Yukarı Çık




32   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   34 

           
Bölüm 33: Bu Saygıdeğer Kişi Silahını Almaya Gidiyor
 
Chu Wanning ani öpücükten o kadar şok olmuştu ki Mo Ran'ın dediklerini algılayamadı. Hepsi kulağına mırıltı gibi geliyordu, sanki kafasından aşağı şiddetli bir yağmur boşalmıştı.
 
Mo Ran ise birkaç kelime daha mırıldandı ve uykusuna devam etti.
"..."
Chu Wanning, onu sarsarak uyandırmak istiyordu.
 
Pencerenin dışarısında tamamen çiçeklere bezenmiş bir haitang ağacı vardı, Chu Wanning tam elini kaldıracakken açık pembe bir çiçek yaprağı hafifçe süzülerek Mo Ran'ın burnunun ucuna kondu.
 
"..."
Mo Ran biraz rahatsız olmuş gibi burnunu kaşıdı ama uykusu o kadar tatlıydı ki uyanmadı. Chu Wanning, anlayamadığı bir nedenden, onu itmek için uzattığı kolunun yönünü değiştirdi ve çiçek yaprağını parmaklarının arasına alarak incelemeye başladı.
 
Düşünceler içinde çiçek yaprağına bakarken dün olanlar yavaşça zihnine gelmeye başladı.
Hatırladığı kadarıyla dün, Mo Ran onun yaralarını temizlemiş ve ilaç içirmişti.
Sonrasında ise Mo Ran onu kolları arasında tutmuş, gece boyu nazikçe sırtını okşamış ve kulağına bir şeyler fısıldamıştı.
 
Chu Wanning şaşkına dönmüştü. Hepsi bir rüya olmalıydı, değil mi?
Kulaklarının uçları kızardı, parlak renk, parmaklarının arasındaki haitang çiçeğinin rengine benziyordu.
 
Azarlayıcı kelimeler boğazında takılıp kaldı.
 
Gerçekten... nasıl başlayacağını bile bilemiyordu.
"Yatağımda ne işin var?"
Bu, kulağa, hata yapmış bir genç kız gibi gelebilirdi.
 
"Defol! Kim sana burada uyuman için izin verdi!"
Bu da yanlış hesaplama yapmış dişi bir şeytan gibiydi.
 
"Ne cüretle beni öpersin?!"
Düşününce, az önce olan, dudakların hafifçe bastırılmasından başka bir şey değildi. İllüzyondaki ile karşılaştırılırsa öpücük bile sayılmazdı. Abartırsa gerçekten bir şeyler saklıyor gibi gözükebilirdi.
 
"..."
Kıdemli Yuheng şaşkın bir vaziyetteydi, ve yaptığı tek şey yuvarlanarak yüzünü yorgana gömmek oldu. Uzun ince parmakları, utanç ve sıkıntı içinde yorganın kenarını sıktı.
 
En sonunda, Mo Ran'ı üstünden çekip kalkarak titizce giyindi ve onu uyandırdı.
 
Böylece Mo Ran uykulu bir şekilde gözlerini açtığında, onu karşılayan görüntü, yatağın kenarında oturan, yüzünde anlaşılmaz ve soğuk bir ifade olan Kıdemli Yuheng idi.
Anında soğuk ter dökmeye başladı.
 
"Shizun, ben----"
 
Chu Wanning ifadesizce cevap verdi: "Dün, Çiçek Ruhu Sınırını mı kırdın?"
 
"İsteyerek olmadı..."
 
"Unut gitsin," Chu Wanning kısa kesti ve önemli değilmiş gibi elini salladı. "Kalk artık. Sabah dersleri var."
 
Mo Ran kafayı yiyecekti. Gerginlik içinde kafasını kaşıdı: "Ben burada ne ara uyumuşum..."
 
"Yorgun görünüyorsun," Chu Wanning tamamen sakindi. "Dün pek dinlenememişsin gibi."
 
Masadaki ilaca baktı ve konuştu: "İleride, Kırmızı Nilüfer Pavilyonu'na böyle izinsiz girme. Bir şeye ihtiyacın olduğunda bana önceden söyle."
 
