Yukarı Çık




54   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   56 

           
Bölüm 55: Bu Saygıdeğer Kişi Huzursuz Hissediyor
 
Zhuque ölümsüzler şehri olarak adlandırılsa da içinde yaşayanlar aslında ölümsüz değil, yarı-ölümsüz yarı-iblis olmak üzere melez insanlardı.
Zhuque'de yaşayanlar aynı zamanda, kültivasyon dünyasında ölümsüzleri en çok andıran varlıklar olup "kuş tüyü kabilesi" olarak da bilinirdi.
 
Kuş tüyü kabilesi, JiuHua Dağı'ndaki labirentin ardında kendilerine ait olan Şeftali Çiçeği Kaynağı*'nda yaşar, insan dünyasının meselelerine nadiren dahil olurdu. Ama ne de olsa bedenlerinde akan kanın yarısı ölümlü kanı olduğundan, ölümlülerden tamamen kopuk sayılmazlardı. Bu yüzden de kültivasyon dünyasında herhangi bir kargaşa çıktığında veya felaket olduğunda sık sık belirir, muazzam güçleriyle krizdeki ölümlülere yardım ederlerdi.
*ÇN: Bolluğun ve huzurun olduğu saklı bir diyar. Google'a peach blossom spring yazabilir veya 桃花源 bunu kopyalayıp yapıştırabilirsiniz merak ediyorsanız.
 
Mo Ran'ın önceki hayatında kıyameti koparıp dünyayı yerle bir ettiği sıralarda, kuş tüyü kabilesi sürüler halinde gelmişti. Fakat sonuç olarak, güçleri, yasaklı teknikte ustalaşmış olan imparatorun güçlerini yenememiş, Mo Ran onları yakalayıp hepsini teker teker öldürmüş, toprağı kanlı ve yanık tüylerle kaplamıştı.
Zhuque, ölümsüzlerin şehri, tek bir günde yanıp kül olmuştu.
Son derece çılgınca bir anıydı, o kadar kötüydü ki Mo Ran daha sonraları bunu ne zaman hatırlasa soğuk ter dökmeye başlardı. O zamanlardaki kendisinin, bedeni ruhlar tarafından ele geçirilmiş bir adam gibi olduğunu düşündü, acımasızlığının sonu yoktu.
 
Ama şimdi, kuş tüyü kabilesiyle mücadele edecek güce kesinlikle sahip değildi.
 
Hatta, kuş tüyü kabilesinin kanlarındaki üstünlükleri yüzünden, çoğu kültivatör ruhani güç bakımından onlardan düşük bir seviyedeydi. Tüm Sisheng Zirvesi'nde bile en iyi kıdemlilerin sadece birkaç tanesi, onlarla karşılıklı hamleler savuşturabilirdi.
 
Xue Meng istemeden Mo Ran'ın yüzünü gördü ve bayağı korktu: "Neyin var senin? Yüzün neden bu kadar solgun?"
"Bir şeyim yok." Mo Ran kirpiklerini alçalttı ve fısıldadı, "Az önce fazla hızlı koşmuşum o kadar."
 
Kuş tüyü kabilesinin belirişi, önceki hayatında Shi Mei'in trajedisinin başlangıcıydı. Mo Ran'ın kalbi boğazına fırladı; bu olayların gerçekleşmesine daha zaman vardır diye düşünmüştü, neden bir sürü olayın süreci öncekinden bu kadar fazla değişmişti?
 
Hafif kış güneşi, gökte halsizce asılı duruyor, ölümcül beyazla kaplı olan dünyayı aydınlatıyordu.
Altında duran Mo Ran, uzanıp Shi Mei'in elini tutmadan edemedi.
Shi Mei gözlerini kırpıştırdı: "Ne oldu?"
"..." Mo Ran kafasını salladı ve bir şey demedi.
 
Tam o sırada Xue Zhengyong konuşmaya başladı. Sözleri önceki hayatında söylediklerinden pek de farklı değildi.
 
"Bugün herkesi çağırma sebebim, kuş tüyü kabilesi elçilerinin yıllar sonra tekrar buraya gelmesidir. Tıpkı seksen yıl önceki gibi, Şeftali Çiçeği Kaynağı'ndan insanlar alemine, öngördükleri bir felaket için yardım etmeye geldiler."
 
