Yukarı Çık




33   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   35 

           
Bölüm 34: Bu Saygıdeğer Kişi Gözden Düştü
 
Böyle etkileyici bir şeyi, bir tek Chu Wanning, normalmiş gibi söyleyebilirdi. Üç öğrencinin de bunun hakkında farklı düşünceleri vardı.
 
Xue Meng'ınki en basitiydi, sadece şaşkın bir "Ah!".
 
Mo Ran'ınkiler biraz karışıktı, bir eliyle çenesini sıvazlayarak önceki yaşamında olan belirli şeyleri anımsadı ve sonuç olarak, bu yaşamında Chu Wanning'in üçüncü silahını bir daha görmek istemediğini düşündü.
 
Shi Mei ise kafasını eğdi ve baygın şeftali çiçeği gözlerinde, saygı duyarmışçasına veya büyülenmişçesine, hafif bir ışık parladı.
 
"TianWen'i Jincheng Gölü'nden mi aldın?"
 
Chu Wanning: "Mn."
 
"O zaman diğer ikisi..."
 
Chu Wanning: "Bir tanesi daha buradan, ama diğeri başka bir yerden. Silahlar genelde çok aksi olmaz, yani kontrol edilebilirler. Endişelenmeye gerek yok."
 
Xue Meng hayranlık içinde ofladı: "Keşke Shizun'un diğer silahlarını da görebilsem."
 
Chu Wanning: "TianWen çoğu şey için yetiyor. Diğer ikisine gelirsek, onları hiçbir zaman kullanmamayı yeğlerim."
 
Xue Meng gönülsüzce hemfikir bir ses çıkardı, ama gözlerinde bir ışıltı dans ediyordu. Chu Wanning bunu fark etmişti; Xue Meng'ın doğuştan savaşçı bir ruhunun olduğunu biliyordu ve o tür şeyler kolayca bastırılamazdı, neyse ki kalbi doğru yerdeydi ve birazcık rehberlikle endişelenecek bir şeyi kalmazdı.
 
Mo Ran kenarda dikilirken hala çenesini sıvazlıyor, hem gülümsüyor hem de gülümsemiyordu.
Silahların yapılış amacı adam öldürmekti; ama doğrucu bir insan, bu yönteme ancak çok zor bir durumda kalırsa başvururdu. Chu Wanning... İster bu yaşamda ister öncekinde, çöküşünün nedeni de onun bu doğruluğuydu.
 
Doğruluk her zaman kötülüğü yener saçmalığı sadece kitaplarda geçen sözlerden ibaretti. Ama bu salak o şeyleri ciddiye almakta ısrarcıydı. Tüm o özel yetenekleri ve savaşçı ruhuna karşın, bu tür şeylere inandığından basamakların altında, kemikleri çamur içinde olan bir tutsağa dönmeyi de doğal olarak hak etmişti.
 
"Shizun." Shi Mei'in sesi, Mo Ran'ı derin düşüncelerinden uyandırdı.
 
"Bu öğrenci; her yıl binlerce olmasa  da yüzlerce insanın, silah arayışı içinde Ağarma Zirvesi'ne çıktığını fakat en fazla bir veya iki kişinin Jincheng Gölü'nü eritebildiğini duydu. Üstelik, son birkaç yıldır kimse buzu eritememiş. Bu öğrencinin kültivasyonu zayıf... gerçekten... hiç şansım yok. A-Ran ve genç efendinin ikisi de oldukça yetenekli ama belki de, ben geride kalıp temel öğretilere çalışmalıyım."
 
Chu Wanning: "..."
Konuşmadı, yüzü, hafif sisle buğulanmış bir porselen gibiydi, derin düşünceler içerisinde kaybolmuş gibi görünüyordu.
 
