Aethon, parçalanmış kanyonun yıkıntıları arasında duruyordu, fırtınanın şekillendirdiği devasa eli uzanmış, kar taneleri cildine düşüyor ve erimiyordu. Kar taneleri yumuşakça yere düşüyordu, her biri Elemental Otorite’nin mükemmel kristal geometrik kanıtıydı ve Aethon onlara hayranlıkla bakıyordu.
Mavi-Altın renginde, canlı ve imkansız olan kar taneleri, Sekstilyon Karmaşıklığ’ın ağırlığını taşıyorlardı, Daha Düşük bir Varoluş’u Quantum Toz’una dönüştürecek kadar Güçlüydüler ancak bir Ân’ının yumuşaklığıyla avucunda duruyorlardı.
Bu Elemental, diye düşündü Aethon, bu his Varoluş’unun özünü kaplarken, zihni tanıma ile dolup, taşıyordu.
Bu, inkar edilemezdi. Bu taklit ya da Mana ya da Açlık’tan doğan zekice bir İllüzyon değildi, Elementler’in kendilerinin temel Rezonans’ıydı, Saf ve Katıksız ve En Erken Katlar’ın Altın Çağ’ından beri hissetmediği bir Frekans’ta şarkı söylüyordu.
Nasıl?
Düşünceleri Tektonik plakalar gibi hızla çarpışıyordu. “Bu, bir dal mı? İzole bir şekilde Evrimleşen, Medeniyetimiz’in kayıp bir kolu mu? Yoksa tamamen başka bir şey mi?“
Onlarda Açlığ’ı hissedebiliyordu, Elemental Otorite’ye Dokunmuş, Ham, Yutan bir İştah.
“Bir Medeniyet başka bir Medeniyet’i bu kadar mükemmel taklit edebilir mi?“
“Açlık, Ateş Kavram’ını sindirip, Alevden daha sıcak yanan Kül olarak geri tükürebilir mi?“
Kar Tanesi’nin içine daha derinlemesine baktı, Otoritesi’nin gözeneklerine sızmasına izin verdi ve cevabın içinde yükseldiğini hissetti.
Hayır.
Bu düşünce ani ve kesindi. ’Taklit kusurludur. Taklitte ruh yoktur. Bu... Bu Erken Alev gibi hissettiriyor. Bu, bizi terk etmeden önceki Elemental Hakimiyetler’i gibi hissettiriyor...’
...!
Başını kaldırdı, İkili Yıldız Gözler’i savaş alanını tarayarak, Tiran’ın ordularının hareketsiz durduğu yere baktı. On Beş Milyon Varoluş, disiplinli bir Güç Tablosu’nda donmuş, ellerini kaldırmış ve silahlarını indirmiş, henüz gelmemiş tek bir emri bekliyorlardı.
Ve onların ortasında, Kış ve Savaş’ın Titan’ı gibi katliamın üzerinde süzülen, Tiran’ın kendisi vardı.
Aethon daha önce de böyle Varoluşlar ile karşılaşmıştı, Varoluş’u Yeniden Şekillendirebileceğ’ine inanan eski Lider Gilgamesh’in huzurunda durmuştu. Şimdi benzerliği gördü, formunda değil, Varoluş’unda, İradesi’nin tek önemli Yasa olduğuna mutlak bir kesinlikle inanan bir Varoluş’un İnkar Edilemez ağırlığında.
Aethon, lejyonuna baktığında, ağır ve boğucu bir sessizlik Kutsal Alan’a yayıldı.
On Binler’ce kardeşi, boşluk Rüzgâr’ının Yaşayan Elementaller’i, Magma Titanlar’ı, fırtına çağırıcıları, ona karışık duygularla, korku ve umutsuz bir acı ile bakıyordu. Onları uyandıran ses, onlara BU Tezgâh’’a giriş sözü veren ses, Elemental Otorite gibi hissettirmişti ama aoğuk ve Üşlemseldi ve onlara sahte bir söz için ölmelerini istemişti.
