Yukarı Çık




25   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   27 

           
Sözde Sonsuz Uçurum olan yer İnsan Âlemi’yle İblis Âlemi arasındaki kesişme noktasının boş alanıydı.
 
Geçici alan olarak Sonsuz Uçurum tehlike ve bilinmezlikle; kıvrımlı, uzaya ait yarık girdaplarıyla ve kızgın magmayla doluydu.
 
Bu müritler bütün bu yol boyunca çoktan enerjilerinin büyük bir bölümü harcamışlardı. Önceki zahmetten sonra çoğu çökmüştü. Ayakta kalanlar Shen Qingqiu, Luo Binghe ve Shang Qinghua’ydı.
 
Sonsuz Uçurum açıldığına göre o taraftan şeytanî şeyler geliyor demekti.
 
Üçü de nefeslerini tuttu; tetikte, sakince beklediler.
 
Karanlıktan uzun bir adam figürü dışarıya çıktı.
 
Buz kadar soğuk bu yüzü ve ilahi figürün diğerlerine binlerce li’den püskürtülen aurayı fark ettiğinde Shen Qingqiu anında bu kişinin kim olduğunu anladı. Yandaki rengi atmış Shang Qinghua’ya bakış attığında gülmek istedi fakat gerçekte gülemeyecek durumdaydı.
 
 
 
Neden bütün bu kötü şeylerde emre amade olan, öldürüp kundakçılık yapan, ateşine jet yakıtı koyan Luo Binghe’nın gelecekteki astı şu anda burada belirmişti?!



Mo Beijun* saf kandı, ailesinin bölgesi İblis Âlemi’nin kuzey sınırındaydı ve İblis Lordu olarak oturmayı başarmış iblislerin yasal olarak ikinci neslindendi. Bunca zaman gölge gibi gitmiş ve gelmişti; hiçbir şey yapmamıştı ve önemsememişti. Böylesine başınabuyruk bir karakter o zamanda Luo Binghe’nın linç etmesinden dolayı şiddetlice dövüldükten sonra affedilmez bir şekilde başını eğip bağlılık yemini etmiş, emrine amade olduğunu belirmişti. Bu andan itibaren Luo Binghe’nın ayak işlerine bakan başka birisi daha vardı.
 
Mo Beijun: Gökyüzüne Ateş Eden Uçak’ın inceliğiyle(!) fazlasıyla edebi(!) bir ada sahip olan zavallı adamlardan birisi. Adı direkt olarak kökeniyle ilgili, yani Mo ‘Issız’, Bei ‘Kuzey’, Jun ‘Efendi/Lord/Hükümdar’ demek. Toparlarsak ‘Kuzeyin Issız Lordu’ gibi bir anlama geliyor.
 
Yine de... asıl gelişime göre ortaya çıkma sıran için şüphesiz en az beş yüz bölüm daha olmalıydı, tamam mı Yüce Olan?!
 
Mahvoldu, mahvoldu, her şey mahvoldu!
 
Shang Qinghua bir adım öne ilerledi, sert bir şekilde sordu: “Sen de kimsin? Neden buradasın?”
 
Shen Qingqiu: ... ...Hehe, numara yapmaya devam mı?
 
Senin gerçek, doğrudan patronun değil miydi? Ölümsüz İttifak Ligi’ne tehlikeli yaratıkları bırakmak onun sana verdiği bir emirdi! Numara yapmaya devam ediyorsun!
 
Mo Beijun hafifçe yana doğru eğildi, yakışıklı ve erkeksi yüzünün yarısı karanlıkta gizliydi. İnsanın kalbinde derin titremeye neden oluyordu. Shang Qinghua bir adım daha attı. Şiddetli bir güç onu havaya kaldırdığında sadece elini kaldırmıştı, antik bir tahta parçasını kırar gibiydi. Bayılmış, içinden takdir etmeyi bırakamayan Shen Qingqiu’ye doğru kan kusmayı bırakamamıştı:
 
Erkek kardeş, işin uğruna gerçekten elinden geleni yapıyorsun!
 
İçinden Shen Qingqiu iç çekip hâlden anlar bir şekilde sızlandı.
 