Aşağıda toplanan öğrencilere baktı ve bir an duraksadı.
 
"Herkesin de bildiği gibi ruhlar aleminin bariyeri tanrı Fuxi tarafından kurulmuştu fakat son bir milyon yıl süresince bu bariyer zamanla zayıfladı ve her birkaç on yılda bir yıkılır oldu. Son yıllarda, gücü günbegün azalmakta. Herkesin tüm çabalarına rağmen-----"
 
Xue Meng kısık bir sesle huysuzlandı: "Babam saçma sapan konuşuyor, aslında hepsi sadece Shizun'un çabası o kadar."
 
"Herkesin tüm çabalarına rağmen, yarık hala büyümeye devam ediyor ve eninde sonunda, on yıllar öncesi gibi tekrardan yıkılacak. O zaman geldiğinde, insanlar alemi ile ruhlar alemi arasındaki sınır parçalanacak, binlerce hayalet ve ruh dışarı çıkacak ve sıradan insanlar bundan zarar görecek. Bu felaketi önlemek amacıyla kuş tüyü kabilesinin elçileri, sektleri gezip Şeftali Çiçeği Kaynağı'nda inzivaya çekilerek kültivasyonlarını geliştirebilmeleri için en uygun ruhani enerjiye ve yeteneğe sahip olan kişileri seçmeye geldiler."
 
Sözleri, kalabalığı karışıklık içerisine soktu.
Kuş tüyü kabilesi, ölümsüzler şehrindeki Şeftali Çiçeği Kaynağı'na gidecek ve kültivasyon seviyelerini yükseltecek kişiler mi seçiyordu?!
 
Öğrencilerin şaşkınlıkları yerini heyecana bıraktı ve hepsi, kendi becerilerini hesaba katmaksızın umutlanıp içten içe beklentiler oluşturmaya başladılar.
 
Bir tek Mo Ran zerre kadar sevinmemişti, onun yerine, yüz hatlarında belli belirsiz bir tedirginlik oluştu.
Normalde, olmak istediği ruh halinde gözükebilirdi, hatta bunda o kadar iyiydi ki insanlar onun gerçek hisleriyle sahte hislerini ayırt edemezdi. Fakat şu anda, hislerini zerre kadar saklayamıyordu----
Bu, Shi Mei için ölüm kalım meselesiydi. Geçmişte, Shi Mei kuş tüyü kabilesi tarafından seçilmiş ve kültivasyonunu geliştirmek için Şeftali Çiçeği Kaynağı'na gitmişti. Sekte geri döneli pek zaman geçmemişti ki bariyerdeki yarık geniş çaplı bir yıkıma uğradı ve bir sürü ruh cehennemden dışarı tırmanmaya başladı.
 
Bunu takip eden mücadelede, Shi Mei Chu Wanning'in yanında savaştı, ikisi de bariyerin iki tarafından birini alarak yarığı onarmak için güçlerini birleştirmişlerdi. Ne var ki, Shi Mei Chu Wanning kadar güçlü değildi, o tam bariyerin dengesini korumaya odaklanmışken sayısız ruh, ölümlü diyarına olan geçidin kapanacağını görerek ölümcül bir hızla ona yönelmiş, hepsi birden anında onun üzerinden geçmişti!
 
Şeytani enerji, kalbini ve ruhunu parçaladı.
 
Chu Wanning ise ona yardım etmek için tek bir parmağını bile oynatmamış, ruhları durdurmaya da çalışmamıştı. Shi Mei kıvrımlı ejderha sütunundan aşağı düşerken ona yardım etmek yerine, artakalan gücünü bariyerde Shi Mei'in kapatamadığı yeri mühürlemek için harcamıştı.
 
O gün kar yağıyordu. Shi Mei'in düşerkenki vücudu, tıpkı hiçbir önem taşımayan sayısız kar taneciği gibiydi.
 
Kar durmaksızın yağmaya devam etti, gökyüzünü örttü. Küçük, donuk bir kristal parçası erimek üzere olsa bile kimsenin umurunda olmazdı, tıpkı nesiller boyu yaşamış olan bir sürü insan gibi, onların doğumdan ölüme kadar olan ömürleri gibiydi; sıradan bir insanın vefatını kendi yakın akrabaları dışında kimse umursamazdı.
 
