti. “Hükümetin özel yapay zekâsı, Sentinel-7, erişebileceği dosyalara müdahale edebilir mi?”
Valerius, bu soruyu düşündü. Sentinel-7, hükümetin en gizli projelerinden biriydi; dosyalara erişimi vardı, ama müdahale yetkisi tartışmalıydı. Cevabını kağıda yazdı, sonra Gavren’e döndü: “Şimdi sen benim soruma cevap vereceksin. Pandora İlaç Şirketi’nin kurucularından olan Doktor’un hastalık durumu ve varsa özel yeteneği ne?”
Gavren, kaşlarını kaldırdı. “Bu çok ilginç bir soru, Valerius. Ve haddinden büyük bir soru. Bu yüzden üstü açık bir şekilde cevaplamayacağım.” Bir an durdu, gözleri Valerius’un üzerindeydi. “Kabul ediyor musun, yoksa soruyu değiştirecek misin?”
Valerius, kararlı bir şekilde başını salladı. “Kabul ediyorum.”
Gavren, “Peki, o vakit cevaplarımızı yazalım,” dedi. İkisi de kağıtlara cevaplarını yazdı. Valerius, kağıdı Gavren’e uzattı; Gavren de kendi kağıdını verdi. Her ikisi de cevapları okuduğunda, odada ağır bir sessizlik çöktü. Valerius’un yazdığı cevap, Sentinel-7’nin dosyalara sınırlı müdahale yetkisi olduğunu, ama bu yetkinin üst düzey yetkililerce kontrol edildiğini belirtiyordu. Ama Gavren’in cevabı... Valerius’un kağıdı okurken gözleri faltaşı gibi açıldı: Doktor... O, kilitli bir kütüphane gibidir Valerius; içindeki bilgilerin ve ciltlerin ağırlığı dünyayı yerinden oynatabilir ama neyse ki şimdilik sadece toza esir.
Valerius, bu cümleye anlam veremedi. Kelime kelime düşündü: Kilitli bir kütüphane... Bilgiler, ciltler... Dünyayı yerinden oynatmak... Toza esir? Zihni, bu muğlak ifadenin ardındaki gerçeği çözmeye çalışıyordu. “Bu ne demek, Gavren?” diye sordu, sesi sabırsız. “Doktor’un hastalık durumu ne? Yeteneği ne? Kilitli kütüphane derken neyi kastediyorsun? Beşinci seviye mi, yoksa daha mı yüksek? Bana açık konuş!”
Ama Gavren, sessizce elindeki kağıda bakıyordu. Valerius’un Sentinel-7 hakkındaki cevabı, onun da beklemediği bir bilgiydi. Gözleri kağıtta gezinirken, yüzünde derin bir düşünce ifadesi belirdi. Valerius, ısrarla devam etti: “Doktor kim? Ne tür bir yeteneği var? Bu toz ne? Neden kilitli? Bana bir şeyler söyle, Gavren!”
Gavren, kağıttan başını kaldırmadı. Sessizliği, odadaki gerginliği daha da artırdı. Sanki Valerius’un soruları havada asılı kalmış, cevap bulamıyordu. Valerius, yumruklarını sıktı, Ancak Gavren’in düşünceli hali, onun da şaşırdığını gösteriyordu.
Bir süre sonra, Gavren başını kaldırdı ve ağır bir sesle konuştu: “Bu konuşmamız burada biter, Yüzbaşı Valerius. Sizinle tanışmak büyük bir zevkti. Şimdi, izninizle.” Ayağa kalktı ve Valerius’a kapıya kadar eşlik etti. Valerius, dışarı çıkarken zihninde hâlâ Gavren’in muğlak cevabı dönüyordu. Kapı kapanırken, Gavren’in son bakışı, sanki daha fazla sır sakladığını fısıldıyordu.
Dışarıda, Valerius, Albay Ferid ve Nadya’nın hâlâ görüşmeden dönmediğini fark etti. Koruma ekibinin başında beklemeye başladı, ama zihni hâlâ Doktor’un kilitli kütüphanesindeydi. Toza esir... Bu ne anlama geliyordu? Ve hükümet, Pandora’yla bu görüşmede neyi saklıyordu?
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.