Yukarı Çık




57   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   59 

           
Bölüm 58: Bu Saygıdeğer Kişinin Kafası Biraz Dumanlı
 
Aslında, Mo Ran'ın içkiyle arası genelde iyi olurdu.
Fakat bu gece, kaygılarını gizlemek ve hissetmediği bir umursamazlığı takınmak için tam beş kavanoz beyaz armut çiçeği şarabı devirmiş, bilinci bulanıklaşana kadar sırıtıp durmuştu.
 
Shi Mei tarafından odasına yarı sürüklenip yarı taşındıktan ve yatağa yığıldıktan sonra, Mo Ran'ın boğazı Shi Mei'in adını söylemek istercesine hareket etti.
Ama alışkanlık korkulası bir şeydi.
Geçmişte geçen tüm o yıllar boyunca, yanında olan kişi, kalbinin ay ışığı değil de bakmaktan usandığı o sivrisinek kanıydı.
Ağzından çıkan isim, hep nefret ettiğini düşündüğü kişininkiydi.
 
"Chu Wanning..."
Dediği şeylerin hepsi ağzından karmakarışık çıkıyordu.
"Wanning... Ben..."
 
Shi Mei duraksadı ve kapının yanında dikilen Chu Wanning'e baktı.
Chu Wanning Xue Meng'ı odasına taşımış, elindeki bir kase ayıltıcı çorba ile tam içeri giriyordu ki Mo Ran'ın sayıklamalarını duydu.
Bu şoktan hemen sonra ise kendisini yanlış duyduğuna ikna etti.
Ne de olsa Mo Ran ona her zaman Shizun derdi. Hadi Chu Wanning dese neyse ama Wanning demesi----
 
Kırmızı Nilüfer Pavilyonu'nda, birbirlerine sarılarak uyudukları, uyku halindeki Mo Ran'ın ona net bir şekilde "Wanning" dediğini işittiği, sonrasında ise Mo Ran'ın onun dudaklarına, bir yusufçuğun suya değişi kadar kısa bir öpücük kondurduğu geceyi hatırladı.
 
Yoksa, az da olsa Mo Ran'ın kalbinde...
 
Daha köklenmeyi bile başaramayan o düşünceyi boğarak bastırdı.
Chu Wanning hep açık sözlü ve kararlı birisi olmuştu. Bir tek, gönül meseleleri hariç; gönül meselelerinde, zamanını boşa harcayan bir korkak olduğunu çok iyi biliyordu.
 
"Shizun." Shi Mei'in eşsiz zarafetteki parlak gözleri belirsizlikle ona baktı,
"Sen..."
 
"Hm?"
 
"... Aslında, yok bir şey. Shizun madem A-Ran'a bakmak için burada, ben, ben gidiyorum."
 
Chu Wanning konuştu: "Bekle."
 
"Shizunun başka talimatları mı var?"
 
Chu Wanning konuştu: "Siz Şeftali Çiçeği Kaynağı'na yarın mı gidiyorsunuz?"
 
"...Mhm."
 
Chu Wanning'in yüzünde pek bir ifade yoktu. Tekrar konuşana kadar bir süre geçmişti: "Git dinlen. Orada birbirinize göz kulak olmayı unutmayın, ve---"
 
Duraksadı ve sonra, konuştu: "Çabuk dönün."
 
Shi Mei ayrıldı.
Chu Wanning yatağın yanına doğru yürüdü, Mo Ran'ı destekleyip ona ayıltıcı çorbayı kaşık kaşık içirirken yüzü hissizdi.
Mo Ran ekşi tattan hoşlanmadı ve çok geçmeden içtiğini dışarı çıkardı. Ama yine de biraz ayılmıştı, yarı uykulu bir şekilde gözlerini açtı ve Chu Wanning'e uzun uzun baktı. Mırıldandı: "Shizun?"
 
"Mn. Buradayım."
 
"Pfft." Nedense birden gülmeye başladı, konuşurken gülüşü gamzeleriyle çevrelenmişti,
"Ölümsüz-gege."
 
Chu Wanning: "..."
Mo Ran bunun hemen sonrasında pat diye yatağa, karnının üstüne yığıldı.
Chu Wanning hasta olacağından endişelenerek yanında durdu, arada bir battaniyesini örterek onu tekrar içine tıkıştırdı.
 
Odanın dışarısında daha bir sürü öğrenci uyumamıştı, ayakta kalıp yeni yıl geri sayımını bekliyorlardı. Çoğu, gruplar halinde toplanmış sohbet ediyor, gülüyor, pai gow* oynuyor ya da sihirbazlık numaraları yapıyordu. 
*ÇN: Bir tür domino oyunu.
 
