Yukarı Çık




56   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   58 

           
Bölüm 57: Bu Saygıdeğer Kişi Senin Guqin Çalışını Bir Kez Daha Dinliyor
 
Beklenmedik bir şekilde, sarma tekniği biraz acemice olsa da, Chu Wanning'in mantısı hiç de fena değildi. O uzun parmaklarla yapılan mantılar, sevimli bir biçimde toparlaktı ve masada titizce dizili duruyordu.
Üç öğrencinin hepsi de afalladı.
"Shizun gerçekten mantı yapmayı biliyor..."
"Şu an rüya mı görüyorum?"
"Hem de bayağı iyi."
"Vay..."
 
Fısıltılı mırıldanışları tabii ki Chu Wanning'in kulaklarından kaçmadı. Chu Wanning dudaklarını bastırdı, kirpikleri anlaşılmaz bir şekilde kırpıştı ve her zamanki gibi ifadesiz olmasına rağmen kulaklarının uçları hafifçe pembeleşti.
Xue Meng sormadan edemedi: "Shizun, bu senin ilk mantı yapışın mı?"
"...Mn."
"O zaman, nasıl böyle güzel görünmelerini sağlayabildin?"
"... Golem yapmaktan pek bir farkı yok, sadece biraz kırıştırıyorsun, büyük bir şey değil."
 
Mo Ran tahta masanın ardından onu izlerken gittikçe kendi düşüncelerine daldı.
Chu Wanning'i yemek yaparken gördüğü tek an, önceki hayatında Shi Mei'in vefatından sonraydı. O gün, mutfağa gitmiş ve usulca Shi Mei'in uzmanlık alanı olan wontonlardan yapmaya başlamıştı.
 
Fakat wontonlar daha tencereye varamadan kendini kaybetmiş bir Mo Ran tarafından yere dökülmüş, kar rengi dışlarıyla zeminde yuvarlanmışlardı.
Mo Ran o wontonların yuvarlak mı düz mü, kötü mü iyi mi olduğunu hatırlamıyordu.
Hatırladığı tek şey Chu Wanning'in yüzündeki ifade, hiçbir şey demeksizin ona bakışı, üstünde kalan un, tuhaf bir şekilde yabancı gelen görünüşü, nedense ne yapacağını şaşırmış gibi gözüken suratıydı, hatta biraz da şapşal...
 
Mo Ran kızacağını düşünmüştü fakat Chu Wanning sonuçta hiçbir şey dememiş, sadece öne eğilip kafasını alçaltarak pis wontonları sessizce teker teker almış, bir araya toplamış, sonra da hepsini çöpe dökmüştü.
 
O zaman Chu Wanning'in kafasından tam olarak ne geçiyordu?
Mo Ran bilmiyordu; daha önce hiç bunu düşünmemişti, düşünmek de istememişti ve dürüst olması gerekirse düşünmeye cesaret bile edememişti.
 
Mantıların sarılması bitmişti ve küçük kardan adamlar mutfakta pişirilmesi için mantıları götürdü. Adete göre, Chu Wanning'in mantılardan birinin içine bakır bir madeni para koyması gerekiyordu, onu alan kişinin şansı yaver gidecekti.
Çok geçmeden kardan adamlar, pişmiş mantıların hepsini yanlarında tahta bir tepside acı ekşi sos da olmak üzere geri getirdi.
Xue Meng konuştu: "Shizun, lütfen ilk sen ye."
 
Chu Wanning teklifini geri çevirmedi. Çubuklarıyla bir tane mantı aldı ve kasesine koydu fakat mantıyı yemek yerine üçer tane daha mantı alarak Xue Meng'a Mo Ran'a ve Shi Mei'e verdi.
"Mutlu yıllar." Chu Wanning nazikçe konuştu.
Öğrencileri bir süreliğine şaşırdı ama sonra hepsi birden gülümsedi: "Shizun, mutlu yıllar."
 
Şansına, Mo Ran daha ilk mantısında bakır parayı ısırdı ve çatlattı. Tamamen hazırlıksız yakalanmıştı ve neredeyse dişini kırıyordu.
Yüzündeki acıyı gören Shi Mei güldü: "Desene, A-Ran'ın şansı bu sene kesinlikle yaver gidecek."
Xue Meng: "Tch, şanslı herif."
 
