Yukarı Çık




64   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   66 

           
Bölüm 65: Bu Saygıdeğer Kişinin Masalı Acayip Kötü
 
Bu noktaya kadar konuştuktan sonra Mo Ran anlatmadan önce gülümsedi ve devam etti, "Uzun bir zaman önce, küçük bir çocuk varmış." 
 
Chu Wanning'in gözleri kapalıydı, "Otlayan bir sığırdı hani? Neden şimdi çocuk oldu?"
 
"Bitirmeme izin ver." Mo Ran mırıldanarak gülümsedi, "Bir zamanlar küçük bir çocuk varmış, çok fakirmiş. Bir babası veya annesi yokmuş ve bir toprak sahibinin evinde çocuk işçiymiş. Bulaşıkları yıkamak, çamaşırları yıkamak, yerleri silmek ve sığırı otlatmak zorundaymış. Toprak sahibinin evinde ona her gün yemesi için üç tane gözleme verilirmiş ve çocuk da karnını doyurabildiği için fazlasıyla mutluymuş."
 
"Bir gün, her zamanki gibi sığırı otlatmaya götürmüş. Yolun ortasında saldırgan bir köpeğe rastlamışlar ve sığırın bacağını ısırmış. Bunun yüzünden toprak sahibi normal olarak onu iyice bir dövmüş. Dövdükten sonra toprak sahibi sinirini çıkarmak için ona gidip köpeği öldürmesini söylemiş, yoksa çocuğa gözlemelerini vermeyecekmiş.
 
Çocuk çok korkmuş ve yapabildiği tek şey emirlerine itaat ederek köpeği ölümüne dövdükten sonra geri getirmek olmuş. Ne var ki, eve geldiğinde, toprak sahibi öğrenmiş ki meğerse sığırın bacağını ısıran köpek ilçe efendisinin biricik köpeğiymiş."
 
Chu Wanning gözlerini açtı, "O zaman ne yapabilirler ki?"
 
"Ne mi yapabilirler? O köpek ilçe efendisinin sevdikleri arasından en sevdiği köpekmiş, yani köpek onu destekleyen kudret ve güce dayanarak her şeyin istediği gibi olmasına alışıkmış. Öyle durup dururken ölümüne dövüleceğini kim bilsin, hem ilçe efendisi bunu öğrenirse öyle kolayca da affetmezmiş. Bu yüzden toprak sahibi düşündükçe sinirlenmiş ve neticede küçük çocuğa gözlemelerini yine de vermemiş. Hatta, ilçe efendisi bela çıkarmaya gelirse çocuğu ona vereceğini söyleyerek tehdit etmiş."
 
"...Ne bu karmaşa, çok mantıksız." dedi Chu Wanning, "Daha fazla dinlemiyorum."
 
"İyi de mantıklı olmayan bir sürü şey var." Mo Ran güldü, "Önemli olan kim daha fazla paraya sahip, kimin yumruğu daha sert ve kimin rütbesi daha yüksek. Ertesi gün ilçe efendisi gerçekten de kapılarını çalmış. Çocuk adama verilmiş. Ama cidden bayağı küçük olduğundan ilçe efendisinin onu hapse atacak yüzü yokmuş; bu yüzden on şiddetli sopa yedikten sonra bırakılmış."
 
"Çocuk da bırakıldıktan sonra kaçtı, değil mi?" Chu Wanning sordu.
 
"Haha, kaçmamış." Mo Ran cevapladı, "Çocuk yine toprak sahibinin evinde gitmiş, yaralarından iyileşmiş ve onlar için sığırı otlatmaya devam etmiş. Yemesi için de hala günde üç gözleme veriliyormuş."
 
"Öfkeli değil mi?"
 
"Karnı doyduğu sürece öfkelenmezmiş." dedi Mo Ran, "Bir tur dayak bir tur dayaktır, bittikten sonra, bitmiş demektir. Ve bir on yıl kadar daha her şey huzurlu geçmiş. Daha sonra, sığır güden çocuk büyümüş. Aynı yaştakilerin, toprak sahibinin oğlu gibi, gerisindeymiş. Bir gün, toprak sahibinin evine bir sürü itibarlı misafir ziyarete gelmiş ve toprak sahibinin oğlu, konuklardan birinin yanında oldukça güzel, akik taşından bir enfiye şişesi getirdiğini görmüş. Hoşuna gitmiş ve çalmış."
 
"O enfiye şişesi aile yadigarıymış, son derece değerliymiş. Konuk fazlasıyla panik olmuş ve eşyası için evin her köşesini aramış. Toprak sahibinin oğlu daha fazla saklayamayacağını fark ederek enfiye şişesini sığır güden çocuğun eline tıkıştırıp eğer doğruyu söylerse ona bir daha yemek verilmeyeceğini ve açlıktan öleceğini söylemiş."
 
