Yukarı Çık




4516   Önceki Bölüm 

           
Bölüm 4517: Vahşi! IV


Pyrokhan’ın tüm vücudu çöreklenip, kıyametvari bir güçle ileri atıldı. Hareketleri Felaketvariydi; Her bir hareketi ardında alevli dağlar ve volkanik patlamalar oluşturuyordu.


Hareket ettikçe, geçişinin yarattığı saf ısı ve basınçtan kendiliğinden Volkanlar oluştu. Her Volkan Ânında patladı ve Kat Büyüklüğünde’ki erimiş Kaya Kütleler’ini Rölativistik Hızlar’da Noah’a fırlattı. Sanki bunlar, Sonsuzluğ’un Kendisi’nden Çok Daha Hız’lı seyahat eden erimiş parlaklığın Takyonlar’ıydı!


Çevredeki Varoluş, Darbeler’den eridi. Uzay sıvılaştı, Zaman yanıp, kül oldu ve Nedenselliğ’in Kendi’si İstikrarsızlaştı.


Noah, artık Mavi-Altın bir güneş gibi parlayan sağ ayağını kaldırdı ve gelen ilk Volkanik Dağlar’ın üzerine bastı.


GÜM!


Hükümdarlığ’ının Gerçek İfadesi ile sarılı ayağı Her Şey’i Sildi; O’nu oluşturan Ateş Yolu’nu parçaladı ve Emerken, Saf Mana’ya dönüştürdü.


Pyrokhan, devasa dairesel Ağzı’nı açarak ve İlkel Katlar’ı eritebilecek konsantre bir ateş huzmesi salarak, karşılık verdi.


Noah, her iki elini de kaldırdı, kolları artık ayaklarıyla aynı Güneş yoğunluğuyla parlıyordu ve... Birbirine çırptı.


PAT!


BOOM!


El çırpışı, ateş huzmesini kesen ve onu tamamen Yutan bir Mana ve Açlık şok dalgası yarattı!


Ama Pyrokhan amansızdı.


Yaratığ’ın vücudu savaş alanının etrafına çöreklenerek, hepsi aynı anda Noah’ın süzüldüğü merkeze doğru patlayan bir Volkanik Dağlar halkası yarattı.


Yüzler’ce Desilyon Seviyesinde’ki Volkanik Mermi, her yönden pozisyonuna yakınsadı!


Noah, olduğu yerde dönerken, uzuvları daha parlak yandı; Kolları ve Bacakları arkasında Mavi-Altın ve Kızıl ışık arkları bırakıyordu. Gelen bir Volkan’a çarpan her uzuv, onu oluşturan ateş Otoritesi’ni tamamen yakıp, yok etti.


Hareketleri hassas ve ekonomikti, Hiç Enerji harcamıyordu.


Ama bazı saldırılar geçti.


Erimiş bir Plazma akıntısı sol omzuna çarptı, koruyucu Âurası’nı yakıp, geçti ve Et’ini Kemiğ’e kadar kömürleştirdi. Başka bir Volkanik Kaya sırtına çarptı, gövdesinde bir krater açtı.


Noah, sesini bile çıkarmadı.


Yaralar Hız’la iyileşirken, ifadesi sakin ve Ânalitik kaldı; Yol’u, Hasar’lı Bölgeler’i Yenileyici Otorite’yle dolduruyordu.


Düşmanı Hâm Sayısal Terimler’le hâlâ ondan Çok Daha Güçlü’ydü ama Noah’ın Yol’unun kalitesi Pyrokhan’ın Aşamayacağ’ı kadar Büyük’tü.


Savaş volkanik bölge boyunca şiddetlendi, çarpışmaları manzarada kalıcı izler bıraktı.


Noah, Mana ve Açlık Yol’unun yüksek konsantrasyonlarını uzuvlarının uçlarında toplamaya devam etti. Giderek, daha fazla Otorite, Daha Küçük ve Daha Küçük Alanlar’a Sıkıştırıl’dı.


Pyrokhan, Varoluş’un Kendisi’ni Bükmek için Ateş’i kullandı; Noah’ın etrafında Ân’ında belirmek için Her Şey’i eritti ve uzamış vücudunu bir boğa yılanı gibi etrafına sararak, Her Şey’i ezecek bir basınç uyguladı! Yaratığ’ın derisi o kadar yoğun bir şiddetle yanıyordu ki, Noah’ın Et’ini Simsiyah ve Kömürleşmiş bir hâle getirmişti. 


Noah, artık Sonsuz’ca parlayan Mavi-Altın Güneşler’e benzeyen kollarını kaldırdı ve dışarı doğru itti.


ÇAT!


Pyrokhan’ın vücudu zorla uzaklaştırıldı, etinin bölümleri Noah’ın uzuvlarıyla temastan kavrulup, yandı.


Yaratık tiz bir çığlık attı ve volkanik bir kıyamet yaratarak, Aynı Ân’da Binler’ce patlayan Fağ çağırdı!