"Tamam, Shizun."
 
"Gidebilirsin."
 
Taxian-Jun ölümden kıl payı kurtulduğunu hissederek oradan olabildiğince uzağa koştu.
 
O ayrıldıktan sora Chu Wanning yatağına geri yattı ve kolunu kaldırarak elini uzattı. Parmaklarının arasındaki boşluklardan, penceresinin dışarısında açan, ve kar gibi rüzgarda uçuşan parlak çiçekleri seyretti.
 
Haitang çiçeklerinin yumuşak rengi tıpkı dün geceden kalma bulanık anıları gibiydi.
Narindi. Hüsnükuruntu muydu gerçek miydi, ayırt etmesi zordu.
 
...
Dün gece olanlardan bahsetmek yerine ölmeyi yeğlediğine karar verdi.
 
Aşırı derecede utanç vericiydi!!!
 
Kıdemli Yuheng her şeyden çok gururuna önem verir; hayatını kurtaracağına yüzünü kurtarırdı.
*ÇN: Yüz kurtarmak= rezil olmayı önlemek anlamına gelen bir deyim.
 
Ve böylece, Mo Ran birkaç gün sonra Chu Wanning'i gördüğünde, Kıdemli Yuheng her zamanki zarifliğini ve soğukkanlılığını koruyor, beyaz kıyafeti incelikle dalgalanıyordu.
 
İkisi de o gece hakkında konuşmadı. Ama bazen göz göze geldiklerinde, Mo Ran'ın bakışları Chu Wanning'in üzerinde öncekinden daha da uzun kalıyor, sonra ise alışkanlıkla Shi Mei'e dönüyordu.
Peki ya Chu Wanning??
Bakışları Mo Ran'ınkilerle ile karşılaşır karşılaşmaz soğukça arkasını dönüyordu. Ama sonra, Mo Ran'ın bakmadığını düşündüğünde ona göz ucuyla bakıyor, sanki tamamen istemsizce olmuş gibi davranıyordu.
 
 
Xue Zhengyong Chu Wanning'in cezalandırıldığını çabucak öğrendi.
Beklenildiği gibi SiSheng Zirvesi'nin efendisi aşırı derecede koruyucuydu ve çok öfkelendi. Ama bu öfkesini tam olarak herhangi bir kişiye yöneltemediğinden, kendini odasına kapattı ve içeride surat asmaya başladı.
-----------Eğer böyle olacağını bilseydi kuralları ilk yaparken bir tane daha eklerdi: Kurallar kıdemliler için geçerli değildir.
 
Madam Wang bir kap çay demledi ve Xue Zhengyong sakinleşene kadar uzun bir süre ona yatıştırıcı sözler söyledi. Xue Zhengyong: "Kıdemli Yuheng gerçekten aşırı inatçı, ileride tekrar böyle bir şey yapmaya çalışırsa lütfen onu vazgeçirmeme yardım et. Üst kültivasyon dünyasının sektleri, onun onlara katılması için yalvaracak şansı bile bulamamışken, burada böyle değerli bir kültivasyon ustasının çektiklerine bak, nasıl yaşayayım ben?"
 
Madam Wang iç çekti: "Denemedim değil ki. Onun nasıl olduğunu bilirsin, keçi gibi inatçı."
 
Xue Zhengyong devam etti: "Ah, boş ver. Karıcığım, bana o yaptığın ağrı kesici ve doku onarıcı ilaçlardan versene, Yuheng'ı kontrole gideyim."
 
"Beyaz olan ağızdan içiliyor, kırmızı olan da harici kullanım için." Madam Wang, ona, küçük iki tane porselen ilaç şişesi verdi, sonra konuştu: "Ran-er, son zamanlarda Kıdemli Yuheng'ın Naihe Köprüsü'ndeki aslanları sildiğinden bahsetmişti. Onu orada bulabilirsin."
 
