Yukarı Çık




43   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   45 

           
Bölüm 44: Bu Saygıdeğer Kişi Sana Borçlu Olmak İstemiyor
>>kanlı falan
 
 
Zhaixin Liu henüz cevap verecek şansı bulamadan yüz ifadesi kırıştı ve acıyla kafasını kavradı, ağzı sessiz bir haykırış ile açıldı. Ne kadar ses çıkaramıyor olsa da, ıstırap içindeki haykırışları, korkunç yüz ifadesinden ve belerttiği gözlerinden duyuluyor gibiydi.
Kurtarın beni.
Kurtarın beni----!!!!
 
Dudakları anlaşılmaz bir biçim aldı, kanlı damarlar hızla göz yuvarlarına yayıldı.
 
Eğer onu yerinde tutan zincirler olmasaydı muhtemelen şimdiye sıçramış, vahşice kendini katlediyor olurdu.
"Yalvarırım... çabuk olun... ve beni yok edin..."
 
Zhaixin Liu'nun kendi bilinci üzerinde olan hakimiyeti, anlaşılan sonuna doğru yaklaşıyordu; ne kadar mücadele verse de boşunaydı.
 
Eritme havuzundan kara bir sis kütlesi oluşarak içindeki vücuda saldırdı. Kıvılcımlar uçuşurken zincirler sertçe şangırdadı.
 
Olayların bu hızlı gelişimi karşısında Chu Wanning hemen harekete geçti, kendini kalkan olarak kullanıp öğrencileri arkasına aldı, kıyafetinin kolları dalgalanıyordu: "Seni nasıl kurtarabilirim?"
 
Zhaixin Liu yavaş hareket etse de hala havuzdaki eriyik metali kontrol edebiliyordu, havada Cangjie alfabesinden daha fazla karakter belirmeye başladı.
"Bilincimi kaybedip size saldırmak üzereyim. Size zarar vermek benim niyetim değil, fakat bu benim kontrolüm dışında olan bir şey, daha fazla açıklama yapacak zaman yok. Şu anda sizin için yapabileceğim tek şey, sahip olduğum teknikler hakkında sizi bilgilendirmektir..."
 
Eriyik metal tekrar form değiştirdi.
"Ben, üç teknikte uzmanım. Bir; En Tatlı Rüya, etkisi altında kalan kişileri uyutan ve onlara, şahane bir rüyanın içinde arzuladıkları şeyleri bahşeden, bir tür kabus tekniği. Öyle ki, ruhani güçleri kuvvetli olanlar bile, bunun bir illüzyon olduğunu anlasalar da, asla uyanmamak üzere rüyanın içinde kalmayı seçebiliyor. İki; Kalbin Ayartması, etkisi altındaki kişiler en çok istedikleri şeyleri, yem olarak kullanarak birbirlerini öldürmelerini sağlar. Üç; Kalp Koparımı..."
 
Ne yazık ki o anda ruhani enerjisi tamamıyla tükendi ve eriyik metali kontrol edemediğinden daha fazla yazı yazamaz hale geldi.
 
İşte tam da bu şekilde, Kalp Koparımı tekniğinin etkileri belirsiz kaldı.
 
Mücadele veren Zhaixin Liu'dan kandan bir sis fışkırdı. Eriyik metali artık kontrol edemiyordu, parmağını, dökülen kanın arasında zorlukla kaldırdı, bir çift belertilmiş gözü ile vazgeçmeksizin Chu Wanning'e bakıyordu.
 
"Shizun!" Xue Meng, Chu Wanning adama yaklaşmaya kalkıştığı an onu kavradı, "Gitme, bu bir tuzak olabilir!"
Konuşamayan Zhaixin Liu, kan içindeki parmağını zorlukla yukarı kaldırdı. Gözlerinde anında göz yaşları oluşmaya başladı.
Chu Wanning: "...Yanına gelmemi mi istiyorsun?"
Zhaixin Liu başını aşağı yukarı sallayarak yavaşça onayladı.
"..."
"Shizun!"
Xue Meng onu bir kez daha durdurmaya çalıştı ama Chu Wanning ona bakarak kafasını iki yana salladı ve eritme havuzuna yaklaşarak elini uzattı.
 
