Yukarı Çık




51   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   53 

           
Bölüm 52: Bu Saygıdeğer Kişi Görünmedi Bile
 
Xue Zhengyong kuzey doruğunda kılıcıyla antrenman yapıyordu ki bir haitang çiçeği ona doğru süzüldü. Meraklı bir "eh" sesi çıkardı ve terini havluyla silerken çiçeği yakaladı, kendince mırıldandı: "Yuheng'ın iletici haitangı mı? Artık konuşmak için bile bizzat gelmeye zahmet edemiyor mu? Ne ara bu kadar tembelleşti."
Ama yine de haitang çiçeğinin ortasındaki küçük altın ışık topunu alarak kulağının içine yerleştirdi.
Çıkan ses yabancı bir çocuk sesiydi: "Sekt Lideri, lütfen en kısa zamanda Kırmızı Nilüfer Pavilyonu'na gelin..."
 
Xue Zhengyong başta inanmamıştı ama kılıcından inip Chu Wanning'in kaldığı yerin önünde durduğunda tamamen şaşkına döndü.
 
Beş altı yaşlarındaki bir çocuk, bir eli arkasında, nilüfer göletinin yanındaki pavilyonda dikiliyor, kasvetle dolu yüzüyle nilüferleri seyrediyordu. Yandan bakınca bu kişinin buzlu bir ifadesinin ve buna uyan buz gibi gözlerinin olduğu görülebiliyordu; Chu Wanning'in kıyafetlerinin içindeydi fakat kıyafetler ona gerçekten çok büyük geliyordu, hem kolunun hem de eteğinin kumaşı zeminde biriktiğinden devasa kuyruğu olan bir balığa benziyordu.
 
Xue Zhengyong: "..."
 
Çocuk o tarafa döndü, yüzünde "gülersen ilk seni sonra da kendimi öldürürüm" yazıyordu.
 
Xue Zhengyong: "PFFT HAHAHAHAHAHA!!!"
 
Çocuk sinirle masaya vurdu: "Neye gülüyorsun! Komik olan ne!"
 
"Kesinlikle gülmü----- ahahaha tanrım, olmuyor, Yuheng, ben sana Kıdemli Tanlang'a gidip o yarana bir baktır demiştim ama beni bir türlü dinlemedin, hahahaha, nefes alamıyorum." Xue Zhengyong kahkahalarla kükrüyor, iki eliyle de karnını tutuyordu, "Ben, ben hayatımda böyle tehlikeli aurası olan bir çocuk görmedim, ahahahaha."
 
Bu çocuk, uyandığında küçüldüğünü fark eden Chu Wanning'den başkası değildi. Jincheng Gölü'nde omzunu yaralayan o sarmaşık, saplandığı insanların beş altı yaşlarındaki hallerine dönmesini sağlayan bir tür lanetle kaplanmış olmalıydı. Neyse ki, ruhani enerjisi küçükken olduğu haline dönmemişti, yoksa Chu Wanning ölse bile daha iyi olur diye düşünüyordu.
 
Xue Zhengyong genç öğrencilerin küçük üniformalarından birini almaya gitti, gidiş yolunda da dönüş yolunda da gülmeye devam ediyordu.
 
Chu Wanning üstüne iyi oturan kıyafetleri giyince daha az komik durdu. Gümüş işlemeli mavi kolluklarını düzleştirdi, yukarı bakarak Xue Zhengyong'a kötü bir bakış attı ve öfkeyle konuştu: "Eğer birine söylemeye cesaret edersen, seni bitiririm."
 
Xue Zhengyong güldü: "Etmem etmem. Ama bu konuda ne yapacaksın? Ben iyileştirme hakkında hiçbir şey bilmiyorum, yani bununla ilgilenebilecek birini bulman lazım değil mi? Kıdemli Tanlang'dan gelmesini isteyeyim mi..."
 
Chu Wanning sinirle kıyafet kollarını savurdu fakat öğrenci üniformalarının kolları sıkıydı ve vücuda yapışıyordu, kollarını etrafta savuşturması hiç de aynı etkiyi yaratmıyordu. Suratı daha da asıldı: "Gelip ne yapsın, bana mı gülsün?"
 
"O zaman, karımdan gelip sana bir bakmasını isteyeyim mi?"
 