Önceki yaşamda da, Shi Mei özgüveni düşük olduğundan Ağarma Zirvesi'ne gitmek istememişti.  Bunu gören Mo Ran anında sırıttı: "Denemekten zarar gelmez. Sonuç alamazsan da bunu küçük bir gezi gibi düşünürsün. Tüm gün SiSheng Zirvesi'nde tıkılı kalmak yerine neden dışarı çıkıp biraz gezmeyesin ki."
 
Shi Mei daha da gerildi: "Hayır ama ben gerçekten çok güçsüzüm, Ağarma Zirvesi'nde bir sürü insan var, eğer diğer sektlerdeki öğrenciler bana meydan okursa kesin kaybederim ve Shizun'u utandırırım..."
 
Chu Wanning ona baktı: "Korktuğun şey bu muydu?"
Bu kelimeler biraz tuhaftı, sorguluyor gibiydi ama aynı zamanda sanki cevabı belliydi ve öylesine sorulmuştu. Diğer iki kişi soruda bir tuhaflık sezmedi fakat Shi Mei kalbinde yavaşça süzülen bir soğukluk hissetti, yukarı baktığında gözleri Chu Wanning'in soğuk ve kesici gözlerine denk geldi.
 
"Shizun..."
 
Chu Wanning konuşurken yüz ifadesinde herhangi bir farklılık yoktu: "Senin iyi olduğun alan iyileştirme; dövüşler en başından beri senin uzmanlık alanın değil. Eğer birisi sana meydan okumaya çalışırsa basitçe onu reddet. Bunda utanılacak bir şey yok."
 
Mo Ran sırıttı: "Endişelenme Shi Mei, ben varım."
 
Böylece üçü de yolculuk için hazırlandılar ve yola çıktılar.
Bu sefer gidecekleri yer bayağı uzaktı, üst kültivasyon dünyasına kadar uzanıyordu. At üstünde gitmek çok zor olurdu ve Chu Wanning yine kılıçla seyahat etmek istemedi, bu yüzden acele etmeden bir at arabasında gitmeye karar verdiler.
 
On günden biraz fazla bir süre sonunda Ağarma Zirvesi'nin eteklerinde kurulmuş olan bir şehre ulaştılar.
 
Üç öğrenci çoktan at arabasından inmişti ama Chu Wanning henüz inmek istemiyordu: "Geceyi burada geçireceğiz. Yarın biraz daha gittikten sonra Ağarma Zirvesi'ne ulaşırız."
 
Durdukları yerin ismi Dai Şehri idi; fazla büyük bir şehir değildi ama canlı ve varlıklı bir şehirdi. Kadınlar ipek ve yeşimlerle bezenmiş, erkekler ise pahalı brokarlar giymişti. Alt kültivasyon dünyasının en zengin yerleşim alanlarından çok daha zengin olduğu açıktı.
 
Xue Meng cıkladı: "Şu üst kültivasyon dünyasının züppelerine bakın, zenginlerin kapılarının ardından et ile şarap kokusu süzülürken, fakirler açlık içinde sokaklarda donarak ölüyorlar."
 
Mo Ran da bundan hoşlanmamıştı, bu yüzden ilk kez Xue Meng'a karşı gelmedi. Onun yerine, tatlı bir şekilde gülümseyerek önündeki manzarayı eleştirdi: "Cidden, çok kıskandım. O kadar insanın üst kültivasyon dünyasına taşınmak istemesine şaşmamalı. Burada kültivatörlüğü bırak normal bir insan olmak, alt kültivasyon dünyasında yaşamaktan kat kat daha iyi."
 
Chu Wanning, yavaşça arabadan inmeden önce, gümüş bir maske çıkardı ve yüzüne taktı. Hareketliliği izleyerek bir şeyler düşünüyordu.
 
Xue Meng şaşırmıştı: "Shizun neden maske takıyor?"
 
Chu Wanning cevapladı: "Burası Linyi Rufeng Sekti'nin bölgesi. Buralarda yüzümü göstermemem en iyisi olur."
 
