Yukarı Çık




31   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   33 

           
Bölüm 32: Bu Saygıdeğer Kişi Sana Bebek Gibi Bakacak, Olur mu
>>Kan ve yara tedavisi


Mo Ran, bir sürü nilüfer yaprağının arasında, yıldırım çarpmışçasına şoka girdi, hareket etmeksizin dikiliyordu. İçinde bir şeyler paramparça olmuştu; bu, yüzündeki kırık ifadeden de anlaşılabiliyordu.

Şok, içerleme, kıskançlık ve öfke, kafasının içinde havai fişekler gibi patlıyordu. Dudaklarını hareket ettirdi ama hiçbir ses çıkmadı. Neden bu kadar öfkelendiğini bile bilmiyordu. Zihninde tek bir düşünce vardı--------

Kim, ne cüretle bu saygıdeğer kişiye ait olana dokunur?!
Chu Wanning, seni iki yüzlü sahtekar orospu! Demek... Demek...

Şu anki Chu Wanning'in onunla hiçbir yakınlığı olmadığını unutmuş; o anda, sahip olduğu tüm mantık aklını terk etmişti.

Ne de olsa, doğumu ile ölümü arasında, bir ömür -on yıldan fazla bir süre- geçmişti.
Ayıkken kendini kontrol edebiliyor, geçmişi önemsemiyordu.
Ama bu şartlar altında, aklı bu kadar karışıkken, içgüdüsel olarak Chu Wanning'in ona ait olduğunu hissediyordu. Chu Wanning'in dudaklarının tadını ne kadar net hatırladığını ancak şu anda fark etmişti; birbirlerine dolanırken hissettiği o şehvet ve tutku, içini yiyip bitiren o coşku, tüm bunları nasıl görmezden gelebilirdi...

Yeniden doğduktan sonra bunları düşünmemek için elinden gelen her şeyi yapmıştı.

Fakat şimdi, Chu Wanning'in suyun içindeki o tanıdık figürünü, çıplak sırtını, geniş omuzlarını, uzun bacaklarını, sıkı kaslarını ve zayıf ama dayanıklı belini gördüğünde...
O kadar güçlükle bastırmaya çalıştığı anıların ve hislerin hepsi ona geri döndü.

Mo Ran'ın, kafası bile uyuşmuştu.
...Bu tür şeylere, vücudu da tepki veriyordu.

Hiçbir şeyin durduramayacağı türden, vahşi, şiddetli bir tepkiydi bu, ve vücudunun belden aşağısı onu izlerken adeta yanıyordu.

Ne yaptığını daha anlayamadan sesini yükseltip kızgınca bağırdı: "Chu Wanning!"
Demek onu duymazlıktan gelmeye cesareti vardı!

Sis nilüfer göletinin üstüne çöktüğünden, onu destekleyen iki kişiyi görmek zordu, kim olduklarını anlayamadı. Ama ikisi de Chu Wanning'e fazla yakın duruyor, aralarındaki mesafe neredeyse ayırt edilemiyordu.

Mo Ran bağırıp doğrudan gölete daldı, zorlukla Chu Wanning'e doğru ilerledi ve ilerledikçe fark etti ki-----

O iki "insan" aslında, metalden ve sedir ağacından yapılma golemlerdi*!
*ÇN: Golem, efsanelerde ruhu olmayan genelde kilden veya topraktan oluşturulan bir varlıktır. -Wikipedia

Daha da kötüsü, anlaşılan o golemler nilüfer göletini kullanarak Chu Wanning'e ruhani enerji aktarıyordu ve Mo Ran pat diye suya girdiğinde ruhani enerji aktarım alanını bozmuştu...

Mo Ran ne tür bir büyü dizilimi kullanıldığını bilmiyordu, ama Chu Wanning bilinçsizdi ve yanındakilere dayanırken golemlerin avuçlarından, kesintisiz bir ışık, omzundaki yaraya akıyordu. Tekrardan bakınca, kendini iyileştirmenin ortasında olduğu besbelliydi.

Mo Ran alanın sınırını yırtıp geçtiğinde, o ışık kaybolmuştu. Ve şanssızlığına, büyü düzeni de ters çalışmaya başlamıştı.

Işık kaybolur kaybolmaz Chu Wanning'in yarası hızla büyümeye başladı. Chu Wanning kaşlarını çattı, sıkıntılı bir ses çıkardı ve bir ağız dolusu kan öksürdü. Sonra vücudundaki tüm yaralar tekrar açılmaya başladı. Akan kan, göleti anında kırmızıya çevirdi.