Chu Wanning dudaklarını üst üste bastırdı ve bir şey demedi, kızgın görünüyordu.
 
"Bunu evet olarak alıyorum?"
 
Chu Wanning yalnızca ona arkasını döndü. Xue Zhengyong onun kötü bir ruh halinde olduğunu biliyordu ama bu manzara gerçekten çok komikti; kendini tutmayı denedi ama sonuç olarak başarısız oldu ve tekrar kahkahalara boğuldu.
 
Tianwen bir fış sesiyle belirdi, Chu Wanning gözünün kenarından ona kötü bakışlar atıyordu: "Tekrar gül de görelim!"
 
"Tamam tamam tamam daha fazla gülmek yok. Hemen karıcığımı buraya getireceğim, ahahahaha."
Xue Zhengyong koştu ve çok geçmeden endişeli bir Madam Wang ile birlikte geri döndü. Madam Wang Chu Wanning'i görür görmez donakaldı ve uzun bir süre geçtikten sonra, inanmazlıkla da olsa konuşmayı başarabildi: "Kıdemli Yuheng..."
 
Chu Wanning: "..."
 
Neyse ki Madam Wang nazik ve şefkatli bir doktordu, kocasından farklıydı. Chu Wanning'i incelerken ona birkaç soru sordu, sonra yumuşakça konuştu:
"Kıdemlinin ruhani enerji dolaşımı iyi ve vücudunda herhangi anormal bir şey de yok. Çocuğa dönmenizden başka değişen bir şey yok gibi gözüküyor."
Chu Wanning sordu: "Madam laneti kırmanın yolunu biliyor mu?"
Madam Wang kafasını iki yana salladı: "Kıdemlinin yarası antik bir söğüt asması yüzünden açıldı, korkarım ki bu rahatsızlığın bilinen herhangi bir tedavisi yok, bu yüzden nasıl iyileştirmem gerektiğini bilmiyorum."
 
Chu Wanning kirpiklerini alçalttı, sersemlemişti, ve bir süre konuşamadı.
 
Madam Wang bu manzaraya dayanamadı ve aceleyle konuştu: "Kıdemli Yuheng, benim gördüğüm kadarıyla şu anki halinizin nedeni, söğüt asmasında herhangi bir lanet değil de bir tür kendi kendini iyileştirme salgısı bulunmasından olabilir, yoksa etkisini göstermesi bu kadar uzun sürmezdi. Muhtemelen salgıdan sadece azıcık bir miktar size bulaştı ve vücudunuza etki edebilmesinin tek nedeni de her gün kendinizi çok yormanızdandı. Birkaç günlüğüne dinlenip durumunuzda herhangi bir değişiklik olup olmadığını görmeye ne dersiniz?"
 
Chu Wanning bir süre sessizdi, sonra iç çekti: "Yapacak başka bir şey yok. Çok teşekkürler, Madam."
 
"Rica ederim."
Madam Wang onu tekrar dikkatli bir şekilde süzdü: "Kıdemlinin kendisi söylemediği takdirde şimdiki görünüşünüzle kimse sizi tanıyamaz."
 
Haksız değildi; Chu Wanning'in kendisi bile beş veya altı yaşlarında nasıl olduğunu unutmuştu. Gölette kendi yansımasına baktığında, yüz hatlarındaki bazı belirsiz benzerlikler dışında, büyümüş haline neredeyse hiç benzemiyordu. Sonunda biraz rahatladı ve yukarı bakarak Xue Zhengyong'a konuştu:
"Sekt Lideri, ben birkaç günlüğüne Kırmızı Nilüfer Pavilyonu'nda inzivaya çekileceğim. Lütfen öğrencilerime göz kulak ol."
 
"Doğal olarak, Xue-er oğlum, Ran-er yeğenim, Shi Mei ise Sisheng Zirvesi'nin bir öğrencisi, onlara tabii ki göz kulak olacağım." Xue Zhengyong sırıttı, "Sen kendin için endişelensen yeter."
 
Fakat üç gün süren meditasyon sonunda, hala vücudunda, normale döneceğiyle ilgili en ufak iz yoktu. Chu Wanning istemeden daha da tedirginleşmeye başladı ve Madam Wang'ın dediği "kendine bak ve dinlen"e bir türlü uyamadı.
Bir akşam, Chu Wanning bu huzursuz hisse daha fazla katlanamadı. Meditasyon zaten işe yaramıyordu, en azından bazı şeyleri zihninden temizlemek için gidip dağın aşağısında bir yürüşe çıksa iyi olur diye düşündü. 
 
