Yukarı Çık




55   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   57 

           
Bölüm 56: Bu Saygıdeğer Kişi Mantı Sarmakla Meşgul
*ÇN: Çin mantısı
 
Kendisine böyle bir soru sorulunca Mo Ran'ın yüzü şaşkınlıkla doldu.
Onu özlüyor muyum?
Geçmiş hayatındaki derin, unutulmaz kinine rağmen bu hayatında, Chu Wanning ona bir kere bile haksızlık yapmamıştı. Hatta, tehlike anında tekrar ve tekrar onun için kendini kalkan olarak kullanmış; baştan aşağı yaralarla ve kapkara morartılarla kaplanan kişi bu sefer Mo Ran değil de o olmuştu.
 
Uzun bir süre sonra, sonunda cevap verdi: "Mn... Her yaralanışının... sebebi bendim..."
 
Yüzündeki ifadeyi görünce Chu Wanning kalbine batan bir sıcaklık hissetti. Bunun karşılığında Mo Ran'a bir şeyler söylemek istemişti ki, sözlerine eklediği dediği şeyi duyarak duraksadı.
 
"O benim için çok şey yaptı, benim yapabileceğim tek şey onun biraz daha hızlı iyileşmesini ummak. Ona pek borçlu olmak istemiyorum."
 
Kalbindeki o kıvılcım, anında sönmüş, hareket etmeksizin donup kalmıştı.
Chu Wanning bir süre olduğu yerde dikili kaldı, son derece gülünç hissediyordu.
Mo Ran ona, aralarındaki şeyin sadece bir öğretmen ile bir öğrenci arasındaki ilişki olduğunu çoktan söylemişti. Küçücük bir ümitle hemencecik heyecanlanıp başı dönen kişi kendisiydi, bir pervane gibi ateşe uçmuş, sonra da küller haline dönmüştü---- bunun için kendinden başkasını suçlayamazdı.
 
Chu Wanning gülümsedi; muhtemelen karamsar, çirkin bir gülümsemeydi bu.
 
"Fazla düşünüyorsun. Sen onun öğrencisisin, ona borçlu olmak diye bir şey yok. Yaptığı her şeyi, o kendi isteğiyle yapıyor."
 
Mo Ran'ın bakışları ona döndü: "Sen var ya---- hala çok küçüksün ama burnunu kaldırıp yanağını şişirip hep yetişkinlerin konuşmasını taklit ediyorsun." Parlak bir şekilde gülerek Xia Sini'nin kafasını okşadı.
 
Chu Wanning'in kafası bir süre okşanmıştı. Başta gülmeye devam ediyordu ama bir süre sonra gözleri ıslaklıkla dolmaya başladı ve önündeki göz kamaştırıcı yüze dönerek yumuşakça konuştu: "Mo Ran, seninle daha fazla oynamak istemiyorum, bırak beni."
 
Mo Ran'ın kafatası normalden birkaç milim daha kalın olduğundan shidisinin yüz ifadesinde herhangi bir değişiklik fark edemedi. Ayrıca "Xia Sini" ile şakalaşmaya, bağırıp çağırmaya çok alıştığından küçük çocuğun yumuşak, bebeksi yanağını sıktı. Mo Ran'ın dudakları yumuşakça yukarı kıvrıldı ve komik bir yüz yaptı.
 
"Pfft, shidi bu sefer neye kızdı?"
 
Chu Wanning, karşısındakinin gözlerinde yansıyan çocuğun çirkin bir gülümsemeyle çimdiklenen yüzüne baktı, zavallı, komik görünüşlü bir yaratık gibiydi.
 
"Bırak."
 
Mo Ran ne olduğunu fark edemeyerek önceki gibi onunla eğlenmeye devam etti: "Tamam, tamam, kızma, yetişkin taklidi yaptığını söylemiyorum, tamam mı? Gel, barışalım hadi, Shi-ge de bana~"
 
"Bırak beni..."
 
"Uslu olup bana shi-ge dersen ben de birazdan sana yemen için osmantus keki alırım."
 
Chu Wanning gözlerini kapadı, kirpikleri hafifçe titreşti ve sonunda boğuk bir sesle konuştu.
 
"Mo Ran, şaka değil, gerçekten seninle daha fazla oynamak istemiyorum. Bırakabilir misin beni? Bırak, tamam mı?" Kaşları iyice çatılmıştı ve gözleri çok sıkı kapalı olduğundan su damlacıkları dışarı sızmıyordu. Fakat konuştuğunda sesi hıçkırıklarla doluydu, "Mo Ran, acıyor..."
 
