Yukarı Çık




Sonraki Bölüm   2 

           
"Ne görüyorsun?"

"Cesetlerden bir dağ. Kandan bir deniz."

"Neden geldin?"

"Öldürmek için."

"Jing Lin." Gerçek Buda merhamet ile bakışını alçalttı. "Geri dön ve kurtuluş yakındır."*

*Orijinali: 'Garez denizinin sınırı yok, kıyıyı görmek için dön.' Anlamı: tövbe etmek için asla geç değil; tövbe et ve kurtuluşa eriş.

Jing Lin başını kaldırdı ve vücudundan bir ışık yayıldı. Gözleri soğuktu ve kıyafetleri kana bulanmıştı. Kılıcının ucu sarkıyor ve yeri çiziyordu. Engin bir kan deniziyle sarılıydı, yukarıda ise sayısız tanrılar ve Budalar.

"Çok geç," dedi Jing Lin hafifçe.

Jing Lin merdivenlere ayak bastı ve bulutların arasındaki üç bin zırhlı savaşçı aynı anda geri çekildi. Attığı her adımla üç bin savaşçı da geri gitti. Onunla yüzleştiklerinde herkes, kışın bir cırcır böceği kadar sessizdi.* Tek bir adamdan ibaretti ama Cennet ve Yeryüzü tanrıları çetin bir düşmanla yüz yüzeymiş gibi davrandılar. Öylesine dolaşmaya çıkmış gibi yavaşça yürüyordu. Sanki hala o herkesin aşina olduğu eski Lin Song'du.

*kışın cırcır böceği kadar sessiz: korkudan sessiz kalmak.

Fan Tan Nilüfer Gölü dalgalandı, dökülen kan damlalarından bulanıklaşıyordu. Li Rong, Cennetin Üç Bin Zırhlı Savaşçısı'nın komutanı, elinde uzun bir mızrakla nilüfer gölünde diz çöktü ve boğuk bir sesle bağırdı, "Jing Lin, bunu neden yapıyorsun? Gün bitti mi gidecek hiçbir yerin olmayacak. Ne denli nefret ve kin besliyorsun? O kişi suçlu olsa bile ceza için Dokuzuncu Cennet'e teslim edilmeli. Neden bir şey demiyorsun? Neden asla bir şey demiyorsun? Hep kendi yolumda gideceğim diye didiniyorsun, dostların ve müttefiklerince yalnız bırakılıp terk edilme uğruna hem de. Jing Lin--!"

Li Rong kan kustu. Gözleri kırmızıydı ve her yanı titriyor, hıçkırıklara boğuluyordu. 
"--Yaşamak istemiyor musun?"

Jing Lin çoktan merdivenin son basamağına ulaşmıştı. Sanki bütün sıcaklığını, hassas duygularını çekip koparmış, geride kemikleri donduran bir soğukluk bırakmıştı. Arkasındaki rahipler bir ağızdan sutralar* zikrederken Fan Tan Gerçek Buda eline bir çiçek alıp Jing Lin ile yüzleşti. Gökte pek çok kişi vardı ancak hiçbiri Jing Lin ile durmuyordu. Kılıcının bıçağı zemine hafifçe vurdu. Sonunda, olduğu yerde durmuştu.

*Sutra: Budizm'de Buda'nın öğretilerinden oluşan ve doğrudan Buda'nın sözlerini aktardığı varsayılan metinlere verilen addır.

Kapaksız, büyük bir altın tabut Buda'nın önünde yatay duruyordu. Üç kat mühürlenmiş Sanskrit zincirlerden bir katmanın altında bir adam tabutta uzanıyordu. Gözleri kapalı ve ifadesi derin bir uykudaymış gibi huzurluydu.

"İğrenç bir suç işledin, yine de hala inatçısın." Merhametli bir yüz ifadesi ile, Gerçek Buda Jing Lin'e baktı, "Yüce Hükümdar baban önünde duruyor ve sen hala kılıcını indirmeye gönülsüzsün. Nihayet durana dek hayatın boyunca işlediğin sevapları yok etmek ve baban ile arkadaşlarını katletmek mi istiyorsun?"

Jing Lin sözlerini duymamış gibiydi. Birden kılıcını, Yan Quan'ı, yemyeşil parlayan yatay bir eğri boyunca savurdu. Rahiplerin zikirleri apansızın durdu. Hemen ardından ise, yeşil eğriden şiddetli bir fırtına koptu. Kalabalık, bir an için, vücutları rüzgarda sendelerken yüzlerini kapadı; yalnızca Gerçek Buda sağlam duruyordu.