"..."Buraya kadar dinledikten sonra Chu Wanning'in dili tutulmuştu. İçten içe düşündü, Mo Ran yetim olduğundan küçükken sokak sokak gezinmişti ama en azından bir eğlence evinde büyümüştü, annesi de eğlence evinin müdürüydü, çok mutlu günler geçirmiş olmasa da yani öyle sefil de değildi. Peki buna rağmen neden uydurduğu hikayelerin hepsi böyle kasvetli ve hüzünlüydü?
 
Mo Ran gayet eğlenerek devam etti, "Enfiye şişesi çok geçmeden bulunmuş. Sığır güden çocuğun yiyecek adına suçu üstlenmekten başka seçeneği yokmuş ve bunu takip eden olayların hepsi doğal olarak yine bir tur ağır dayak olmuş. Bu sefer, onu öyle bir dövmüşler ki üç gün boyunca yatağından kalkamamış. Toprak sahibinin oğlu bu seferlik sıyrıldığından gizlice sığır güden çocuğa bir tane marine edilmiş domuz etli buğulu çörek vermiş. Çocuk yiyeceği mideye indirmiş ve ona zarar veren bu çocuğa kin gütmeyi bırakmış. Daha önce hiç böyle lezzetler tatmadığı için çöreği tutarken toprak sahibinin oğluna teşekkür ederim teşekkür ederim deyip durmuş."
 
"Daha fazla dinlemiyorum." Bu sefer Chu Wanning gerçekten sinir olmuştu, "Kinini nasıl durdurabilir ki? Bir buğulu çörek ve hepsi af mı oluyor? Bir de üzerine teşekkür ediyor! Teşekkür edecek ne var burada?!"
 
"Hayır, sen dikkatli dinlemiyorsun." Mo Ran masumca gözlerini kırpıştırdı.
 
"Nasıl dikkatli dinlemiyorum?" 
 
Mo Ran yüzünü ciddileştirdi, "Dedim ya o çörek marine edilmiş domuz eti harçlıydı diye."
 
Chu Wanning: "..."
 
"Haha, suratına bak, anlamıyorsun değil mi? O çocuğun eline bir iki yağlı et anca Yeni Yıl Arifesi'nde geçerdi. Daha önceleri, marine edilmiş domuzun tadını bilmeden öleceğini düşünüyordu, yani tabii ki karşısındaki kişiye teşekkür edecek."
 
Kelimeleri yüzünden küçük shidi'sinin dilinin tutulduğunu gören Mo Ran ayrı bir parlak gülümsedi ve devam etti, "Öyle ya da böyle, o hadise de geçip gitmiş. O hala üç gözlemesini yemeye devam ediyormuş ve günler birbirini takip etmiş. Bir gün..."
 
Chu Wanning Mo Ran'ın hikayelerinin gidiş yönünü şimdi az çok anlamıştı. "Bir gün" belirir belirmez hiç de iyi şeyler olmuyordu.
Beklenildiği gibi, Mo Ran konuştu, "Bir gün, toprak sahibinin oğlu başka bir suç daha işlemiş."
 
"Bu sefer, değirmende komşu bir kıza ahlaksız şeyler yapmış ve şanssız sığır güden çocuk da bu manzaraya tesadüfen rastlamış."
 
"...Ve bu çocuk yine suçu mu üstlenecek?" Chu Wanning sordu.
 
"Aiyah." Mo Ran güldü, "Doğru. Tebrikler, tebrikler, sen de artık nasıl masal anlatılır biliyorsun."
 
"...Ben uyuyorum."
 
"Uyuma, masal neredeyse bitti." dedi Mo Ran, "Bu benim ilk kez birine masal anlatışım biraz bana yüz ver, olmaz mı?"
 
Chu Wanning: "..."
 
"Bu sefer, suçu yine sığır güden çocuk üstlenmek zorunda. Çünkü kız utancına katlanamayarak kafasını duvara çarpıp intihar etmiş. Ama sığır güden çocuk da salak değil. Cana can, toprak sahibinin oğlu için canından vazgeçecek değil." Mo Ran konuştu, "O kabul etmeyince toprak sahibinin oğlu onu ve ölü kızı değirmenin içine kilitlemiş ve yetkililere haber vermek için oradan uzaklaşmış."
 
"Bu sığır güden çocuğun bir geçmişi varmış; küçükken rastgele ilçe efendisinin köpeğini ölümüne dövmüş, sonra bir konuğun enfiye şişesini çalmış, şimdi de bir köylü kızına taciz etmiş. Doğal olarak suçları affedilemezmiş. Kimsenin onun açıklamasını dinleyeme gönlü yokmuş. Tüm kanıtlarla birlikte olay yerinde yakalandığndan tutuklanmış."
 