Kalbinde birisini taşımak çok acıtıyordu, bu yüzden onu hep kalbinin en derinliklerinde saklıyordu. O kişi onu sevmese de, o kişiye sahip olamasa da, içten içe onu düşünüp sessizce koruyabildiği sürece her şey yolundaydı.
 
Fakat başkalarına o kişinin sıcaklığı ve samimiyeti verilmesine rağmen ona verilen tek şey bir sürü diken ve iğneydi. Onu kalbinde taşıyordu ve o ne zaman hareket etse, kalbi kanıyordu. Her gün, eski yaraları henüz iyileşmemesine rağmen üstlerine yeni yaralar açılıyordu.
Chu Wanning, kalbinde tuttuğu bu kişinin sevgisini kazanmaya çalışmasa bile, onun, kalbindeki en küçük hareketinin, kendisine sonuna kadar acı çektireceğini ancak o zaman anlayabilmişti.
 
Bu tür bir acıya daha fazla ne kadar katlanabileceğini ve bu acı karşısında tamamen ne zaman parçalanacağını bilmiyordu.
 
Mo Ran sonunda bir şeylerin ters gittiğini fark etti ve telaşla elini çekti. Ne yapacağını bilemeyerek karşısındakinin kırmızı tonlu yanaklarına dokundu. Chu Wanning birden, bir çocuğun vücudunda olmasının pek de kötü bir şey olmadığını düşündü.
 
En azından, bu sayede, çekinmeden acı çektiğini söyleyebilir, çaresiz tarafını az da olsa gösterebilirdi.
 
En azından bu sayede, endişelenmeden ona bakabilirdi.
 
Bu, daha önce düşünmeye bile cesaret edemeyeceği bir şeydi.
 
Göz açıp kapayıncaya kadar yeni yıl arifesi gelmişti. Bu, Sisheng Zirvesi'nde yılın en canlı zamanıydı. Öğrencilerin hepsi, duvarlara kağıttan kırmızı tılsımlar asmakla ve karı süpürmekle meşguldü. Mengpo Salonu'ndaki aşçıbaşı sabahtan akşama kadar iş başındaydı, sene sonu ziyafeti için yenilecek lezzetler hazırlıyordu. Tüm kıdemliler de yılbaşı kutlamalarındaki şenliğe katmak için kendi uzmanlık alanlarından büyüler ve sihirler hazırlıyorlardı. Mesela, Kıdemli Tanlang, bir gölet dolusu berrak kaynak suyunu taze şaraba çevirmiş, Kıdemli Xuanji, yetiştirdiği üç bin tane ateş ışığı faresini, dağılıp gittikleri yerleri kollamaları ve bu soğuğa rağmen biraz da olsa etrafı ısıtmaları için sektin farklı bölgelerine salmıştı. Kıdemli LuCun ise herkesin birlikte yaptığı kardan adamların sekt boyunca dolaşıp önlerine çıkanlara "Mutlu Yıllar" diye bağırmasını sağlayan bir büyü yapmıştı.
 
Kimse Kıdemli Yuheng'ın bir şey yapmasını beklemiyordu; ne de olsa o hala inzivadaydı. Uzun bir süredir ortalıkta yoktu, kimsenin önüne de çıkmamıştı.
Xue Meng pencerenin yanında dikiliyor, yüzünü yukarı kaldırmış bir şekilde gökyüzünde uçuşan haitang çiçeklerinin yapraklarını izliyordu, sonra sanki bir şey düşünürcesine konuştu: "Bugünden sonra gitmiş olacağız. Anlaşılan ayrılmadan önce onu göremeyeceğiz... Acaba Shizun şu an ne yapıyordur?"
 
"Kesin kültive ediyordur." Mo Ran elmayla dolu ağzıyla konuştu, "Bu arada, bu akşam bütün kıdemliler birer gösteri sergileyecek. Shizun'un burada olmayışı kötü oldu---- burada olsa o da bir gösteri sergilemek zorunda kalacaktı. Acaba ne yapardı ki."
 
Mo Ran devam etmeden önce güldü: "Belki de 'Nasıl Sinirlenilir' gösterisini sergilerdi, ha?"
 
Xue Meng ona kötü kötü baktı: " 'Mo WeiYu'yü Ölümüne Nasıl Dövülür', bu gösteriye ne dersin?"
 
Yılbaşı olduğundan Mo Ran Xue Meng'ın sert şakasına kızmadı. Birden aklına bir şey geldi ve sordu: "Aa, bu arada bugün küçük Shidi'yi gördün mü?"
 
"Xia Sini'den mi bahsediyorsun?" Xue Meng cevapladı, "Onu görmedim ama o zaten Kıdemli Xuanji'nin öğrencisi. Xuanji, her gün bizimle takılmasını göz ardı ederek kibarlık ediyor ama yılbaşında bile bizimle takılırsa Shizun'u cidden aklını yitirir."
 