"Jing Lin." Gerçek Buda ihsanla konuştu, "Eğil ve Fan Tan'a boyun eğ. Tövbe et ve günahlarından arındırılacaksın."*

*Orijinali: 'Satırını bırakan kasap hemen bir Buda olur.' Anlamı: Bir günahkar kötülükten vazgeçer geçmez kurtuluşa erecektir.

Buda'dan yayılan ışık her köşeyi aydınlatırken etrafında nilüfer çiçekleri açtı. Sutraların zikri devam etti. Bulutların arasında, üç bin cennet savaşçısı hep bir ağızdan haykırdı ve hücum etti. Uzaktaki Dokuzuncu Cennet Terası'ndaki çanın sesi anca geliyordu ve Tanrıça Sheng Le ağlıyormuş gibi görünüyordu. Fakat Jing Lin geri çekilmedi. İleri atıldı ve yeşil savuruş, şangırdayan geniş gümüş zırhlara karışıp kayboldu. Koyu kırmızı kan çiçekleri fışkırarak açıldı. Yan Quan, cıva gibi yanıp sönerken bulutlara bir katman kırmızı katmıştı. Kanın pis kokusu herkesin dengesini bozdu. Tanrıların bazıları burunlarını ve ağızlarını kapatıp geri çekilirken Jing Lin'e şok ve korku ile baktılar. Geçmişte nadiren muhatap oldukları Lord Lin Song'un nasıl birdenbire bir katliam tanrısına dönüştüğünü bilmiyorlardı.

Jing Lin'in geçtiği basamaklardan kanlar damlıyordu. İzleyicilerin söylediği caydırıcı sözleri duyamıyordu; görebildiği ve düşünebildiği tek şey o altın tabuttu. Gerçek Buda iç çeker gibiydi, ama Jing Lin'e, çok uzak göründü. Li Rong'un yanından geçerken, Li Rong onu engellemek için kollarını uzattı fakat parmak uçları yalnızca Jing Lin'in kıyafetinin eteğine değmeyi başarabildi. Altın ışık huzmesi ve kızıl bulutların kesiştiği tam o anda, ne aynı tarafta durmayı bıraktılar ne de aynı yolu paylaştılar.

"Jing Lin--!" Li Rong'un kalbini keder kapladı. Sendeleyerek kalktı ve ardından gitmek istercesine bir el uzattı. Fakat ağır yaralıydı ve zırhı vücuduna çok ağır geliyordu. Jing Lin'in sırtı altın ışıkta kaybolurken onu izledi. Yan Quan'dan yeşil bir ışık patlak verirken Gerçek Buda bir parmağını alçalttı. Şiddetli rüzgarlar Cennet ve Yeryüzü arasında deli gibi esti.

Yan Quan, Sanskrit karakterlerden yapılma zincirleri deldi geçti ve tabuttaki adamın başını gövdesinden ayırdı.

Bir sonraki an, tükenmez bir kan denizi dalgalar halinde kabardı. Dokuzuncu Cennet'in Dört Lordu eş zamanlı bir mühür yaptı ve Dokuzuncu Cennet sanki bulutlar ağır bir darbe almış gibi şiddetlice sarsıldı.

Yıldızlar toplandı, altın ışık, bir hortuma dönüşürken Sanskrit karakterler etrafta dönüyordu. Rahiplerin zikri hızlandı ve Jing Lin'in çevresi sarıldı. Dileğini gerçekleştirmişti. Elindeki kafayı merdivenlerden aşağı fırlattı ve yavaşça geriye baktı. Li Rong'un yüzü gözyaşlarıyla yıkanmıştı; işte o anda, Jing Lin'in cevabını gördü:

Yaşamak istemiyor musun?

Şu anki yaşamım gibiyse, unut gitsin.

Li Rong, kısacık bir an içerisinde, Jing Lin'in kuşatıldığını ve yok edildiğini gördü; o yeşil floresan parıltı bile imha edilmişti. O andan itibaren, Lord Lin Song Cennet ve Yeryüzü'nde artık var değildi.
Geçmişi, rüzgarda silinmiş ve gömülmüş, zamanla hiçliğe dönmüştü.


Çeviri: Almina

Merhabaa ben(wattpad'de @PrynHoho), wattpad'de @Almynna_ ve wattpad'de @arythsea BawbeeLand çeviri grubu olarak (wattpad'de @BawbeeLand) yeni bir danmei çevirisine başladık umarım beğenirsiniz. Belirttiğim gibi çevirimiz wattpad'de de bulunmakta, isteyen oradan okuyabilir. Sevgiler ~~

Değerli okurlar, lütfen bir iki küçük yorum yapıverin :3 Teşekkür ederim de olur herhangi bir şey de olur. Yorum yapmanız çok önemli çünkü çevirmenleri çeviri yapmaya motive ediyor yorumlarınız. İyi okumalarrr


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


Sonraki Bölüm   2 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.