Xue Zhengyong ilaç şişelerini cebine tıkarak hızla yeşim köprüye doğru gitti.
Chu Wanning gerçekten de oradaydı. Öğle arası yeni bitmişti ve öğrencilerin hepsi kültivasyonlarını geliştirmekle meşgul olduğundan Naihe Köprüsü'nden çok az kişi geçiyordu. Chu Wanning, köprünün hafif kıvrımlı noktasında dikiliyordu, figürü uzun ve dikti.
Kıyıda yapraklar yumuşakça fışırdadı; narin bambu ağaçlarının arasında, beyaz kıyafetleri ile tam bir zarafet tablosu oluşturuyordu.
 
Xue Zhengyong yanına yaklaştı, sırıtarak: "Kıdemli Yuheng, balıkları mı seyrediyor?"
 
Chu Wanning yüzünü ona döndü: "Sekt Lideri dalga geçiyor olmalı, bu nehir Yeraltı Dünyasının sarı su kaynağına bağlı, içinde balık yok."
 
"Haha, seninle eğleniyorum sadece. Zariflikle dolusun ama hiç mizah anlayışın yok, bu halinle nasıl karı bulacağın hakkında gerçekten endişeleniyorum!"
 
Chu Wanning: "..."
 
"Buyur, ilaç. Karım yaptı. Beyaz olanı iç, kırmızı olanı sür. Çok etkili. Sana veriyorum."
 
"..." Chu Wanning başta almak istemiyordu ama Xue Zhengyong'un, sanki karısının ilacından değerli bir şey yokmuş gibi gururlanışını görünce, geri çeviremedi, ve hafif bir "Teşekkürler." ile ilacıaldı.
 
Xue Zhengyong kaba bir adam olmasına rağmen Chu Wanning'in önünde dikkatliydi ve öyle düşünmeden konuşmazdı. Biraz düşündü ve konuşacak bir konu buldu: "Desene, Yuheng, üç yıl içinde Ruhani Dağ Müsabakası olacak. Tüm sektlerden genç yetenekler toplanıp birinci olmak için savaşacak. Meng-er ve Ren-er'ın kazanma ihtimalleri hakkında ne düşünüyorsun?"
 
Chu Wanning cevapladı: "Üç yıl uzun bir zaman; tam olarak bir şey söyleyemem. Ama şu anda, Mo Ran, kendini geliştirebilmesi için gerekli azme sahip değil, Xue Meng ise fazla kibirli ve rakiplerini çok küçümsüyor. İkisi de kazanmak için gerekli olan tutuma sahip değil."
 
Sözleri, oldukça dürüst ve keskindi, direkt konunun en can alıcı noktasına saplanmıştı.
Xue Zhengyong birazcık utanmıştı, mırıldandı: "Aiya, onlar sadece küçük..."
 
Chu Wanning konuştu: "İkisi de çoktan erginlik çağlarında, artık küçük değiller."
 
Xue Zhengyong: "Doğrusun ama, daha yirmilerinde bile değiller, bir baba ve amca olarak yine de biraz taraf tutmadan edemiyorum."
 
Chu Wanning: "Disiplinsiz bir çocuk, ihmalkar bir baba ve sorumsuz bir öğretmenin hatasıdır. Gelecekte eğer bir şey olur da yanlış yolu seçerlerse suç direkt senin ve benim olur. O zaman nasıl taraf tutacaksın?"
 
"..."
 
Chu Wanning devam etti: "Sekt Lideri hala birkaç yıl önceki, Linyi Rufeng Sekti'nin, cennetin iki değerlisini* hatırlıyor mu?"
*ÇN: Cennetin değerlisi, hem ayrıcalıklı hem de yetenekli kişiler için kullanılan abartılı bir iltifat şekli.
 
Sadece bahsi bile Xue Zhengyong'un kalbini neredeyse durduracaktı.
Yirmi bilmem kaç yıl önce, Rufeng Sekti'nde-üst kültivasyon dünyasının o zamanki en öncü sektinde- iki kardeş vardı. İkisi de küçüklükten beri fazlasıyla yetenekli ve becerikliydi. Henüz on yaşındayken, yüz yaşındaki iblisleri tek başlarına indirebiliyor; on beş yaşındayken ise yeni büyüler geliştirebiliyorlardı, hatta istedikleri zaman kendi sektlerini açabilirlerdi.
 
