Yukarı Çık




63   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   65 

           
Bu Saygıdeğer Kişi Shidi'ye Bir Hikaye Anlatıyor
 
Mo Ran sesin geldiği yöne baktı ki kaynağının, küçük bir koşuş içinde köşkün basamaklarından dengesizce paytak paytak inişini gördü.
Bu küçük bir çocuktu, üç veya dört yaşlarında, Chu-gongzi'ya doğru zıplarken elinde bambu bir rüzgargülü vardı. Sade giyimliydi ve boynundan yeşim bir kolye, iyi şans için emanet isim kilidi*, bir de kırmızı ipekten koruyucu bir muska sarkıyordu; küçük shidi'nin tıpkısının aynısıydı, sadece biraz daha ufaktı.
*ÇN: Boyuna takılan kilit şeklindeki bir takı, 福禄寄名. Ebeveynlerin bir aylık çocuklarını "emanet isim" alması için kültivatörlere ya da bir tapınağa götürdüğü bir gelenek, böylece çocuk Buda ve tanrıların koruması altına girerek küçük yaşta ölmüyor ve bahtı açık oluyormuş. Kilit çocuğu hayata kilitlemeyi sembolize ediyor, tanrıların ve Buda'nın güçleriyle.
 
 
"..." Mo Ran o atlıların dedikodu yapma sebebini şimdi tamamen anlamıştı.
 
Mırıldanmadan edemedi: "Shidi ya, sen ve Shizun ikiniz de Lin'an'dansınız, ayrıca Shizun'da Chu adı bile var. Sence iki yüz yıl önceden kalma bu Chu ailesi senin ataların olmasın, hatta siz ikiniz uzaktan akraba olmayasınız..? Bana oldukça olası geliyor."
 
Chu Wanning bir şey demeyerek baba ve oğlu izledi.
Kökenini hiç öğrenmemişti ve çocukluğundan da pek bir şey hatırlamıyordu.
Bu Chu-gongzi sahiden de onun atası olmasın...
 
Mo Ran sıranın önüne vardığında hala kara kara düşünüyordu.
Chu-gongzi tam Mo Ran'a tılsımlardan birini vermek üzereydi ki bakışlarını kaldırdığında yabancı bir yüz ile karşılaştı. Bir anlığına duraksadıktan sonra nazikçe gülümsedi: "Buraya ilk gelişin mi?"
Sesi yumuşak ve zarifti, Chu Wanning'in buz gibi ciddiyetiyle arasında dağlar kadar fark vardı.
 
"Iıh... ıı e-evet."
Shizun'a tıpatıp benzeyen birisi tarafından kendine aniden böyle açık ve arkadaş canlısı bir tavırla konuşulması Mo Ran'ı bir tuhaf hissettirdi ve kendini toparlamak zorunda kaldı.
 
Vali gongzi gülümsedi: "Benim adım Chu Xun, adınızı öğrenebilir miyim?"
 
"A-adım Mo, M-Mo Ran."
 
"Mo-gongzi nereden geliyor?"
 
"B-bayağı uzak, ş-şey ıı, Shu'dan." Chu Xun-gongzi nazik ve cana yakındı fakat Mo Ran, onun doğrudan içini görebildiği hissini bir türlü üzerinden atamıyordu.
 
Chu Xun bir gülümsemeyle ona katıldı: "Gerçekten bayağı uzakmış." duraksadı, bakışları yön değiştirip alçalarak Chu Wanning'e döndü, ince hatlarında bir şaşkınlık belirdi.
 
"Bu da..."
 
"Adım Xia Sini." Chu Wanning ismini sundu.
 
Mo Ran onu kendine çekti ve kafasını okşadı, zorlukla gülümseyerek: "Bu benim küçük kardeşim."
Bana benzemiyor, ama sana fazlasıyla benziyor.
 
Belki yakın bir savaş ve daha önemli meseleler olduğundan Chu Xun'ün bunun üzerinde düşünecek vakti yoktu ya da belki de kendisi yalnızca illüzyonun bir parçası olduğundan esasen illüzyona ait olmayan şeylere fazla tepki veremiyordu. Sebebi ne olursa olsun, büzülmüş kaşlarla bir süre Chu Wanning'i izledikten sonra öylece ikisine de birer tane tılsım verdi.
"Siz bizim uzaktan misafirimizsiniz, özellikle bu zorlu zamanlarda, bu yüzden lütfen bu tılsımları kabul edin. Ve başka bir planınız yoksa da lütfen birkaç günlüğüne kalın."
 
