Yukarı Çık




48   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   50 

           
49.Bölüm: 10.Kısım – Gelecekteki Savaş (7)


Bu doğru olamazdı. Senaryo başladığından beri, dokkaebi kanallarının devreye girmesiyle Seul’ün tamamında internet kesilmişti.


Hayır, bir dakika. Burası o bağımlının kaldığı Dongmyo İstasyonu. Ah… anlıyorum. Demek bu yüzden internet vardı.

Lee Sungkook huzursuz bir ifadeyle bana baktı ve ağzını açtı.

   “Affedersiniz, Yoo Joonghyuk-nim?”

   “Ne var?”

   “Vardık. Temsilci içeride sizi bekliyor.”

Peronun ortasına gelişigüzel kurulmuş, orta boy bir çadır gördüm. Temsilci çadırı kurarak bir nebze de olsa otoriteyi korumaya çalışmış gibiydiler.

   “Gidelim.”

Lee Sungkook başını eğdi ve beni içeri yönlendirdi. Çadırın içi oldukça lükstü. Hatta böylesine derme çatma bir çadır için inanılmaz derecede lükstü.

Kırmızı bir halı, lüks bir otelden çalınmış gibi duran bir yatak vardı. Toplantılar için yuvarlak bir masa ve üzerinde bilgisayar bulunan küçük bir çalışma masası da vardı.

En ilginç olan ise internette gezmeye odaklanmış olan çocuktu. Gilyoung’dan yalnızca birkaç yaş büyük gibi görünüyordu. Gözlerinin altında koyu halkalar vardı ve pijamalarıyla sandalyede oturuyordu. Kollarında ise sıkıca tuttuğu lacivert bir bayrak vardı.

İnanılmazdı. Bu çocuk, Kralın Yolu’nu çoktan yarılamıştı.

   [Özel Yetenek Karakter Listesi etkinleştirildi.]


   [Karakter Bilgisi]


İsim: Han Donghoon

Yaş: 17

Sponsor: Perdenin Ardındaki Gölge

Özel Nitelikler: Asil Bağımlı Münzevi (Kahraman)

Özel Yetenekler: Geniş Alan İnterneti Sv.5, Yorum Manipülasyonu Sv.3, Klavye Saldırısı Sv.3, Az Yiyen Sv.6, Ses Yalıtımı Sv.2…

Stigma: Mevcudiyet Eksikliği Sv.2

Genel Statlar: Dayanıklılık Sv.10, Güç Sv.10, Çeviklik Sv.19, Büyü Gücü Sv.26

Genel Değerlendirme: Asil Münzevi tipinin zirvesinde yer alan bir kişi.

Geniş Alan İnterneti yeteneği, dokkaebi kanalları aracılığıyla belirli cihazlara sanal bir LAN kablosu kurar.

Kamuoyunu kışkırtma konusunda olağanüstü bir yeteneğe sahip olmasına karşın zihinsel savunmaları zayıftır.

Sponsor, mevcut enkarnasyonunun durumunda son derece memnuniyetsiz.

   *Şu anda güçlü bir hipnoz altında.
Şimdi hatırladım.

 Dongmyo’nun kralı.

Muhtemelen bu çocuk yakında Gölgelerin Münzevi Kralı olacaktı.

Zavallı çocuk kral, internet yorumlarına cevap yazmakla meşguldü.

   – Seul şu an gerçekten izole mi? Haha
Gangnam’daki arsa fiyatları düşer artık ~~
Zenginler ağlıyor.

┗ Sadece Seul değil, dünyadaki tüm başkentler: Tokyo, Pekin… hepsi kubbenin içinde kapalı kaldı.

┗ Seul’ü geri alma planı yok muydu? Daha dün başlamıştı hani?

   – Lol, söylentilere göre kubbenin içindeki herkes bir tür süper güç uyandırmış. Uydurmuyorum bakın. Bildiğin saçma bir fantezi romanına dönmüş ortalık.

┗ Canavarlar ortaya çıktığı anda fanteziye dönüştü zaten.

Uzun zamandır aşina olduğum internet ekranı şimdi bakınca biraz tuhaf görünüyordu.

Bir kez daha her şeyin gerçek olduğunu hissettim.

