Yukarı Çık




4   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   6 

           
Gördüklerim karşısında nutkum tutulmuş farkında olmadan "Ciddi misiniz siz ya?" diye bir soru sorma ihtiyacı hissetmiştim.

Karşımda beliren ekip resmen farklı farklı kollara bölünen yürüyen iskeletlerden oluşmaktaydı.

Göz yuvaları hiçbir mücevherde göremeyeceğiniz bir kırmızılıkta parlamakta ve ağızlarından soludukları nefes ise kırmızı bir buhar eşliğinde tekrar çıkmaktaydı. Bunlar hoş detaylardı ama asıl rahatsız edici olan verdikleri tehditkar atmosferdi.

"Kaç!"

Anormal derecede parıltıya sahip kafatasları dışında başka bir ayrıntıysa aralarında eskimiş ekipmanlara sahip; üç mızraklı piyade, dört kısa kılıçlı piyade, iki okçu ve ayrıca bunlara eşlik eden elinde bir kitap bulunduran cübbeli biri daha vardı.

"Saldır!"

Bu cübbeli iskelet, aralarında en dikkat çekeni konumundaydı; çünkü göğüs kafesinde yumruk boyutuna sahip, sayısız kızıl parıltıyla dolup taşan bir kristal paçası taşımaktaydı.

"Hemen Kaç oradan!"

Gelen her yaratık bir öncekinden daha agresif olacak ki ben daha "Abi bi müsade etseniz." diyemeden saldırıya kalkıştılar.

"Düşünme! Sadece Saldır!"

Mızraklı abiler ortada buckler diye adlandırılan kalkanlarıyla mevzilenmiş yavaşça ilerlerlerken, kılıçlı piyadelerse ikiye bölünmüş yanlardan hızla akın etmekteydi. Bu sırada konumlarını alan okçulardan bana doğru iki tane ok mücadelenin açılışını yapmıştı.

Reflekslerimle iyi bir şekilde harmanlanmış olan çeviklik kabiliyetim sayesinde, otuz metreden gelen ilk iki oku kendime inanamasam da rahatlıkla atlatmıştım.

Bu sırada mızraklılar ise yavaş yavaş yaklaşırken, ikinci atış hazırlanmata ve cübbeli figür ise etten yoksun parmağını kitabın sayfaları arasında gezdirmekteydi.

"Lütfen Kaç!"

İçimdeki ses bir yandan kaçmamı söylüyor diğer bir yandansa hiç düşünmeden saldır diyordu. Bir diğerine kulak vermek istesem de kendime "Nereye gidebilirim ki?" diye sormuştum.

"Gebert onları!"

Ama bu sefer agresif tutumda bulunan asıl ben olacaktım. Şu ana kadar nice s*kko yaratığın elinden kurtulmuştum ve bununda üstesinden gelebileceğim inancına şu an kendimi ikna ederek kafamdaki seslerden kurtuldum.

Ve bende anın zevkine katılarak ileri doğru atıldım.

*****

Nihayet ikinci atışı da atlattıktan sonra mızraklılarla buluşmuş ve mızraklarını ileri süren öndeki üçlünün sadece ikisinin silahı vücuduma temas etmişti. Onlardan da sadece küçük sıyrıklarla kaçınmıştım.

Okçuların hazırladıkları üçüncü atışı da boşa giderken yanlarına iyice sokulduğum mızraklı abiler, kalkanlarıyla aramıza derme çatma bir duvar örmüş ama yanlarına girdiğim gibi saldırı gücü olan mızraklarının da işlevleri yitip gitmişti.

Aslında kullanması son derece kolay olan bu silahlar şuan rakiplerimin ağır örgü zırhları altında iyice hantalca kullanılmaktaydı.

Kalkanlarıyla kendilerine saldırmam için erişimim engellenirken, kılıçlı piyadeler çevremi sarmış ve dördüncü atış da yola çıkmıştı. 

Okların karşısında roma lejyonu gibi yan yana dizilmiş bu kalkanlı abileri kendime siper eder bulmuştum. 

Hemen mızraklıların önünde bulunmam oklar tarafından isabet alınmamı onlar için zorlaştırıyordu ama biri yanlarından geçerek beni bulmasıyla yanılmam bir olmuştu.

Yeni silahımı tuttuğum omzuma giren ok fazlasıyla canımı yakıp uyluk kemiğini düşürmeme sebep olsa da bu durum küçük kalkanları aşmamı engel olamadı.