Chu Wanning gözlerini irileştirdi, "...Peki ya sonra?"
 
"Sonra, birkaç ay hapiste kalmış. Sonbahar geldiğinde ona şehrin dışındaki platformda idam edilmesi üzere ölüm cezası verilmiş. Tarlaların arasından dolanan idam alayının arkasından ilerlerken birdenbire pek de uzak olmayan bir mesafeden bir sığırın kesildiğini görmüş. Tek bir bakışla anlamış; o sığır küçüklüğünden beri otlatmaya götürdüğü sığırmış ve şimdi yaşlanınca daha fazla bahçeyi sürecek gücü kalmamış. Ama sığırın yine de otlamaya ihtiyacı varmış. Anca yiyip iş yapmayacaksa toprak sahibi neden onu yanında tutmak istesin ki? Bir ömür boyunca onların tarlalarını sürmelerine yardım etmesine rağmen eninde sonunda onu kesecek, etini yiyeceklermiş."
 
Mo Ran böyle acımasızca bir şeyi anlatırken bile üzgün değildi ve gülümsedi, "Ancak o sığır güden çocuk, o sığırın sırtında oturup onu süre süre büyümüş, ona bir sürü sırrını anlatmış, ona saman yedirmiş, haksızlığa uğradığında boynuna sarılmış ve ağlamış; ve onu bu dünyadaki tek ailesi olarak görüyormuş."
 
"Bu yüzden diz çökmüş ve cellada onu bırakması ve o sığır ile vedalaşması için yalvarmış. Cellat tabii ki bir insan ile yaratığın arasında herhangi bir bağın olacağına inanmadığından çocuğun bir numaralar çevirmeye çalıştığını düşünmüş ve izin vermemiş."
 
"...Ya sonra?"
 
"Ya sonra? Sonra o sığır güden çocuk asılmış. Sığır kesilmiş. Tüm zemini sıcak kan kaplamış ve gösteriyi izlemek için toplananların hepsi dağılmış. O gece toprak sahibinin ailesi sığır eti yemiş ama et yaşlıymış ve dişlerinin arasına yapışıp durmuş. Birazını yiyip, beğenmeyip hepsini çöpe atmışlar."
 
Chu Wanning: "..."
 
Mo Ran ona doğru döndü ve neşeyle gülümsedi, "İşte, bitti. Nasıldı?"
 
"Çık dışarı." dedi Chu Wanning
 
"Hey, ben bunu kendime ilk uydurduğumda ağlamıştım. Senin kalbin çok soğuk, bir damla gözyaşın bile yok."
 
"Öyle kötü anlatan sendin..."
 
Mo Ran iki kez "haha" dedi, kolunu shidi'sinin omzuna attı ve saçını okşadı, "Eh, yapacak bir şey yok. Senin shixiong'unda yetenek bu kadar. Tamam masal bitti. Hadi uyuyalım."
 
Chu Wanning onu onaylamadı ama uzun bir süre sonra birden sordu, "Mo Ran."
 
"Bana shixiong de."
 
"Masalın ismi neden Sığır Ot Yer?"
 
"Çünkü aynı insanlar gibi, bir sığırın da yemek yemesi lazım.Yemesi için bir sürü çalışması lazım. Eğer bir gün çalışamaz hale gelirsen ölü müsün diri misin kimsenin umurunda olmaz."
 
Chu Wanning yine konuşmayı kesti.
Bahçedeki fısıltılar sığınacak yer arayanların çıkardıkları seslerdi ve ara sıra bariyerin dışındaki hayaletlerden ve iblislerden bir iki uğursuz haykırış kopuyordu.
 
"Mo Ran."
 
"Aiyah, ne arsız. Bana shixiong de."
 
Chu Wanning onu duymazdan geldi ve yalnızca sordu, "O çocuk gerçekten var mı?"
 
"Hayır." Mo Ran bir süreliğine sessizdi, sonra birden gülümsedi, gamzeleri derin ve güzel. Ufaklığı kollarına yuvarladı ve samimice konuştu, "Tabii ki seninle uğraşmak için bir uydurma o. Uslu ol. Uyu."
 
Fakat çok geçmeden beklenmedik bir şekilde bahçede bir kargaşa koptu.
Birisi öfkeyle bağırıyordu, "HERKES GONGZI'YI İSTİYOR! GONGZI MEŞGUL, SİZİN İŞİNİZLE UĞRAŞACAK ZAMANI NEREDEN BULSUN? KURTULUN O CESETTEN! MAVİ LEKELİ OLANLARIN AYAKLANACAĞINI BİLMİYOR MUSUNUZ?!! HEPİMİZİ ÖLDÜRMEYE Mİ ÇALIŞIYORSUNUZ??"
 
