Yukarı Çık




40   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   42 

           
Bölüm 41: Bu Saygıdeğer Kişi Yine Yanlış Kişiyi Öptü...
 >> biraz yetişkin içerik??


Taş odada görülecek bir şey yoktu, sadece üç sıradan duvar, dördüncüsünde ise kırmızı ışıkla parlayan büyülü parmaklıklar. Odadaki tek sabit eşya taştan yapılma ve üstüne hasır serili kaba bir yataktı.
Taştan yatakta yatmaktan başka yapacak bir şey yoktu. Hem elleri hem de ayakları zincirlenmişti, zincirler her hareketinde şıngırdıyordu. Daha da kötüsü, anlaşılan bir şeyler onu engelliyordu çünkü ruhani güçlerini hiç etkinleştiremedi. Zihni endişeli düşüncelerle yarışıyordu ki ani bir gıcırtı sesiyle iki deniz adamı içeri girdi.
 
"Sen!" Mo Ran kızgınlıkla hırladı, "Sizi deliler! Tam olarak neler oluyor? Ne yaptığınızı zannediyorsunuz siz? Shixiongum ve shidim nerede? Gouchen nerede!.. Hey! Size diyorum!"
 
Fakat Mo Ran ne kadar bağırıp sövse de deniz adamları ona aldırış etmedi. Kırmızı tilki kürküne sarılı bir şey taşıyorlardı, bu, taş yatağa boş ifadelerle yerleştirdikleri insan-biçimindeki bir şeydi. 
 
Mo Ran hırladı: "Sizi küçük yılan balıkları----"
 
"Sızlanmayı kes artık." İçlerinden biri sonunda konuştu, sesi kinle doluydu, "Sen bir ruh özüsün, bu senin için hiç de kötü bir iş olmayacak."
Diğeri de alayla sırıttı: "Daha çok, şeker gibi tatlı bir iş olacak."
 
Mo Ran öfkeden kan tükürmek üzereydi: "Tam olarak ne istiyorsunuz! Ne için beni buraya kilitlediniz? Ve yatağın üstündeki şey de ne?!"
 
"Yatağın üstündeki ne mi?" Biri karşılık verdi.
 
"Senin hoşlandığın kişi tabii ki."
 
Mo Ran'ın parmak uçları şok ile dondu: "... Shi Mei?"
 
Deniz adamları, dediği şeyi ne onayladılar ne de inkar ettiler, yalnızca küçümseme içinde güldüler: "Gençliğin baharı gelip geçici bir şey. Madem siz ikiniz zaten yazgılısınız, bu geceyi birlikte geçirmenize izin vereceğiz. İşi pişirdikten sonra Yüce Gouchen'in sizin için bu kadar zahmete girmesinin sebebini de anlayacaksınız."
Bu kelimeleri savurduktan sonra odadan ayrıldılar.
 
Odaya ölümcül bir sessizlik hakimdi.
Zincirli elleri ve ayakları yüzünden Mo Ran bir gıdım bile kıpırdayamıyordu. Ne kadar zaman geçtiğini anlamanın hiçbir yolu yoktu, dakikalar belli belirsiz birbirini takip etti. El ile ayak bileklerinin derileri soyulana ve açılan yerlerden kan çıkana kadar uğraşsa da zincirleri zorlaması hiçbir işe yaramadı.
 
Hafifçe nefes alıp vererek yanındaki kişiye bakmak için kafasını çevirdi; tepeden tırnağa sıkıca tilki kürküne sarılmıştı ve gözüken tek şey, mürekkep siyahı saçından uzun bir tutamdı. Mo Ran o bir tutam saça uzun bir süre baktı, kalbi hem panikten hem de şehvetten dolayı ritimsizce atıyordu.
 
O ucube Gouchen'in neden bunu yaptığını bilmiyordu, ama eğer bu, onun Shi Mei'ye karşı beslediği açgözlü arzularını fark etmesini sağlayacak şey ise...
Düşünceleri, o güzel insanı daha fazla kirletmek istemezmişçesine, birden duraksadı.
 
Mo Ran tavanı izledi, nefesi, hızlı ve göğsünde sanki bir ağırlık varmış gibi sıkışıktı. Bu anı çok uzun bir zamandır beklemesine rağmen, şimdi, şans kapısını çaldığında, hissettiği tek şey sıkıntıydı.
 