Sadakat Salonu'nun önünde sarkan kum saati yılın değiştiğini simgeleyerek akmayı bittiğinde, öğrenciler hızla dışarı koşuştu ve bir sürü havai fişek ile maytap yakmaya başladılar, gece göğü anında gümüşi çiçeklerle ve ateş dallarıyla doldu.
 
Dışarıdaki sağır edici sesler, Mo Ran'ı belli belirsiz uykusundan uyandırdı.
 
Bir gözünü zorlukla açtı ve seğiren şakağına bir elini bastırdı ancak onu karşılayan manzara, yatağının yanında oturan bir Chu Wanning idi; yakışıklı yüzü soğuk ve hissizdi. Chu Wanning onun uyandığını görünce hafifçe konuştu: "Ses mi uyandırdı?"
"Shizun..."
Tamamen ayıldı ve beklenmedik bir şekilde irkildi.
Neden ona bakan kişi Chu Wanning'di? Shi Mei neredeydi?
Uykusunda söylememesi gereken bir şeyler söylememişti değil mi?
 
Mo Ran, Chu Wanning'in yüzüne temkinli bir bakış attı ve ancak sıra dışı bir şeyin olmadığını gördüğünde rahat bir iç çekebildi.
Havai fişeklerin çıtırtı sesleri dışarıda devam ediyordu. İki kişi bir süre garip garip birbirlerine baktılar.
 
Chu Wanning: "Gidip havai fişekleri izlemek ister misin?"
Mo Ran: "Shi Mei nerede?"
İki soru da neredeyse aynı anda sorulmuştu.
Artık sözlerini geri almak için çok geçti.
 
Mo Ran'ın gözleri fal taşı gibi açıldı, şaşırmıştı, sanki onu tanımıyormuş gibi uzun süre ona baktı.
 
Bir an sessizlikle geçti ve sonra Chu Wanning umursamazlıkla ayrılmak için ayağa kalktı, kapıda arkasını döndü ve konuştu: "Herkes yeni yılı kutluyor, yani büyük ihtimalle daha uyumamıştır. Gidip onu aramalısın."
 
Başka ne olabilirdi ki. Ne de olsa berbat bir mizacı vardı. Tüm cesaretini toplayıp onu havai fişekleri izlemeye davet etse de tabii ki reddedilecekti.
En baştan sormamalıydı, ne kadar da utanç verici.
 
Chu Wanning Kırmızı Nilüfer Pavilyonu'na döndü ve yıl boyunca çiçekleri açık kalan haitang ağacının altına tek başına oturdu. Orada, yapayalnız, omuzları bir pelerinle örtülü bir şekilde, gece göğünün içinde açılan çiçekleri seyretti.
Uzakta, öğrenci odaları sıcacık aydınlatılmıştı, neşeli gülüşlerinin sesi havada yayılıyordu fakat bunların hiçbiri onu ilgilendirmezdi.
 
Buna uzun bir süre önce alışmış olmalıydı.
Ama bir nedenden ötürü, göğsü çok boğucu hissediyordu.
Belki de başkalarının eğlencesi, onun kendi yalnızlığına çekilmesini zorlaştırıyordu.
 
Sessizce havai fişeklerin havada açılışını seyretti, bir, iki, birbirlerine mutlu yıllar dileyen insanların seslerini dinledi, üç, beş.
 
Ağaca yaslanarak gözlerini kapadı, biraz yorgun hissediyordu.
Ne kadar geçtiğini bilmiyordu ama birdenbire bariyere davetsiz bir girişin olduğunu hissetti.
 
Kalbi titredi ama gözünü açmaya cüret edemedi. Biraz kesik kesik gelen bir nefes sesi işitti ve o tanıdık ayak seslerini. Ayak sesleri pek uzağında olmaksızın duraksadı.
 
Genç adamın sesinde tereddüdün izi vardı.
"Shizun."
Chu Wanning: "..."
 
"Yarın gidiyorum."
 
"..."
 
"Geri dönmem bayağı uzun sürecek."
 
"..."
 
"Açıkçası, bu gece önemli bir şey yok ve yarın erken kalkmamız gerektiğinden Shi Mei çoktan uyumuştur diye düşündüm."
 
Ayak sesleri daha da yaklaştı ve oldukça yakınında durdu.
 
Mo Ran konuştu: "Yani, hala istiyorsan, ben..." Ağzını açtı fakat cümlesinin geri kalanı, özellikle büyük bir havai fişek patlaması tarafından yutuldu. 
 