Gerçekten de…Şu an içinde bulunduğumuz durum buydu.

Kubbenin dışında hâlâ gerçeği bilmeyen pek çok insan vardı. Çocuk kralın parmakları hareket etmeye başladı.

   – Siz hiç Kâhinler diye bir şey duydunuz mu? Ne olduklarını ben de tam bilmiyorum ama bu durumun sırlarını bildiklerini iddia ediyorlar.

   [Karakter ‘Han Donghoon’, Yorum Manipülasyonu Sv.3’ü etkinleştirdi.]

Etkinleştirme mesajı belirir belirmez, çocuğun yorumunun altında onlarca yeni yorum belirdi.

┗ Bu saçmalığa kim inanır ki?

┗ İlk başta ben de öyle düşünüyordum ama... Kısa süre önce bir kehânet gördüm ve hepsi birebir çıktı. Gerçekten.

┗ Ciddi misin? Neredeymiş bunlar? Adres at.

Yorum, inanılmaz bir hızla tüm internete yayılmaya başladı.

Bu… şaşırtıcıydı. Yeteneği şimdiden bu şekilde kullanıyordu demek.

   “Temsilci Han Donghoon?”

Lee Sungkook seslenmesiyle çocuk başını kaldırdı.

   “Bir misafir geldi. Merhaba deyin.”

Han Donghoon’un çökük gözleri bana döndü.

   “M, Me, M, Mer…haba.”

Han Donghoon normal bir durumda değildi.
Hayatta Kalma Yolları’nda ‘Seul’ün ‘Yedinci Kralı’ olarak anılan bu çocuk, şimdi fazlasıyla perişan görünüyordu. Aslında mizacı gereği insanlardan kaçınırdı ama bu kadar değildi.

Han Donghoon sendeleyerek ayağa kalktı, yuvarlak masanın yanındaki sandalyeye oturdu ve tırnaklarını kemirmeye başladı.

Lee Sungkook memnun olmuş gibi gülümsedi.

   “Şimdi Yoo Joonghyuk-nim. Temsilciyle esas görüşmeye başlayalım.”

Han Donghoon’a baktım ve güldüm.

   “Görüşme mi? Ne görüşmesi?”

   “Ha?”

   “Benimle dalga mı geçiyorsun?”

Han Donghoon’un gözleri boştu.

   “…Bu mu temsilci?”

Aslında, orijinal hikâyeye göre, bu çocuk istasyonun temsilcisiydi. En azından isim olarak.

Fakat... ‘temsilci’ olmak, perde arkasındaki gerçek güce sahip olmak anlamına gelmiyordu.

   “Benimle ne kadar daha eğlenmeyi düşünüyorsun? Beni bir kuklayla mı konuşturacaksın?”

Arkamı döndüm ve Lee Sungkook’un ellerinin titrediğini gördüm.

Muhtemelen Bilge’nin Gözü’nün bunu fark edeceğini hiç düşünmemişti. Bir şey kontrol etmek için telefonunu açtı ve iç çekti.

   “…Yoo Joonghyuk-nim, normalde böyle biri değilim. Lütfen beni affedin.”

   “Bu istasyonun gerçek lideri sensin, değil mi?”

   “Evet.”

   “Bunu başka kaç kişi biliyor?”

   “Sadece birkaç üst düzey yönetici.”

Güçlü bir kişiyi kukla lider olarak atayıp, istasyonu arka plandan kontrol etmek. Bu, Hayatta Kalma Yolları’nda sıkça kullanılan bir stratejiydi ama bunu gerçek hayatta görmek tuhaftı.

   “Madem lider sensin, beni neden buraya getirdin?”

   “Diğer insanların dikkatini çekmemek için. Fark etmiş olabilirsiniz ama çadırın etrafında bir Ses Yalıtımı yeteneği var.”

Bunu zaten tahmin etmiştim.

Aslında bu, Han Donghoon’un yeteneklerinden biriydi.

   “Bu konu o kadar önemli mi?.”

   “Önemli. Yoo Joonghyuk-nim, bu hem sizin için hem de hepimiz için önemli.”

Lee Sungkook derin bir nefes aldı ve ağzını açtı.