Akşam yemeğinden sonra ve akşam derslerinden önceydi. Sisheng Zirvesi'nin yolları ile koridorları öğrencilerle tıklım tıklımdı, buna rağmen kimse ona dikkat etmemişti. Chu Wanning bir süre etrafta dolaştıktan sonra Günah ve Erdem Platformu'nun yakınındaki bambu ormanına gitti.
 
Kıdemlilerin hepsinin, öğrencilerini kültivasyon ve antrenman için götürdükleri favori bölgeleri vardı. Bu bambu ormanı da Chu Wanning'inkiydi.
 
Bambu yapraklarının sakin fışırtı sesi havayı kaplıyordu. Chu Wanning bir yaprak kopardı ve onunla bir melodi çalmaya başladı, çıtır, durgun notalar sıkıntılı zihnini yatıştırıyordu. Ama çok geçmemişti ki bir ayak sesi ona doğru yaklaşarak yakınında durdu.
 
"Hey, ufaklık."
 
Chu Wanning gözlerini açtı.
Bu Xue Meng'dı, uzun bacakları ve ince beliyle, bambu ormanının arasında gururlu bir şekilde dikiliyor, ona doğru seslenirken elindeki Longcheng kılıcı parıldıyordu.
 
"Ben burada kılıç alıştırması yapacağım, git yaprağını başka bir yerde üfle."
 
"..." Chu Wanning'in kaşının kenarı hafifçe yukarı kalktı. Xue Meng'ın ona böyle patronluk taslaması onun için oldukça tuhaf bir histi. Bir anlığına düşündükten sonra konuştu: "Ben yaprağımı çalayım sen de kılıcına çalış, birbirimize karışmaya gerek yok."
 
Xue Meng: "Olmaz. Acele et de buradan ayrıl, kılıcım sana zarar verir."
 
"Bana zarar veremezsin."
 
Xue Meng cıkladı, sabrı taşmak üzereydi: "O zaman uyarmadı deme. Sonra yaralanırsan bu beni ilgilendirmez."
Longcheng, göletin derinliklerinden yüzeye çıkıp göklere doğru süzülen bir sürüngen gibi gürültülü bir sesle kınından çıktı.
 
Longcheng uçuşan yaprakların arasında Xue Meng'ın elinde dans eden bir gölgeye döndü, üstünde ışık yansırken arkasında görkemli bir iz bırakıyordu. Tek hamlede yaprağın birinin on parçaya bölünmesine neden oldu ve kılıcın gücü bambulardan daha fazla yaprak koparttı. Deliyor, ileri itiliyor, kaydırılıyor, kesiyordu, her hareketi karın rüzgarda süzülüşü gibi pürüzsüzdü.
 
Beş yaşındaki bir çocuğu bırak elli yaşındaki bir kültivatör bile bunun gibi etkileyici bir gösteriyi överdi.
Ama Xue Meng on ayrı form değiştirmesine rağmen çocuk, önünde kayda değer bir şey yokmuşçasına hala kayanın üzerinde oturuyor ve yaprağını çalmaya devam ediyordu.
 
Xue Meng gıcık olarak kılıcını kınına soktu ve bambu ormanının yüksek tarafından aşağı atlayarak hafifçe Chu Wanning'in önüne alçaldı.
 
"Ufaklık."
 
"..."
 
"Hey, ufaklık, sana diyorum."
 
Chu Wanning yaprağı indirdi ve gözlerini yavaşça açarak ona ifadesizce baktı:
"Ne var? Hocan sana başkalarıyla konuşurken saygılı olmanı öğretmedi mi? Hey şu hey bu deyip durma, benim bir adım var."
 
"Neden ismini bilmek isteyeyim ki." Xue Meng başta iyi davranacaktı ama o dikenli kelimeler yüzünden iyi olan morali yok oldu, "Kılıçların gözü yok, benimki de kafanı kesmeden önce kaybol."
 
Chu Wanning umursamaz bir havayla yanıtladı: "Kılıcını kafamdan bile doğru düzgün uzak tutamıyorsan senin kılıç çalışmanda herhangi bir mana var mı?"
 