Binlerce düşünce zihninde koşuştururken baştaki pis heyecanı da yavaşça kayboldu.
 
Gouchen'in planladığı şey her ne olursa olsun, iyi bir şey değildi. Sadece kendisi olsa neyse, ama işin içine Shi Mei de sürüklenirse buna nasıl katlanırdı?
 
Hem, tüm bunlar başka birisinin tasarısıydı, Shi Mei hiçbir şeye onay vermemişti. Mo Ran ne kadar bir pislik olsa da, sevdiği kişiye acı çektirtmek değil  onu korumak istiyordu. Gouchen ne yaparsa yapsın, Mo Ran Shi Mei uyanana kadar ondan kesinlikle faydalanmayacağına karar verdi.
 
Uzun bir süre geçti ve yanındaki kişi sonunda hareket etti.
Mo Ran aceleyle kafasını o tarafa çevirdi, sesi çatlamış gibiydi: "Shi-----"
"Mei" kısmı, henüz ağzından çıkamadan dilinin ucunda gergin bir u dönüşü yaptı ve tekrar içeri girdi. Yutkundu, gırtlak çıkıntısı yukarı aşağı hareket etti ve sonunda kelimenin diğer yarısını ağzından çıkarabildi.
 
"Zun?"
 
Shizun?!?
Mo Ran'ın, daha biraz önceki kararlılığı ve centilmen bir inançla dolu olan bakışları, tilki kürkünün altındaki yüzü görür görmez sarsıldı. Tüm ruhsal dayanıklılığı anında yok oldu, göğsünde yükseltmek için o kadar uğraştığı barikat, yıkıldı ve kırılma sesleri arasında tam bir moloz yığınına döndü.
 
Korumak, faydalanmamak, kesinlikle kirletmemek----- dediklerinin hepsi birer tokat gibiydi ve her biri bir öncekinden daha çok ses çıkarıyordu.
Mo Ran'ın benzi attı.
Sonunda kesin olarak söyleyebilirdi ki, bu Jincheng Gölü'nde yaşayan herkes ve özellikle de o Gouchen, sonuna kadar kördü!!
 
Chu Wanning'i sevdiğini düşünmek mi?
Igh!
İlk o tilki, sonra bu deniz adamları, gözbebeğinin Chu Wanning olduğunu neye dayanarak düşünüyorlardı, Mo Ran gerçekten anlayamıyordu. Yoksa onunla önceden yattığını bir şekilde öğrenmişlerdi de tekrar onunla yatmasını mı istiyorlardı? Saçmalık! Biriyle yatmak istemek ile o kişiyi sevmek aynı şey değil ki!
 
Mo Ran içten içe kuduruyordu ve kendini aklamaya çalışan bir öfkeyle dolmuştu, ama dışarıdan tek bir kelime bile edemiyor, aptalca karşısındaki yüze bakıyordu ki bir çift zümrüdüanka gözü yavaşça açıldı.
 
...
 
Aman tanrım.
 
Kafasının içindeki bir şeyin, kırılarak çıkardığı çatırdama seslerini neredeyse duyabiliyordu.
 
Bir saniye geçti ve göğsünün içindeki enkazdan, bir şeylerin, pis bir sıcaklık, kötü bir koku ve kara küller ile alevlendiğini hissetti.
Kavurucu bir sıcaklıktı.
Bu karanlık ve durgun gecenin arasında sanki ateş püskürten bir ejderha gezmeye, sessiz boşluğun içinden sanki yakıcı lav ve azgın alev fışkırmaya başlamıştı.
 
Az önce zorla eğittiği aklı ve iradesi, kükreyen alevler arasında yanıp kül olmuştu.
Bu, öngörebileceği en son şeydi.
 
Chu Wanning'in genelde haşin olan gözleri, uykuyla bulanık, yağmur sonrası her yaprağı çiğ ile dolan bir bambu ormanı gibi, baygın ve dalgındı.
Yüz ifadesine bakılırsa, anlaşılan, bilinci bir şey tarafından kontrol ediliyordu. Yavaşça yerinden doğrularak oturdu, tilki kürkü bir omzundan kayarak yumuşak teninin büyük bir kısmını ortaya çıkardı, ki kürkün altında tamamen çıplaktı; sırtı ile omuzlarında, morartılar ve kırmızı-mavi tonlu aşk ısırıkları-----
 
Bu... nasıl...
Mo Ran delirdiğini hissediyordu.
 