O karın, o kargaşanın içinde, Shi Mei'in nefesi gittikçe seyrelirken Mo Ran onu tutuyor, Chu Wanning'in onlara bakması için, Shi Mei'i kurtarması için önünde diz çöküyor, ona yalvarıyordu.
Fakat nihayetinde, Chu Wanning sadece arkasını dönerek sonsuz karın içinde uzaklaşmayı, kendi itibarı için, bir öğretmen ve öğrencileri arasında bulunan bağı kesmeyi tercih etmişti.
 
Ne kadar gülünç.
Chu Wanning'in sevdiği şeyler, önem verdiği şeyler, başardığı şeyler; bunların hepsi çok ama çok gülünçtü.
 
Örneğin, Chu Wanning, yağmurun nilüfer göletinde oluşturduğu sesi ve şair Du'nun kurulması korkunç derecede zor olan hüzünlü dizelerini severdi.
Örneğin, Chu Wanning, baharın gelişiyle bitkilerin filizlenişine, sonbaharın gelişiyle ağustos böceklerinin ölüşüne; savaş alevlerinin tekrardan yakıldığı yere ve halkın zorluk çektiği yerlere önem verirdi.
Örneğin, Chu Wanning, onlara hep erdemli olmalarını ve kendilerinden önce insanlara önem vermelerini öğretmişti.
 
Ama Mo Ran düşündü, siktir et insanları!
O insanları ne tanıyor ne de önemsiyordu, onların yaşayıp yaşamaması onu ne ilgilendirirdi?
 
Mo Ran; Chu Wanning'in yağmurunun, kayıp ruhların mırıltılarına yağıp yağmadığını, bitkilerinin, ona sığınanların göz yaşlarıyla sulanıp sulanmadığını umursamıyordu. Yağmuru normal yağmur, bitkileri ise sıradan bitkilerdi. "Halk", yalnızca bir parça kağıt üzerinde yazılı olan bir kelime grubundan ibaretti; kimin umurunda. 
 
Ve bu yüzden, Chu Wanning'in nefret edilesi olduğunu düşünüyordu; o, kalbi sanki göğün altındaki her şeyi içine alacak kadar genişmiş gibi davranan, vazifeli ve merhametli laflar eden fakat gerçekte o acınası derecede zayıf göğsünde kendi öğrencisini bile alacak kadar yer taşımayan iki yüzlünün tekiydi. 
 
Daha sonraları, Chu Wanning'e öfkeyle sormuştu, kalbin ağrıyor mu? Hiçbir huzursuzluk hissediyor musun? Kendinden önce insanlara önem ver dedin ama Shi Mei senin emirlerine uyup ölmesine rağmen, sen yaşamaya devam ediyorsun! Onun ölmesine sebep olan kişi sensin, seni iki yüzlü yalancı!
Senin bir kalbin var mı ki?
Shi Mei düşerken seni çağırıyordu, "Shizun" diye bağırıyordu, onu duydun mu? Duydun mu onu? Neden onu kurtarmadın... neden onu kurtarmadın!!
 
Chu Wanning senin kalbinin olması gereken yerde sadece bir taş var.
 
Sen...
Asla bize önem vermedin.
 
Önem vermedin... önem vermedin...
 
 
Ve sonra, her şey, olduğu yönde gelişmişti.
Chu Wanning kültivasyon dünyasındaki herkes tarafından saygı görmüş, tapılmış, bir tek tacı eksik olan bir krala dönüşmüştü ve kimse, mücadele sırasında helak olanları düşünmemişti; Shi Mei'in ölümü, galip gelen kişinin ayağının altındaki önemsiz bir merdiven basamağı gibiydi.
 
O, yeteneksiz bir öğrencisini, huzura ve bolluğa, sözde "dünya barışı"na değişti.
Kimse onun bunu yapmakta haksız olduğunu söylemezdi.
Onun kafasındaki görkemli tacın ölülerin kemiklerinden oluştuğunu ve tüm başarısının Shi Mei'in ölümü üzerine kurulu olduğunu, bir tek Mo Ran görebiliyordu.
Ondan, kalbinin derinliklerine kadar nefret ediyordu.
 
"Hey, delikanlı."
 
