Yukarı Çık




50   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   52 

           
Bölüm 51: Bu Saygıdeğer Kişinin Shizun'u... Pffft Hahaha
 
Sonraki üç gün boyunca Chu Wanning normalden daha da somurtkandı, ruh hali ise daha kötüydü.
 
Kıdemli Yuheng'ın tüm hatlarında kızgınlık yazıyordu ve arkasından kasvetli bir hava kütlesi gittiği her yerde onu takip ediyordu. Sadece görüntüsü, öğrencilerin çil yavrusu gibi dağılmasına neden oluyordu. Xue Zhengyong bile ölümcül aurasından korktuğundan onunla konuşmaya cesaret edemedi.
 
Chu Wanning Mo Ran'a karşı uygunsuz hislerinin olduğunu kabullenmek istemiyordu ama iki öğrencisinin, alıştırma kuklalarının yanında buluşup birbirlerine karşı o kadar samimi davrandıklarını görünce alevlenen öfkesine ve göğsünü kaplayan o ekşi hisse engel olamamıştı.
Tiksiniyordu.
Tiksindiği, yalnızca başka insanlar değildi, bir o kadar da kendinden tiksiniyordu.
 
O ve Mo Weiyu, öğretmen ve öğrenciydi, daha fazlası değil. Mo Ran'ın yapışmayı sevdiği kişinin, alakadar olmak istediği kişinin, kim olduğu onu ne ilgilendirirdi?
Sırf gördüğü manzarayı sevmediği için söğüt asmasını etrafta savurma hakkını nereden bulmuştu? O birini seviyorsa, birinin yanında olmayı seviyorsa, bunun seninle ne alakası vardı? Sana herhangi bir rahatsızlık verdi mi? Chu Wanning, sen nasıl böyle acınası derecede aşağılık olabilirsin!
 
...Her neyse, bin adım geri gitse bile, Mo Ran'a karşı ağza alınamayacak bir özlem duyuyorsa ne olmuş? Duygularını kontrol altında tutabilmesi için ve ne kadar uzun sürerse sürsün o dehşet verici özlemi boğup bastırabilmesi için, fazlasıyla yetecek kadar gururu ve iradesi vardı.
Onun bu çirkin hislerinden kimsenin haberi olmayacaktı.
Geriye ise, içinde iki tutam saç bulunan o brokar keseden başka hiçbir şey kalmayacaktı.
Mo Ran onun hislerini bilmeyecekti, tıpkı, Jincheng Gölü'nün dibinde, onu kurtarmak için o keskin acıya katlanan kişinin Shi Mei değil de kendisinin olduğunu bilmeyeceği gibi.
 
Ama bu his de neydi?
Bu... kıskançlık mıydı?
 
Sadece düşüncesi bile Chu Wanning'in tıkanmasına neden oldu.
Aylar boyunca, mümkün olduğu kadar Mo Ran'dan kaçmaya çalıştı, kültivasyon ve antrenman sırasındaki rutin açıklamaları dışında, dışarısı ile etkileşimini en düşük dereceye indirdi.
 
Zaman su gibi geçti ve kimse fark etmeden neredeyse sene sonu gelmişti. Bir gün, Chu Wanning canavarları bastırmak için dağdan aşağı indiği bir yolculuktan geri dönüyordu ki giriş geçidine vardığında kar yağmaya başladı.
Sisheng Zirvesi çabucak gümüşten bir örtüyle kaplandı. Chu Wanning'in soğukla arası iyi değildi; ısınmak için kıyafetlerini daha da sıkıştırdı ve hızla Sadakat Salonu'na doğru yürüdü.
 
Sadakat Salonu'nun içini sıcacık bir ateş ısıtıyor, bakır ateş kabının içinde odunlar çatırdıyordu.
Chu Wanning Xue Zhengyong'a rapor vermek için gelmişti ama sekt lideri görünürde yoktu. Onun yerine Mo Ran'a rastladı.
 
Sadakat Salonu'nda ikisinden başka kimse yoktu. Bu, Chu Wanning'in, aylar sonra onu ilk kez görüşüydü, ve biraz garip hissetmeden edemedi. Dahası, burası o absürt rüyanın gerçekleştiği yerdi.
 
Konusu açılmışken, Chu Wanning o rüyayı sonradan birçok kez daha görmüştü, her seferinde canlı ve netti. İlk başlarda mücadele vermeye çalışsa da bir süre sonra alıştı ve rüyasındaki Mo Ran'ın, ağzını çılgınca yönetmesine izin verdi, o da o sırada saf sıkıntıdan boş boş Mo Ran'ın kirpiklerini sayıyordu, bir, iki, üç...
 