Zhaixin Liu fazlasıyla etkilenmiş gözüküyordu. Chu Wanning'e içtenlikle baktı, üstlerinden et sallanan kol ve bacaklarını sanki onu selamlamak istercesine sallamaya çalıştı. Sonra, keskin acıya katlanarak Chu Wanning'in elini tuttu ve titrekçe eline şunları yazdı: 
 
Kuranızı çekin, kabusu kırın...
Kalbinizin... izini... kaybet----meyin...
Kabus... kırıldığında... sınayış----- bitecek!!
 
Daha son kelimeyi yazamamıştı ki aniden, kemiksizce, bir çamur yığını gibi havuzun içine yığıldı, ve kayboldu.
Aynı anda, havuzdan, gürültülü bir sesle kırmızı devasa bir dalga oluştu, eriyik metal havaya yükseldi ve zeminden her biri ejderha şeklinde olan, dokuz alev sütunu kükreyerek dışarı çıktı. Chu Wanning geri çekilmek zorunda kaldı, alevler gözlerinde yansıyordu.
 
Birden, alev içindeki eriyik metal sütunlarından, dört tane jeton belirerek havada asılı kaldı.
Shi Mei, az önce Zhaixin Liu'nun dediklerini hatırlayarak konuştu: "Bunlar... Zhaixin Liu'nun, kurasını çekmemizden bahsettiği jetonlar mı?"
 
Daha da yaklaştı ama Chu Wanning onu durdurdu: "Dokunma. Hepiniz arkama geçin."
Shi Mei: "Shizun..."
"Ben buradayım, her şey yoluna girecek." dedi Chu Wanning: "Risk almayın, ilk ben seçeyim."
Yumuşakça konuşmuştu, sesi pek tonlu olmasa da Mo Ran'ın kalbi titredi. Nedense, gözlerinin önündeki Chu Wanning, aniden, önceki hayatındaki, öğrencisinin ölümünü izleyen o kalpsiz adam ile çakıştı.
 
Madem böyle bir şey söyleyebiliyordu, o zaman, geçmişte öğrencisi ölürken neden kenarda dikilip hiçbir şey yapmamıştı?
Mo Ran aniden, Chu Wanning'i aslında hiç anlamamış olduğunu hissetti.
Buna rağmen mırıldandı: "Shizun..."
 
Chu Wanning onlara aldırış etmedi ve havadaki jetonlardan birini aldı. Jeton, yeşimdendi, rengi açık sarıydı. Jetonun arkasına ve önüne göz attı, sonra kısık bir sesle mırıldandı, "Hm?"
"Ne oldu?" Xue Meng sordu.
Chu Wanning: "Üstünde hiçbir şey yok."
"Bu nasıl olabilir?" Xue Meng şaşırmıştı, "Ben deneyeyim."
 
Hepsi dört jetondan birer tanesini aldı. Xue Meng ve Shi Mei'in jetonları Chu Wanning'inki ile aynıydı, üstlerinde hiçbir yazı yoktu. Mo Ran ise kendi jetonunu çevirdiğinde gözleri irileşti:
"Kanati*?"
Diğer üçü hemen ona baktı. Xue Meng kaşlarını çattı: "Kanati de ne?"
Mo Ran jetonunu gösterdi: "Öyle yazıyor."
Xue Meng bakmak için yanına sokuldu, ve hemen kızgınca bağırdı: "Pah! Daha ziyade, sen okuyabildiğin kadarını okumuş olmayasın!"
*ÇN: Mo Ran yazan karakterleri bilmediğinden kelimeyi parça parça anlayıp birleştirmiş. Yazan şey kan kum saati. Bu arada, saatin içinde kum yerine kan var, sadece saat yazsaydım farklı hayal ederdiniz diye kan kum saati dedim.
 
"... Kan kum saati." Chu Wanning birden konuştu.
Antik Cangjie Alfabesinin çoğunluğunu okuyabiliyordu, ve emin değilse yeni anlamlar uydurmazdı. Yani o, jetonun üstünde yazılı olan şeyin "kan kum saati" olduğunu söylüyorsa, jetonun üstünde yazılı olan şey "kan kum saati"ydi.
 
Mo Ran boş boş baktı: "Kan kum saati ne demek?"
Chu Wanning kafasını salladı: "Bilmiyorum."
 