Pekâlâ, sonunda gösteriş yapmanın yine ona kalacağını biliyordu.
 
Mo Beijun’un yolunu engellemiş, önüne doğru yatay bir şekilde kılıcını tutuyordu. Ne kibirli ne de alçakgönüllü bir şekilde konuştu: “Eksalansları, İblis Âlemi’nin aracısı mısınız?”
 
Bunlar zırvalıktı. Şer enerjinin siyah yoğunluğunu göremiyorsan kör olmalıydın.
 
Gümüşi-beyaz ışık ışıldadı. Luo Binghe Shen Qingqiu’nin önüne geçip engellerken aslında tek bir kelime bile etmemişti.
 
Daha evvel hâlâ sinirli ve tartışmacıydı, fakat şu an güçlü düşmanın huzurunda hiç tereddüt etmeden önünde durup engelliyordu. Shen Qingqiu’nin pek hareket etmediğini söyleyecekseniz yanılıyorsunuz.
 
Sadece gerçekten affedilemez olmasına rağmen Luo Binghe’yla ne yapmak zorunda olduklarını daha ve daha fazla hissetti. Konuştu: “Binghe, rahat ol.”
 
Luo Binghe cevap vermedi ya da tepki vermedi. Mo Beijun’dan doğrudan uzak tutuyordu, aslında gücü ve hızıyla yerinden kımıldamıyordu.
 
Mo Beijun ilgisini çekecek minik bir şeyi keşfedecekmişçesine bir ‘yi’ çıkardı.
 
Shen Qingqiu sesini yükseltti: “Kontrolsüz davranıyorsun! Ne zamandan beri mürit ustanın önünü kesiyor?”
 
Mo Beijun konuştu: “Sen Cang Qiong Dağı sekti müridi misin?”
 
Luo Binghe cevapladı: “Cang Qiong Dağı sektinin Qing Jing Tepesi müridi Luo Binghe, Ekselansları’nızı selâmlarım.”
 
Mo Beijun aniden sakin bir şekilde gülümsedi: “Ölümsüz, yine de ölümsüz değil. Şeytanî, yine de şeytanî değil. İlginç.”
 
Bu sözleri duyduğunda Shen Qingqiu aniden ışığı görmüş gibi hissetti.
 
 Mo Beijun’un burada olma nedeni... Siyah Ay Pitonu Rhinoceros’un bu hikâye çizgisindeki ilerleyişindeki yerini alması mıydı?
 
“Ölümsüz, yine de ölümsüz değil.” yan tarafa uzanan Shang Qinghua’ya gelince, ölüyü oynarken bile kan kusmayı unutmuyordu. Şüphesiz ölümsüz bir efsuncuydu fakat hâlâ iblisler için at ya da boğa kadar çok çalışıyordu*. “Şeytanî” olarak ise Luo Binghe sahnede bulunuyordu: başka kim olacaktı? Sonuçta Luo Binghe’nın bir çift ateş gibi delici gözlerinin bakışı diğerlerinden farklı soydan olduğunu açığa vuruyordu.
 
At ya da boğa kadar çok çalışmak: Köle gibi çalıştığından bahsediyor.
 
Shen Qingqiu onaylayamazdı fakat risk almaya cesaret edemezdi de. Sakin bir sesle emretti: “Binghe, bu ustanın kelimelerini dinleyecek misin, dinlemeyecek misin? Şu anda burayı çabucak terk etmeni ve yakındaki bütün diğer sekt liderlerini buraya getirmeni istiyorum. Gidecek misin, gitmeyecek misin?”
 
Luo Binghe bakışlarını bilinmeyen şeytan adam üzerinde toparladı: “Shizun, hiçbirimizin buradan ayrılmasına izin vermeyecek. Bari güçlerimizi birleştirip savaşalım.”
 
Shen Qingqiu konuştu: “Burada kalmak sadece boşuna hayatından vazgeçmendir.”
 
Luo Binghe konuştu: “İster Shizun için ölmek, ister Shizun’la beraber ölmek… bu müride mutluluk verir.”
 
Bu birisine herhangi bir duygu beslediğinde söylenecek bir şey çocuk!
 