Bu ses karanlık gecenin içinde bir yıldırım gibiydi ve "ayaklanan ceset"ten bahsedilir bahsedilmez herkes yerinden fırladı. Uyumakta olanların hepsi aniden doğruldu ve yaygaranın olduğu tarafa kalktılar.
 
Mo Ran küçük shidi'sinin önünü kapadı ve bir bakış attı, kısık bir sesle konuşurken kaşları çatıldı, "Hm? Bu, öğlenki kişi mi?"
 
Diz çöken ve azarlanan kişi sahiden de bu öğlenki XiaoMan adlı gençti. Hala gün içinde giydiği sıkı kıyafeti giymesine rağmen ruhu ve aurası tamamıyla farklıydı.
Sanki benliği boşaltılmış gibiydi, sadece üvey babasının ölü bedenine sıkıca sarılmıştı. Cesetin tırnakları öncekine göre önemli ölçüde uzamıştı; bu, bir cesedin ayaklandığının işaretiydi. Diğerleri bunu görür görmez gerilediler. Valinin vekili onu sert bir şekilde azarlıyordu.
 
"Senin baban benim meslektaşımdı, onun öldürülmesi beni de üzüyor. Ama ne olmuş yani? Dün gece açım diye sızlanan sendin de sana yemek bulmaya gitti. Babanın ölümüne sebep olan sendin, şimdi de hepimizi mi öldüreceksin?"
 
XiaoMan yere diz çökmüştü, saçı tamamen dağınık, gözleri kırmızı, "H-hayır, Öyle değil... babam, babacığım. Lütfen, yalvarırım, izin verin de gongzi'yı göreyim, gongzi'nin babamın cesedinin ayaklanmaması için bir yolu var, babamı doğru düzgün gömmek istiyorum, lütfen yalvarırım hepinize... onu parçalamayın... hıh..."
 
"Parçalama" kelimesini söylene kadar şiddetli bir şekilde hıçkırmaya başlamıştı. Yüzünü avuçlarına gömdü, pasaklıca sildi, dudakları titriyordu, "Lütfen, yalvarırım hepinize... izin verin de gongzi gelene kadar bekleyeyim..."
 
"Az sonra gece yarısı olacak, gongzi dışarıda, senin meselenle nasıl ilgilensin? Normal cesetlerin arındırılabildiğini biliyorsun ama senin babanın mavi lekeleri var ve tırnakları değişmiş bile, gongzi gelene kadar nasıl dayansın?"
 
"Hayır... Dayanabilir, Liu amca... Yalvarırırm, her şeyi yaparım, daha sonra sana karşılığını ödemenin bir yolunu bulurum, lütfen yalvarırım, babama dokunmayın... yalv... yalvarırırım..."
 
Böyle yalvardığını gören o orta yaşlı vekil derin bir iç çekti, onun da  gözlerinin kenarları kırmızılaştı fakat, yine de cevap verdi, "Ah, sen var ya, buradaki herkesin canına kastediyorsun---- BEKÇİLER"
 
"HAYIR! YAPMAYIN!!"
Fakat artık çok geçti. Kimse gidip ona yardım etmiyordu. Herkes bu cesedin, burada tutulursa gece yarısına kesinlikle kinci bir ruha döneceğini biliyordu.
XiaoMan'ın üvey babasının cesedi dışarıda parçalara ayrılmak üzere zorla sürüklenip götürüldü. XiaoMan sağından ve solundan birkaç kişi tarafından arkada tutulmuştu, ve acı dolu gözyaşları vahşice akıyor, tüm suratını lekeliyor, aynı bir canavarınki gibi inlemeler dudaklarından kaçıyordu. Ama nihayetinde o da yarı çekilerek yarı sürüklenerek uzaklaştırıldı.
 
Bu fırtına dindikten sonra birkaç mırıltılı fısıltının ardından bahçe aynı huzurlu sessizliğine geri döndü.
 
Chu Wanning fakat, uykusuna geri dönmemişti. Kafası kös kös sarkıyordu.
 
Mo Ran küçük shidi'sine yandan baktı, "Ne düşünüyorsun?"
 
"Bu kişi ailesini acılı bir şekilde kaybetti ve böyle saçma bir şey yaptı. Babasının vücudunun ele geçirilmesini tabii ki başkalarının üzerine yığacak. Kesin olmayan bir tahminim var. Acaba, LinAn Şehri'nin ters giden göçü onun yüzünden olabilir mi."
 
Mo Ran bir an bile duraksamaksızın cevapladı, "Ben de bunu düşünmüştüm."
 
Chu Wanning kafasını salladı, "Ama bunu söylemek için henüz çok erken, kesin yargılarda bulunamayız. Şimdilik onun üzerinden gözümüzü ayırmayalım."


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


64   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   66 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.