Aslında bu düne planlanmıştı, dünden önceki gün ve yarın da. Dört önceden beri, Claude ile akşam yemeği yiyorum.
Claude ile buluşmak için, belirlenen zamandan daha erken gelmiştim. Her zamanki gibi gülümseyerek ona doğru koştum. Ve beni gördükten sonra bekleyen ona sarıldım.
“Sana koşmamanı söylemiştim.“
Ama benim mutlu bir şekilde sana doğru koşmamı sevdiğini biliyorum. Ona sarılan ben, sanki ben ona değil o bana sarılıyormuş gibi gözüküyordu.
“Seni bugün de görmek istedim,baba!“
Bugün onu yalnız başıma erken görmeye geldim çünkü Claude bazı insanların saraya geleceğini bu yüzden de çay partimizi yapmayacağımızı söylemişti.
Claude sonra konuştu.
“Her zaman gördüğün bir yüz ile ilgili bu kadar ne önemli? “
“Ehehehe. Ama ben mutluyum.“
Eğer beni bu özlemeseydin, beni akşam yemeğine ya da çay partilerine çağırmazdın,değil mi? Hehe. Değilmiş gibi davranıyor.
Topuklarımı kaldırıp parmaklarımın ucunda parlakça gülümseyerek Claude’un yanağını öptüm. Claude artık buna alışmıştı, bunu yapmam için kafasını eğip vücudunu indirmişti.
“İçeri geçelim.“
Claude ile yalnız başıma yaptığım tek şey gün hakkında konuşmaktı. Bu yüzden de en çok derslerim ile ilgili konuştum.
Pff. Başka seçeneğim yok. Zamanımı sadece Zümrüt sarayında geçiriyorum!
“Bu yüzden en çok ahlak derslerini seviyorum. On gün içerisinde son kitabı bitirip diğerine geçeceğim ve çalışmaya devam edeceğim bu yüzden çok heyecanlıyım.“
Ve derslerim ile ilgili konuşurken, çokça kendi kendime iltifat ediyordum. Bunları söylememin sebebi ise çünkü öğretmenlerim genelde bana bunları söylüyorlar ve özellikle Claude’a her şeyi yapabiliyorum mesajını vermek için!
“Ve dans öğretmenim hep diyor ki....“
Durdum.
Eek, neredeyse ona ’annem hakkında konuşuyor’ diyecektim!
Üzgünüm, bir anlık alışkanlık ile! Eğer durmasaydım kötü bir gece geçirebilirdim. Ah, yaşama sistemim, her zamanki gibi çok çalışıyorsun. Wahh.
“...Diyor ki peri gibi dans ediyormuşum.“
Doğal olarak kelimelerimi ve yüz ifademi değiştirdim gülümsedim. Sonra Claude konuşmadan önce bana baktı.
“Pompidou her zaman saçma sözlerle boş laf yapar bu yüzden canını sıkma.“
Bana diyorsun ki peri gibi dans etmem kabul edilir değil? Kuckk, kalbime bir yara.Seni...
“Düşünüyordum da, neredeyse doğum günün geldi.“
Bu cümleyle hareket etmeyi bıraktım.
Aslında, benim doğum günüm olsa bile, her zaman olduğu gibi çok sakin oluyor. Halka açık parti veya bir bildiri falan olmuyor.
Lily ve Felix bile buna bir şey yapamazlar. Şey neyse onlara bunu sormadım.
Sormamamın nedeni ise çünkü bir şekilde utanç verici.
Yetimhanede bile, o ay doğum günü olan bütün çocukları toplar ve bir kek dilimi verirdik bu kadar. Aslında her ne kadar doğum günümüz olsa da mutlu olamazdık çünkü o gün yetimhaneye terk edilmiştik.
Ve büyüdüğümde, Tamamen bir işim ve param olmadığı için doğum günümü kutlayacak paraya ve zamana sahip değildim. Bu yüzden gerçekten hiç kutlamadım.
Ama eğer bu tek sebep olsaydı, Felix ve Lily kesinlikle büyük bir parti yaparlardı.
Ama yapamamalarının sebebi şunun yüzündendi.
Çünkü doğum günüm Diana’nın öldüğü gündü.
Bunu uzun zaman önce biliyordum ama Claude’un psikopat gibi davrandığı gün onun öldüğü zamanlardaydı. Sonra ise o ikisinin de ilişkili olduğunu düşündüm.
Ve belki de bu Claude’un neden beşinci doğum günümde, onunla ilk tanıştığım zamanda, beni çağırmadığının nedeni olabilir.
Bu yüzden sadece Lily ve Felix ile birlikte kutladım. Pek rahatlamış gibi gözükmüyorlardı ancak beni gerçekten hiç rahatsız etmediler.
Aslında doğum günü partileri istemiyorum. Her hediye aldığımda tepki vermek zorlaşıyor. Demek istiyorum ki tabii ki hediyeleri seviyorum! Özellikle o ikisinin beni gerçekten sevmesi beni çok mutlu ediyor. Ama tamamen alışamadığım için utanç verici.
Ama bir keresinde bunu sesli olarak söylediğimde onlar da bütün enerjileriyle ’prenses sevilmesi gereken bir çocuk, ve bugün dünyanın en değerli prensesi bu dünyaya geldiği için mutlu ve müteşekkir olmalı, bunu KUTLAMALIYIZ. ’ demişlerdi ve o anda konuşamamıştım.