Xue Meng'ın kafasının karıştığını gören Mo Ran iç çekti: "Anlaşılan küçük anka kuşu kafasını evde bırakmış, Shizun'un eskiden Linyi Rufeng Sekti'nin konuk efendisi olduğunu unuttuğuna göre."
 
Mo Ran'ın kelimeleri, Xue Meng'ın hafızasını çalıştırdı ama cennetin değerlisi bu bilgiyi unuttuğunu elbette kabul etmeyecekti. Bu yüzden kıpkırmızı bir yüzle gözlerini devirdi: "T-Tabii ki öyle olduğunu biliyorum! Ama Shizun orada sadece bir konuk efendisiydi, onu satın almış değillerdi ki Shizun istediği zaman ayrılmasın. Rufeng Sekti'ndekiler onu görse bile ne yapabilirler, onu zorla geri mi götürecekler?"
 
Mo Ran konuştu: "Şapşal, gerçekten hiç mi duymadın? Shizun Rufeng Sekti'nden ayrıldığından beri üst kültivasyon dünyasındaki kimse onun nereye kaybolduğunu öğrenemedi. Egzorsizm görevine gittiğimizde kimin öğrencisi olduğumuz ne zaman sorulsa, sadece SiSheng Zirvesi diyerek öğretmenimizden bahsetmedik ya?"
 
Xue Meng bir an sersemlemişti, ve sonunda anladı: "Haa, yani Shizun'un nerede olduğu burada gizli bilgi mi? Ama Shizun çok güçlü, neden saklanıyor?"
 
"Özellikle saklandığımdan değil, sadece rahatsız edilmek istemiyorum o kadar." dedi Chu Wanning, "Hadi, gidip bir han bulalım."
 
 
"Hoş geldiniz, değerli efendiler burada mı kalacak?" Han görevlisi yüzü yağ ile parıldayarak yanlarına koştu.
Xue Meng: "Dört oda."
Görevli ellerini ovuştururken zorlukla gülümsedi: "Çok üzgünüz efendim, son zamanlarda tüm şehirdeki hanlar dolu olduğundan boş olan dört tane odamız yok, değerli efendi iki tane ile yetinemez mi acaba?"
 
Odaları paylaşmaktan başka yapılacak bir şey yoktu.
Ne var ki odaları ayarlarken küçük bir sorun oluştu.
-----
 
"Ben Shi Mei ile kalacağım." Mo Ran, hazır Chu Wanning ödemeyi yaparken, kararını söyledi.
 
Xue Meng karşı çıktı: "Hiç de bile."
 
Mo Ran şok oldu: "Ne? Sen Shizun'a yapışmayı seversin diye düşünmüştüm?"
 
"B-Bu onunla kalmak istediğim anlamına gelmiyor----"
Chu Wanning'e son derece saygı duyuyordu ama aynı zamanda ondan korkuyordu. Gerçeği söylemek gerekirse adama karşı hissettiği şey sevgi miydi korku muydu emin değildi.
 
Xue Meng'ın kırmızı yüzünü gören Mo Ran gıcıkça sırıttı: "Küçük kardeş, nedense ben, senin, Shizun ile kalmak istemediğinden çok, onunla kalmaktan korktuğunu hissediyorum?"
 
Xue Meng'ın gözleri fal taşı gibiydi: "Shizun beni yiyecek değil ya, ne diye korkayım!"
 
"Oh." Mo Ran'ın o yavşak sırıtışı daha da genişledi: "Ama biliyor musun Shizun uykusunda tekme atıyor?"
 
Xue Meng: "..."
Xue Meng kekeledi, yüzü beyazladı sonra mavileşti, sonra tekrar beyazladı, ve aniden bir şey fark etti, öfkeyle: "Shizun'un uykusunda ne yaptığını sen nereden biliyorsun! Onunla hiç yattın mı ki?"
 