Yanıt verircesine, silah odasının en yüksek çatısından bir tıkırtı sesi geldi ve pas lekeli, devasa, bakır bir kum saati yere alçaldı. Diğer kum saatlerinden farklı olarak, bunun üstünde bir çarmıh vardı, sebebi bilinmez.
 
Chu Wanning kum saatine göz attı, sonra aşağı doğru Mo Ran'ın elindeki jetona baktı.
Kan kum saati.
 
Chu Wanning, aniden, "Kuranızı çekin" derken denilmek istenen şeyi anladı. Sert bir sesle bağırırken yüz ifadesi birden değişti: "Mo Ran, çabuk o jetonu at!"
Emir tartışmaya açık değildi, Mo Ran sebebini bile bilmemesine rağmen, neredeyse bilinçsiz bir şekilde jetonu fırlatmaya çalıştı.
 
Denemese bunu bilemeyecekti ama, şimdi denediğinden, Mo Ran o yeşim jetonun, eline bir şekilde kuvvetle yapıştığını fark etti, hareket bile ettiremiyordu.
Chu Wanning kısık sesle lanet okudu ve kendi jetonu ile Mo Ran'ın jetonunu değiştirmek için aceleyle ona doğru koştu. Fakat tam o anda, düzinelerce dikenli sarmaşık paslı kum saatinden çıkarak doğrudan Mo Ran'a yöneldi!
 
"Çekil!"
 
"Shizun!!!"
 
"Shizun!"
 
Her yere kan sıçradı. Chu Wanning son anda Mo Ran'ı kenara itmiş, dikenler bir sürü ok gibi Chu Wanning' saplanmıştı.
Mo Ran, bu genç vücudundayken, Chu Wanning'in itişine karşı koyacak güce sahip değildi. Sendeleyip geriledikten sonra yere düştüğünde, etin yırtılma sesi korkunç bir şekilde net, Xue Meng ile Shi Mei'in haykırışları keskin ve gürültülü idi.
İmkansız.
Bu nasıl olabilir...
 
Ama, bu Chu Wanning'di, onu döven ve azarlayan, ona asla merhametle bakmayan kişiydi. Hareket etmeksizin, gözleri önünde öğrencisinin ölüşünü izleyen adamdı. Soğukça "doğuştan kusurlu, düzeltmenin de ötesinde" diyen kişi oydu. O...
 
Mo Ran yukarı baktı.
 
Kaosun ortasında, kanın, o kişinin kıyafetlerine sızdığını gördü. Sivri, sıkı dikenlerle kaplı olan sarmaşık, sırtını delip geçmişti, yeni yara, önceden hayalet hanım tarafından yaralanan yerin tam üzerindeydi. Eski yara, henüz iyileşmemişti, şimdi de tekrar açılarak  kan gölüne dönmüştü.
 
Bu kişi... tabutun içinde onu kendi vücuduyla koruyan, pençeler saplanırken tek çıt bile çıkarmayan kişiydi...
Köprünün altında saklanıp, herkesi yağmurdan ve rüzgardan korumak için gizlice bariyer kuran, ama yüzünü göstermeye cesareti olmayan kişiydi...
Önceki hayatta Shi Mei'in ölümünden sonra, o bir şeyler yiyebilsin diye mutfağa gidip sakarca wonton yapmaya kalkışan kişiydi...
Huysuz, kelimelerle arası iyi olmayan, acı ilaçtan korkup acılı yemeklere öksüren kişiydi; onun en iyi tanıdığı kişiydi.
 
Hiçbir zaman umursamadığı, sıktığı dişleri ardınan nefret ettiği, ama aynı zamanda da, fazlasıyla zavallı bulduğu kişiydi...
 
Chu Wanning.
Wanning...
 
"Shizun!!" Mo Ran ona doğru emeklerken haykırdı, "Shizun!!!!"
 