Mo Ran afallamıştı.
Bu, Chu Wanning'in "Çiçek Ruhu Kurban Tekniği"ydi!
Birden... çok büyük bir hata... yapmış olabileceğini fark etti.

Chu Wanning'in ruhani enerjisi metal ve odun* elementlerinden oluşuyordu. Metal elementli ruhani enerjisini, "TianWen" de dahil, saldırı için; odun elementli ruhani enerjisini ise tedavi için kullanıyordu.
*ÇN: Buradaki element kavramı tabii ki derslerde öğrendiğimizden farklı. Daha çok "chi/ ruhani enerji"yi belirtiyor; ateş/mars, su/ merkür, odun/jüpiter, toprak/satürn.

Çiçek Ruhu Kurban Tekniği, şöyleydi; Chu Wanning, çiçeklerin ruhani esansını kullanarak yaralarını iyileştirebilirdi fakat, eğer bu esnada biri büyü dizilimini bozarsa çiçek ruhları anında dağılır, iyileşme etkisi görülmediği gibi büyü ters çalışmaya başlar, yaralar daha da kötüleşirdi.

Neyse ki Mo Ran'ın bu tekniğe önceki yaşamından aşinalığı vardı ve hemen enerji akışını kesti. Onu destekleyen golemler yok olunca Chu Wanning öne doğru düştü, Mo Ran onu yakalayarak sıkıca tuttu.

Shizun'un bilinçsiz yüzü soluk, dudakları mavi, bedeni buz gibiydi.
Fazla vakit kaybetmeden Mo Ran onu suyun içinden çıkardı. Yarı taşıyarak yarı sürükleyerek Chu Wanning'i odasına götürdü ve yatağına yerleştirdi.
"Shizun? Shizun!"

Tekrar tekrar seslendi ama Chu Wanning kirpiğini bile oynatmadı. Göğsü inip kalkmasa ölüden farkı yoktu.

Chu Wanning'i böyle görmek Mo Ran'a geçmişi hatırlatmıştı.
Nedense, boğazının sıkışıp kalbinin paniklediğini hissetti.
Önceki hayatında kollarında iki kişi ölmüştü.
Bir, Shi Mei. İki, Chu Wanning.
Biri, sabah akşam düşünüp durduğu hayatının aşkı, diğeri ise uzun süre birlikte olduğu ezeli düşmanıydı.

Shi Mei öldüğünde Mo Ran kayıplara karışmıştı.
Peki ya Chu Wanning öldüğünde..?

Bilmiyordu. Bildiği tek şey, o gün kolları arasında gittikçe daha da soğuyan kişinin verdiği histi. Ne ağlamıştı ne de gülmüştü; mutluluk da hüzün de o gün Mo Ran'ı terk etmişti.

Chu Wanning öldükten sonra Mo Ran, artık, bu dünya denilen şeyin ne olduğunu bile bilmiyordu.


Mum ışığında Chu Wanning'in çıplak gövdesini gördü.
Gece Göğünün Yuheng'ı, genelde, tenini olabildiğince az gösteren kıyafetler giyerdi. Uzun yakalı kıyafetini giyer ve kuşağını üç kez sarar, tam bir yücelik ve edep tablosu oluştururdu.

Bu yüzden, o iki yüz sopanın vücuduna verdiği hasarı kimse görmemişti...

Mo Ran ne kadar, cezanın uygulandığı gün, sırtındaki yaraları kendi gözleriyle görmüş olsa da bildiği tek şey derisinin ciddi hasar görmüş olduğuydu. Daha sonrasında, Chu Wanning'i her zamanki gibi ayakta ve hareket ediyor görünce, demek ki yarası o kadar da kötü değilmiş, diye düşünmüştü.

Şimdi ise Chu Wanning'in yaralarının, düşündüğünden daha da kötü olduğunu fark etmişti.

Hayalet hanımdan kalan beş pençe izi yarılıp açılmıştı ve en çok hasar gören kısımlarda kemiği bile görülebiliyordu.
Chu Wanning kimseden sargılarını değiştirmesi için yardım istemeyip kesin yine kendi başına halletmeye çalışmıştı. Merhem doğru düzgün sürülmemişti, uzanamadığı yerler çoktan, açılıp iltihaplanmaya başlamıştı.