Ama o rüya hep belirli kritik bir noktada bitiyordu; aynı şey birden çok kez olduktan sonra Chu-Zongshi, bunu doğuştan saf ve onurlu kişiliğinden, fantezilerinin bile fazla pisleşmemesine yordu. 
Böyle bir sonuca vardıktan sonra Kıdemli Yuheng'ın camdan narin ve bakir kalbi, sonunda haysiyetinden birkaç parça kurtarmayı başarabilmişti.
 
Ama Mo Ran ve Sadakat Salonu birleşimi, Chu Wanning'de hala sezgisel bir tehlike hissi uyandırıyordu.
 
Ne var ki o genç adamın bunun hakkında en ufak bir fikri yoktu. Onu görünce Mo Ran'ın yüzü dişlek bir gülümsemeyle aydınlandı: "Shizun, geri dönmüşsün."
"...Mn."
"Amcamı mı arıyorsun? Yengem hafif halsiz hissetti, o da o yüzden yanında ona bakıyor. Neye ihtiyacın vardı? Ona ileteyim."
Chu Wanning dudaklarını kavuşturdu ve hafifçe konuştu: "Gereği yok."
Sonra hemen ayrılmak için arkasını döndü.
Ama Mo Ran ona doğru seslendi: "Shizun, lütfen bekle."
"Ne var..."
 
Bakmak için döndü fakat beklenmedik bir şekilde Mo Ran'ın onun kaşını temizlemek için uzattığı eliyle karşılaştı.
Mo Ran birkaç kez kaşını temizledikten sonra dünyadaki en sıradan şeymiş gibi konuştu: "Şuna bak, karla kaplanmışsın."
Chu Wanning donakaldı.
Ne yapacağını bilemedi ve genç adam söylenerek üstündeki karı silkeleyip saçını kurulamak için bir mendil çıkartırken olduğu yerde donuk bir şekilde dikilmeye devam etti.
 
Chu Wanning'in soğukla arası iyi değildi; soğuğa maruz kalamazdı, aksi takdirde hemencecik hasta olurdu.
 
Ama bu kişi hiçbir zaman kendine bakmayı öğrenememişti. Önceki hayatta hapsedildikten sonra, sık sık avluda oturup göletteki koi balıklarını seyretmekten hoşlanırdı, kar yağsa bile aldırış etmez, balıkları izlemeye devam ederdi.
 
Bu yüzden hep hasta olur, ateşi çıkardı. Shizun'un bünyesi, ruhani çekirdeği yok edildikten sonra daha da bir zayıflamıştı; her hasta olduğunda en az bir ayın yarısı boyunca yatakta kalırdı ve kase kase bitkisel ilacın ona hiçbir yararı olmazdı.
 
Bu nedenle, Mo Ran onu ne zaman yarı donuk yarı eriyik karla kaplı görse, refleks olarak üstündeki karı silkmeye başlardı.
 
Ama saçının yarısını kurulamayı bitirmişti ki, gecikmeli olarak, bu yaptığının biraz fazla samimi olduğunu fark etti. Kafasını hızla kaldırdı ve bir çift suskun zümrüdüanka gözü ile yüz yüze geldi.
 
Chu Wanning ona kötü kötü bakıyordu: "..."
Mo Ran ellerini süklüm püklüm geri çekti: "Ahaha, bu öğrenci sınırlarını aştı, Shizun tabii ki kendi kendini kurulayabilir."
 
Geri çekildiği için Chu Wanning fazlasıyla rahatlamıştı.
O rüya ne de olsa sadece bir rüyadan ibaretti.
Öğrencisi hala aynıydı, onun, rüyasında kendinden "bu saygıdeğer kişi" diye bahseden o herifle alakası yoktu.
 
Chu Wanning bir süre sessiz kaldıktan sonra sunulan mendili Mo Ran'dan aldı.
Pelerinini çıkartarak elini ısıtmak için ateşe doğru yürüdü, sonra saçındaki eriyen karları sildi.
"Sen sınırların ne olduğunu ne zaman öğrendin?" Yüzü ateşin ılık ışığıyla aydınlandı ve kıstığı gözleriyle yandan Mo Ran'a baktı: "O tür şeylere hep ilgisiz değil miydin?"
Mo Ran: "..."
 
İkisi de bir an konuşmadı. Chu Wanning saçını kurulamayı bıraktı ve dalgınlıkla mendili cebine koydu, sonra da Mo Ran'a hissiz bir bakış attı.
"Her neyse, burada ne yapıyorsun?"
 
Mo Ran aceleyle cevapladı: "Sene sonu olduğundan düzenlenmesi gereken bir yıllık belge var, ben de yardım ediyorum..."
 
Chu Wanning sözünü kesti: "Belgelerin düzenlenmesi gerektiğini biliyorum ama o Shi Mingjing'in işi değil mi? Neden sen yapıyorsun?"
 