Mo Ran güldü: "Sanırım öyle."
 
Batan güneşin ışıkları, Kırmızı Nilüfer Pavilyonu'nda akşama döndü.
 
Chu Wanning elinde bir hap tutuyor, dikkatle inceliyordu. Xue Zhengyong ise onun karşısında oturmuş, Chu Wanning koymadığından kendine bir fincan çay koyuyordu. Tabaktan da birkaç kıtır hamur işi yiyordu, görgünün canı cehenneme.
Chu Wanning ona dik dik baktı fakat Xue Zhengyong habersizce çiğnemeye devam ediyordu: "Yuheng, hala bakmayı bitirmedin mi? Tanlang sert konuşabilir ama hiç de kötü niyetli biri değil. Gerçekten sana zarar verecek hali yok ya."
 
"...Sekt lideri ne diyor." Chu Wanning hafifçe cevapladı, "Sadece düşünüyordum da, Kıdemli Tanlang madem bir günlüğüne orijinal formuma dönmemi sağlayacak bir hap yapma zahmetine girdi, o zaman neden birkaç tane fazladan yapmıyor ki? Öyle olsa, gerekli olduğunda hemen bir tanesini kullanabilirim."
 
"Aiya, keşke o kadar kolay olsa," Xue Zhengyong konuştu, "Bu hapı yapmak için gereken ham maddeleri bulmak tarif edilemeyecek kadar zor, hem Tanlang bu haptan sadece üç tane yapmasına rağmen malzemelerin hepsi tükendi. Uzun vadeli bir çözüm olmaz."
 
"Anlıyorum." Chu Wanning derin düşünceler içinde cevapladı. "Demek böyle olacak, teşekkürlerimi lütfen ona ilet."
 
"Haha." Xue Zhengyong elini salladı, "Siz ikiniz aslında bayağı benziyorsunuz, kelimeleriniz sert ama kalbiniz kötü değil."
 
Chu Wanning ona kötü bir bakış attı ama bir şey demedi. Kendisine bir fincan çay koydu ve orijinal formuna dönmesini sağlayacak olan hapı yuttu.
Xue Zhengyong tam bir hamur işi daha yiyecekti ki Chu Wanning elini durdurdu.
"Nea?" Sekt lideri keyifsizce konuştu.
Chu Wanning: "Benim."
Xue Zhengyong: "..."
 
Sisheng Zirvesi'nde gece olduğunda, öğrencilerin hepsi teker teker Mengpo Salonu'na girmeye başladı. Kıdemlilerin her biri yanlarında öğrencilerini de getirmişti, öğrencileriyle oturdular ve hamurları yoğurup mantı yapmaya başladılar. Kardan adamlar ve ateş fareleri, kalabalığın içinde gezinerek onlara kavanozlarca tuz ve kırmızıbiber, tabak tabak soğan ve başka türlü türlü şeyler uzatıyorlardı.
 
Her masa heyecanla ve kahkahalarla cıvıldıyordu. Bir tek Kıdemli Yuheng'ın masası hariç---- öğrencilerin hepsi vardı ama hocaları eksikti.
 
Xue Meng etrafa bir süre bakındıktan sonra iç çekti: "Shizun'u özledim."
 
Shi Mei ona samimiyetle cevap verdi: "Shizun bize birkaç gün önce kutlamalarda eğlenmemizi ve Şeftali Çiçeği Kaynağı'nda kültivasyonumuz üzerinde iyice çalışmamızı öğütleyen ve inzivadan çıkar çıkmaz bizi görmeye geleceğini söyleyen bir mektup gönderdi ya?"
 
"Öyle söyledi ama işte inzivadan ne zaman çıkacak ki..."
Xue Meng hüzünle iç çekti, bakışları cansızca girişin önünde gezindi, sonra birdenbire ayağa kalktı, gözleri bir kedininki gibi irileşti ve kapının ardına baktı.
Xue Meng'ın yüzü soldu sonra renklendi, sonra baş döndürücü bir kırmızıya döndü, gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Heyecandan doğru düzgün konuşamıyordu: "Bu... Bu... bu..."
 
Mo Ran, Kıdemli Xuanji'nin yetiştirdiği ender ruhani yaratıklardan birinin havaya renk katması için etrafa salındığını ve Xue Meng'ın, bu tür yaratıklar konusunda deneyimi olmadığından fazla tepki verdiğini düşündü. Güldü: "Ne 'bu'?---- kendine bir bak, sanki ölümsüz görmüş gibisin---- bu kadar şaşılacak ne va-"
 
Neşeyle gülmeye devam ederken arkasını dönerek sıradan bir şekilde o tarafa baktı.
Ve cümlesini tamamlayamadı.
 