Mo Ran gözleri yaşlarla dolu bir şekilde konuştu: "Fifun, fen manfı fefmekte biğaf fafla iyi dfeğil mifin ya, iğkinfe buğdum..."
 
Chu Wanning: "Düzgün konuş."
 
Mo Ran: "Diğimi ıfığdım."
 
Chu Wanning: "..."
 
Mo Ran yanağını ovuşturarak Shi Mei'in ona uzattığı çaydan bir yudum aldı, acı az da olsa dindikten sonra hemen şakasına konuştu: "Haha yoksa Shizun bakır paranın hangi mantıda olduğunu aklında tutup bana özellikle mi verdi?"
 
"Rüyanda görürsün."
Chu Wanning soğukça konuştu, sonra kafasını öne eğerek yemeye başladı.
Mo Ran ona mı öyle geliyordu bilmiyordu fakat ılık mum ışığının altında, Chu Wanning'in yüzü hafifçe kırmızı görünmüştü.
 
Mantılardan sonra, aşçıbaşı tarafından hazırlanan ihtişamlı bir akşam yemeği sunuldu, tabak tabak et ve balık tüm masayı kaplıyordu.
Mengpo Salonu gittikçe daha da canlandı. Başköşede Xue Zhengyong ve Madam Wang, kardan adamlara her masaya kırmızı zarflar götürmelerini söylediler.
 
Küçük bir kardan adam ısrarla Chu Wanning'in dizine vurdu, ona bakarken göz olması gereken yerde bulunan iki küçük taş parçası yuvarlanıp duruyordu.
Chu Wanning gözlerini kırpıştırdı: "Hm? Ben de mi alıyorum?"
Kırmızı zarfı aldı, açtığında zarfın içinde bir avuç pahalı altın yaprak duruyordu. Bir an ne dese bilemedi, Xue Zhengyong'a baktı ve kaygısız adam da ona bakarak sırıttı, sonra elindeki şarap kadehini ona doğru kaldırdı.
 
Ne kadar şapşalca.
Ama yine de Xue Zhengyong gerçekten... gerçekten...
Chu Wanning bir süre ona baktıktan sonra dudaklarının kenarında hafifçe oluşan gülümsemeye engel olamadı. O da kendi kadehini sekt liderine doğru kaldırdı ve kadehi tek dikişte içti.
 
Chu Wanning altın yaprakları öğrencileri arasında paylaştırdı. Hepsi üçer kadeh içtikten sonra, sahnede durmaksızın devam eden gösterilerin de sayesinde, masadaki hava sonunda canlandı.
Bunun nedeni çoğunlukla, öğrencilerin Chu Wanning'e karşı hissettikleri korkunun azalmasındandı.
Chu Wanning'in alkol toleransı eskiden beri iyiydi.
 
"Shizun Shizun, izin ver de avuç içini okuyayım?"
İlk sarhoş olan kişi ise Xue Meng'dı.
Chu Wanning'in elini aldı ve gözlerinin önüne getirerek iyice incelemeye başladı. Vücudundaki üç bardak şarap olmasa asla böyle bir cesurluk yapamazdı. 
 
"Hayat çizgin uzun ama dengesiz, bu sağlığının pek iyi olmadığı anlamına geliyor." Xue Meng mırıldandı, "Hemen hasta oluyorsun."
Mo Ran güldü: "Bu bayağı doğru."
Chu Wanning ona kötü bir bakış fırlattı.
 
"Uzun ve ince bir yüzük parmağı, Shizun'un parayla olan şansı iyi."
 
"Ortak noktada üç çizgi, aşk çizgisi ucundan aşağıya inerek bilgelik çizgisi ile birleşiyor, bu genel olarak aşk için fedakarlık yapmaya yatkın olduğunu gösterir..." Xue Meng uzun bir süre ifadesizce avucundaki çizgiye bakmaya devam ettikten sonra kafasını kaldırıp sordu, "Doğru mu bu?"
 
Yüzü kül rengine dönen Chu Wanning sıktığı dişlerinin arasından tısladı: "Xue Ziming, canına mı susadın sen?"
 
Ama Xue Meng, içinde olduğu tehlikeyi sezemeyecek kadar sarhoş olduğundan sadece içten bir şekilde sırıttı ve avucuna bakmaya devam etti: "Ah, bir de, aşk çizgisi bir ada şeklini oluşturuyor, hem de hemen yüzük parmağının altında, Shizun senin insan zevkin korkunç... tamamıyla berbat..."
 