"Hey----"
 
Birdenbire alnına sıcak bir el değdi. Mo Ran irkilerek gözlerini açtı ve kapkaranlık anılarından koptu.
Önünde narin, aydınlık ve güzel bir yüz duruyordu. O fark etmeden kuş tüyü kabilesinin elçilerinden biri ona yaklaşmış, nazikçe gülümsüyordu.
 
"Önünde böyle büyük bir fırsat dururken demek bir yerlere daldın?"
 
"Ah, abla, lütfen aldırış etme." Mo Ran kuşku toplamamak için zorlukla neşelenmeye çalıştı, elçiye gülümseyerek konuştu, "Ben eskiden beri hayal kurmayı severim, seçilmeyi o kadar çok istiyordum ki Şeftali Çiçeği Kaynağı'nın neye benzeyebileceğini düşünürken dalıvermişim, üzgünüm kusuruma bakma."
 
Anlaşılan Mo Ran kendi anılarında kaybolmuşken kuş tüyü kabilesinin elçileri çoktan aşağı inmiş, kalabalıktan insan seçmeye başlamışlardı. Ama o, karmakarışık düşüncelerine öyle bir dalmıştı ki etrafında olup biten şeylerden tamamen habersizdi.
 
Elçi tatlı bir şekilde gülümsedi ve sonra, Mo Ran'ın hiç de beklemediği bir şeyi söyledi: "Ruhani enerjin saf, aynı zamanda, kültivasyonun ile yeteneğin de oldukça etkileyici. Eğer Şeftali Çiçeği Kaynağıı'na gitmek istiyorsan benimle gel."
 
Mo Ran: "..."
 
Mo Ran: "!!!!!!"
 
Şeftali Çiçeği Kaynağı'na mı?
Önceki hayatında yalnızca Shi Mei ve Chu Wanning seçilmişti, bu hayatında neden----
 
Şoktan konuşamayacak hale gelmişti. Neyse ki, kuş tüyü kabilesi tarafından seçilmek doğal olarak insanı şoka ve hayrete sokan bir şeydi, bu yüzden kalabalık onun bu tepkisini hiç de garipsemedi, onun yerine kıskanç bakışlarla ona baktılar.
Elçi onu Sadakat Salonu'na götürdü, içten içe yaşadığı şok seyrelip kalbinin atış hızı gittikçe azalırken gözleri kimsenin görmediği bir sevinçle doldu.
 
Bu hayatındaki şeyler gerçekten de farklıydı.
 
Bu değişiklikler iyiye mi kötüye mi bilmese de, kaderin değişme nedeninden henüz tam olarak emin olamasa da, şimdilik, en azından o da Şeftali Çiçeği Kaynağı'na gidebilecekti.
Belki o da şimdi kuş tüyü kabilesinin gözetiminde kendini geliştirirse, zamanı geldiğinde, bariyeri onarma sorumluluğu Shi Mei'e düşmeyebilirdi.
Mo Ran kültürlü bir adam değildi; iki ömür yaşamasına rağmen, kendinden önce insanlara önem vermenin tam olarak ne anlama geldiğini henüz kavrayamıyordu. 
Fakat Shi Mei bu dünyada ona en nazik davranan kişiydi ve Mo Ran için zaten bundan başka hiçbir şeyin de önemi yoktu.
 
Buna, kendi et çuvalı ile yeniden doğan bu küçücük ruhu da dahildi.
Shi Mei yaşadığı sürece, her şeyi bir kenara atabilirdi.
 
Elçiler seçim yapmayı bırakıp seçtikleri kişileri Sadakat Salonu'nun önüne dizdiklerinde, Mo Ran bu sıranın önceki hayatındaki sıradan tamamen farklı olduğunu keşfetti.
Shi Mei yine vardı ama Chu Wanning inzivada olduğundan seçimi kaçırmıştı ve seçilenlerin arasında değildi, onun yerine Kıdemli Xuanji'nin öğrencisi Xia Sini vardı.
 
Daha şaşırtıcı olan şey, Xue Meng'ın da elçi tarafından aynen şu kelimelerle Şeftali Çiçeği Kaynağı'na davet edilmiş olmasıydı: "Senin üzerinde, Yüce Gouchen'in kutsal silahından artakalan bir güç var, ilginç." 
 