"Jetonunu..." Chu Wanning'in eli, kaldırırken titredi. Yüzü soluktu fakat ifadesi her zamanki gibi durgundu, "Benimle değiştir..."
Mo Ran'a doğru uzatılan el, içinde kendi boş jetonunu tutuyordu. Chu Wanning yavaşça ve zorlukla elini kaldırdı, tüm kolu saniyesi saniyesine acıyla titriyordu.
Gözleri, bir su tabakasının altında parlıyordu ve kararlılık ile doluydu.
"Çabuk, jetonu bana ver!"
Mo Ran daha yerden kalkamamıştı; Chu Wanning'e doğru, yarı emekleyerek yarı sürünerek ilerledi ve o korkunç yaraya çaresizlik içinde baktı.
"Hayır... Shizun..."
"Shizun!!"
Xue Meng ve Shi Mei de yanlarına gelmek için hareket ettiler. Chu Wanning elini tehdit edercesine sallayıp aralarına bir bariyer kurdu, yüzü bezgin bir ifadeyle kaplıydı, sonra sertçe çağırdı: "Tianwen!!!"
 
Tianwen çağrıldığı an belirdi, Chu Wanning'e saplanan düzinelerce sarmaşığı temiz bir şekilde kesip geçti!
 
Fakat o sarmaşıklar sıradan bir varlık değildi. Chu Wanning, sarmaşıkların, derisini deldikleri yerden, ruhani enerjisini içlerine çekişlerini, net bir şekilde hissedebiliyordu. Başka seçeneği olmadığından sadece dişlerini sıktı, sarmaşıkların kırık uçlarını kavradı, ve kendini hazırlayarak hepsini birden söktü!
 
Anında kanlar fışkırdı!
Chu Wanning sarmaşıkları kenara fırlatarak nefes verdi, sonra çabucak damarlarını mühürledi ve geçici olarak kan kaybını durdurdu. Sonra Mo Ran'a tersçe baktı, boğuk bir sesle: "Bana ver."
"Shizun..."
"Jetonunu benimkiyle değiştir!" Chu Wanning sert bir şekilde söyledi.
"Kan kum saati"nin ne olduğunu şimdiye Mo Ran da anlamıştı. Milyonlarca yıllar öncesinde Gouchen tarafından bırakılmış olan bu lanet ile, onun, önceki hayatında Chu Wanning'e uyguladığı işkence yönteminin arasında, neredeyse hiçbir fark yoktu.
Gerçekten, tanrı olsun, şeytan olsun, insan ya da hayalet olsun, hepsi, olabildikleri kadar acımasız olmaya çalıştıklarında, az çok aynı şeyi düşünüyorlardı.
 
Kan kum saati.
Zaman tutmak için kum veya su yerine saatin içine kişinin kanını dök.
 
Süreç ancak, kişi kuruyana kadar kanadığında biterdi.
 
Önceki yaşamında Taxian-Jun'ken, taç giyme töreninde o da Chu Wanning'i kan kum saati gibi kullanmamış mıydı? Tahttan inip diğer sektlere bastığında, onu damla damla kanatmamış mıydı?
 
Fakat bu yaşamda, Gouchen'in kan kum saatinin önündeyken,
Chu Wanning onunla boş jetonunu değiştirmeye, onun yerine çarmıha gerilmeye razıydı, o...
 
Mo Ran'ın kalbi göğsünün içinde ritimsizce atıyordu.
Düşünemiyordu bile.
Bu nasıl olabilirdi...
Bu nasıl olabilirdi!!
 
Bakır kum saati ilk saldırıyı kaçırarak, birine tutunmayı başaramamıştı. Dikenli sarmaşıklarını savurarak ikinci bir saldırıya hazırlandı.
 
Chu Wanning Mo Ran'a bakıyordu, gözleri, içlerinde hafifçe titreyen bir ışıkla parladı.
Yavaşça nefes alırken yüzü acıdan bembeyaz olmuştu: "Mo Ran, di... dinle beni, çabuk benimle değiş."
 
"..."
 
"Çabuk..." Chu Wanning'in yüzü, ay ışığı ile parlayan taze kar gibi soluktu, "...Senin için ikinci bir saldırıyı engellememi mi istiyorsun?!"
 
"Shizun..."
Sarmaşıklar tekrar öne atıldı.
Tam o anda, Mo Ran, sonunda jetonunu kaldırdı, Chu Wanning de hiç düşünmeden jetonu almak için elini uzattı.
 