"Seni!" Xue Meng hayatında hiç böyle bir tartışmaya girmemişti, özellikle de daha bacağının üstüne bile ulaşamayan acemi bir öğrenciyle. Haksızlığa uğramış gibi kızgın ve öfkeli bir şekilde konuştu, "Gerçekten de küstahsın, sen benim kim olduğumu biliyor musun?"
 
Chu Wanning hafifçe ona bir bakış attı: "Kimsin sen?"
 
"... Ben Sisheng Zirvesinin genç efendisiyim." Xue Meng öfkeden tıkanmak üzereydi, "Nasıl bunu bile bilmezsin?"
 
Chu Wanning'in dudaklarının kenarları birazcık yukarı kıvrıldı. Normal yüzünde bu gülümseme alaycı gözükürdü; şu anki çocuksu, sevimli yüzünde ise öncekinden çok daha fazla alaycı gözüküyordu.
 
"Sadece genç efendisin, sektin efendisi değilsin ki seni bileyim?"
 
"N, n-n-n-ne dedin sen?"
 
"Büyüklük taslamayı bırak da kılıcına çalış."
Chu Wanning uzun kirpiklerini alçaltarak yaprağını çalmaya geri döndü; melodisi sakince rüzgarda süzülüyor, notalar inip çıkıyordu.
 
Xue Meng o an cidden sinirinden geberebilirdi; bir kere bağırdı ve sonra bildiğin küçük bir çocukla kavgaya girdi. Ama ne kadar sinirli olursa olsun yine de bir çocuğa vurmak istemiyordu, bu yüzden sıçradı ve acımasızca bambu ağaçlarını kesmeye başladı, ağaçlar da sakin melodinin arasında toplu şekillerde kırılarak yığıldılar.
 
Kılıcı hızlı ve vahşiydi; bir sürü hamle sonrasında düzinelerce bambu küt uçlara dönüştü. Bir düşman karşısında, bu uçlar jilet keskini olurdu ama şimdiki uçlar bu küçük öğrenciye ders vermek için yeterliydi.
 
Yüzlerce sivriltilmiş bambu çubuğu doğrudan Chu Wanning'e doğru düştü ve çubukların ona zarar vermesine sadece birkaç milim kaldı. Xue Meng bu arsız küçük öğrenciyi kenara çekmek için hızla aşağı indi.
 
Çocuğa cidden zarar vermek istemiyordu, sadece biraz korkutmak istiyordu o kadar. Ama beklenmedik bir şekilde, o hızla aşağı inerken, çocuk melodiyi çalmayı bitirdi, parmak uçlarındaki yaprağa hafifçe vurdu ve yumuşak bambu yaprağı aniden yüzlerce ince ipliğe dönüştü.
Yüzlerce iplik etkileyici bir doğrulukla ona doğru düşen dikenlerin yönünde fırladı.
 
Rüzgar bile esmeyi kesmiş gibiydi.
 
Chu Wanning ayağa kalktı. Etrafındaki yüzlerce diken, tek bir anda toza döndü.
Tamamen yok edilmişlerdi.
 
Xue Meng şok içinde donakaldı, yüzü hem soluk hem de kırmızıydı, tek bir kelime bile edemedi.
 
Önündeki küçük çocuk, bakışlarını yukarı çevirdi, gümüş-mavi üniforması dalgalanırken Xue Meng'a sırıttı: "Tekrar dövüşmek istiyor musun?"
 
Xue Meng: "..."
 
"Hamlelerin enerjik ama düzensiz. Fazla kararsız ve dengesiz."
 
Xue Meng ağzını açtı, sonra kapattı.
 
Chu Wanning devam etti: "Serçe formundan başa sar. Müziğimi takip et ve formların her birine, şarkı kısım değiştirdiğinde gir, şarkıdan daha hızlı davranma."
 
Kendine, küçük bir çocuk tarafından böyle talimatların verilmesi Xue Meng'ın yüzünü daha da bir kararttı, dudağını ısırdı ve kıpırdamadı. Chu Wanning onu aceleye getirmedi, ses çıkarmadan, 'Xue Meng gelişebilmek için egosundan vazgeçecek mi vazgeçmeyecek mi, henüz tam büyümemiş bir çocuğu dinlemeye gönlü var mı yok mu' diye anlamak için bekledi.
 