Mo Beijun kibirli bir şekilde konuştu: “Benimle savaşmak mı?” ‘Gökyüzünün önce, karanın sonra geldiğini bilmeme*’ cümlesi... bunu sesli bir şekilde söyleyemeyecek kadar kibardı. Shen Qingqiu içinden sesli bir şekilde söylemediğine minnettar olduğunu düşündü. Luo Binghe’nın sana kalkamayacak kadar vurabilmesi üç yılını almayacaktır. Gerçekten onun gözdesi olmazsan kendi yüzüne vuracaksın!
 
Gökyüzünün Önce, Karanın Sonra Geldiğini Bilmemek: Yerini bilmeyen kişi anlamına geliyor.
 
Mo Beijun tekrardan konuştu: “Bu ayrıca iyi de. Öyleyse benimle savaşman için jin ya da liang’ının ederine* bakmama izin ver!”
 
Dillendirirkenki ses tonu, tehlikeli atmosfer havada dağılırken zar zor varmıştı.
 
Shen Qingqiu’nin atacağı adımlar önceden tahmin edilemezdi. Bir anda Luo Binghe’nın önüne ışınlandı, sol eliyle Xiu Ya kılıcını kınına koydu. Faydası olup olmadığına aldırmadan ilk engelleyip sonrasında harekete geçti. Sağ eli küçük tavuğu kapan kartal gibiydi, Luo Binghe’yı kapıp fırlatıp Mo Beijun’un şeytanî enerjisinin menzilinin dışına yolladı. Arkasına dönüp Mo Beijun’un avuçiçi saldırısını karşıladı!
 
Jin ya da Liang’ının Ederine Bakmak: Bahsettiği kelimeler ağırlık birimleri. Yani Luo Binghe’nın boş mu konuştuğunu yoksa arka çıkabileceği bir gücünün olup olmadığını göreceğinden bahsediyor.
 
İkisinin de avuçiçi buluştu. Shen Qingqiu’nin göğsünün orada birisi tarafından vurulmuşcasına kan gülü yayılmıştı. Bütün vücudunun ruhanî enerjisi bitmeksizin heyecanla kaynıyordu. Efsunu düşük olmadığı hâlde bu İblis Lordu’nun mirası hileye benzer bir düzene sahipti: yeni İblis Lordu önceki İblis Lordu’nun birikmiş gücünü doğrudan miras alabilirdi, nesilden nesle birikiyordu. Tahmin edilebileceği gibi Öz Oluşum efsuncusunun Mo Beijun karşısında yapabileceği hiçbir şey yoktu.
 
Fakat elinden geleni yapmalıydı!
 
Böylesine tuhaf bir durumla karşı karşıyayken şiddetle arzulu birisinin hayatını önemsemeden ölümüne dövüşmesi gerekiyordu. Bu, tek hayatta kalma yöntemiydi. Shen Qingqiu’nin bu tip romanları okuduğu on yıllık tecrübesine dayanarak bu tip birisi kanlı kavgada sonuna kadar dövüşüp en ufak boyun eğme göstermeyecek kadar sert kemiklere sahip birisine biraz saygı gösterirdi. Dikkatsiz, alçak bir korkağa karşı kesinlikle merhamet göstermezdi!
 
Luo Binghe Shen Qingqiu tarafından belli mesafeden dışarı gönderilmişti. Kendi insiyatifiyle Zheng Yang’ı kınından çıkardı. Mo Beijun onu eliyle uzaklaştırmış; parlak, beyaz kılıcı bir çırpıda karaltının içine göndermişti. Kılıcın gövdesi deniz gibi dökülen şeytanî enerjiyi taşıyamıyordu. Beyaz ışık patlamasıyla kırılıp parçalara ayrıldı.
 
Mo Beijun’un avuçiçi Shen Qingqiu’nin iki avuçiçine karşıydı, elini kararlı bir şekilde üstte tutuyordu. İlgisini kaybettiğinde gücünü Shen Qingqiu’yle arasında mesafe açmak için kullandı. Konuştu: “Kabiliyetin zayıf. Temelin ve tekniklerin katı. Çek git.”
 