Sopa darbelerinden oluşan, tüm o mavimsi mor berelerden bahsetmeye gerek bile yoktu. Tüm sırtına yayılmıştı; cildinde, morarmamış ve çürümemiş tek bir yer yoktu. Ayrıca, az önceki ruhani aktarım yüzünden açılan yaralar da tüm sırtını kana bulamıştı. Kan durmaksızın akıyor, yatağın çarşafını kıpkırmızı ediyordu.

Kendi gözleriyle görmese; köprünün kenarındaki sütunları silmek için ısrar eden ve öğrencileri yağmurdan korumak için bariyer kuran adam ile yaraları fazlasıyla ağır olan ve şu anda burada değil de revirde olup özenle ilgilenilmesi gereken adamın aynı kişi olduğuna, asla inanmazdı.

Eğer bilinçsiz olmasaydı, Mo Ran onu gerçekten yakasından tutup sallamak, ona bağırmak istiyordu-----

Chu Wanning, senin ve bu aptal gururunun sorunu ne?
Bir kezcik zayıf tarafını göstersen kim ne yapacak? Neden böyle lanet bir dik kafalısın? Yetişkin bir adam olmana rağmen kendi başının çaresine bile bakamıyorsun. Kendine biraz daha iyi davranamaz mısın??
Neden birilerinden yaralarını sarması için yarım istemedin?
Ağzını açıp yardım istemek yerine niçin o aptal iyileştirme sistemini kurup golem yaparsın ki?!
Chu Wanning sen geri zekalı mısın?!

İçten içe ona söverken aceleyle kanamayı durdurmaya koyuldu. Sonra bir kova ılık su doldurarak sırtındaki kanı temizledi.
Bir bıçak alıp ateşte sterilize etti ve tamamen çürümüş olan eti kesmeye başladı.

İlk kesikte Chu Wanning acıyla inledi, vücudu titredi. Mo Ran onu tutarak kızdı, "Ne diye inliyorsun! Bana lanet mi okuyacaksın? Tek bir ses daha çıkarırsan bu bıçağı alıp göğsüne saplarım. Öldükten sonra hiçbir şey de hissetmezsin! Sorun çözüldü!"

Mo Ran, ancak şimdi, öfkeli tarafını gösterebiliyor, eskiden olduğu gibi ona bağırabiliyordu.

İltihaplanmış yara sayısı çok fazlaydı, üzerilerindeki deri beyazlamış ve çürümüştü. Mo Ran etini kesmeye devam ederken Chu Wanning zorlukla nefes alıp veriyordu.
Bilinci olmadığında bile bu kişi, sesini tutuyor, acıyla bağırmayı reddediyordu. Ama yine de soğuk ter döküyordu ve yeni silinmiş vücudu tekrar ıslandı.


Saatler geçmiş gibi hissettiren sürecin sonunda, Mo Ran merhemi sürmeyi ve yarayı sarmayı bitirdi.

Chu Wanning'e yeni kıyafetler giydirip kalın bir yorgan buldu ve yorganı, hafif ateşi olan Shizun'unun üstüne örttü. Sonunda rahat bir nefes alabilmişti. Madam Wang'ın hala kese kağıdında duran ilacını hatırlayarak ayağa kalktı ve bir kasesini demleyip Chu Wanning'in yanına geri getirdi.

"Hadi, ilacını iç."
Bir eliyle, uyuyan adamı kolları arasına aldı ve onu omzuna yasladı. Diğer eliyle de ilaç kasesini kendi dudaklarına doğru götürdü, hafifçe üfleyerek tadına baktı.
Mo Ran yüzünü buruşturdu: "Iy, çok acı." Yine de biraz daha soğumasını bekledi ve Chu Wanning'e içirmeye başladı.
Daha yarım kaşık içirmişti ki Chu Wanning tadına dayanamayarak hepsini öksürdü, çoğunluğu Mo Ran'ın kıyafetine bulaştı.
"..."
Chu Wanning'in acı şeyleri kaldıramadığını biliyordu, hatta acı şeylerden nefret ettiği bile söylenebilirdi.
Ama Kıdemli Yuheng keçi gibi inatçıydı ve ayık olsaydı kesin, sızlanmadan tadına katlanır, hepsini bir dikişte içerdi. En fazla, içtikten sonra ağzına gizlice bir şeker atardı.

Ne yazık ki Chu Wanning şu an baygındı.
Yapabilecek bir şey yoktu; Mo Ran baygın birine kızacak değildi. Sadece, ilacı sabırla azar azar içirmesi, ara sıra da havluyla dudaklarının kenarlarını silmesi gerekiyordu.