Yine konsantre Otorite’nin Minyatür Güneşler’i gibi parlayan Noah’ın bacakları, defalarca tekme savurdu. Her tekme, Volkanik Oluşumlar’ı kesip, geçen ve Ateş Otoriteler’ini yakıp, yok eden Sıkıştırılmış bir Mana ve Açlık bıçağı üretti.


Kolları ileri doğru yumruk attı, tüm dağ sıralarını silen şok dalgaları yarattı.


Uzuvlarından yayılan parlaklık, Pyrokhan’ın kavurucu alevlerini bile yakıp, yok etmeye başlayana kadar daha da parlaklaştı!


Sonunda, kolları ve bacakları bölgedeki her şeyi gölgede bırakan Mavi-Altın güneşler gibi görünürken, Noah sakin ve zorba bir kesinlikle konuştu.


“Senin Ateş Yol’un,“ dedi duygusuzca, “Mana’nın bir Alt Kümesi’dir. Temel’ini sağlayan Mana olmadan Ateş var olamaz. Reaksiyon’unu besleyen Mana olmadan Ateş yanamaz. Otoritesi’ni taşıyan Mana olmadan Ateş yayılamaz.“


Uzuvlar’ı daha da parlak yandı.


“Ve Açlık Her Şey’i Tüketir; İddia etmeye çalıştığın Isı ve Yanma Kavram’ı da dahil. Hükümdarlığ’ın eksik. İddian zayıf. Ve nihayetinde, tüm Varoluş’un sadece Yutulabilir.“


Yaratık, çağlar boyunca biriktirdiği Her Şey’i serbest bırakarak, çaresiz bir öfkeyle çığlık attı ve böğürdü!


Nihai bir Volkanik felaket patlak verdi; Desilyonlar’ca Karmaşıklık Ölçeğ’indeki her şeyi yok etmesi gereken, erimiş bir Yıkım Deniz’i yarattı!


Ve Noah, Nonilyonlar’a daha yeni adım atmıştı!


Yine de...


Noah, sadece onun içinden yürüyerek geçti; Güneş benzeri Uzuvlar’ı temas ettikleri tüm Ateş Otoritesi’ni yakıp, yok ediyordu.


Pyrokhan’ın ana gövdesine ulaştı ve onu iki eliyle yakaladı.


Yaratık, onu yakmaya çalıştı, tutuşunu Eritme’ye çalıştı ama Noah’ın elleri basit etin Ötesi’nde bir şeye dönüşmüştü.


Onlar, Yol’unun Katılaşmış Tezahürler’iydi.


Ve sonra, acımasızca, Pyrokhan’ı parçalamaya başladı.


Parmakları, Geçirimsiz olması gereken eti yarıp, geçti. Elleri Yaratığ’ın Hükümdarlığ’ını kavurdu, Ateş üzerindeki iddiasını parça parça yakıp, yok etti.


Pyrokhan kıvrandı ve çığlık attı ama Noah merhametsizdi.


Yaratığ’ın Varoluş Yolu’nu parça parça yemeye, Ateş Hükümdarlığ’ını kanlı lokmalar hâlinde tüketmeye girişti.


Her Tüketim’de kendi Yol’u daha da parlak ışıldıyordu!


Bitiş sahnesi kıyametvari ve yıkıcıydı. Kan kaynadı ve buharlaştı. Et Kömürleşti ve Parçalandı. Çevredeki Varoluş Rezonans’la vızıldadı ve saf yoğunluktan eridi.


Ve nihayet bittiğinde, Noah, yıkımın ortasında tek başına duruyordu; Pyrokhan’ın Varoluş’unun son izleri emilirken, vücudu hâlâ güneş parlaklığıyla ışıldıyordu.


Savaş sona ererken, Tor bile ona samimi bir takdirle parlayan gözlerle bakıyordu.


Konuşmayı seven, her zaman paylaşacak bir yorumu ve Felsefe’si olan bu Varoluş’un...


Söyleyecek sözü yoktu.


Sadece derin bir memnuniyetle gülümsedi ve bir kez başını salladı. 


Mesaj açıktı: Noah beklentileri yine aşmıştı!


Ve daha yeni başlıyorlardı.


Şan ve şeref çok, çok uzak bir geçmişte gözler önüne serilirken...


Şimdiki Çağ.


Elemental’in Kalbinde, Aşkınlık Elemental Katlar içinde.


Alan, Elemental Medeniyeti’nin kalıntılarının kadim gücünün bir kanıtı olarak, sıkıştırılmış Uzay’da Gigaparsekler’ce uzanıyordu. Şanlı Elemental Kuleler, Sonsuz bir Yükseliş’te donmuş Titanlar gibi yükseliyordu; Her biri temel güçlerle zonklayan kristalize Otorite’den oyulmuştu.


Tüm bölge, dönen Aşkınlık Varoluş Çarklar’ı ile, şanla dönen devasa Yapılar’la çevriliydi.


Burası, Yaşayan Elementaller için Güç merkeziydi; Çağlar boyunca Gethedilmeden durmuş bir yer!


Eh, bugüne kadar... Çünkü bu durum, dramatik bir şekilde değişmek üzereydi.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

4516   Önceki Bölüm