Bunu kim yaptı?
Böyle bir şeyi kim onun... onun... onun Shizun'una yaptı? 
O Chu Wanning'di.
Mo Ran'ın vücudundaki tüm kemikler öfke içinde titriyor, kanı nefretle haykırıyordu.
 
Bu Chu Wanning'di!
Ona ait olan bu kişiye, kim dokundu!
Bu kişi onundu----
 
Mo Ran o kadar çok nefretle dolmuştu ki, Chu Wanning'in bu hayatta, ona ve hatta hiç kimseye ait olmadığı gerçeğini hesaba katmak için bir an bile duraksamadı. Gördüğü tek şey, Chu Wanning'in sıkı, orantılı vücudu, ve o tanıdık vücudundaki yabancı izler idi.
 
"Shizun!!"
 
Sesi kısık ve buruktu, ama Chu Wanning onun bu boğuk haykırışını hiç de duymuş gibi görünmüyordu. Kirpiklerini alçalttı, ipleri çekilen bir kukla gibi Mo Ran'a doğru eğildi, bir eliyle yüzünü okşadı, bir anlığına göz göze geldiler, sonra gözlerini kapayıp daha da çok eğildi ve o nemli dudakları, Mo Ran'ın dudaklarını esir aldı.
 
İlk öpen nadiren Chu Wanning olurdu; bu temas karşısında Mo Ran'ın kalbindeki tarlalar kurudu, kalbi, ateşi varmışçasına hızla atarken gözlerinin önünde çılgın renkler patladı.
Chu Wanning'in vücudu soğuktu, ama dudakları dokunurken dişlerinin değdiği yer kavrulmaya başlamıştı. Bir başkası tarafından kirletildiği için kötü hissedip kıskansa da, Mo Ran, bu tanıdık adamın onu baştan çıkarmasına karşı koyamazdı, aynı anda hem acı çekiyor hem de tahrik oluyordu.
 
Dudakları ayrıldığında Mo Ran zor nefes alıyordu. Gözlerini açtığında gördüğü tek şey Chu Wanning'in donuk gözleri ve arzuyla kızarmış cildiydi. Kanı hızla coştu, elini kaldırıp yüzünü okşamak istiyordu.
 
Fakat bilekleri hala zincirli olduğundan hareket edemedi. Chu Wanning zincirlere baktı ama bir şey demeyerek kucağına oturmak için bacaklarını açtı. Mo Ran boğazındaki çıkıntı hareket ederek zorlukla yutkundu; ama sonra bir şey fark etti, Chu Wanning'in hareket etmesiyle, uzun, biçimli bacaklarının arasından, ne olduğu kolayca anlaşılabilen bir yapışkanlık aşağı doğru süzülüyordu.
 
Mo Ran'ın gözünü kan bürüdü, bir sıçrama ile kalkmaya çalışırken gözleri fal taşı gibi açıldı fakat zincirler tarafından hızla geri çekildi ve sertçe yatağa çarptı.
"Kim..."
Daha fazla dayanamıyordu, aklını kaybederek, kafese tıkılmış bir canavar gibi kükredi.
"Bunu sana hangi piç yaptı!!! Geberteceğim onu! Geberteceğim onu!!!!"
Bunu yapan Yüce Gouchen ya da Semavi İmparator da olsa, tanrı ya da iblis de olsa, hatta o lanet Buda da olsa, hiçbiri umurunda değildi------o Taxian-Jun'dü! Chu Wanning Taxian-Jun'ündü! Şu anda bu genç vücudun içinde kapana kısılmış da olsa o, derinde bir yerde hala Ölümlü Diyarı'nın İmparatoru'ydu, onun Shizun'una dokunmaya----- onu becermeye cüret eden de kimdi! Ona ait olan birine dokunmaya cüret eden kimdi? Ona, Mo Weiyu'ye ait olan kişiye!!!
 
"Mo Ran!"
Birileri ona sesleniyor gibiydi.
Fakat o, kendi öfke alevlerinin içine yutulmuştu ve şuuru bulanıktı, hem duyuyor hem de duymuyor gibiydi.
 
"Mo Ran!!"
 