Mo Ran konuştu: "Zaten duymuştum, gongzi şehirdeki insanları PuTuo'ya götürecekmiş? Peki bu tılsımlar ne için?"
 
"Bunlar ruh-söndürücü tılsımlar." Chu Xun açıkladı, "Bedene takıldıklarında canlıların aurasını saklayabiliyorlar."
 
Mo Ran hemen anladı: "Ah, anlıyorum. Canlıların aurası mühürlenirse hayaletler canlı ile ölü ayrımını yapmayacak, böylece hayaletlerin yanından geçsek de şaşkınlıktan bir şey yapamayacaklar."
 
Chu Xun gülümsedi: "Kesinlikle."
 
Oldukça meşgul olduğunu görünce Mo Ran sorularıyla daha fazla zamanını yemek istemedi, bu yüzden Chu Xun-gongzi'ya teşekkür ettikten sonra küçük shidi'sini kenara çekti.
İkisi birlikte oturmak için duvarın yanında bir yer buldular. Mo Ran Chu Wanning'e baktığında küçük shidi'sinin o tılsımı izlerken dalmış olduğunu gördü ve sordu: "Ne düşünüyorsun?"
"Bunun sağlam bir plan olduğunu düşünüyordum." dedi Chu Wanning hala derin düşüncelerinin içinde sessizce, "Acaba tam olarak ne oldu da kurtulamadılar."
"Kitaplarda yazmıyor mu?"
Chu Wanning konuştu: "Bu iki yüz yıl önceden kalma facianın en detaylı işlendiği kitap 'Lin'an Kayıtları' ve o kitabın içinde bile bununla ilgili yalnızca bir iki cümle var."
Mo Ran sordu: "Peki ne yazıyor?"
 
"Lin'an kuşatılmıştı, içerideki durum meçhul. Direniş ordusu zorla içeri girdiğinde sokakları cesetler kaplıyordu ve evlerin çoğu boştu. Vali'nin konutunda bulunan yaklaşık yüz kişi ve şehirdeki yedi yüz kırk insandan hiçbiri sağ çıkamadı."
 
"..." Mo Ran konuştu, "Nasıl öldükleri hakkında bir şey yok mu?"
 
"Yok. Lin'an Şehri tamamıyla kuşatıldı ve neredeyse kimse sağ çıkamadı. Daha sonrasında kuş tüyü kabilesi sağ kalan birkaç şanslı kişiyi kurtardı fakat kendilerini nadiren ölümlü meselelerine dahil ettikleri için olanları onlar bizim göreceğimizden farklı gördüler. Onlara göre gerçekte olanlar o kadar da önemli değildi, ve bilseler bile gereği olmadığı sürece konuşmazlardı."
 
Chu Wanning devam etmeden önce duraksadı: "Ama zaten iki güne harekete geçecekler, ne olduğunu yakında öğreneceğiz. Biz de bu süreç zarfında birkaç ipucu bulabiliyor muyuz diye etrafta gezinsek iyi olur."
 
İkisi de ruh-söndürücü tılsımlarını güvende tutabilmek için ceplerine tıktılar ve tam ayrılmak için kalkıyorlardı ki ani bir ayak sesi gürültüsünden sonra Chu Wanning'in kıyafet kolu çekiştirildi.
"Küçük gege."
Chu Wanning arkasını döndü. Bu, ona tıpatıp benzeyen küçük gongzi'ydı; küçük, çocuksu bir sesle konuştu: "Küçük gege, babacığım kalacak yeriniz yok dedi, yani sakıncası yoksa bu gece bizimle kalabilirsiniz."
 
"Iım..."
Chu Wanning ve Mo Ran bakıştı.
Mo Ran sordu: "Gerçekten sakıncası yok mu? Baban zaten çok meşgul."
 
"Sorun değil." Ufaklık içten bir şekilde sırıttı, "Bizimle kalan ve gidecek yeri olmayan bir sürü insan var, hep beraber yaşıyoruz. Babacığım geceleri hayaletleri uzakta tutuyor yani korkmamıza gerek olmuyor."
 