“Bizi mahkum etti,“ diye düşündü Aethon, boğazında acı bir tat yükselirken. “Bizi uyandırdı, ama sadece hayatlarımızı para olarak harcamamız için, kaçınılmaz olanı birkaç saniye daha ertelememiz için.“
Emri yerine getirmişti, çünkü bu O’nun Yol’uydu, çünkü bir Elemental yakıtı bitene kadar yanmaya devam ederdi, çünkü Ölüm kesin ise, amaçlı ölmek geriye kalan tek onurdu.
Ama şimdi...
Tiran’a ve hiç bitmeyecek bir fırtınayı müjdeleyen Mavi-Altın karlara baktı ve içinde istemeden bir soru belirdi. Bu kurtuluş muydu? Yoksa sadece başka bir Tüketim Biçim’i miydi? Aethon’un bakışları sertleşti ve Tiran’a doğrudan baktı, sesi çevredeki taşların üzerindeki buzu sarsan bir gürültüydü. “Tiran,“ diye seslendi Aethon. “Senin için Liderlik nedir?“
...!
Soru havada asılı kaldı, basit ve yıkıcı bir şekilde.
Liderlik.
Noah, Elemental Titan’a baktı ve cevabını düşünürken, Zırh’lı vücudu yoğun bir Otorite’yle titredi. “Liderlik,“ diye cevapladı Noah, sesi her yerden aynı anda yankılanarak, karla taşındı, “Hayatlar’ı harcamak değil, onlara yatırım yapmaktır.“ Elini hafifçe indirdi ve kar yoğunlaştı, etrafında yıldızlardan oluşan bir pelerin gibi dönmeye başladı. “Arkadan Liderlik edenler var, kendi ellerini ısıtmak için halkını ateşe atıyorlar. Buna fedakarlık diyorlar, gereklilik diyorlar.“
Ses’i küçümsemeyle sertleşti.
“Ben, buna korkaklık diyorum. Fedakarlığı sevmem.“
HUUM!
“Liderlik, ilk kırılan kalkan, ilk vuran kılıç ve Varoluş boyun eğmeyi talep ettiğinde, boyun eğmeyi reddeden İrade’dir.“ Noah,nkolunu ufka doğru uzattı, ordularını, halkını ve Yol’unu kapsayan bir hareketle. “Halkımdan benim için ölmelerini istemiyorum. Onlardan, birlikte inşa ettiğimiz Medeniyet için yaşamalarını istiyorum.“ Öne eğildi ve Varoluş’u ezici ve mutlak hale geldi. “Onlara asla yalan söylemem veya Ölüm’ün bir strateji olarak kabul etmelerini söylemem. Şu anda BU Tezgâh’a karşı savaşıyorum, Çöküş’e karşı savaşıyorum ve Son Kavram’ına karşı savaşıyorum.“
Ses’i, bir şekilde Gigaparsekler Ötesi’ne ulaşan bir fısıltıya dönüştü.
“Liderlik, düşersek birlikte düşeceğimiz vaadidir. Ama bugün ya da gelecek günlerde düşmeyeceğiz.“
...!
Aethon dinledi ve gözlerini kapattı, eski, canlı ve istenmeden ortaya çıkan bir Ânı yüzeye çıktı.
Altın Kumlu bir sahil ve bir araya gelen Titanlar, ve ortada belirsiz, muğlak bir Güc’e sahip bir Figür, BU Yaratık, onlara tebaası olarak değil, potansiyel olarak hitap ediyordu.
Neden? Aethon merak etti. Neden şimdi O’nu düşünüyorum?
Gözlerini açtı ve Tiran’a baktı, ama anlamadı.
BU Yaratık.
BU Yaratığ’ın bu Varoluş’la hiçbir ilgisi yoktu.
Aethon, Mavi-Altın kar tanesinin hala orada, erimeden ve mükemmel bir şekilde durduğu eline tekrar baktı ve kararını verdi. Elini yüksekçe kaldırdı ve içindeki Elemental Medeniyet Otorite’si canlandı, Magma, Fırtına ve boşluk saf niyetin bir işaretine karışırken, umutsuz bir son parlaklıkla yandı.