...Yapabileceği tek şey hepsini gebertmekti. Bu affedilemez. Jiangui neredeydi? Ruhani güçleri de nereye gitmişti? Neden Jiangui'i çağıramıyordu------ gerçekten kafayı yemek üzereydi.
Çekilemez bir aşağılanma, nefret dolu hınç------çekilemez aşağılanma, nefret dolu hınç!
Chu Wanning'e dokunmaya kim cüret etmişti? Önceki hayatta Gece Göğünün Yuheng'ına, birden fazla kez bakmaya cüret edenlerin, gözlerini oyar, göz yuvarlarını alıp onlara zorla yuttururdu! Sonra ise gece vakti Chu Wanning'i altına alarak onu bitkin düşene kadar becerirdi, ama bu seferki hayatta------
 
"Mo Weiyu!!!"
 
Kimdi bu onu çağıran, ne kadar da ısrarcı.
 
Ama bu ses çok tanıdıktı.
Sanki bir yerde bu sesi duymuş gibiydi.
Yok, öyle değil.
O, sanki bu sesi eskiden her zaman, her yerde, duymuş; sesin sahibi sanki yıllar boyunca ona eşlik etmişti...
 
"Mo Weiyu! Uyan artık! Aklını mı kaçırdın sen? Ne yapıyorsun?!"
 
"!!!"
 
Mo Ran'ın gözleri hızla açıldı.
Sesi takip etti ve hücrenin diğer tarafında duran kişinin, aslında; keskin gözleri endişeyle dolmuş olan ve kaşları öldürücü bir tehditle gerilen kar beyazı kıyafetler içindeki Chu Wanning olduğunu gördü!
 
"Shizun!?" Mo Ran'ın beti benzi attı.
O zaman yataktaki----
Kafasını hızla çevirdi ve kendisinden hemen hemen birkaç santim uzakta bulunan yüz karşısında neredeyse ödü bokuna karışıyordu! Bu Chu Wanning değildi! Bu şey insan vücudu ve tilki yüzü olan ölü bir canavardı!
 
Ölü derken abartmıyordu; ölü derken, gerçekten ölüydü.
Ona bastıran, daha az önce onunla tutkuyla öpüşen şey gerçekten de ölü bir şeydi.
 
Tilki canavarın gözleri boş, cildi soluktu, canlı olduğuna dair tek bir iz bile yoktu.
Mo Ran, illüzyonun etkisinde o şeyle öpüşüşünü hatırladıkça kusacak gibi oldu, yüzü ilginç bir renkteydi: "Neler oluyor!"
 
Hücrenin dışarısında, Chu Wanning iki parmağının arasında lanetli bir tılsım tutuyordu. Tilkinin daha fazla kıpırdamadığını gören Mo Ran, Chu Wanning'in, muhtemelen son anda, bir büyü kullanarak tilkinin üzerindeki tılsımı kopardığını düşündü.
 
Chu Wanning ruhani enerjisini etkinleştirdi, tılsım yanıp küle dönerken tılsımdan koyu kırmızı bir kan süzüldü ve içinden kan dondurucu haykırışlar koptu.
Chu Wanning elini açtı, yanık küller avucunun içine toplanarak simsiyah bir satranç parçasına dönüştü. Sıkıntılı bir yüz ifadesiyle satranç parçasını izledi.
 
"Bu, gerçekten de Zhenlong Satranç Formasyonu..." Chu Wanning mırıldandı, sonra aniden kafasını kaldırıp bakışlarıyla Mo Ran'ı yakaladı, "Sen genelde hasta olduğunda Shi Mingjing hangi yemeği yapıyor? Çabuk söyle!"
 
"Ha? Iıı..." Küçücük bir zaman diliminde bir sürü şey olmuştu ve Mo Ran'ın kafası allak bullaktı. Aptalca sormaktan başka seçeneği kalmamıştı: "N-Neden soruyorsun bunu?"
 
Chu Wanning sertçe konuştu: "Söyle işte!"
 
"...Wonton?"
 
Chu Wanning'in yüz ifadesi ancak o zaman hafifçe yumuşadı, yine de, konuşurken kaşları çatıktı: "Mo Ran, beni iyi dinle, o Gouchen bir sahtekar, gerçek Silahların Tanrısı o değil. Bu kişi illüzyonlarda usta ve üç yasak teknikten biri olan Zhenlong Satranç Formasyonu'nu biliyor. Bu yüzden, sen de belki onun illüzyonlarındansındır diye dikkatli olmam gerekiyordu."
 
Mo Ran sinirden ağlamanın eşiğindeydi: "İllüzyon olsam neden bağlı olayım!"
 