Küçük duraksamalarla konuşuyordu, bu kadar çok kelimeyi bağlamaya henüz alışık değildi ama çıplak samimiyeti kalpleri ısıtıyordu.
Mo Ran konuştu: "Peki, o zaman bu gece sizlere rahatsızlık vereceğiz. Teşekkürler, küçük didi."
"Hehe, sıkıntı yok, sıkıntı yok."
Zıplayarak uzaklaşmasını izlerken Mo Ran Chu Wanning'in elini çekiştirdi: "Hey, cidden bir şey söylemem lazım."
"Demek istediğin şeyi biliyorum yani kapa çeneni."
"Hahaha, yine zihnimi mi okudun sen?" Mo Ran saçını karıştırdı, sırıtarak, "Zirve'ye geri döndüğümüzde bunu gerçekten Shizun'a sormam gerek. Siz ikiniz, biriniz babaya diğeriniz oğla benziyor, Vali Chu ile bağlantılı olmamanız mümkün değil."
Chu Wanning: "...Ne olmuş yani, bir bağlantımız çıksa bile?"
"Ha?"
 
Chu Wanning hafifçe ağacın altındaki baba ve oğla baktıktan sonra ifadesizce konuştu: "Her halükarda hepsi mazide kaldı. Hepsi ölü zaten."
Sonra arkasını döndü ve uzaklaştı.
Mo Ran bir süre olduğu yerde kaldıktan sonra arkasından koştu, mırıldanarak: "Oi, sen böyle ümitsiz olmak için fazla küçük değil misin? Ölü olsalar da onlar senin ataların. Ben senin yerinde olsam kesin onlara bir tapınak yapardım, heykelli, dokuz fit uzunluğunda, tamamen altın, cevherlerle bezenmiş; ve her yıl onlar için tütsü yakardım. Ben korunmak için atalarıma güveniyorum hani... hey, hey, hey, ne diye öyle hızlı yürüyorsun!"
 
Şehirde gezinirlerken her ailenin saman topladığını ve sahte korkuluklar yaptıklarını gördüler.
Sorduklarında, bunun Chu Xun-gongzi'nın istediği bir şey olduğu söylendi; şehirdeki herkesin, küçükler ve yaşlılar da dahil, içine, üstünde kendi kanlarından bir damlanın olduğu bir tılsım konulan uyumlu korkuluklara sahip olması gerekiyordu, "sahte kukla" olarak yerlerini tutmaları için.
 
Bu, adak olarak insan kafası isteyen bir nehir tanrısına et dolu mantou atmak ile aynıydı.
 
Bazı hayaletler ve ilahi varlıklar basitçe ve esasen pek zeki değildi ve en küçük numara bile onları kandırabilirdi, mesela daha önceki hayalet hanım gibi, kulaklarının arasında tıkırdayan tek şey çamurdu.
 
Anlaşılan Chu Xun, vatandaşlar için en az iki katmanlı önlem almıştı.
Birincisi ruh-söndürücü tılsımlardı, böylece kaçarken hayaletler tarafından bulunmayacaklardı.
İkincisi ise kaçışlarına zaman kazandırmak için görevleri yem olmak olan saman korkuluklardı, böylece hayaletler şehirdeki herkesin bir anda kaybolduğunu fark edip de öfkelenmeyecekti.
 
Fakat bu, kalplerindeki bulanıklığı ancak daha da ağırlaştırdı.
 
Böyle titizlikle hazırlanmış bir plan tam olarak nasıl başarısız olmuştu?
 
Kuşku içinde Vali'nin konutuna geri döndüler. O zamana hava çoktan kararmıştı ve bir sürü aile kendi evlerine dönmek yerine, geceyi Shangqing bariyerinin içinde geçirmek için yatak getirmişlerdi.
Vali geceleyin, giriş kapılarını sadece araziyi kolaçan eden birkaç bekçiyle açık bırakmıştı.
O ikisi gelene kadar konutun tüm odaları dolmuştu bile, her odaya en az üçer dörder aile sıkışmıştı. Her yerde insan kalabalığı vardı ve ayakta duracak yer bile zar zor kalmıştı.
 
Sonuç olarak dinlenecek bir yer olarak ancak bir koridor bulabildiler. Yatak yoktu tabii ki, bu yüzden bekçilerden istediği bir miktar saman ile Mo Ran zemini kapladı, Chu Wanning'i aldı ve onu derme çatma ot yatağın üstüne koydu.
 
"Bu gece bununla yetinmen gerekecek."
 
Chu Wanning konuştu: "Yeterince rahat görünüyor."
 
"Gerçekten mi?" Mo Ran güldü, "Ben de öyle düşünmüştüm."
 