   “Ben bir Kâhinim. Daha doğrusu, onlardan biriyim.”

İstediğim bilgi sonunda ortaya çıkıyordu. Sonraki sözlerini sessizce bekledim.

   “Yoo Joonghyuk-nim, şu an hissettiğimiz o muazzam sevinci asla bilemezsiniz. Ben ve yoldaşlarım, Yoo Joonghyuk-nim için bu büyük zafer gününü bekliyorduk.“

Bana mı öyle geliyordu, yoksa bu adam tuhaf tuhaf şeyler söylemeye mi başlamıştı?

   “Yoo Joonghyuk-nim’in özel yeteneğini biliyoruz. Ölümden sonra geçmişe dönmeni sağlayan o mucizeyi. Bu dünyada böyle bir gücü elinde tutan tek kişi Yoo Joonghyuk-nim!”

Takımyıldızlarına filtreleme konusunda biraz tedirgindim ama dinlemeye devam etmeye karar verdim.

   “Muhtemelen birçok kez regresyon geçirdiniz. Korkunç düşmanlarla savaştınız, insanları kurtarmak için başka dünyalardan gelen varlıklarına karşı mücadele ettiniz. Bütün bunları tek başınıza yaptınız; yalnız anıların yükünü omuzladınız… Biz, yüce ruhunuza saygı duyuyoruz.”

Ne ustaca bir yağcılık.

Yoo Joonghyuk bunu duysa gözyaşlarına boğulurdu. Olur da ileride bir kez daha depresyona girerse bu sözleri ona mutlaka söylemeliydim.

   “Ama Yoo Joonghyuk-nim, geçmiş regresyonlarınızdan da fark etmiş olmalısınız. Ne kadar olağanüstü bir mucizeye sahip olsanız da, tek başınıza gelecek felaketlerle savaşamazsınız.”

Üstelik haklıydı.

   “Yoo Joonghyuk-nim, bu sefer farklı olacak. Çünkü biz buradayız. Biz Kâhinler, özel bir lütuf aldık ve size yardım etmek için gönderildik.”

Vay vay, şuna bak sen.

Lee Sungkook hafifçe gülümsedi.

   “Merak ediyor olmalısınız. Önceki seferimde ortaya çıkmayan bu adamlar neden şimdi birdenbire ortaya çıktı? Çok kafa karıştırıcı olduğunu biliyorum ama umarım bize güvenebilirsiniz. Çünkü biz bu gün için 10 yıl önce bir vahiy almıştık.”

   “…Vahiy mi?”

   “Evet. Biz ‘Kâhinler’ arasında gizlice aktarılan bir ‘Vahiyler Kitabı’ var. Bu dünyadaki efsanevi başarılarınızın kaydını tutan; Geçmişinizi, bugününüzü ve geleceğinizi kaydeden bir kitap.”

Bekle. Bahsettiği şey yoksa... Hayatta Kalma Yolları mı?

   “Hâlâ ikna olmuş görünmüyorsunuz. Hatta Joonghyuk-nim, sizin ‘Çelik Kılıç Lee Hyunsung’u yanınıza alacağınızı bile biliyorduk. Her ne kadar sizinle gelmemiş olsalar da, muhtemelen ‘Sanrı Şeytanı Kim Namwoon’u ve ‘Deniz Amirali Lee Jihye’yi çoktan ekibinize kattınız. Ama bunlar yeterli değil. ‘Vahiyler Kitabı’na göre…”

Gerginliğimi gizleyerek sordum.

   “Kitap nerede?”

   “Maalesef zarar gördü ve aslını bulamıyoruz. Endişelenmeyin. Her birimiz vahyin bir parçasını hatırlıyoruz. Bu parçalar sayesinde sizinle birlikte doğru yolda yürümeye hazırız.”

…Oho.

   “Yoo Joonghyuk-nim, her zamanki gibi devam ederseniz… yine öleceksiniz. Ama bizimle birlikte olursanız bu sefer farklı olacak.”

Lee Sungkook lafı dolandırıp duruyordu.

Yavaşça gözlerimi kapattım ve konuştum.

   “Anlıyorum.”

Lee Sungkook aceleyle susuverdi.