Chu Wanning onu yeterince dinlemişti. Elini hızla geri çekti ve gitmek için kıyafet kolunu düzleştirdi.
 
Mo Ran gülmekten ölmek üzereydi, karnını tutarak kıvrılmış, gürültüyle kahkahalar atıyordu ki birden Chu Wanning'in buz gibi ölümcül bakışlarıyla karşılaştı ve kahkahasını zorlukla bastırdı, bunun için harcadığı efor kaburgasını ağrıtmıştı.
 
Chu Wanning sinirle konuştu: "Sen neye gülüyorsun? Komik olan ne?"
 
Tam öfkeyle arkasını dönüp gidecekti ki Xue Meng onun kıyafet kolunu kavradı. Hemen sonrasında Xue Meng sarhoş bir şekilde Chu Wanning'i çekerek beline sarılıp kendisini onun kolları arasına gömdü ve alnı Shizun'unun kıyafetine yaslanmış bir vaziyette sevgiyle ona sokuldu, bunu gören Mo Ran'ın yüzündeki kahkaha anında yok oldu.
"Shizun..."  Gencin yumuşak, kadife gibi sesi biraz da şirinlik yaparak çıkıyordu, "Gitme~~ gel gel, bir bardak daha iç~"
Chu Wanning her an boğulacakmış gibi görünüyordu.
"Xue Ziming!! S-Sen ne yaptığını sanıyorsun, bırak beni!"
 
Tam o sırada, sahnedeki küçük kardan adamlar onlara doğru takırdadı. Anlaşılan Kıdemli Tanlang'ın kılıç dansı bitmiş, gösteri sırası Chu Wanning'e gelmişti. 
 
Ne yazık ki bu, salondaki tüm bakışların aynı anda Chu Wanning'e dönerek Kıdemli Yuheng'ın beline yapışan ve şımarık bir çocuk gibi onun kollarına sokulan sarhoş Xue Meng'ı gördüğü anlamına geliyordu. Öğrenciler tam anlamıyla şaşkına döndü, hatta bir tanesi çubuklarını ters tutuyor, tüm gözler kırpılmaksızın onların tarafına bakıyordu.
 
Chu Wanning: "..."
Bu an, kısa bir süreliğine de olsa son derece tuhaftı; Kıdemli Yuheng ne kalkabiliyor ne de oturabiliyordu, Xue Meng'ın onu tutuşundan dolayı durduğu yerde kaskatı kilitlenmişti.
 
Uzun bir sessizlik geçti, sonra Mo Ran'ın tarafından iki tane kuru, zorla çıkarılmış gülüş sesi geldi: "Hadi ama Xue Meng, bu yaşında hala şımarık mı davranıyorsun?" Ona doğru uzandı ve onu çekmeye çalıştı, "Hadi artık bırak, Shizun'a yapışma öyle."
 
Xue Meng isteyerek şımarıklık yapmıyordu, hatta alkol etkisini kaybettiğinde bu olanları hatırlarsa muhtemelen kendini tokat manyağı yapacaktı.
 
Ama şu anda o kadar sarhoştu ki tüm mantığını kaybetmişti ve Mo Ran sonunda onu Chu Wanning'in üzerinden çekene kadar onu uzun bir süre çekiştirmek zorunda kalmıştı.
 
"Otur. Bu hangi rakam?"
 
Kaşları çatılı, Xue Meng Mo Ran'ın tuttuğu tek bir parmağa zorlukla gözlerini kıstı: "Üç."
 
Mo Ran: "..."
 
Shi Mei güldü ve onunla uğraşmadan edemedi: "Ben kimim?"
 
"E yani, sen Shi Mei'sin." Xue Meng sabırsızca gözlerini devirdi.
 
Mo Ran da katıldı: "O zaman ben kimim?"
 
Xue Meng bir süre kötü kötü ona baktı, sonra konuştu: "Köpek."
 
"..." Mo Ran kükredi, "Xue Ziming sana yediririm o kelimeleri!"
 
Birden, yakın bir masadan Sisheng Zirvesi'nin başka bir öğrencisi--- ya doğuştan cesurdu ya da alkol yüzünden o da sağduyusunu kaybetmişti--- Chu Wanning'e işaret etti ve neşe içinde yüksek bir sesle sordu: "Hey genç efendi, şuraya bak, o kim?"
 