Fakat kültivasyon dünyası onlar için yeterince büyük değildi. İki kardeş de fazla özeldi ve zamanla, birbirlerine ters düştüler. O sene gerçekleşecek olan Ruhani Dağ Müsabakası'nda, küçük kardeş büyük kardeşin gizlice geliştirdiği tekniği çaldı, sonrasında ise tüm sektler ve kıdemliler tarafından eleştirildi. Müsabaka sona erer ermez küçük oğul babası tarafından cezalandırıldı. Gururu bunu kaldıramadı ve derin bir kin güderek kültivasyonunu kötü metotlarla geliştirimeye başladı. Sonuç olarak gözü dönmüş bir canavara dönüştü.
 
Chu Wanning, şimdi bu konuyu açarak, Xue Zhengyong'a, Xue Meng ve Mo Ran ne kadar özel olsa da en önemli şeyin kalpleri olduğunu hatırlatmak istemişti.
 
Ne yazık ki, Xue Zhengyong kendine ve öğrencilerine karşı çok sert olmasına rağmen, oğluna ve yeğenine karşı onları şımartacak kadar yumuşaktı. Bu yüzden Chu Wanning'in dediklerine pek aldırış etmedi ve güldü: "Kıdemli Yuheng onların başındayken asla o kardeşler gibi olmayacaklardır."
 
Chu Wanning olumsuzca başını salladı.
"Yaradılış baştan belirlenen bir şeydir, büyük bir azim gösterilmezse değiştirilmesi çok zordur."
 
Xue Zhengyong Chu Wanning'in kelimeleri karşısında biraz rahatsız hissetti, farklı bir şey mi ima etmeye çalışıyordu emin değildi. Bir süre tereddüt etse de sonunda dayanamayarak sordu: "Yuheng, sen... aie, kızma ama, acaba benim o aptal yeğeni biraz hor görüyor olabilir misin?"
 
Chu Wanning hiç de öyle demek istememişti. Bu beklenmedik yanlış anlaşılmaya çok hazırlıksız yakalandı ve kelimeler boğazında takılı kaldı.
 
Xue Zhengyong endişe içinde devam etti: "Aslında, müsabakada birinci olup olmamaları umrumda bile değil. Özellikle Ran-er, hiç kolay bir çocukluk geçirmedi, birazcık asi ve zorlu olması çok normal. Umarım eğlence evinde yetiştirildiği için onu sevmiyor değilsindir. Aie, büyük ağabeyimden geriye kalan tek şeyim o; o kadar yıl onun yanında olamadığım için suçluluk hissetmeden edemiyorum..."
 
Chu Wanning sözünü kesti: "Sekt Lideri yanılıyor. Onu hiç de hor görmüyorum. Eğer geçmişini önemseseydim onu öğrencim olarak kabul etmezdim."
 
Dosdoğru ve tereddüt etmeksizin konuşmuştu. Xue Zhengyong rahatladı: "Güzel, güzel."
 
 
Chu Wanning'in bakışları, kayalara çarparak köprünün altından geçen nehre çevrildi ve daha fazla konuşmadı. Yazıktır ki, ikisinin arasından geçen konuşma, ve Chu Wanning'in itirafı, dalgalanan suyun içinde, geçmiş yaşamdaki gibi yutulup kayboldu.
Mo Ran'dan hoşlanmamazlık etmediği ve onu küçümsemediği asla üçüncü bir kişi tarafından duyulmamıştı.
 
 
Üç aylık hapis cezası çabucak sona erdi.
Ve bugün, Chu Wanning üç öğrencisini de Kırmızı Nilüfer Pavilyonu'na çağırdı: "Artık ruhani çekirdekleriniz yerlerine oturdu. Bu yüzden, bugün sizi Ağarma Zirvesi'ne, kendi silahlarınızı çağırabileceğiniz yere, götürmek için çağırdım."
 