Bunun gibi bir şey Mo Ran için hiç de zor değildi. Ne de olsa, önceki hayatında bir süreliğine her gün, Chu Wanning'e böyle ilaç içirmişti. Ve Chu Wanning'in, ona karşı çıkmaya çalıştığı zamanlar da olmuştu, o tür durumlarda yüzüne tokat atar, çenesini kavrardı, dudaklarını üst üste bastırarak diliyle ağzını açıp kanın o bakırımsı kokusunu...

Bu düşüncelerden çabucak kurtulmak için son birkaç kaşığı hızlıca içirdi ve çoğunluğu tekrar öksürülerek dışarı çıkarıldı. Sonra Chu Wanning'i yatağına geri yatırdı ve pek de nazik olmayarak onu yorganın içine tıktı.

"Bak bunu yüce gönüllülüğümden yapıyorum. Gece bu yorganı sakın tekmeleme, zaten ateşin var bir de hasta olursun..."

Cümlesinin yarısında tekrar sinirlendi ve yatağın bacağına tekme attı.

"Her neyse, senin hasta olup olmaman beni ilgilendirmez! Hatta umarım hasta olursun. Umarım çok ağır hasta olursun da ölürsün."

Arkasını dönüp ayrıldı.

Kapıya kadar gitti ama nedense içinde bir rahatsızlık hissi vardı ve gözlerini kısarak tekrar odaya baktı. Onu neyin rahatsız ettiğini fark edince içeri girip mumu söndürdü. Sonra tekrar arkasını dönüp oradan ayrıldı.

Bu sefer nilüfer göletine kadar gitmişti. Chu Wanning'in dökülen kanını emerek büyüyüp çiçek açmış bitkileri görünce kalbindeki rahatsızlık daha da büyüdü.

İçi hiddetle dolu olmasına rağmen, ritimsizce, robot gibi bacakları ile aynı taraftaki kolları sallanarak tekrar Chu Wanning'in odasına doğru yürüdü.

Paslı eski bir golem gibi tangırdayarak ayağını tüm odada sürüdü ve sonunda çekine çekine Chu Wanning'in yatağının yanına geldi.
Aralık duran bambu pencereden ay ışığı yumuşakça süzülüyor, Chu Wanning'in huzurlu yüzünü aydınlatıyordu.
Dudakları solgundu ve kaşları hafifçe çatılmıştı.

Mo Ran biraz düşündü, sonra onun için pencereyi kapadı. Ne de olsa nemli bir bölgede yaşıyorlardı; gece pencereyi açık bırakmak sağlığa zararlıydı. Bunu da yaptıktan sonra Mo Ran kendine bir yemin etti:

Eğer bu kapıdan bir kez daha içeri girerse gerçekten bir it olacaktı!


Tam gidiyordu ki kapıdayken bir pat sesi duydu. Chu Wanning tüm yorganı üstünden atmıştı.
"..."
Bu adamın, uyurken örtüsünü üstünden atma huyunu ne yapacaktı??

İt olmamak adına, on altı yaşındaki imparator Taxian-Jun, duruma katlanarak ayrıldı.
Sözünden geri dönmeyecek; kesinlikle o kapıdan bir daha içeri girmeyecekti!


Ve bir süre sonra,
------- Muhteşem ve kudretli imparator, odanın içine, dışarıdan pencereyi açarak girdi.

Yerdeki yorganı alarak tekrar Chu Wanning'in üzerini örttü. Chu Wanning'in zorlukla nefes alışverişini duyup yatağın kenarında kıvrıldığı yerde titreyişini görünce Mo Ran, genelde ona karşı hissettiği kızgınlığı hissedemedi.

Ne kadar ona içten içe "sen hak ettin bunu" dese de kalbi hala acıyordu.

Chu Wanning'in yanına oturdu, yorganı tekrar atmadığından emin olmak için onu izlemeye başladı.

Gece yarısıydı ve bugün Mo Ran için uzun bir gün olmuştu, sonunda tüm yorgunluğu üzerine çöktü. Kafası yavaşça aşağı doğru düştü ve uyuyakaldı.

Bu uyku hiç de rahat değildi. Chu Wanning yatakta dönüp duruyordu, Mo Ran uyku arasında, onun belli belirsiz ve acılı iniltilerini duyabiliyordu.