Shen Qingqiu: “……”
 
Asıl eserde bunları duymuş olsaydı kesinlikle üç litre kan kusardı.
 
İnsan Âlemi’nde kendisinin eşsiz zekâda olduğu söylenemezdi fakat en azından binlerce li’deki en iyi sıralamada olurdu. Cang Qiong Dağı sektinin temel teknikleri katı denilemezdi, göreneksel deniliyordu! Mo Beijun’un ağzından çöp yığınına dönüşmüştü...
 
Luo Binghe’nın kılıcı kırılmıştı fakat hiç umursamadı. Ancak avuçiçi saldırısı yüzünden Shen Qingqiu’nin dişlerini sıkıp sarsılarak kan yutkunduğunu fark ettiğinde bakışı aniden kasvetli ve soğuk oldu. Bedenini çevreleyen aura aniden değişti!
 
Mo Beijun bu ürkütücü değişimi fark etti. Gözleri heyecanla neşe saçıyor, kana susamışlıkla soğuk bir şekilde aydınlanıyordu: “Öncelikle burnunu sokan shifu’nun işini bitireceğim, ardından tekrardan savaşalım!”
 
Aniden, tamamıyla siyah buzdan bir kılıç havada bir araya geldi. Birincisi ikinciyi, ikincisi dördüncüyü, dördüncüsü beşinciyi oluşturdu. Kılıç binlerce sıralı buzdan kılıca bölünmüştü, Shen Qingqiu’yi çevreleyip her taraftan vurdu!
 
Bu buzdan kılıçlar normal yöntemlerle asla savunulamazdı çünkü saf şeytani enerjiyle oluşmuşlardı. Shen Qingqiu’nin ruhanî enerjisi bitmeye yakındı. Eğer birbirleriyle yüzleşirlerse ateş yıldızına karşı gök kadar yüksek devasa dalgaların yüzleşmesi gibi olacaktı. Bu tip bir uyumsuzluğun sonucu barizdi.
 
Yağar gibi dökülen sıralı kılıçlara karşı bir anda Shen Qingqiu yürekten fırtına gibi uğuldadı.
 
Orada ne kadar kin vardı, daha iyi görünecek bir şekilde bile mi ölemezdi, binlerce siyah kılıç süzgeçten süzülene kadar bedenine saplanarak mı yenilmek zorundaydı?! Hâle bakar mısın?!
 
Uzun bir süre bekledi, yine de kalbini delen kılıçların acısını hissetmemişti.
 
Bu gibi durumlarda Mo Beijun aniden fikrini rüzgâr gibi değiştirmemiş, kılıcını sıraya çekmemiş olsaydı öyleyse bu öldürücü saldırılar dalgasına karşı koyabilecek yalnızca tek bir ihtimal ve tek bir kişi vardı.
 
Shen Qingqiu gözlerini yüzünde hiçbir ifade olmadan açtı.
 
Beklenildiği gibiydi.
 
Havada her yönde asılı duran sık, sayısız kılıç dizileri ezilip parçalanmıştı. En ince ayrıntısına kadar parçalanmıştı, ta ki sadece havada gökyüzündeki ay ışığının yansımasını sağlayan siyah buz kristalleri kalana kadar, onlar da yavaş yavaş çöküyorlardı.
 
Böylesi bir sahne güzel olarak tanımlanabilirdi.
 
Elbette, olayın ortasında duruyordu. Luo Binghe’nın vücudunda ve gözlerininin içinde etrafına yıldırım toplanmış gibi gözüküyordu, onu sadece ‘dehşet verici’ tanımlayabilirdi.
 
Shen Qingqiu’yi bu pislik kötü adam diye tanıtırken erdeminden ya da gücünden olsun, nasıl erkek kahramanın onun için patlama açığa çıkartıp kılıçları engellemesine neden olabilirdi?!
 
Bu acımasız bir savaştı.
 
Shen Qingqiu büyük ağacın yanına oturdu. Yaralarını iyileştirmek için enerjiyi dolaştırıp dağı yaran, dünyayı yıkan iblis kralı savaşını izlerken kanı aşağıya, midesine yuttu. Luo Binghe’nın iblis kanındaki mühür daha kalkmamıştı. Mo Beijun da onu sadece test ediyordu, hatta yer ve gök güneşle ayın ışığı olmadan karanlık gözükene kadar dövüştüler. İkisi de şeytanî enerji taşıyan fırtınalı deniz gibiydiler, neredeyse günü bulutlar kaplayacaktı.
 