Girişin ardında, akşamın karlı karanlığında Chu Wanning dikiliyordu, beyaz kıyafetlerinin üzerinde parlak kırmızı bir pelerin vardı. Üzerindeki karı silkmek ve şemsiyesini koymak için zarifçe yana döndü, sonrasında kirpikleri yukarı kalktı ve altlarında bulunan parlak, narin zümrüdüanka gözlerini açığa çıkardı. Bakışları hafifçe onların üzerinde gezindi.
 
O tek bir bakış yüzünden, Mo Ran kendine tekrar gelene kadar kalbi hızla atmaya ve avuçları terle kaplanmaya başladı, hatta istemeden nefes alışverişi bile yavaşlamıştı.
 
Mengpo Salonu'ndaki sesler gittikçe azaldı. Genellikle, Chu Wanning ne zaman Mengpo Salon'nda belirse öğrenciler gürültü yapmaya pek cesaret edemezdi. Ayrıca uzun bir süredir inzivada olmasına rağmen şimdi yeni yıl arifesinde belirmesi, üstündeki kar taneciklerinin yüzünü daha parlak ve daha güzel, kaşlarını daha koyu ve daha zarif göstermesine neden olmuştu.  
 
Mo Ran ayağa kalktı, sessizce konuştu: "Shizun..."
 
Xue Meng doğruldu ve bir yavru kedi gibi heyecanla Chu Wanning'in kollarına koşarken "SHIZUN!!!!!" diye haykırdı.
Chu Wanning'in kıyafetleri, dışarıdaki buz gibi havadan dolayı serindi ama Xue Meng'ın yüz ifadesi, sanki erken baharda şeftali çiçeklerine dokunuyormuş veya yazın sonlarında ateşli kömürler tutuyormuş gibi sıcacıktı. Xue Meng nefes almak için bile durmayarak yüksek sesle haykırmaya başladı:
"Shizun, sonunda çıktın! Gitmeden önce seni göremeyeceğimizi sanmıştım ama anlaşılan yine de bizi seviyorsun!!!! Shizun, shizun..."
 
Shi Mei de yanlarına geldi ve saygıyla eğildi, yüzü neşeyle parıldıyordu:
"Shizun'un inzivadan çıkışını kutlarım."
 
Chu Wanning Xue Meng'ın kafasını okşadı ve Shi Mei'e bakarak onu başıyla onayladı: "Hocanız birazcık gecikti ama gelin de yeni yılı birlikte kutlayalım."
 
Chu Wanning ziyafetin önüne, yanında Xue Meng, karşısında ise Mo Ran olmak üzere oturdu.
 
Chu Wanning geldikten ve az önceki curcuna söndükten sonra öğrencilerin üçü de normal hallerine geri döndüler, Shizunları gibi dimdiklerdi. Masalarında garip bir sessizlik vardı.
 
Masada yepyeni bakır bir madeni paranın yanında, un, kıyma, yumurta ve bunlardan başka bir sürü malzeme duruyordu.
 
Aralarında yemek yapma becerileri en iyi olan kişi Mo Ran'dı. Bu yüzden talimatları veren kişinin o olmasını kararlaştırdılar.
"Şey, o zaman galiba kontrol bende." Mo Ran devam etti, "Shi Mei, en iyi wonton yapan sensin ve mantı harcı da pek farklı değil, iç harcını sen yapmaya ne dersin?"
 
Shi Mei bir süre tereddüt ettikten sonra konuştu: "Ya... Sonuçta biraz farklılar, pek iyi yapamayacağımdan korkuyorum."
 
Chu Wanning yanıtladı: "Yenilebilir olduğu sürece sorun yok, endişelenme."
 
Shi Mei gülümsedi: "Tamam o zaman."
 
"Xue Meng, sen bize su verip kolumuzu sıvamamıza falan yardım edebilirsin. Ayak altında dolaşma yeter."
 
Xue Meng: "..."
 
"Shizun'a gelince." Mo Ran sırıttı, "Shizun kenarda oturup güzel bir fincan çay içmeye ne der?"
 
Chu Wanning soğukça cevapladı: "Ben mantıları saracağım."
 
"Ah?" Mo Ran şaşkınlıkla haykırdı, iki kulağı da bozuldu mu yoksa diye düşünmeden edemedi. "Ne yapacaksın?"
 
"Mantıları saracağım dedim."
 
Mo Ran: "..."
 
Birden Mo Ran, iki kulağı da bozuk olsaydı daha iyi olurdu diye düşündü.
 


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


55   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   57 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.