Chu Wanning: "...Seni hemen oradan çıkaracağım."
 
Telaşla başını aşağı yukarı sallayan Mo Ran sordu: "Ah doğru, Shizun, peki Shi Mei ile Xue Meng?"
 
"Tıpkı senin gibi onlar da şarabın içindeki uyuşturucu maddeden etkilenerek başka yerlere kilitlendiler." Chu Wanning Mo Ran'ın yüz ifadesini görünce ekledi, "Endişeye gerek yok, şimdi iyiler. Sadece içeride bizi ne tür tehlikelerin beklediğinden emin olamadım ve beklemeleri için onları dışarıda bıraktım. Buradan çıkınca onları göreceksin."
 
Zhenlong Satranç Formasyonu'na gelince, Chu Wanning daha fazla açıklama yapmadı, ve zaten açıklama yapmasına gerek de yoktu.
 
Zhenlong Satranç Formasyonu, kültivasyon dünyasında kötü namlı ve yasaklı üç güçlü teknikten biriydi.
 
Adının da belirttiği gibi Zhenlong Satranç Formasyonu, satranç oyunundaki gibi, başkalarının, satranç parçaları olarak kullanıldığı ve istenilen şeyler doğrultusunda yönetildiği bir teknikti. Tekniğin kullanıcısı genelde savaş alanında belirmez, onun yerine bir satranç tahtası serer, gölgeler ardından, canlı insanlardan tut ölü ruhlara, yerdeki varlıklardan tut gökteki kuşlara kadar her şeyi satranç parçaları gibi zorla istediği doğrultuda yönetirdi.
Zhenlong Satranç Formasyonu'nun kontrolü altında olan canlı varlıklar, ölene kadar kullanıcıya sadık kalır, ölü olanlar ise parça pinçik olana kadar onun emirlerine uyardı.
 
Fakat kullanıcının neyi kullanabileceği onun ruhani güçlerine bağlıydı. Yeni ölen insanları ve yeni ölen yaratıkları kontrol etmek en kolayıydı, bunları, sırasıyla, uzun süredir ölü olanlar ve canlı yaratıklar takip ediyordu, en sonunda ise, en üst düzeye kültive edildiğine, canlı insanlar kontrol edebiliyordu.
 
Dünyada Zhenlong Satranç Formasyonu'nun en son düzeyine ulaşmaya gücü yetebilen çok az kişi vardı, ama Mo Ran kendini imparator ilan ettiğinde çoktan bu teknikte ustalaşmıştı. 
 
O sene, Chu Wanning ile bir ölüm kalım mücadelesine girdiğinde, yere yüz fit uzunluğunda bir parşömen kağıdı sermişti; bu, üstünde püskürtülmüş mürekkep ve dağınık ordu parçaları olan bir satranç tahtasıydı.
 
O mücadele esnasında, yüzlerce ve binlerce satranç parçası hiç durmaksızın tahtayla temas etmiş, kanatlı yaratıklar altın güneşi silmiş ve azgın denizlerden ejderhalar fırlamıştı. Mo Ran hem yerden hem de gökten sayısız canavar çağırmış, ve sayısız ölü insan ordusunu komuta etmişti. O manzara cehennemde bile ender görülen bir görüntüydü.
 
Yanında bir illüzyon büyüsü tabakası olduğu için bu tilki cesedinin Zhenlong Satranç Formasyonu tarafından kontrol edildiği açıktı.
 
Söylentilere göre Qingqiu tilki klanının en eski atası farklı büyüklükte kırk dokuz parçaya ayrılarak türlü türlü büyülü objelere dönüştürülmüştü. Eğer birisi, başka bir kişinin kanını alıp tilki kürküne damlatır ve sonra bu kürkü herhangi bir şeye -her şey olabilir- sararsa, çürük bir odun parçası bile olsa, o şey, kanı alınan kişinin, kalbindeki arzuların görüntüsüne bürünürdü.
 
Tilki cesedine sarılı olan kürk de böyle bir objeydi.
 
Mo Ran'ı kutarmak kolay bir işti. Onu oradan çıkarana kadar Chu Wanning, açıklama yapmayı da hemen hemen bitirmiş sayılırdı.
Mo Ran'ın anlayamadığı şey şuydu: "Shizun, o Gouchen'in sahte olduğunu nereden anladın?"


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


40   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   42 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.