Yukarı Çık




46   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   48 

           
47.Bölüm: 10.Kısım – Gelecekteki Savaş (5)


Sinemadan indikten sonra Lee Hyunsung ve Yoo Sangah’la doğruca Myeongdong İstasyonu’na yöneldim. Dongmyo İstasyonu önemliydi ama ondan önce yapılması gereken başka bir şey vardı.

 Myeongdong Temsilcisi’ni öldürüp bayrağı ele geçirmiştim; bu yüzden boşalan istasyonu bir an önce işgal etmeliydim.

Lee Hyunsung endişeli bir sesle konuştu.

   “Sadece üçümüz yeterli olacak mıyız?”

   “Savaşmaya gitmiyoruz. Onlarla ne yapılacağına karar vereceğiz. Olduğu gibi bırakırsak yakında ölecekler.”

Grubunu kaybeden ‘gezginler’, şansları yoksa diğer grupların avı olurdu. Tıpkı Chungmuro İstasyonu’ndan ayrılan Toprak Sahibi İttifakı üyeleri gibi.

Ancak Myeongdong İstasyonu’na vardığımız anda beklenmedik bir manzarayla karşılaştık.

 Myeongdong’daki insanlar çoktan biri tarafından saldırıya uğramıştı, üstelik son derece vahşice. Sanki birkaç dakika önce etkisiz hâle getirilmişler gibiydi.

Myeongdong İstasyonu’ndaki bayrak direği civarında taktik ekipmanlar giymiş birkaç adam oyalanıyordu. Bizi görür görmez, Hoehyeon İstasyonu yönüne doğru hızla kaçtılar. Motorları olduğu için yakalamak kolay olmazdı. Sanki geleceğimizi önceden biliyorlarmış gibiydiler. Bir değil iki değil, sürekli tuhaf şeyler oluyordu.

Lee Hyunsung sordu.

   “Bu insanlar da kim? Burada ne olmuş?”

   “Bilmiyorum.”

   “Dokja-ssi bile bilmiyorsa…”

Lee Hyunsung endişeyle yutkundu.

Neyse ki Myeongdong İstasyonu’nun bayrak direği boştu.

   [Şu anda Myeongdong İstasyonu’nu işgal eden bir grup yok.]

   [İstasyonu ele geçirmek istediğinden emin misin?]

Bayrağı direğe takıp çıkardım. Ardından, bayrak direğinde benimkine benzer bir bayrak belirdi.

   [Myeongdong İstasyonu’nu ele geçirdin.]

   [İşgal edilmiş bir istasyon, ‘ana üs’ ya da bayrak ele geçirilmedikçe senden alınamaz.]

   [Mevcut İşgal Edilmiş İstasyonlar: Chungmuro (Ana Üs), Myeongdong]

   [Kırmızı bayrağın başarı puanları yükseldi.]

Bayrağın kırmızı rengi daha da koyulaştı.

   [Yeni bir istasyon ele geçirerek etki alanını genişlettin.]

   [Gizli senaryo ortaya çıktı!]

   [Kralın Yolu başladı!]


   [Gizli Senaryo – Kralın Yolu]


Kategori: Gizli

Zorluk: A

Temizleme Koşulu: Süre sınırı içinde en az 10 istasyonu ele geçir.

Süre Sınırı: 10 gün

Ödül: ‘Kral’ niteliği

Başarısızlık: Temsilci ve tüm grup üyelerinin ölümü.

*Günde en az bir istasyon ele geçirmemek ölümle sonuçlanacaktır.

Sonunda o korkunç gizli senaryo gelmişti. Bu göreve bir kez başladıktan sonra geri dönüş yoktu. Bir kral için yalnızca iki seçenek vardı: kral ol ya da öl.

   [Yeni bir kral adayı kendi yolunda yürümeye başladı!]

Gerçek ‘Bayrak Kapma’ savaşları başlamak üzereydi.

       * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 

Chunmuro’ya geri döndükten sonra grup üyelerini topladım ve gizli senaryoyu anlattım. Jung Heewon meraklı görünürken Lee Hyunsung şaşkındı. Yoo Sangah ise her zamanki gibi endişeliydi.

   “Zor bir senaryoya benziyor… Dokja-ssi, sorun olur mu?”

   “Olmaz.”

Ya meleklerdi ya saf… Bu durumda gizli senaryoyu kıskanmak yerine benim için endişeleniyorlardı.
Lee Hyunsung konuştu.

   “Dokja-ssi’nin kral adayı olmasına sevindim.”

   “Teşekkür ederim.”

   “O zaman size Majesteleri mi demeliyim?”