Bu kötü durumu asmamı sağlayacak ilk düzgün hamlem; içgüdülerimi dinleyip aştığım mızraklı bir piyadenin eskimiş örme kafalığına, bıçağımı savurmak oldu. 

Nekrotik Nufuz yeteneğimle birlikte gerçekleştirdiğim bu saldırı yerini düzgünce bulmuş olacak ki örme zırhın bir boşluğunu bulup rakibimin kafatasıyla temas edebilmişti.

Sonra hiç beklemediğim bir şey yaşandı; saplanan bıçak yaratığın parıltılarla dolu olan kafatasını anormal derecede çürütüp bütün vücuduyla birlikte toz olmasını sağlamıştı. 

Şaşıracak vakit yoktu ve tabi ilk öldürdüğümün ardından ikincisi de gelecekti.  

Bana müsaade etmeden kalan iki mızraklı peşi sıra bana doğru düzgün doğruldukları gibi mızraklarını tekrar savurmuş, bunun ardındansa beşinci oklar da saldırıya eşlik etmişti.

Sol omzumda artık bir acı hissetmiyordum, geriye sadece ayak altına kaçan çakıl taşı minvalinde bir rahatsı edici bir duygu kalmıştı. 

Acı vermese de buna kafamı takmayarak gelen saldırılara karşı tuhaf bir şekilde ve hiç olmadığım bir zindelikle bütün saldırılardan kaçındım. 

Karşılık verme amacıyla bıçağımı savurduğum da gözüm bir an sol omzumdaki saplanan oku gördü. Yara olabildiğince kapanmış hatta derim oku kavrayıp sarmıştı. Takılmadım ve önüme odaklandım.

Sonra kılıçlılar tekrar bana ulaşamadan, yağan oklarla beraber önümdeki mızraklı hasımlarım ile dört beş hamle boyunca sert bir atışmaya girişmiş ve bunun sonucunda bıçağımı tekrar birisinin kafatasına doğru savurabilme imkanına erişebilmiştim.

Nekrotik Nufuz yeteneğim ile beraber tekrar bıçağım parıltıların içine dalarken, o anı daha iyi gözlemleme fırsatı bulmuştum.

Parıltılar tek tek bağları çözülmüşcesine titreşerek dağılıyor ama kalan büyük bir çoğunluğu bıçağıma akarak benim içime işliyordu. 

Ve tekrar kendimi iyi hissetmeye başlamamla, son kalan mızraklıya odaklandım. 

Bir iki hamle takasından daha sonra dört kılıçlı piyade de bana ulaşmış ve pek fazla sürmeden şans eseri kalan son mızraklıyı da öldürüp gelen yeni piyadelerin hepsinin saldırılarına karşı göğüs germeye başlamıştım.

Savaşın rutinine ayak uydurmaya başladığım bu hengamede sırasında bir kitabın tok kapanma sesini işittim.

Bir ok ve birkaç kılıç darbesinden kurtulduğum sırada, görüş alanımda bulunan büyücünün çehresinde yeni oluşan bir fenomen silsilesi oluşmaya başlamıştı. 

Kendisini sarmalayan kızıl yıldırımlar bana doğrulttuğu parmaklarında yoğunlaşmış, çelik yüzüklerin etrafını sarıp sarmaladıktan sonra, ansızın yıldırımlar ateşlenmeye başlamıştı.

Bir çift okla birlikte havayı aşan yıldırım demetleri önümdeki yaratıkları hiçe sayarcasına zarar vermeden yalayıp geçmiş vücuduma nüfuz etmişti.

Kalan son silahımı da düşürmemle birlikte, bu saldırının geride bıraktıkları ise ağır yanıklar ve sersemlemiş uzuvlarımdı.

Bu sırada bir iki kılıcın göğüsümü deşmesiyle beraber, yıldırım yağmuru hala havayı delip geçip hiç durmayacakmış gibi yağmaya devam ediyordu. 

Gözümün feri gittiği sırada "Yeter lan! Sal beni mutant köpek!" diye haykırarak, böğürüme saplanmış kılıcın sahibine derme çatma bir şekilde sarıldım.

Ne olduğunu bilmiyorum ama o an gözümü dolduran tek şey seviye atladığımı belirten bir yazıydı.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


4   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   6 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.