Mo Ran: "... Shizun'un hafızası gerçekten çok etkileyici."
 
Chu Wanning onun bu yağcılığından hiç etkilenmemişti: "O nerede?"
 
"Bu sabah başının biraz ağrıdığını ve ateşi olduğunu söyledi." Chu Wanning'in gözlerindeki bakışı görünce Mo Ran aceleyle devam etti, "Üzgünüm Shizun, ona biraz dinlenmesini söyleyen bendim, bu yüzden lütfen ona kızma."
 
Onu bu şekilde koruması, Chu Wanning'e batan sivri bir iğne gibiydi ve kaşlarını çatmasına sebep oldu. Bir süre ses çıkarmadı, sonra sordu: "O iyi mi?"
 
Mo Ran herhangi bir suçlamada bulunmadığını görünce rahat bir nefes aldı: "Az önce yanından ayrılmadan ona ilaç verdim ve uyumasını bekledim. Sadece soğuk algınlığı, iki üç güne iyileşmesi lazım. Endişen için teşekkürler, Shizun."
 
"Sizin için endişelendiğimi kim söyledi, sadece soruyordum."
 
Mo Ran: "..."
 
"O zaman ben seni düzenlemene bırakayım."
Chu Wanning ayrıldı.
Sisheng Zirvesi, öğrencilerin birbirlerinin görevlerini yapmasını yasaklamıştı. Mo Ran Shizun tarafından kesin cezalandırılacağını düşünmüştü fakat Chu Wanning beklenmedik bir şekilde onu öylece salıvermişti. Uzun bir süre olduğu yerde afallayarak dikili kaldı ve Chu Wanning bayağı uzaklaşana kadar tepki vermedi.
Mo Ran kapıya yaslanmış şemsiyeyi alarak kardaki yalnız figürün arkasından koştu.
 
"Shizun!"
 
"Shizun, bekle!"
 
Chu Wanning arkasını döndü. Mo Ran onun önünde durarak şemsiyedeki karı çırptı ve şemsiyeyi ikisinin üzerinde açtı.
"Kar çok şiddetli yağıyor, şemsiyeyi yanına al."
Chu Wanning ona bir bakış attı: "Gerek yok."
Mo Ran şemsiyeyi vermeye çalıştı ama Chu Wanning bunun karşısında yalnızca sinir oldu ve almayı reddetti. Şemsiye itilip kakılırken güçlü bir rüzgarla birlikte birkaç metre uzağa uçtu.
 
Chu Wanning karın içine gömülen şemsiyeye baktı. Uzun bir süre izledi. Bu gerçekten aşırı önemsiz bir meseleydi; şu an istediği tek şey, geçmişte yaptığı gibi umursamaz bir şekilde arkasını dönüp ayrılmaktı. Fakat ayakları hareket etmeyi reddediyordu.
Bir mum eninde sonunda sönüyor, antik bir kuyu bile zamanla kuruyorsa,
En hoşgörülü insan bile er ya da geç kendini kaybederdi.
 
Chu Wanning kıyafet kolunu hızla savurarak arkasını döndü: "Mo Weiyu, benimle uğraşmayı bırakır mısın artık? Ben Shi Mingjing değilim, başkalarının benimle ilgilenmesine ihtiyacım yok!"
 
Konuşurken elinde altın bir ışık birikmeye başladı, Mo Ran Tianwen'i çağırıp yine onu kamçılamaya başlayacağını düşündü ve refleks olarak geriledi. Ama onun yerine, ışık bir altın kaynağı gibi göğe doğru fışkırarak kar ve rüzgarı önleyen göz kamaştırıcı bir bariyer haline geldi.
 
Mo Ran: "..."
Ah, demek yağmuru ve karı önlemek için bir bariyer...
 
Chu Wanning'in ifadesi buz gibiydi, kaşları düzdü: "Şemsiyeye ihtiyacım varmış gibi mi duruyorum?" Cidden kızgın görünüyordu, bariyer parmak uçlarının hareketleriyle, altından kırmızıya, mordan maviye, maviden yeşile renk değiştiriyordu.
 
Bariyerin gücü rengine bağlı olarak değişiyordu; biri sadece karı önlerken diğeri rüzgarı da önlüyor, hatta bir tanesi dışarıdaki dondurucu tipiye karşın bariyerin içini sıcacık tutuyordu.
Bu teknikler fazlasıyla güçlüydü ve Chu Wanning normalde ruhani enerjisini böyle sırf karı önlemek için harcamazdı. Bunun gibi somurtkan bir gösteri o kadar çocukçaydı ki Mo Ran'ın dili bir anlığa tamamen tutulup kaldı.
 
"Shizun, sinirlenme..."
 