Lee Hyunsung’un ciddi sözlerinden etkilenmişken Jung Heewon kafama bir yumruk indirdi.

   “Şaka yapıyorsun, değil mi? Hayatta öyle çağrılmak istemem.”

   “Majesteleri, bu gizli senaryoya bakılırsa hemen yeni bir istasyon işgal etmemiz gerekmiyor mu? Tebaanızın hayatını düşünmelisiniz.” Jung Heewon alaycı bir şekilde konuştu.

Başımı salladım.

   “Bize saldıranları araştırmamız gerekiyor. Doğruca Dongmyo’ya gideceğim. Jung Heewon-ssi ve Lee Hyunsung-ssi, benimle gelir misiniz?”

Sözlerim üzerine Yoo Sangah elini kaldırdı.

   “O zaman ben...”

   “Yoo Sangah-ssi sen burada kalacaksın.”

   “Ah, öyle mi… sanırım böylesi daha iyi olur...”

Hayal kırıklığına uğramış cevabını duyunca hatamı fark ettim..

Muhtemelen kendini işe yaramaz hissediyordu. Hasar gücü Jung Heewon kadar yüksek değildi, Lee Hyunsung gibi güçlü bir fiziği de yoktu. Üstelik Gilyoung gibi güçlü bir koz da elinde bulunmuyordu.

   “Sangah-ssi.”

   “Efendim?“

Bu yeni dünyada, sahip olduğu tüm ‘özellikler’ geçerliliğini yitirmişti. Başkalarını kıskanamayacak kadar iyi kalpliydi. Bu yüzden aşağılık kompleksi sessizce içten içe büyüyordu.

   “Yoo Sangah, Herkes aynı işi hakkıyla yapamaz.”

   “Evet, bunun farkındayım.” Yoo Sangah zayıfça gülümsedi. Azarlıyormuşum gibi hissettirmemek için dikkatle konuştum.

   “Metroda söylediğin sözleri hatırlıyor musun? Bir Dokja’nın kendi hayatı vardır ve sen…”

   “Ben de fildişi bir hayat yaşayacağım. Evet, hatırlıyorum. Telefonumun not kısmına yazmıştım.”
Neden bu kadar neşeli görünüyordu?

Neden yazdığını sormak istedim ama sonra düşündüm de, bu tam Sangah’a özgü bir şeydi. Yüzündeki gururlu ifadeyi görünce onu sevmemek zordu. Hafifçe iç çektim ve devam ettim.

   “Yoo Sangah-ssi’, senin burada yapman gereken işler var. Baygın Gilyoung’u yalnız bırakamam. Gong Pildu’yu gözetleyecek ve huzursuz grup üyelerini kontrol edecek birine ihtiyacım var.”

Yoo Sangah’ın gözleri titredi“

   “Ayrıca Hoehyeon güçlerini de kontrol altında tutmalıyız. Biz yokken saldırabilirler. Gong Pildu burada ama Yoo Sangah-ssi’nin Bağlayıcı İpliği gerekli olabilir.”

   “Y-Yapabilir miyim ki…?”

Düşük özgüveni yüzünden sesi zayıftı.

   “O yüzden… Yoo Sangah-ssi’ye yetki pozisyonu vermek istiyorum. Ne dersiniz?”

Lee Hyunsung ve Jung Heewon kısa bir süre düşündükten sonra başlarını salladılar.

   “Yoo Sangah ise güvenebilirim.”

   “Majesteleri… emrediyorsanız öyle olsun…“

Jung Heewon’a ters ters baktım. Bunun zamanı mıydı?

   [Temsilciye ait özel yetkileri kullanıyorsun.]

   [Chungmuro İstasyonu’nun temsilcisi Kim Dokja, yetkilerinin bir kısmını grup üyesi ‘Yoo Sangah’a devrediyor.]

   [Grup üyesi ‘Yoo Sangah’, Chungmuro İstasyonu’nun yardımcısı oldu.]

    [Bundan sonra grup üyesi ‘Yoo Sangah’, temsilci adına ceza verebilir.]

Yoo Sangah bana donakalmış gözlerle baktı, kekeliyordu. Gerçekten korkmuştu.

   “B-Böyle bir pozisyon… bana uygun mu…?”

   “Veriyorum çünkü Yoo Sangah- ssi ‘ye güveniyorum.”

Ciddiydim. Herkes aynı şeyleri iyi yapmak zorunda değildi. Hatırladıklarıma dayanarak, bu iş için en uygun kişi Yoo Sangah’tı. İnsan kaynakları konusunda en iyisi oydu, başkası değil.