“Bunu kendim için yapmıyorum,“ dedi Aethon, kararının ağırlığıyla sesi çatallanarak, “Kardeşlerim için yapıyorum. Bir Lider olarak onlara bakmak zorundayım.“ Yavaşça başını salladı. “Ve onların güvenini boşa çıkarmak, onları bir yalan uğruna anlamsız bir Ölüm’e sürüklemek... Bu yükü taşımak çok ağır.“
...!
Noah’a sırtını döndü ve Lejyon’una döndü, nefesini aldı ve bu nefes, altındaki yeri salladı.
“Kardeşler’im! Elementler’in kardeşleri!“
BOOM!
Sesi, Kutsal Alan’da diğer tüm sesleri susturan bir Volkanik Patlama gibiydi.
“Lideriniz olarak son emrimi dinleyin!“
On Binler’ce Elemental, Magma soğudukça ve Rüzgarlar durdukça, dikleştiler ve onu Eonlar boyunca takip etmiş Askerler’in Mutlak Dikkat’iyle dinlediler.
“YAŞAYIN!“
Aethon, bu kelimeyi haykırdı ve bu, sayısız çağlar boyunca üzerlerinde asılı duran umutsuzluğu parçaladı.
“Elementaller’in Medeniyet’i, BU Tezgâh’ın içinde ve dışında yayılır. Bu bir yer değil, bir Yol’dur!“ Tiran’ı ve onu çevreleyen Mavi-Altın kar fırtınasını işaret etti. “Hayatlarınız için... Elementaller’in Medeniyet’ini burada takip edecek misiniz?!“
...!
Lejyon birbirlerine baktı, sonra Yenilmezlik heykelleri gibi duran Demir Konkordato’ya ve ardından mezar yerine fırtına sunan Tiran’a baktı. Tereddüt, su üzerinde esen rüzgar gibi içlerinde dalgalandı, şüphe ve korku umutsuz umutla savaştı.
Ama sonra liderleri Aethon’a baktılar, ilk uyanan ve onların soğukta Ölmeler’ine İzin Vermeyen Varoluş’a.
Magma Kararlılığ’a, Şimşek ise Amac’a dönüştükçe, birer birer yüzlerindeki ifadeler sertleşti.
Bir Magma Lord’u yumruğunu havaya kaldırdı.
“Elementler için!“
“Fırtına için!“
“Yaşam için!“
On Binler’ce yumruk havaya kalktı ve kükreme kulakları sağır edecek kadar güçlüydü, kutsal Alan’ı temellerinden sarsan ve Varoluş’un Dokusu’nu titreten Elemental Güc’ün Koro’su.
“Elementler’in Medeniyet’ini nerede olursa olsun takip edeceğiz!“
...!
Aethon onları izledi ve çatlamış dudaklarına hüzünlü ve gururlu bir gülümseme kondu. Sözler’i son kez çıkmaya başladı.
“Barışçıl kar her tarafınızı kaplıyor,“ diye fısıldadı, ama sesi Ortak Doğalar’ının Rezonans’ı sayesinde her birine ulaştı. “Barışçıl Kar, son derece saf Elemental Medeniyet Otorite’si ile yanıyor. Bu Otorite’ye saygınızı gösterin.“
...!
Sözler basitti ama etkisi mutlak idi. Elementaller Lejyon’u Magma elleriyle, Rüzgar şeklindeki dallarıyla ve Boşluk pençeleriyle Varoluş’a uzanarak, düşen Mavi-Altın pulları yakaladı. Gözlerini kapattılar ve sunulan şeyi kabul ettiler, Fetih değil tanıma, boyun eğdirme değil ait olma.
WAA!
Sadakat transferinin gerçekleştiği, zaman içinde derin bir andı. Ve taahhüt verildiği Ânda, Yasa’nın Yasağı Kutsal Alanı’nı kaplayan Mavi-Altın mar, temelden değişti.
Yavaşça düşmeyi bıraktı ve artan bir yoğunlukla dönmeye ve ulumaya başladı.
HUUM!
Bir fırtınaya dönüştü.
Elemental’in Medeniyet Otorite’si dışarıya doğru yükseldi ve Tüm Alan’ı Mutlak Tiranik Güc’ün kar fırtınasıyla kapladı ve Kutsal Alan, az önce meydana gelen olayın ağırlığıyla titredi.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.