Bir süre geçti, ve Xue Meng aniden keyifsizlikle ayağını tepti, kılıcını salladı ve ayrılmak için arkasını döndü.
 
Sinirli bir şekilde gittiğini gören Chu Wanning'in ifadesi biraz karardı, Xue Meng'ın düzgün bir rehberlik için bile kendi gururunu yenememesinin büyük bir kayıp olduğunu düşündü...
 
Fakat o henüz bu düşüncesini tamamlayamadan Xue Meng'ın yerden bir dal alıp sonra ona doğru dönerek koştuğunu gördü: "O zaman, o zaman, sana vurursam diye dal kullanayım."
 
Chu Wanning duraksadı, sonra bir gülümsemeyle onu başıyla onayladı: "Pekala."
 
Xue Meng onun için bir bambu yaprağı kopardı ve ona uzatmadan önce temiz olana kadar sildi: "Buyur, xiao didi*, senin için."
*ÇN: Küçük kardeş demek. Erkekler için kullanılır.
 
Demek şimdi "ufaklık" değil de "xiao didi"ydi?
Chu Wanning ona doğru keyifli bir bakış attı, yaprağı aldı ve tekrar aynı kayaya oturarak, çalmaya başladı. Xue Meng'ın aceleci bir kişiliği vardı; bu teknikte, kılıç tutucusunun sıçrayıp havada dönerek altı tane kesme hareketinden sonra bir tane doğrudan vuruşun olduğu bir hareket vardı. Ama Xue Meng bir türlü bunu tam olarak düzgün yapamıyor, vuruştan önce düzinelerce kesik attığı, yani ideal aralıktan çok uzaklaştığı oluyordu.
 
Xue Meng arka arkaya beş altı kez başarısız oldu, sıkıntısı arttıkça kaşları birbirlerine daha da çok yakınlaşıyordu.
Sıkıntı çekerken bir anlığına kayanın üzerinde oturan ve bambu yaprağını çalan çocuğa baktı; hassas yaşlarında olmasına rağmen adeta soğukkanlılığın tasviriydi, en ufak bir şikayette bulunmuyordu ve Xue Meng istemeden içinde bir utanç duygusunun oluştuğunu hissetti.
 
Bu yüzden kendini cesaretlendirerek sayısız kez daha denedi ve melodinin ritmi ile hareketi yavaş yavaş yerine oturtmaya başladı. Ama hemen havalanmadı ve gece geç saatlere kadar devam etti, ay göğün tepesine asıldığında sonunda tekniği kusursuz bir şekilde tamamlayabilir hale gelmişti.
 
Xue Meng kaşlarındaki teri sildi, neşeyle konuştu: "Bugün olanların hepsi senin sayendeydi. Küçük kardeş, sen hangi kıdemlinin öğrencisisin? Bayağı harikasın, seni daha önce nasıl fark edemedim ki ben?"
 
Chu Wanning bu soruya çoktan hazırlanmıştı---- Kıdemli Xuanji'nin bir sürü öğrencisi vardı, o kadar çoklardı ki Kıdemli Xuanji hepsini hatırlayamazdı bile. Yaprağı kenara koyarak küçük bir gülümsemeyle konuştu: "Ben Kıdemli Xuanji'nin öğrencisiyim."
 
Xue Meng anlaşılan Xuanji hakkında pek hoş düşüncelere sahip değildi, 'hıh'ladı: "Haa, demek Çöp Kralı."
 
"Çöp Kralı?"
 
"Ah, kusura bakma." Xue Meng, Chu Wanning'in gözlerindeki şaşkınlığı yanlış anladı ve çocuğun, shizunuyla dalga geçildiği için üzüldüğünü sandı.
Gülümsedi ve açıkladı: "Sadece bir lakap. Shizunun herkesi kolay bir şekilde kabul ediyor; adının 'çöp' kısmı hiçbir yeteneği olmayan öğrencilerini kastediyor, yani Kıdemli Xuanji'nin kendisiyle alakası yok, kafana takma, küçük kardeş."
 
Chu Wanning: "...Siz, sık sık kendi aranızda kıdemlilere ad takar mısınız?"


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


51   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   53 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.