Xue Meng kesinlikle o anlamda söylememesine rağmen bundan farklı anlamlar da çıkarılabilirdi. Mo Ran içten içe pis bir şekilde gülümsedi. Bu saygıdeğer kişi onunla yatmakla kalmadı, onunla yattı.
 
Ama gerçek adamlar geçmişteki başarıları ile övünmezdi, bu nedenle sadece sırıtmakla yetindi: "Eğer bana inanmıyorsan bu gece kendi gözlerinle gör. Ah doğru, yanına bir kap da merhem al, ihtiyacın olacak."
 
Xue Meng tam öfkelenecekti ki Chu Wanning ödemeyi yapmayı bitirdi ve yanlarına geldi.
Hafifçe onlara bakarak konuştu: "Hadi gidelim."
 
Üç genç, Shizun'u üç küçük kuyruk gibi takip ederek üst kata çıktılar. Odaların önünde durdular ve az önce tartışıp durmalarına rağmen uysalca Chu Wanning'in konuşmasını beklediler.
Tartışmaları aslında herhangi bir önem taşımıyordu. İş, gerçekten odaları belirlemeye gelince üçü de çenesini kapadı ve kararı Chu Wanning'in vermesini bekledi.
 
Chu Wanning bir süre duraksadı ve konuştu: "Sadece iki oda var, hanginiz..."
Bir an tereddüt etti ve utandı.
Nasıl----- "hanginiz benimle olmak istiyor?" diyebilirdi ki?
Bu cümle ona bile fazla zavallı ve temkinli gelmişti, Kıdemli Yuheng'ın tarzına hiç de uymuyordu.
 
O zaman nasıl söylemeliydi?
"Mo Weiyu, sen benimle geliyorsun." Böyle mi?
...Unut gitsin. Dikenli bir sopası ve üzerinde kaplan postu olsa, bir ailenin genç kızını kaçıran korkunç bir hayduttan farkı olmazdı. O, saygı gören bir kültivasyon ustasıydı, itibarını zedelememeliydi.
 
Hem, Kırmızı Nilüfer Pavilyonu'ndaki o gece yüzünden, ikisi de sıkıntılı hissediyor, birlikte yalnız kalmamak için ellerinden geleni yapıyorlardı.
 
"Xue Meng benimle kalacak."
 
Xue Meng: "..."
 
Mo Ran'ın gülümsemesi kayboldu, afallamıştı.
Shi Mei ile birlikte olabilmek için Xue Meng'ın Chu Wanning ile kalmasını elbette istiyordu.
Ama bu kararın Chu Wanning'in ağzından çıkması nedense onu çok gıcık etmişti.
 
Kendisi, bundan tamamen habersizdi ama, gökyüzünün ne kadar büyük olduğunu bilmeyen yavru bir sokak köpeği gibiydi. Sokak köpeği bir adamla tanışmıştı. O adam ona karşı çok iyi davranıyor değildi ama en azından her öğün ona kemirmesi için biraz kemik fırlatırdı.
Sokak köpeği bu kötü adamı sevmiyordu. Kemiği yer ve sonrasında patisini yalayarak ona havlayıp dururdu. Bu adamı hiç de sahibi olarak görmüyordu.
 
Köpeğin bilmediği bir sebepten, bir gün o adam, elinde onun aşina olduğu kemiği değil de bir kase mısır tohumu tutuyordu. Mor tüylü güzel bir kuş süzülerek adamın omzuna indi ve boncuk gözleriyle ona bakarken gagasını sevgiyle yanağına sürtmeye başladı.
 
Sokak köpeği şok olmuştu.
 
Ne de olsa, Chu Wanning'in onu seçeceğinden adı gibi emindi...
 
 
Yazarın Notları:
 
 
 
Şımarık köpekler gözden düşer! Sahip artık seni istemiyor! Sahip artık kuş beslemeyi yeğliyor! (hey hey hey!) Sahip seninle oynamaktansa kuşlarla oynamayı tercih ediyor! Git ağla!


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


33   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   35 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.