TongTian Kulesi'nde, Sisheng Zirvesi'nce yankılanan derin bir saat sesi çınladı.
 
"Alt kültivasyon dünyasının Sisheng Zirvesi'nden seçilenler, Xue Ziming, Mo Weiyu, Shi MingJing ve Xia Sini, toplamda dört kişi." Elçilerin başı bunu Xue Zhengyong'a bildirdikten sonra ortaya bir tane haberci çiğdeci kuşu çıkardı.
Elini, parmak ucunda duran ve capcanlı renkleri olan kuşla birlikte kaldırdığında, berrak bir sesle konuşmaya devam etti: "Bu dördü, özel bireyler; yetenek bakımından uygunlar ve samimi kişilikleri var. Rapor burada bitmiştir."
 
Böylece kuşu havaya saldı. Çiğdeci kuşu onun kelimelerini ezberledikten sonra güçlü kanatlarını çırpışı ile geniş gökyüzünde çabucak kayboldu.
 
Şeftali Çiçeği Kaynağı'nda kendini geliştirebilmek, nadir bir fırsattı, kutsal silah bulmaktan bile nadirdi ve kimse bu fırsatı geri çevirmezdi. Ayrıca, seçilenler, ruhlar alemine açılan bariyerin yıkımını önlemek için teknikler öğrenirlerdi, bunlar, kültive eden kişilerin bizzat görevleri ve sorumluluklarıydı, yani bu fırsatı isteseler de geri çeviremezlerdi.
Zamana gelirsek, bu süreç birkaç aydan üç yıla kadar sürebilir, hatta beş yılı bile alabilirdi.
Fakat kuş tüyü kabilesi anlayışsız değildi; neredeyse sene sonu olacağını gördüler ve onlara yeni yıl arifesine kadar burada kalıp vakit geçirebileceklerini, onları JiuHua Dağı'ndaki Şeftali Çiçeği Kaynağı'na daha sonra götüreceklerini söylediler.
 
Kısa süre içerisinde Shi Mei ile Şeftali Çiçeği Kaynağı'na gidebileceklerini düşündükçe Mo Ran coşmadan edemedi. Ne var ki, coşkusu pek uzun sürmedi. Başlangıçta neden olduğunu anlayamamıştı fakat bir gün, Sisheng Zirvesi'nin güneyinden geçerken bakışları, kapıları kilitli Kırmızı Nilüfer Pavilyonu'na takıldı.
 
Mo Ran'ın adımları o fark etmeden yavaşladı, sonra ise tamamen durdu. Orada dikilmiş, bulutların arasında dağın kaybolduğu noktayı seyrediyordu.
Chu Wanning üç aydan uzun bir süredir inzivadaydı.
 
Bu yaşamında, bu kişiye karşı güttüğü kin yavaşça seyreliyor gibiydi... Zaman zaman ne kadar kendisine, Chu Wanning'in Shi Mei'i ve onu terk ederkenki yüz ifadesini hatırlatsa da, kafası karıştığında veya huzursuzlandığında bazen bu adamla empati kurduğu zamanlar oluyordu.
 
Xia Sini onunla birlikte yürüyordu. Mo Ran'ın yüzündeki garip ifadeyi ve düşünceler içinde güney zirvesini izleyişini görünce kalp atışı hızlandı ve sordu: "Ne oldu?"
"Küçük shidi, sence o biz gitmeden çıkacak mı?"
"...O?"
"Ah." Mo Ran duraksadı ve Chu Wanning'e doğru gülümsedi. Birlikte bayağı zaman geçirdiklerinden bu küçük shidi'nin zeki ve duyarlı olduğunu hissediyordu, ve onu çok seviyordu, "Shizun'umdan bahsediyordum, Kıdemli Yuheng."
Chu Wanning: "Anladım..."
 
Mo Ran iç çekti, mırıldanarak: "Daha önce inzivada hiç bu kadar uzun kalmamıştı. Jincheng Gölü'nde aldığı yara bayağı ağır olmasın?"
 
Uzun zamandır ilk kez kendi isteğiyle shizundan bahsediyordu.
Chu Wanning imkansız olduğunu bilse de sormadan edemedi: "Onu... özlüyor musun?"
 


Not: 62'ye kadar çevirdim bugün ve yarın atıyor olacağım ehe


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


54   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   56 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.