Ama beklenmedik bir şekilde, tam elleri temas edecekken, Mo Ran'ın gözleri parladı ve elini geri çekip anında dönerek, bir kalkan gibi, savunmasız Chu Wanning'i arkasına aldı. İkinci sarmaşık dalgası o zamana onlara ulaşmıştı ve Mo Ran doğrudan sarmaşıkları karşıladı. Tüm vücudu anında sarmaşıklar tarafından sarıldı ve bakır kum saatine götürüldü. 
 
"Mo Ran!!"
 
Düzinelerce sarmaşık, etrafında kıvrılarak onu çarmıha sımsıkı gerdi. Mo Ran kafasını çevirerek Chu Wanning'e baktı. Dudakları hareket etti.
 
Chu Wanning'in gözleri birden irileşti.
Mo Ran'ın sesi kısıktı, ama o, net bir şekilde duymuştu, yanılmış olamazdı.
 
Mo Ran'ın dediği şey, "Shizun, ben gerçekten... düzeltmenin ötesinde değilim..."
 
Bu yüzden, lütfen benden ümidini kesme-----
 
Fakat cümlenin diğer yarısını tamamlayamadı. Önceki hayatında bunu söylemek istemiş ama söylememişti; bu sefer ise artık çok geçti.
Chu Wanning'in ondan ümidini kesip kesmemesi, Mo Ran için artık o kadar da önemli değildi.
Sadece bu kişiye borcu olsun istemiyordu o kadar.
Kendisi gerçekten çok aptaldı, ve Chu Wanning'e karşı hissettiği şeyin ne olduğunu da zaten anlayamıyordu. İşlerin daha fazla karışmasını istemiyordu.
 
Bu yaşamda, Mo Ran kendince düşünmüştü, umursadığı ve sevdiği kişi, bir tek Shi Mei'di.
Chu Wanning ile jeton değiştirmemesinin tek sebebi, ona borçlu olmak istememesiydi, sadece...
Chu Wanning'in tekrar kanadığını görmek istemiyordu.
 
Kalbi taştan değildi. Birisinin ona karşı iyi davranmasından başka hiçbir şey, onu bu kadar mutlu edemezdi.
 
Küçücük bir nezaket; ve gülümsemesi bahar gibi ışıl ışıl olurdu.
Ama ona eğer, çok, çok fazla nezaket gösterilirse, hiç şikayet etmeksizin, kendi rızasıyla ölürdü.
 
Birdenbire sık sarmaşıkların içinden pırıl pırıl bir kılıç çıktı.
Kılıç, hiç şüphesiz, kutsal bir silahtı; eskiydi fakat üzerinde yoğun bir mertlik aurası taşıyordu. 
Kılıcın kabzasının her iki tarafında da bir çift halka vardı, kabzanın başı ise dikenli desenlerle işlenmişti. Kılıç inceydi; üstünde, karmaşık boğa kafalı ejderha işlemesinin yanında, en yumuşak saçtan tut en sert metale kadar her şeyi, temizce kesip geçebilecek olan mavi bir ışık parlıyordu.
 
Mo Ran, sadece kılıcın üstünde yazılı "Gouchen"i okuyabilmişti ki Silah Tanrısının Kılıcı göğsüne saplandı, "Yüce" kısmını görememişti bile.
Kan, saatin içine fışkırdı.
 
Aynı anda, silah odasına birdenbire bir su perdesi döküldü ve Mo Ran ile diğerlerini ikiye ayırdı, ani su baskını diğer tarafta kalanları kapana sıkıştırmıştı.
Shi Mei haykırdı: "A-Ran!! A-Ran----!"
 
Hızlı akış görüş alanlarını engelliyordu; Mo Ran'ın diğer taraftaki durumunu göremiyorlardı. Chu Wanning, sırılsıklam olana kadar, tekrar tekrar suyu kırmaya çalışsa da yine tekrar tekrar dışarı atıldı, gözleri karanlık, dudakları tamamıyla renksizdi.
 
Chu Wanning'in sesi boğuktu: 
"Mo Ran----!"
 
Haykırışı, fazla sesli olmasa da korkunç bir şekilde titriyordu. Kendisi bunu fark etmemişti ama Shi Mei sarsılarak ona baktı, gördüğü şey ise, normalde sakin ve soğukkanlı olan Shizun'unun ıslak ve dağınık kıyafetleri, duygularını bastıramadığı için titreyen uzun tüysü kirpikleri, ve endişe ile kaplı yüz hatlarıydı.
 