Hafif, bulanık uyku halindeki Mo Ran, ne saatin kaç olduğunu ne de Chu Wanning'in yanına ne ara yattığını biliyordu, kollarında titreyen adama sarılmıştı. Hala yarı uykulu bir şekilde, onu kucaklamış, nazikçe sırtını okşuyor, mırıldanıyordu, "Şşş...şşş. acı acı kaybol..."
*ÇN: "acı acı kaybol" çocukların ağlamasını falan yatıştırmak için söylenilen tatlı bir söz kalıbı.

Mo Ran, uyurken, sanki önceki hayatındaki SiSheng Zirvesi'ne, o ıssız ve boş Wushan Sarayı'na geri dönmüş gibi hissetti.
Chu Wanning'in ölümünden beri kimseyle sarılıp uyumamıştı.
İster sönmeyen kininden, ister hala kaybolmayan hislerinden olsun; Chu Wanning'in ölümünden sonra, yalnızlığının sonsuz soğukluğunda, o eski zamanları hatırlamak hep kalbini acıtmıştı.
O ne kadar isterse istesin Chu Wanning geri dönmemişti.

Hayatının son ateşini kaybetmişti.

Mo Ran tüm gece Chu Wanning'e sarıldı. Rüyalarının ve hafif uykusunun arasında, yeniden doğduğunu bilmesine rağmen ara sıra hala eski hayatında olduğunu hissediyordu.
Birden, gözlerini açmaya korktu. Sabah uyandığında gördüğü şeyin, soğuk boş bir yastık ve ihtişamlı perdeler olacağından korktu. Ve, hayatı boyunca tamamen yalnız kalacağından...

Chu Wanning'den nefret ettiğine emindi.
Ama onu kolları arasında tutarken gözlerinin kenarında bir ıslaklığın oluştuğunu hissetti.

Bu, otuz iki yaşındaki Taxian-Jun'ün, bir daha asla hissedemeyeceğini düşündüğü sıcaklıktı.

"Wanning, iyi olacaksın..."

Bu şefkatli cümle ağzından kaçtığında uykuluydu ve geçmişteki Mo Ran gibi kollarındaki adamın saçını okşuyordu.

Yorgunluktan, ne dediğinin ya da diğer kişiye nasıl seslendiğinin farkında değildi. Kelimeler ağzından gayet normalmiş gibi çıkmış, o da pek umursamamıştı. Sonra, nefes alarak daha da derin bir uykuya daldı.

Ertesi sabah, Chu Wanning, kirpikleri titreşerek uyandı.
Güçlü kültivasyonu sayesinde dün geceki ateşi çoktan inmişti.
Yavaşça gözlerini açtığında zihni hala uykuyla bulanıktı. Ve kalkmaya çalıştığında yanında birinin daha yattığını gördü.

M-Mo Weiyu???

Chu Wanning'in ödü kopmuştu. Rengi soldu, ne kadar denerse denesin dün gece olanları hatırlayamıyordu. Daha kötüsü, hareket ederken Mo Ran'ı da uyandırmıştı.

Mo Ran esnedi, genç yüzü uykudan dolayı hafifçe kızarmıştı. Sabahın ışıklarıyla gözlerini kıstı, Chu Wanning'e bakar gibi oldu: "Ah... İzin ver de bu saygıdeğer biraz daha uyusun...Hazır uyanmışken bana yumurta ve et lapası yapsana..."

Mo Ran'ın zihni hala bulanıktı. Chu Wanning'in kalkıp ona kahvaltı hazırlamadığını görünce ısrar etmedi. Onun yerine sersemce gülümsedi, elini uzatarak Chu Wanning'in yüzünü yaklaştırdı ve dudaklarına tatlı bir öpücük kondurdu.

"Kalkmak istemiyorsan sorun değil. Bu saygıdeğer kişi berbat bir rüya gördü. İçinde... ah... boş ver." Şimdiye taşa dönmüş olan kişiye sarılarak iç çekti. Çenesini kollarındaki adamın kafasının üstüne koydu, mırıldanarak: "Chu Wanning, izin ver de seni biraz daha tutayım."


Yazarın Notları:

Şeker şeker şeker, işte beklediğiniz şeker!

Mo Ran'ın neden ona "Wanning" diye seslenmesi hakkında; dil sürçmesi falan değil, önceki hayatında, sonraki zamanlarda Shizun'a gerçekten böyle seslendi. Ona neden böyle samimi bir şekilde seslendiğine gelirsek, açıklama ileride devam edecek... ııı... kaç bölüm sonra bilmiyorum!
-Kaçar-


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


31   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   33 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.