Kendini Chu Wanning'in yanına pat diye attı ve esnedi, sonra kollarını başının arkasına koyarak yukarıdaki tavanın tahta kirişlerini izledi.
 
"Shidi, bir baksana, demek o kuş insanlar illüzyon yapmakta o kadar da kötü değilmiş. İllüzyonun temeli sağ kalan birinin hafızasıyla kurulmasına rağmen o kadar detaylı ki tavandaki tahtanın dokusunu bile görebiliyorsun, bayağı iyi bir şey." 
 
Chu Wanning konuştu: "Kuş tüyü kabilesi yarı-ölümsüz ne de olsa. Güçleri her şeye yetmese de ölümlüleri aşan bazı şeyleri yapabilme yeteneğine sahipler."
 
"Sanırım öyle." Mo Ran gözünü kırpıştırdı, sonra yuvarlanarak kafasını kaldırdı ve Chu Wanning'e döndü, "Uyuyamıyorum."
 
"..." Chu Wanning ona baktı, "Ne istiyorsun, uyku masalı mı?"
 
İroni yapıyordu ancak Mo Ran'ın yüzü şehir duvarları kadar kalındı, güldü: "Evet, lütfen! DongYong ve yedi perili olanı istiyorum."
 
Chu Wanning bunu ciddiye almasını beklememişti ve bir an şaşırdıktan sonra hışımla arkasını döndü: "Çok beklersin. Kaç yaşındasın sen, utanman yok mu."
 
Mo Ran sırıttı: "Sahip olamayacağımız şeyleri istemek son derece insani bir şey, yaşla alakası yok. Küçükken bana uyku masalı anlatacak kimsem olmadı, ben de her zaman öyle birisi olsa ne güzel olurdu diye düşünüp dururdum. Ama o kişi hiç gelmedi, sonra da büyüdüm ve düşünmeyi bıraktım. Ama içimde bir yerlerde, hala öyle birini istiyorum."
 
Chu Wanning: "..."
 
"Senin de uyku masalı anlatacak kimsen yoktu, değil mi?"
 
"Mm."
 
"Haha, o zaman DongYong ile yedi peri hikayesinin nasıl olduğunu da bilmiyorsun sen, doğru mu?"
 
Chu Wanning: "... O saçma hikayelerin manası ne ki hem."
 
"Bilmediğini kabul et işte, saçma hikaye deyip geçme. Yoksa Shizun'um gibi sıkıcı birisi olursun ve herkes senden kaçınır."
 
Chu Wanning sinirle: "Herkes benden kaçınırsa ne olmuş. Uyuyacağım ben."
Ve böylece, uzandır ve gözlerini kapadı.
Mo Ran Chu Wanning'e yaklaşana kadar kahkahalarla yuvarlandı. Gözleri kapalı, kirpikleri uzun ve koyu, oldukça sevimli gözüken küçük shidi'sine bakarken yanağını çimdiklemeden edemedi.
"Cidden uyuyor musun?"
 
"Cidden uyuyorum."
 
"Haha." Mo Ran güldü, "O zaman sen uyumaya devam et, ben de sana bir uyku masalı anlatayım."
 
"Uyku masalı biliyor musun ki?"
 
"Evet, aynı senin uykunda konuştuğun gibi."
 
Chu Wanning konuşmayı kesti.
 
Mo Ran saman yatağın üzerinde onun yanında uzanıyordu, kafaları yalnızca birkaç santim uzaklıktaydı. Birazcık kıkırdadı fakat küçük shidi'sinin onu açık açık duymazdan geldiğini görünce taşkınlığı bırakarak onun yerine tavana baktı, gözleri neşeyle kıvrıldı. Gecenin sessizliği eşliğinde samanın kokusu ara sıra tekrar burunlarına geliyordu.
 
"Sana anlatmak üzere olduğum masalı, ben kendim uydurdum. Küçükken, uyku masalı olanlara imrenirdim fakat bunun bana bir yararı olmadığı için ben de her gün yatakta uzanırken kendime masallar anlatırdım. Sana en sevdiğimi anlatacağım, adı 'Sığır Ot Yer'. "
 
 
 
Çevirmen notu: Yeni bir çeviri grubuna katılmış bulunmaktayımmmm, merak ediyorsanız şimdilik tek bir projemiz var adı da Nan Chan, çeviri grubumuz wattpad'de BawbeeLand. Ayrıca hızlanmaya da çalışcam kjdgsjgnjl byü


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


63   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   65 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.