Xue Meng ve Shi Mei'in gözleri fal taşı gibi açıldı, yüzleri coşkuyla doldu.
Ağarma Zirvesi, üst kültivasyon dünyasında bulunan binlerce metre uzunluğunda kutsal bir dağ idi, uçurumları ise keskin ve dipsizdi.
 
Efsaneye göre Ağarma Zirvesi, Yüce Gouchen'in, silahlarını dövdüğü yerdi. Yüce Gouchen, silahların tanrısı, göğün en kuzeyini ve en güneyini görür, dünyada bulunan tüm silahları kontrol ederdi.
 
Şeytanlar aleminden kurtulmak için açılan Semavi İmparator Savaşı'nda, Yüce Gouchen; dağları malzeme, denizleri eritme havuzu, ve kendi kutsal kanını dövüm ateşi olarak kullanarak dünyadaki ilk gerçek "kılıcı" yaratmıştı.  Bu kılıç yeri ve göğü bir hamlede ayırıp toprağı parça parça ediyor, denizlerin ters yönde akmasını sağlıyordu.
 
"Kılıcı" elinde, Semavi İmparator, toprağın altındaki iblis ırkını sadece iki hamlede zapt etti. ve bir daha ayaklanmamalarını sağladı.
 
 
O iki kılıç darbesi, insanlar alemini yatay olarak kesti, toprağı iki derin yarığa ayırdı.
Savaştan sonra, gök ağladı, geceleri ruhlar uludu; dünya, bin yıl boyunca hiç durmaksızın yağmaya devam eden yağmur yüzünden, sel ve ıssızlık içinde kaldı, yağmur suları o derin yarıkları doldurdu ve o yarıklar, sayısız hayat meydana getiren Yangtze Nehri ile Sarı Nehir haline geldi.
 
Ağarma Zirvesi, o kılıcın doğduğu yer, böylece, kültivatörlerin hac için gittiği kutsal bir bölge oldu.
Eskiden orada bulunan antik tanrıların bıraktığı enerji oranı oldukça yüksek olduğundan, orada sayısız gizemli yaratık ve bir sürü yeni bitki oluşmaya başladı. Ağarma Zirvesi aynı zamanda, çoğu kültivatörün aydınlanarak cennete yükseldiği yerdi.
 
Fakat çoğu kişiye göre, bu inanılmaz dağın en önemli yeri, o kutsal kılıcın dövüldüğü yer olan "Jincheng Gölü"ydü.
 
Zirvenin en ucunda bulunan buzdan göl, tüm yıl boyunca donuk kalır, doğan güneşin ışığını yansıtarak parıldardı.
 
Efsaneye göre, Yüce Gouchen kutsal kılıcı döverken avcunu kesmiş, zirvedeki boşluğun içine kanından bir damla süzülmüştü. Ve o bir damla kan, bin yıl geçmesine rağmen hala kurumayan Jincheng Gölü'nü oluşturmuştu, suları o kadar berraktı ki en dibini görmek bile mümkündü.
 
Efsane gerçek mi değil mi bilinmez ama Jincheng Gölü'nün, sahiden mucizeleri vardı.
Yıl boyu yaklaşık üç fit kalınlığında buzla kaplı olmasına rağmen bazı kültivatörler kendi ruhani çekirdeklerinin gücünü kullanarak buzu geçici olarak çözmeyi başarmışlardı. Buz çözüldüğünde, ağzında silah taşıyan antik bir yaratık kıyıya sıçrar ve silahı önündeki kişiye verirdi.
 
Xue Meng heyecanla sordu: "Shizun, kutsal silahını almaya gittiğinde sana nasıl bir yaratık geldi?"
 
Chu Wanning cevapladı: "Kunpeng."
*ÇN: Kunpeng,  kocaman bir balık/ kuş birleşimi.
 
Xue Meng'ın gözleri parıldadı: "Harika! Kunpeng'ı görmek için sabırsızlanıyorum!"
 
Mo Ran dalga geçti: "Daha gölü eritmeden Kunpeng'larını saymaya başlama."
 