   “Ah… Elimden gelenin en iyisini yapacağım.”

Yoo Sangah eğildi, sonra yavaşça başını kaldırdı. Gözlerinde yaşlar görülebiliyordu.

       * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 

Tünelin içinden doğruca Dongdaemun Tarih ve Kültür Parkı İstasyonu’na yöneldik.

Dongmyo’ya ulaşmak için doğu yönünde üç durak geçmemiz gerekiyordu. Baygın olan Kang Ilhun’u da yanımıza aldık. Açıkçası onu taşımak yükten başka bir şey değildi ama yüzleri teşhis etmem için ona ihtiyacım vardı.

Chungmuro’ya dönüp son kez baktığımda Yoo Sangah’ın sesini duydum.

   “Millet, lütfen toplanın!”

Beklediğim gibi, Yoo Sangah gözler üzerinde değilken çok daha sıkı çalışıyordu. İnsanlar çoktan organize olmuş, emirlerini dinliyorlardı. Gözcüler yerleştirildi, rol dağılımı belirlendi.

Bazı toprak sahipleri Yoo Sangah’ı dinlemeyeceklerini söylemişti ama…

   [Chungmuro İstasyonu’nun yardımcısı Yoo Sangah, cezalandırma yetkisini kullandı.]

Belirsiz birinin inlediğini duydum. Herhalde sorun çıkmazdı. Evet, sorun olmaz.

Jung Heewon bana bakıp konuştu.

   “İyi iş çıkardın. Yoo Sangah biraz içine kapanmış gibiydi.”

   “Onu seçmemin sebebi sırf duyguları değildi. Gerçekten iyi bir iş çıkaracağını düşündüm.”

   “Ah,…Öyle mi? O zaman bana da bir şey ver. Bana yakışan bir şey olsun.”

   “Cellât nasıl olur?”

   “…Unut gitsin.”

Jung Heewon homurdandı ve başını çevirdi.

   “Bu arada, çatıdaki o serseriyi orada bırakmak sorun olmaz mı?”

   “Yoo Joonghyuk’tan mı bahsediyorsun?”

   “Öyle bir şeydi işte.”

   “Sorun olmaz.”

   “Onu çok iyi tanıyormuşsun gibi konuşuyorsun. Nesiniz siz?”

   “Şey…” Sormadan önce bir an düşündüm.

   “Heewon-ssi, kardeşin var mı?”

   “…? Evet. Neden?”

   “Erkek mi kız mı?”

   “Erkek.”

   “Kaç yaşında?”

   “Bu yıl yedinci sınıfa başladı galiba.”

   “Küçük bir kardeşinin olması nasıl bir şey?”

   “Çok sinir bozucu. Sürekli karşı geliyor ve hep kavga ediyoruz. Bir keresinde başı derde girdiği için okuluna gitmek zorunda kalmıştım.”

Jung Heewon şikâyet ederken bir anda sustu. Boşluğa bakıyordu.

   “Şimdi onu merak ediyorsun, değil mi?” diye sordum.

   “Yani… sonuçta aileyiz.”

   “Benim için de aynı.”

   “Senin de mi küçük kardeşin var?”

   “Hayır. Yoo Joonghyuk’tan bahsediyorum.”

   “Ah…”

Jung Heewon başını salladı.

   “O zaman onu seviyor musun, yoksa nefret mi ediyorsun?”

   “Ondan nefret ediyorum. Onun yüzünden bir sürü insanla kavga ettim.”

Hayatta Kalma Yolları’nın ilk zamanlarında tek okur ben değildim. 10. Bölüme kadar merak edip okuyan epey insan vardı. 50. Bölümde bile 12 okur bulunuyordu. Kim Namwoon’u seven bir adamla tartıştığımı hatırlıyorum.

Acaba o gün kavga ettiklerimden kaçı hâlâ hayattaydı? Belki şimdi yakalayacağım kişilerden biri onlardandı.

   “İkiniz bayağı yakınlaşmışsınız.”

Lee Hyunsung’un sözleriyle fark ettim; Jung Heewon’a fazla yaklaşmıştım.

Jung Heewon gülümsedi.

   “Ne oldu asker ahjussi, kıskandın mı?”

   “H-Hayır, öyle değil…”

Düşününce, Lee Hyunsung erkek lisesinden sonra direkt orduya katılmamış mıydı? Yaşadığı ortamı hatırlayınca ona biraz acıdım.

   “Belirttim çünkü Dongdaemun Tarih ve Kültür Parkı İstasyonu’na vardık.”