 Muhtemelen gerilmişti. Yoo Joonghyuk’ta Yalan Tespiti vardı. Elbette bende bu yetenek yoktu. Ama olsa bile, anlattıkları Yalan Tespiti’ne yakalanmazdı.
Çünkü Yalan Tespiti, bu tür yalanları ayırt edemezdi.

Bu yüzden, şu anda hissettiğim şey...

   “…İnanılmaz.”

Gerçekten de. Bu, içten gelen gerçek tepkimdi.

Bu sadece etkileyici değil; sarsıcı derecede ayrıntılı, gerçekten de hayret uyandıran bir ‘kurgu’ydu. Bu kadar kısa sürede böylesine karmaşık bir plan uydurabilmişlerdi. İnsanların yaratıcılığı gerçekten de olağanüstüydü.

   “Seongguk, değil mi?”

   “Evet, Yoo Joonghyuk-nim.”

Yazar olmayı denemelisin.

Durmadan ölen kahramana yardım etmek için, okurların vahiy alıp romanın dışından gelmesi mi? Bu, gerçek Hayatta Kalma Yolları’ndan bile daha heyecan vericiydi.

Ama hepsi bu kadardı.

   “Lafı dolandırma.”

Sadece bu kadar.

   “Sadede gel.”

Kurguya doyduğuma göre artık konuşma sırası bendeydi.

   “Geleceğe dair vahiy aldığınızı söylüyorsunuz. Peki tam olarak ne yapmayı planlıyorsunuz?”

   Lee Sungkook hemen cevap verdi.

   “Yoo Joonghyuk-nim ile bir ittifak kurmak istiyoruz. G- Görünüşte bir ittifak, ama aslında sizin astınız olacağız...”

Ne kadar da komik. Demek olay buymuş? Tüm senaryolar bitene dek ana karakterin arkasında saklanmak...

   “Anlıyorum. Bir ittifak. İstediğiniz bu.”

   “Evet.”

   “İlginç bir teklif.”

   “Ne demek istiyorsunuz...?”

Parmaklarımla masaya hafifçe vurdum.

   “Ama sıralama yanlış.”

   “Efendim?”

   “Kim olduğunu bilmediğim insanlarla nasıl ittifak kurmamı bekliyorsun? Benimle ittifak kurmak istiyorsanız, önce kim olduğunuzu açıklamanız gerekmez mi?”

   “K-Kim olduğumu… Zaten ben...”

Sandalyeden kalktım ve odadaki yumuşak yatağa oturdum, bacak bacak üstüne atarak konuştum.

   “Diz çök.”

   “Ha?”

   “Diz çök.”

Lee Sungkook bir an afalladı. Ardından ifadesini gizleyerek sandalyesinden kalktı. Dizleri yavaşça yere değdiği anda ağzımı açtım.

   “Niteliğini söyle.”

Kral adayının üzerindeki güçlü hipnozu gördüğümde, bu adamın niteliğini tahmin etmiştim. Ama emin olmam gerekiyordu.

Lee Sungkook karmaşık gözlerle bana baktı. Zihni harıl harıl çalışıyordu. Muhtemelen şunları düşünüyordu:

   「 Yoo Joonghyuk Bilge’nin Gözü ile bilgilerimi görebilir. 」

   「 Zaten biliyorsa, neden özellikle soruyor? 」

Lee Sungkook konuşmadan önce bir an bocaladı.

   “Benim niteliğim… Hipnozcu.”

Beklediğim gibi. Hipnozcu.

   “Anlıyorum.”

Başımı salladığımda Lee Sungkook’un yüzü biraz aydınlandı. Bir çeşit sınavı geçtiğini sanmıştı.

   “Bu kadar mı?”

   “…Ha?”

Lee Sungkook’un gözleri titredi.

   “…B-Bir tane daha var.”

Başımı salladım.

   “Söyle.”

   “D-Dokuzuncu…”

   “Dokuzuncu?“

Lee Sungkook, sanki utanıyormuş gibi başını yavaşça eğdi.

   “Dokuzuncu…Vazgeçen.”

Anlıyorum.

Bu velet, dokuzuncu.

…Hayır, bir dakika.

O zaman toplam kaç kişi vardı?




Çeviri: Sansanson
Son Kontrol: Hono

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

48   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   50