Bu yer Bin Yapraklı Arındırıcı Kar Çiçeği’nin olduğu yerdi. Bu şeyin ismi buydu, değil mi? Evet, Bin Yapraklı Arındırıcı Çiçek’in özüne ve menziline yaklaşmaya şeytanî yaratıklar cesaret edemiyorlardı. Fakat pek bol şeytanî enerji gökyüzünü ortadan kaldırıp yeri kaplamış gibi başa çıkılmayacak hâle geldikten sonra Kar Nilüferi’nin bol ruhanî enerjisi solmuş, kökleri kangren olmuştu. Bu siyah gölgelere saklanıp pusuya yatan yaratıkların hepsi dışarıya sürünmüş, ilgilerini çeken kokuları açgözlülükle seçmişlerdi.
 
Shen Qingqiu bazı Hayalet Kafalı Örümcek’in birkaç Cang Qiong Dağı sekti müritlerinin bedenine gizlice tırmandıklarını, kıllı bacaklarının şakaklarının içine □□ üzere olduğunu gördü. Ruhanî enerjisi hemen hemen tükenmişti, bu yüzden teknik kullanamadı. Sadece direkt olarak onların kirli, karışık saçlarını kavrayıp kenara fırlattı.
 
Atmadan önce hizaladığından emin oldu. İhanetçi Shang Qinghua’nın vücudunun istikametinde fırlattığına dikkat etti!
 
Ve diğer taraftan Mo Beijun Luo Binghe’yı test etmiş, derinliğini hissetmiş, yaklaşıp son vuruşu yapmayı planlamaktaydı.
 
Parmaklarını şıklatıp Luo Binghe’nın alnına parlak, kırmızı bir ışık gönderdi.
 
O ışık oraya dalgalanıp Luo Binghe’nın alnıyla temas etti, anında derisine girdi, ateş gibi olan kırmızı mührün* içine karıştı. Öfkeden deliye dönüp birisini öldürme ihtiyacı duyan Luo Binghe ne olduğunu bilmiyordu. Sadece neredeyse yere çöktürecek kadar güçlü bir baş ağrısı olduğunu biliyordu. Bütün vücudu vahşi dürtüyle çalkalanmıştı, tüketmesinin imkânı yoktu. Toptan çıkar gibi atlayarak büyük miktarda şeytanî enerjiyi buna uygun olan Mo Beijun’a doğru patlattı.
 
Ateş Gibi Olan Kırmızı Mühür: Alnında direkt birtakım Çince simgelerin parıldayarak belirdiğini düşünebilirsiniz. Çevirmen normalde uzun uzun açıklamış bunu ama kısaca açıklayayım ben. Çin kültüründe mühür basmak önemli bir şeymiş, özellikle de ait olduğun aileye/klanı belirtmek için. Şu anda bahsedilen, tahmin edersiniz ki, uzun zamandır da dillendirilen Luo Binghe’nın kıymetli mührü.
 
Bu sefer güç son derece kuvvetliydi. Mo Beijun elini kaldırdı ve ortadan ikiye ayırdı, övdüğü gibi azıcık şaşırmıştı da: “Fena değil.”
 
Şu anda Luo Binghe’nın bilincinin kendisi hakkında düşünürkenki gibi berrak olup olmadığını umursamıyordu bile: “İnsan Âlemi yaşaman gereken yer değil. Neden kökenine dönmüyorsun?”
 
Şimdi, Shen Qingqiu sonunda yüzde yüz onaylayabilirdi.
 
Evet, Mo Beijun’un aniden belirişi Siyah Ay Pitonu Rhinoceros’un yerini almak içindi!
 
Sadece, aslıyla karşılaştırıldığında Mo Beijun daha adamakıllı şeyler yapmıştı. He-he-he, aslında direkt Luo Binghe’nın iblis kanını baskılayan mührünü açmıştı.
 


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


25   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   27 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.