Chu Wanning'in kirpikleri yukarı bakarak kırpıştı. Arkası, gece göğünde bulunan bir ırmak dolusu görkemli yıldız tarafından aydınlatılan genç adam, biraz zavallı biraz da çekingen bir vaziyette önünde dikiliyordu.
 
"..."
Chu Wanning hep gururlu olmuştu. Acıma hissinden doğan bir birliktelik umurunda bile değildi. Ama şu an ona baktığında, reddediş kelimeleri birden ağzından çıkamayıverdi.
 
Belki de şarap onu da etkilemişti.
Chu Wanning göğsünde bir acı, ama aynı zamanda da bir sıcaklık hissetti.
 
"Madem buradasın, gel yanıma otur." Sonra yumuşakça ekledi, "Seninle izleyeceğim."
 
Hissiz bir yüz ifadesiyle gökyüzünü seyrediyordu fakat kıyafet kolunun içinde gizlenen parmakları tedirginlikle kıvrılmıştı. Yanındaki kişiye yakından bakmaya cüret edemiyor, onun yerine gözlerini, yukarıdaki havai fişeklere ve parlayan ihtişamın saçıldığı uçsuz gece göğüne dikiyordu.
 
Chu Wanning sessizce sordu: "Bu günlerde herkes iyi mi?"
 
"Mhm." Mo Ran cevapladı, "Küçük sevimli bir shidi ile arkadaş olduk, daha önce Shizun'a gönderdiğimiz bir mektupta bahsetmiştik hani. Shizun'un yarası nasıl?"
 
"Önemli bir şey değil. Kendini suçlama."
 
Gökyüzünde bir havai fişek patladı ve göz kamaştırarak saçıldı.
O gece, havai fişekler ve fenerler gökyüzünü aydınlattı, maytaplar ara vermeksizin çatırdadı ve dumanın hafif kokusu karlı havayı doldurdu. İkisi, yeni yılı çiçek açmış ağacın altında karşıladılar; Chu Wanning pek konuşmayan bir adamdı ama Mo Ran konuşacak bir şeyler aramıştı, ta ki eninde sonunda bitkin düşüp uyuyakalana kadar.
 
Ertesi sabahın erken saatlerinde Mo Ran uyandı, hala ağacın altında, kafası Chu Wanning'in kucağındaydı ve üstünde ağır ama yumuşak bir kürk örtülüydü. Bu, Chu Wanning'in ateş tilkisinden yapılma kürküydü, pürüzsüz ve zarif yapılıydı.
Biraz irkilerek Mo Ran yukarı baktı ve Chu Wanning'in, ağacın gövdesine yaslanarak derin bir uykuda olduğunu gördü. Uzun kirpikleri yanaklarına düşüyor, her nefes alışında esintideki kelebekler gibi titreşiyorlardı.
 
Yani cidden böyle ağacın altında uyumuşlar mıydı?
Böyle bir şey tam olarak nasıl gerçekleşebilmişti ki?
Chu Wanning'in takıntılı yapısına bakılırsa ne kadar bitkin olursa olsun uyumak için çoktan odasına gitmiş olması gerekirdi. Ağacın altında böyle umursamaksızın uyumayı nasıl tercih etmişti? Ayrıca, bu kürkten pelerin...
 
Bununla üstünü mü örtmüştü?
 
Mo Ran doğruldu, mürekkep siyahı saçı hafifçe dağılmıştı. Ne yapacağını bilemeyerek Chu Wanning'in pelerininin içinde, öylece bakakaldı.
 
Dün gece o kadar da sarhoş değildi. Bazı şeyler ne kadar bulanık olsa da çoğu şeyi az çok hatırlayabiliyordu.
Chu Wanning ile yeni yılı birlikte karşılamak için Kırmızı Nilüfer Pavilyonu'na koşuşu bile, bilinçli bir seçimiydi.
Bir zamanlar bu adamdan açık açık nefret ediyordu fakat o, "gidip havai fişekleri izlemek ister misin?" diye sorduğunda ve kimsesizce kafasını eğerek arkasını dönüp gittiğinde---
Sahiden de kalbinde bir acı hissetmişti...
 
Zaten uzun bir süre birbirlerini görmeyeceklerini, bu hayatında ona karşı pek bir kininin olmadığını, ve Chu Wanning'in çok yalnız olduğunu düşündü; hem, ara sıra ona sabaha kadar eşlik etmesi pek de büyütülecek bir şey değildi.
Ve böylece utanmadan yanına gelmişti.
 
Şimdi düşününce kendisinin gerçekten de çok...
 
O daha düşüncesini tamamlayamadan Chu Wanning uyandı.
 