Xue Meng, hakiki bir hafif içiciydi*, hatta daha fazla oturamıyordu. Masanın üzerine yığıldı, yanağını bir elinin içine koydu, sonra uzun bir süre iyice Chu Wanning'e baktı.
*ÇN: Alkol kaldıramayan ve hemencecik sarhoş olan kişilere denir. Lightweight. 
 
Chu Wanning: "..."
 
Xue Meng: "..."
 
Chu Wanning: "..."
 
Xue Meng: "..."
 
Bakışlarının karşılıklı kilitlenmesi uzun bir süreliğine devam etti fakat tam herkes Xue Meng'ın kendinden geçeceğini düşünürken Xue Meng birden dişlek bir şekilde sırıttı ve tekrardan Chu Wanning'in kıyafet kolunu kavradı.
 
"Ölümsüz-gege."
 
Bu kelimeler netti ve yanlış anlaşılması imkansızdı.
Öğrencilerin hepsi: "..."
 
"Pfft."
İlk gülmeye başlayanın kim olduğunu anlamak mümkün değildi fakat sonra herkes kontrolünü kaybederek ona katıldı. Chu Wanning, yüzü kasvetli ve çabuk sinirlenen birisi olsa da, öğrenciler, eğer herkes aynı anda gülerse Chu Wanning'in Tianwen'i çıkarıp burada bulunan herkesi kırbaçlayamayacağını düşündüler. Ve böylece neşeli Mengpo Salonu kahkahayla kükredi, etin ve içkinin üstüne, herkes birden katılıyor, kargaşaya kargaşa katıyorlardı.
 
"Haha, ölümsüz-gege."
 
"Kıdemli Yuheng çok güzel olduğundan ölümsüze de benziyor."
 
"Bana sorarsan, bilinen bir sözü dile getirmem gerekecek. Onu her gördüğümde düşündüğüm bir söz."
 
Birileri sordu: "Ne sözü?"
 
"Senin üstündeki üç kat kardan başka, göğün altında beyaz giymeye kim yaraşır."
 
"... Çok kültürsüzsün."
 
Chu Wanning'in yüzü her türlü renge girip çıktıktan sonra, en sonunda sahte bir soğukkanlılık takındı ve hiçbir şey duymamış gibi davrandı.
Herkesin uzaktan ona saygı göstermesine alışıktı fakat şenlik havasından ve şarabın bolluğundan doğan bu ani yakınlık tamamen şaşıp kalmasına neden olmuştu. Bu tür bir durum karşısında, nasıl bir tepki vereceğini hiç bilmiyordu, bu yüzden yapabildiği tek şey, dışarıya aslında hiç de hissetmediği bir sakinliği yansıtmak olmuştu.
Fakat kulaklarındaki pembelik, yakışıklı yüzündeki soğuk ifadeye ihanet ediyordu.
 
Mo Ran bunu fark etti. Dudaklarını bastırdı ve bir şey demedi ama nedense, tüm göğsünü gıcık bir kıskançlık dalgası bastı.
Chu Wanning'in güzel görünüşünü kabullenmiyor değildi fakat o da herkes gibi Chu Wanning'in güzelliğinin bir bıçağın kenarı gibi keskin türden olduğunu, gülümsemediğinde buz gibi soğuk olup başkalarının ona yaklaşmamasına neden olduğunu çok iyi biliyordu.
 
Kendisinin geri ve dar bakış açısından, Chu Wanning bir tabak nefis, aromatik, kızartılmış et gibiydi ama pis, kırık dökük bir kutuya konmuştu ve bu dünyada bu kutuyu açıp da içindeki lezzeti tadan tek kişi oydu. Bu yüzden, başka birisinin bu lezzeti keşfedip salyalarını akıtmasından endişelenmesine gerek yoktu.
 
Fakat bu akşam, ateşten çıkan sıcaklıkla ısınan ve tüm o ısıtılmış şarap yüzünden çakırkeyif olan bir sürü göz, önceden kimsenin dikkatini bile çekmeyen o kutuya dönmüştü.
Mo Ran birdenbire gerildiğini hissetti. Kutuyu örtmek ve onun yiyeceğine sulanan bu insanlardan, tıpkı sinir bozucu sinekleri ezip kovduğu gibi kurtulmak istiyordu.
 