"Sinirlendiğimi kim söyledi?!" Chu Wanning'in yüzü sinirinden solmuştu, "Defol artık!"
 
"Tamam tamam tamam, defoluyorum." Mo Ran bariyere küçük bir bakış attı, "Yalnız, enerjini öyle harcama..."
 
"Def! Ol!" 
Chu Wanning'in elinin savruluşuyla, bariyeri oluşturan ruhani enerji toplanarak bir yıldırım parçasına döndü ve doğrudan Mo Ran'ın önüne indi.
Mo Ran sadece onun için biraz endişelenmişti ama karşılığında neredeyse bir yıldırım tarafından çarpılıyordu. Biraz kırgın hissetti ve tam bir şey diyecekti ki kafasını kaldırdığında, karda duran Chu Wanning'in, yüzü o kar gibi soluk olmasına rağmen göz kenarlarının hafifçe kırmızı olduğunu gördü.
 
Mo Ran, şaşkınlıkla: "Sen..."
 
"Sen ve ben öğretmen ve öğrenciden başka bir şey değiliz. Aramızda lüzumsuz endişelere gerek yok. Yani şemsiyeni de alıp kaybol."
 
Mo Ran sersemledi, ne olduğu bir anda kafasına dank etmişti.
 
"Shizun, o gün, antrenman sahasında ben Shi Mei ile konuşurken, sen..."
Duymuş muydun.
 
Fakat Chu Wanning hiçbir şey demedi ve sadece arkasını dönüp gitti.
Mo Ran bu sefer ona seslenmedi, o da geriye bakmak için arkasını dönmedi.
Biraz uzaklaştığında, Chu Wanning hapşırdı. Adımları tökezledi, sonra kafasını eğerek kızgınmış gibi ama aynı zamanda da ondan kaçıyormuş gibi daha da hızlı yürümeye başladı.
 
Mo Ran uzun süre karda dikili kaldı, düşüncelere daldı ve sırtı görünürden kaybolana kadar onu izledi.
 
Chu Wanning Kırmızı Nilüfer Pavilyonu'na varır varmaz hastalandı.
Yağmuru ve karı önlemek için bariyer kullanabilirdi fakat iş kendine gelince bunu ruhani enerji israfı olarak görür hiç zahmet etmezdi. Bu nedenle, yağmur yağdığında o da her sıradan insan gibi kağıt şemsiye kullanırdı.
 
Birçok kez hapşırdı ve sonrasında baş ağrısıyla ateş de hapşırıklarını takip etti. Her hasta olduğunda kendine bakmaya alışkındı ve küçük bir soğuk algınlığı korkulacak bir şey değildi; bu yüzden biraz ilaç içti, yıkandı, kıyafetlerini değiştirdi, sonra da yatağına sokulup uyuyarak geçmesini bekledi.
 
Jincheng Gölü'nde yaralandığı zamandan beri gidip gelen mide bulantısı, belki de soğuk algınlığından, bu gece ayrı bir şiddetliydi. Gece belli belirsiz bir uykuyla geçti, tüm bedeni şömine gibi yanmasına rağmen soğuk terle kaplanmıştı.
 
Chu Wanning ancak ertesi günün öğle saatlerinde uyanabildi. Gözlerini bulanık bir şekilde kırpıştırarak, bir süre yattığı yerde daldı, sonra ise ayakkabılarını giymek için yavaşça yataktan kalktı.
 
Duraksayarak ayakkabılarını izledi.
 
Sanki ayakkabıları tek bir gecede büyümüş gibiydi...
 
Daha dikkatli baktı.
 
Chu Wanning: "..."
 
...
 
Kıdemli Yuheng'ın soğukkanlılığı bile bu tür bir şoku kaldıramazdı.
 
Çizmeleri büyümüş değildi.
 
Chu Wanning şaşkın şaşkın ellerine, bacaklarına, çıplak ayaklarına ve kıyafetinin kaydığı omzuna baktı.
 
O... küçülmüştü???
 
 
 
Yazarın notları:
 
Mini tiyatro ( bu eski bir şakadan edit )
 
Xue Meng: İt, sana bir quizim var, buz gibi bir Shizun görünce ne dersin?
Mo Ran: Ekselansları.
Xue Meng: Kızgın bir Shizun görünce ne dersin?
Mo Ran: Majesteleri.
Xue Meng: Boyut olarak küçülmüş bir Shizun görünce ne dersin?
Mo Ran: Gel, Gege sana bir öpücük versin  (/^^)
Xue Meng: Başarısız oldun, defol.
 
*ÇN: Bu cümleler Çincede kafiyeli oluyor => Ekselansları = dian xia |  majesteleri= bi xia | Gel, gege sana bir öpücük verecek/ versin = lai, gege qin yi xia.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


50   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   52 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.