Mo Ran kekeledi: "Shizun."
"...Mn." Chu Wanning şakağını ovuşturdu, daha yeni uyandığından kaşları hafifçe çatılmıştı, "Sen... Daha gitmedin mi?"
"Ben, ben yeni uyandım."
Son zamanlarda nedense, Chu Wanning'in o hissiz yüzünü her gördüğünde, onun o tatlı dili düğümleniveriyordu.
 
Mo Ran bir anlığına kaskatı kaldı, sonra birden hala Chu Wanning'in pelerinini giydiğini hatırladı. Aceleyle çıkardı ve diğer kişinin üstüne sarmaya çalıştı.
 
Pelerini onun omzuna örterken Mo Ran, ne kadar kat kat giyinmiş olsa da Chu Wanning'in kıyafetlerinin, üstünde pelerin olmadan tüm bu karın içinde yine de birazcık ince kaldığını fark etti.
 
Bu düşünce, hareketlerinin daha da aceleye gelmesine neden oldu ve püskülden bağı sarmaya çalışırken yanlışlıkla kendi parmağını düğümledi.
 
Mo Ran: "..."
 
Chu Wanning ona baktı ve düğümü çözmek için uzandı, konuştu: "Kendim yaparım."
 
"...Tamam."
Sonra da mırıldanarak ekledi: "Özür dilerim."
 
"Sorun yok."
 
Mo Ran ayağa kalktı ve tereddüt içinde konuştu: "Shizun, benim gidip toplanmam ve kahvaltı etmem lazım, sonra da yola çıkacağım."
 
"Mn."
 
"...Birlikte kahvaltı edelim mi?" Pah! Bunu dedikten hemen sonra olduğu yerde dilini ısırıp ölmek istemişti! Sorunun neydi onun! Bunu neden yapmıştı!
 
Belki de bunu sorduktan sonra Mo Ran'ın yüzünde beliren pişmanlığı gördüğünden, Chu Wanning duraksadı, sonra konuştu: "Es geçeceğim. Sen git."
 
Mo Ran daha fazla kalırsa daha ölçüsüz bir şey soracağından korkuyordu ve konuştu: "Ben, ben gidiyorum o zaman."
 
Chu Wanning: "Tamam."
 
Mo Ran gittikten sonra Chu Wanning bir süre daha ağacın altında oturmaya devam etti, sonra yavaşça kalktı, destek için bir eli ağacın gövdesinde duruyordu ama daha fazla kıpırdayamadı.
 
Bacakları, tüm gece Mo Ran için yastık hizmeti verdiğinden tamamen uyuşmuştu; karıncalanmadan dolayı zerre kadar yürüyemiyordu.
 
Kan dolaşımı normale dönene kadar orada uzun bir süre kasvet içinde dikili kaldı, ve sonunda topallayarak içeri girdi.
Haitang ağacı onu kardan ne kadar korumuş olsa da, öyle buz gibi soğuk bir havada tüm geceyi dışarıda geçirdiği için, beklenildiği gibi, hasta olmuştu.
 
"Hapşuu!"
Hapşırdı, gözlerinin kenarları çoktan kızarmaya başlamıştı.
Burnunu bir mendille örterek Chu Wanning düşündü, kahretsin... ben muhtemelen... hasta oldum...
 
Kıdemli Yuheng.
Üç kutsal silahın sahibi ve kültivasyon dünyasında tüm sektler tarafından en çok rağbet gören yüce zongshi. Tianwen'in yalnızca görünüşü bile dört denizi terbiye eder, kıyafetlerinin beyazı dünyadaki tüm renkleri mağlubiyete uğratırdı.
Bu kadar etkileyici bir kişilikti, dönemin en güçlü kültivatörü olduğu bile söylenebilirdi.
 
Ne var ki, en güçlü insanın bile bir zayıflığının oluşu kaçınılmazdı. Chu Wanning'in zayıflığı, soğuğa dayanamaması ve maruz kaldığında hemencecik hastalanmasıydı. Bu nedenle, Mo Ran ve Shi Mei Sisheng Zirvesi'nden yola koyulduklarında, Chu-Zongshi, hapın etkisini yitirmesiyle yeniden küçülmüş, bir de bunun üzerine, durmaksızın burnunu çekip hapşırmaya başlamıştı.
 
Ve böylece, kuş tüyü kabilesi, onlara eşlik etmek için öğle vakti yanlarına vardıklarında, tamamen sağlıklı olan Xue Meng, Mo Ran ve Shi Mei'in yanında, bir de hapşırmayı bir türlü bırakamayan acınası küçük shidi "Xia Sini" ile karşılaştılar.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


57   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   59 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.