Gerçekten de istasyonun girişi uzaktan görünüyordu. Tünel duvarına yaslanıp çevreyi kolaçan ettik. Pusu olabilir diye temkinliydik. Ama boşuna endişelenmiştik.

   “Garip, Hiç Nöbetçi yok.” Jung Heewon mırıldandı.

Bayrak Mücadelesi sürerken bir istasyonda hiç nöbetçi olmaması, istasyonun çoktan başka bir grup tarafından ele geçirildiği anlamına geliyordu.
Kimsenin olmadığını teyit ettikten sonra bayrak direğine yaklaştık.

   [Bu istasyon ‘Dongmyo İstasyonu’ tarafından işgal edilmiştir.]

   [İstasyonu ele geçirmek için Dongmyo İstasyonu’nun bayrağını almalı ya da bayrak direğini işgal etmelisin.]

Beklediğim gibiydi.

Tam o anda Kang Ilhun’un bedeni kasıldı. Nöbet geçirir gibi titriyordu. Ağzını kapatan ipliği çözdüğüm gibi bağırdı.

   “H-Hayır…!”

   “…Ne oluyor?”

   “D-Dongdaemun… Dongdaemun İstasyonu…!”

Ağzından salya akıyordu. Huzursuz bir hisle omzuna dokundum.

   [Karakter Kang Ilhun artık bir ‘gezgin’.]

Kang Ilhun’un ‘Dongdaemun’ ile olan bağlantısının değiştiği açıktı.

 Jung Heewon sordu.

   “Ne oluyor?“

   “Görünüşe göre Dongdaemun İstasyonu ele geçirilmiş.”

   “…Ne?”

Bir anda her şey yerine oturdu. Evet. Bilgiyi sızdıranlar bunu planlamıştı.

   “…Çifte tuzak.”

Myeongdong Grubu ile Dongdaemun Grubu’nu Chungmuro’ya saldırmaları için kışkırttılar; çünkü bu iki grubun Chungmuro’da yok olacağını biliyorlardı. Ana güçler ortadan çekildiğinde ise Myeongdong ve Dongdaemun’u ele geçirmeyi planladılar. Myeongdong İstasyonu’ndaki kimliği belirsiz kişiler de muhtemelen onlardandı.

Chungmuro’nun kazanacağını biliyorlardı. Ve benim varlığımı... Hayır, Chungmuro’nun temsilcisinin kim olduğunu da biliyorlardı.

…Ah, şu piçlere de bir bakın. Demek bunun peşindelerdi.

Eminim. Bu planın arkasındakiler yani Kâhinler, kesinlikle…

Tam o anda Lee Hyunsung tepki verdi.

   “Birileri geliyor.”

Dongdaemun tünelinden bir grup insan yaklaşıyordu. Ortalama bir grubun normal başarılarıyla elde edebileceğinden çok daha fazla teçhizata sahip oldukları görülüyordu. Bu aşamada bu seviyede donanım sağlamak kolay değildi…

Grubun ortasındaki adam bize seslendi. İnce yapılıydı, kollarında ve boynunda türlü eşyalar vardı.

   “Ah? Kang Ilhun-ssi? Görünüşe göre birkaç davetsiz misafir getirmişsin.”

Kang Ilhun titredi ve ağzı köpürerek bayıldı.

…Bu adam mıydı acaba?

   [Özel yetenek ‘Karakter Listesi’ etkinleştirildi.]

Ardından şaşırtıcı mesajlar geldi.

   [Bu kişinin bilgileri ‘Karakter Listesi’yle okunamaz.]

   [Bu kişi ‘Karakter Listesi’ne kayıtlı değil.]

İlginç.

Adam bize baktı.

   “Kendinizi tanıtacak mısınız, yoksa…?”

Adamların hepsi aynı anda silahlarını çıkardı.
Öne çıktım.

   “Biz Chungmuro’danız.”

   “Chungmuro?”

O anda havada kıvılcımlar çaktı.

   [Birisi üzerinde ‘Nitelik Tespiti’ kullanıyor.]

   [Özel yetenek ‘Dördüncü Duvar’, Nitelik Tespiti’ni engelledi!]

Adam sendeledi, sanki elektrik çarpmış gibiydi. Şaşkın gözlerini bana çevirmeden önce bir an tereddüt etti.

   “…Özür dilerim, adınız neydi?”

Jung Heewon ve Lee Hyunsung’a bir kez baktım.
Ardından, elimden gelen en soğuk ve sert ses tonuyla cevap verdim.

   “Yoo Joonghyuk.”



Çeviri: Sansanson
Son Kontrol: Hono

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

46   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   48