"Ne demek istiyorsun? Jincheng Gölü'nü eritemeyeceğimi falan mı sanıyorsun?"
 
Mo Ran güldü: "Aiya, tüylerini kabartma hemen, öyle bir şey demedim."
 
Chu Wanning konuştu: "Kunpeng olacak diye bir şey yok. Rivayete göre gölün içinde, silahları koruyan yüzden fazla yaratık yaşıyor. Sizden hoşlanan hangisiyse silahınızı o size verecek. Ek olarak, her efsanevi yaratığın kendine özel huyu vardır. Sizden bir şeyler isteyecek; eğer isteğini yerine getiremezseniz silahı da alıp göle geri dönecektir."
 
Xue Meng düşündü: "Demek öyle? Peki, Shizun, Kunpeng senden ne istedi?"
 
"Bana etli çörek yemek istediğini söyledi."
 
Üç öğrenci de bir anlığına ses çıkarmadı, sonra hepsi birden gülmeye başladı. Xue Meng: "Korkuttun beni, neredeyse çok zor bir şey olacağını düşünmüştüm."
 
Chu Wanning de biraz gülümsedi ve konuştu: "Ben sadece şanslıydım. Bu efsanevi yaratıkların gereksinimleri absürt; her şeyi isteyebilirler. Bir keresinde bir Xishu* çağıran birini duymuştum. O küçük sıçan adamdan, karısını ona vermesini istemiş. Adam buna karşı çıkınca sıçan, silahı ona vermeyerek geri dönmüş. Sonuç olarak, o adam bir daha efsanevi bir silah alacak fırsat bulamamış."
*ÇN: Xishu, efsanelerde geçen koca bir sıçan.
 
Shi Mei mırıldandı: "Ne yazık..."
 
Chu Wanning ona baktı ve konuştu: "Yazık olan ne? Şahsen, asil davranışı için ona saygı duyuyorum."
 
Shi Mei aceleyle cümlesini düzeltti: "Shizun yanlış anladı, o anlamda söylememiştim. Karısının yerini tabii ki en güçlü silahlar bile tutamaz. Sadece, öyle kutsal bir silahı kaçırdığı için yazık olduğunu düşünüyorum."
 
"Zaten sadece bir söylenti." dedi Chu Wanning. "Ne yazık ki, ben hiç o tür insanlar görmedim. Hatta, yıllar önce Jincheng Gölü'ndeyken gördüğüm şeyler gözlerimi kirleten pis şeylerdi."
 
Sanki bir şeyler anımsıyormuş gibi duraksadı, ifadesi karardı ve kaşları çatıldı.
 
"Her neyse, boş ver. Bin yıllarca, bu göl, kim bilir kaç tane sarsılmaz sadakat örneğine ve kaç tane ürpertici zalimliğe tanık olmuştur. Zaten dünyada, sırf kalplerine sadık kalabilmek için, kaydettikleri tüm ilerlemeyi hiçe sayabilecek ve kutsal silahın cazibesine karşı koyabilecek kaç insan vardır ki..? Heh."
 
Chu Wanning, geçmiş anılarındaki bir şey onu rahatsız etmişçesine soğukça güldü, ve yüzüne tekrar umursamaz bir ifade yerleştirdi. Yine de, kaşları az da olsa çatıktı, tiksinmişçesine dudaklarını üst üste bastırdı ve daha fazla konuşmadı.
 
"Shizun, Jincheng Gölü'ndeki tüm kutsal silahların kendilerine ait kişilikleri olduğu söyleniyor. Sen silahını ilk aldığında alışman uzun sürmüş müydü?" Xue Meng Chu Wanning'in keyifsiz olduğunu gördü ve soru sorarak konuyu değiştirdi.
 
Chu Wanning bir kaşını kaldırdı ve donuk bir şekilde konuştu: "Bu öğretmen üç silaha sahip, hangisinden bahsediyorsun?"
 
 
 
 
 
Çevirmen Notu: Yazarın notları çok uzundu ve önemli bir şey yoktu bu yüzden çevirmeye üşendim sonra çeviririm. ︿ 


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


32   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   34 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.