Ama sonra bir şeyi hatırladı; bu hayatında, kızarmış et ona ait değildi. Onun elleri, berrak, yarı saydam wontonlarla doluydu ve ete sulanan kurtları kovacak zamanı da yoktu.
 
Chu Wanning'in gerçekten diğer tüm kıdemliler gibi yeni yıl gösterisi hazırlamış olması Mo Ran'ı ve diğerlerini şaşırttı; bu bir guqin gösterisiydi. Öğrencilerin gözleri hayranlıkla doluydu, birisi fısıldadı: "Kıdemli Yuheng'ın guqin çalmayı bildiğini kim bilebilirdi ki..."
 
"Hem de çok iyi çalıyor, etin tadına bakmayı bile neredeyse unutuyordum."
 
Mo Ran orada hiçbir şey demeksizin oturuyordu. Xue Meng bir süre önce uykuya dalmıştı, masada yayıldığı yerde yatarken nefes alışverişi derinden ve düzenli geliyordu. Mo Ran elinin yakınındaki şarap kabını alıp kendi kadehini doldurduktan sonra sahnedeki kişiyi izleyerek düşüncelere daldı ve kadehini yudumladı.
Göğsündeki gıcık his gittikçe daha da kötüleşiyordu.
 
Önceki hayatında, Chu Wanning Yeni Yıl şenliğinde hiçbir şey çalmamıştı.
Guqin'i çalarken nasıl göründüğünü sadece sayılı kişi biliyordu.
Chu Wanning'in Mo Ran tarafından tutsak tutulduğu zamanlar, avluda pavlonya tahtasından yapılma bir guqin vardı. Bir gün, belki de sinirlerini yatıştırmak için guqinin önüne oturmuş, gözlerini kapamış ve bir şarkı çalmaya başlamıştı.
Guqinin sesi havada yayılıyor, kuşları, kelebekleri ve benzerini kendine çekiyordu. Mo Ran döndüğünde, onu karşılayan manzara ise, avluda Chu Wanning'in tarif edilemeyecek kadar asil ve huzurlu profiliydi..
 
Peki o, o zaman ona ne mi yapmıştı?
Ah, doğru.
Onu altına bastırmış ve guqinin yanında sikmiş, ay ışığı gibi soğuk ve saf olan o adamın tam orada, avluda, ırzına geçmişti. Mo Ran yalnızca kendi zevkinin peşinde, Chu Wanning'in çektiği acıyı ve sıkıntıyı zerre kadar umursamamış, mevsimin çoktan kış olmasına bile aldırış etmemişti; ve soğuğu kaldıramayan Shizunu, kıyafetleri yırtılmış ve parçalanmış bir şekilde o buz gibi taş zeminde öylece yatmış, gerçekten daha fazla dayanamayana kadar becerildikten sonra bayılmıştı.
Sonrasında ise, aylar süren özel ilgiye rağmen Chu Wanning yine de tamamen iyileşmemişti.
 
O zaman Mo Ran ona soğuk bir şekilde konuşmuştu: "Chu Wanning, bugünden sonra başkalarının önünde guqin çalman yasak. Hiçbir fikrin var mı, çalarkenki görünüşünün ne kadar..."
Dudaklarını birbirine bastırdı fakat doğru kelimeleri bulamadığından cümlesini tamamlayamadı.
Ne kadar ne?
Görünüşü net bir şekilde huzurlu ve asildi ama nedense bu, ona o kadar çekici gelmişti ki tüm öz kontrolünü kaybetmesine sebep olmuştu.
 
Chu Wanning bir şey demedi, dudakları solgun, gözleri kapalıydı, o bir çift kaş haşin bir şekilde çatılmıştı.
 
Mo Ran bir elini kaldırdı ve bir an tereddüt ettikten sonra kaşlarının arasındaki sıkıca kırışmış boşluğa dokundu. Taxian-Jun'ün hareketleri hemen hemen nazikti fakat sesi yine de soğuk ve acımasızdı.
"Eğer beni dinlemezsen, bu saygıdeğer kişi seni yatağa zincirler ve sen de bu saygıdeğer kişiyle yatmaktan başka hiçbir şey yapamazsın. Bu saygıdeğer kişinin yapmayacağını düşünme."
 
O zaman Chu Wanning ona nasıl bir cevap mı vermişti?
Mo Ran kadehinden bir yudum daha aldı, sahnedeki kişiyi izlerken melankolik anılarını hatırlamaya devam ediyordu.
 