Bence onlar beni doğum gününde annesi öldüğü için suçluluk duyan bir çocuk olduğumu düşünüyorular. Wahh. Öyle değil!
’İstediğin bir şey var mı?’
Ama yedi yaşıma girdiğim o gün, Claude bana bunu sordu.
Tabii ki ’Ne? Bu insan deli mi?’ diye düşündüm, ama Claude ciddiydi. Şimdi geri düşünüyorum da, Claude’un davranışları neredeyse mezarlıktaki toprağa gireceğim zamandan sonra hızlıca değişti.
İşte o an da altın çanın sesini duydum.
Bu ses de ne? Bu ses uzun süre yaşayacağımın sinyali! Yey!
Ama ne demem gerektiğini bilmiyordum. Dürüst olmam gerekirse iyi bir gelecek için altın ve mücevherler isteyecektim ancak (Sınırdayım. Ühü.) düşündüm ki benim gerçek niyetimi çok hızlı fark edecek. Ühü.
Bunun yerine Yakut sarayındaki hizmetçileri sordum, Hanna ve Seth’in geri gelmesini istedim.
Bütün herkes şaşırmıştı büyük ihtimalle onlar benim şirin mücevher ya da kıyafetler, ayakkabılar ya da oyuncaklar, yani çocukların isteyebileceği şeyleri isteyeceğimi düşünmüşlerdir ama ben istemedim.
Özellikle Lily Seth ve Hanna’yı hatırladığım için çok şaşırmıştı. Bunun için ’Yakut sarayında bana çiçekten taç yapan ve Athy’e çikolata veren hizmetçi ablaları nasıl unutabilirim!’
Nasıl benim için değerli olanları sadece iki yılda unutabileceğimi düşünürler. (Çn: Athy... Baban seni on günde unuttu.) Lily’nin yüz gün içerisinde geri dönecekler demesini hala hatırlıyorum!
Bunu söylediğimde Lily neredeyse ağlıyordu.
NEDEN?! Yüzü annemi görmek istiyorum dediği zamandakiyle benzer bir ifade ile doluydu. Sonra gördüm ki, Felix de aynıydı. Bakışı aç ve evsiz fakir bir çocuğa bakıyormuş gibi bakıyordu.
Sadece Claude şöyleydi; ’Demek bu kadar ağır olmanın sebebi buymuş. Çikolata bağımlılığı.’
Ve sonraki gün, bana Hanna ve Seth’i geri yolladı. Gözlerine göz yaşları ,dokunaklı halde, ile gelmişlerdi. Şimdiye kadarki Claude’dan aldığım ilk doğum günü hediyemde onları geri çağırcağımı düşünmüyorlardı.
Ama Zümrüt sarayına gelenler sadece o ikisi değildi. Diğer hizmetçiler de ikisinin arkasından geldiler, dünyanın farklı bölgelerinden toplanmış çikolatalar gibiydiler.
Onları Claude’un yolladığını duyduğumda şok olmuştum. Gerçekten konuşmasından daha farklı davranıyor.
Ve onun yanağını öpmeye başladığımda dokuz yaşındaydım. Sevimli davranırken bir yandan da yanağını öpemezdim ancak gerçekten bunu yapmak zamanımı aldı. Yapmalıydım.
Claude diyorum! O Claude! Bana Obelia’dan gelen insanların ona iyi şeyler verdiğini söyledi ve bir odanın tamamen hazine ile dolu olduğu hazine odasının anahtarını bana verdi!
Claude bana onu atıp ’Yolumun üstünde onu buldum. Senin olsun’ dediğinde, melekten gelen gerçek kutsamanın ne olduğunun farkına verdim . Ahh, hala parlak ışıltılı arkaplanın önünde kanatları olan Claude’u hatırlıyorum.
Tam o anda ona bütün sevgimle sıkıca sarıldım ve yanağını öptüm. O zamanki Claude’un tepkisi hala hatıralarımda açıkça duruyor. Kekeke.
Her neyse Athanasia’nın kötü hayatı dokuz yaşında başlıyor bu yüzden sadece bunun çok anlamlı olabildiğini düşünüyorum.
O gün nasıldı. Athanasia’nın Yakut sarayından çıkması ve yanlışlıkla Claude ile bahçelerde buluşması.
O gün Athanasia ilgiyi ve sıcaklığı hissediyor ama Claude sadece hiçbir şey görmemiş gibi geçiyor.
Ama ben, bir oda dolusu hazine aldım. Hurrayy!
“Eğer bu yıl istediğin bir şey varsa söyle.“
Ama ’Melek Gibi Davranan Claude’ durmadı.
Doğum günüm olmasa bile hediyeler verdi sanki şu ana kadar vermediği veya veremediği hediyeler verdi. Bu yüzden geçen yıl, Claude sadece benim kullanmam için sebepsiz yere bir kütüphane yaptırdı.
“Ya da yapmamı istediğin bir şey.“ (Çn: Bir zahmet Athy’i hatırla.)
Ühü. Görünüşe göre bütün zor uğraşlarım ve yaşamım bugünün gelmesi içinmiş. Peki şu an neye ihtiyacım var?
“Babam ne verirse seviyorum!“
Claude’a ışıltılı gözlerle parlakça gülümsedim. Ben sormasam bile Claude’un bana hediye yollaması ne kadar da güzel. Ühühü.
Gözyaşlarımı durduramıyorum.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.