Tianwen'i çağırdı, kaşları arasında, gerilmiş bir yayın vahşiliği vardı. Shi Mei huzursuz bir şekilde ona tutundu: "Shizun dur artık! Geçmenin hiçbir yolu yok!"
 
Chu Wanning onu başından savdı, gözleri bıçak gibi keskindi, ve sessizce bir bariyer oluşturarak tekrar denemeye kalkıştı. Fakat şelale Jincheng Gölü'nün bol ruhani enerjisiyle karışmıştı; şelaleyi aşıp geçemediği yetmezmiş gibi su binlerce ok gibi üstüne vuruyor, onu kesiyor ve deliyordu.
 
Az önceki ağır yaraları yüzünden, suyun bu yoğun etkisi onun ayakta durmasını güçleştiriyordu. Göğsünü kavrayıp etkiye dayanmaya çalışsa da zorlanarak bir bacağının üstüne düştü, sırtındaki yaralar açılıp içlerinden kanlar süzülürken yüzü solgundu.
 
Shi Mei'in yüzündeki ıslaklık su muydu yoksa göz yaşı mıydı anlaşılmıyordu. Sıkıntı içinde haykırdı: "Shizun! Tüm bunlar---- ne uğruna..."
 
"Ne demek ne uğruna? Oradaki kişi Xue Meng ya da sen olsaydın," Chu Wanning tükürdü: "Ben yine..."
Gerçekten çok acıyordu; kaşlarını çattı ve cümlesini tamamlayamadı.
 
Beklenmedik bir şekilde, şelalenin arkasından bir kılıç parladı ve durmadan akmaya devam eden suyu tofu kesermiş gibi, hiç çaba sarf etmeksizin ikiye böldü. 
Kılıcın enerjisi yoğun ve olağan dışıydı. Direkt Shi Mei'in dikildiği tarafa doğru kesti, ve tam ona değecekti ki Chu Wanning kıyafet kolunu sallayıp kalan son ruhani enerjisini Shi Mei'in etrafında koruyucu bir bariyer kurmak için kullandı; aşırı güç sarf ettiğinden bir ağız dolusu kan öksürdü.
 
Sonra, derin ve net bir erkek sesi yavaşça çınlayarak kutsal silah odasında yankılandı.
 
"Ben Silahların Tanrısı, Yüce Gouchen. Siz düzenbazlar ne cüretle kutsal silahların yasaklı alanına girersiniz!"
 
 
Yazarın Notları:
Bugünün mini tiyatrosu "Çift On Bir'de Herkes Ne Aldı"
*ÇN: Çift on bir= Double Eleven= Çinlilerin kara cuması.
 
Mo Ran: Yağ, tuz, sos, sirke, güzel tabaklar, sevimli tencereler ve nefis atıştırmalıklar.
Shi Mei: Herkes bir şeyler alıyor, eğer ben de bir şeyler sipariş edersem kuryeye anca daha çok iş çıkarırım. Sırf ben bir şeyler almadım diye sonuç değişecek değil gerçi, ama her adım önemlidir, bir şey almayacağım. 
Xue Meng: Kıyafet, koruyucu kolluk, saç kurdelesi ve saç kopçası, "Yirmisinden Sonra Dehaların Yolu" kitabının ciltli tüm baskıları.
Chu Wanning: "Birisinin IQ'sü Nasıl Yükseltilir" sert kapak tüm baskıları. (Not: Lütfen SiSheng Zirvesi öğrenci odalarına gönderin, alıcı Mo Ran. İsimsiz olarak gönderilsin, teşekkürler."
 
Hadi yan karakter sıralamasında gözüken fakat henüz resmi olarak tanıtılmayan iki tane karakteri gösterelim ~ Böylece kişiliklerini kabaca tahmin edebilirsiniz.
 
Mei Hanxue: 300 çift yeşim sevgililer kolyesi toptan alım, 500 adet işlemeli ipek kese, Yiwu Ticari Toptan Satış'tan 5000 takım butik saç aksesuarı.
Ye Wangxi: Hiçbir şey.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


43   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   45 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.