Emin değildi; belki de hiçbir şey dememişti.
Ya da gözlerini açıp soğukça---
"Defol git buradan." demişti.
 
Artık eskisi kadar net hatırlayamıyordu.
O hayatında, Chu Wanning ile o kadar uzun süre, o kadar farklı olaylar yaşamıştı ki artık çoğu şey bulanıklaşmaya başlamıştı.
Sonuç olarak, aynı bir canavar gibi, bildiği tek bir şey vardı; Chu Wanning ona aitti. Onu sevmese de Chu Wanning hala onun kopartması ve kirletmesi için yaşıyordu. Chu Wanning'i bir başkasının görmesindense, bir canavar gibi onu kendi elleriyle parçalara ayırmayı, kaburgasını ısırıp organlarını yırtıp kopartmayı yeğlerdi.
 
Şehvetinde Chu Wanning'in kanının gezmesini, kemiklerinde onun lanetini taşımayı ve vücudunun onun tutkusu ile dolup taşmasını istiyordu.
 
O hep çok erdemli ve dokunulmaz değil miydi?
Peki ya en sonunda ne olmuştu? Dünyadaki kötülerin de kötüsü için bacaklarını açmak, en acımasız zalimin yatağında yayılmak, canının onun o hararetli silahıyla alınmasını deneyimlemek zorunda kalmamış mıydı? Mo Ran onu kirletmiş, onun hem içini hem dışını, her yerini pisletmişti.
Parçalanmış kıyafetlerin tekrar giyilmesi de pek kolay değildi. 
 
Mo Ran gözlerini kapadı, parmak eklemleri bembeyazdı, kalbi deli gibi atıyordu.
Hatıralarının derinlerine çekilmiş, yılbaşı arifesi eğlencelerinin canlı seslerini veya Chu Wanning'in guqininden çıkan huzur verici sesleri daha fazla duyamaz hale gelmişti.
 
Zihninde kalan tek ses, geçmişten gelen ve bir akbaba gibi öten acımasız, çılgın bir sesti.
 
"Cehennem çok soğuk. Chu Wanning, mezarıma seni de götüreceğim."
 
"Evet doğru, sen tanrısın, sen herkesin ışığısın, herkesin. Xue Meng, Mei Hanxue, tüm halk, hepsi, senin onları aydınlatmanı bekliyor. Chu-zongshi, ne kadar da azizsin." Tatlıca güldü, güldü de güldü, ta ki sonunda aniden ikiye ayrılmış bir ruh gibi zalimleşene kadar, sonra kükredi, "Ama peki ya ben! Beni hiç aydınlattın mı! Bana hiç sıcaklık verdin mi? Bana verdiğin tek şey vücudumdaki bu yaralar! Ne kadar da azizsin, Chu Wanning!"
 
"Senin vücudun bana ait, hayatın da. Sen onların ateşi olmak istiyorsun ama ben seni mezarıma götüreceğim, benim ölü vücudumdan başka hiçbir şeyi aydınlatmamanı sağlayacağım. Senin de benimle birlikte çürüyüp gitmeni istiyorum."
 
"Yaşamak veya ölmek sana kalmayacak..."
 
Birden gürültülü bir tezahürat ve alkış sesi yükseldi.
Mo Ran'ın gözleri hızla açıldı. Sırtı soğuk terle kaplıydı.
Gösteri bitmişti ve öğrencilerin hepsi hevesle alkışlıyordu. Kalabalığın içinde oturan Mo Ran, görüşünün titreştiğini, gidip geldiğini ve bulandığını fark etti. Chu Wanning'in, elinde pavlonyadan yapılma guqini taşıyarak yavaşça o tahta basamakları inişini izledi.
 
O anda, Mo Ran hayatında ilk kez, birdenbire, olan her şeyin aslında çok absürt olduğunu hissetti, geçmişteki kendisi gerçekten de deli olmalıydı.
 
Chu Wanning aslında kötü bir adam değildi... bunların hepsini... tam olarak neden yapıyordu ki?
 
Yutkundu, alkolün boğazından aşağı inerkenki yakışını hissetti ama şaşkınlığı bir gıdım bile azalmamıştı, bitkin ve kafası karışık bir şekilde en sonunda sarhoş bir belirsizliğe daldı.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


56   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   58 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.