Yukarı Çık




66   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   68 

           
Bölüm 67: Bu Saygıdeğer Kişinin Gönülden Acısı

Bariyer Cheng Huang Tapınağı’nın merdivenlerine, Chu Xun’un güçlerinin el verdiği yere kadardı; daha ileriye gitmiyordu.

Tapınağın içinde mum ışığı hafifçe titredi.
Her iki tarafta da bedensel formlara bürünmüş bir düzine hayalet vardı, ortada bağlanmış ve onlara arkası dönük duran kırmızılı bir kadın; sunaktaki heykele bakarken başını arkaya eğdi.
Yanında ise mahzun gözlere sahip Xiao Man bulunuyordu, küçük bir çocuğa sıkıca sarılmıştı.
Chu Xun haykırdı: “Lan-er!”
Bu çocuk Chu Xun’un oğlu Chu Lan’dan başkası değildi. Ufaklığın başının belada olduğunu görünce Mo Ran’ın kalbi sarsıldı; hala dilinin ucunda hamur işinin tadını alabiliyordu. Yanına gidip onu kontrol etmek istedi fakat Chu Waning gitmesine engel oldu.

“Gitme.”

“Neden ki!”

Chu Wanning ona bir bakış attı ve sessizce konuştu: “Hepsi çoktan öldü, iki yüz yıl önce. İllüzyon gerçeğe geçti, zarar görmeni istemiyorum.”

“......” Bu doğruydu—şu an ne yaparsa yapsın, ölenler çoktan bu dünyayı terk etmişti, yaşananları değiştirmenin bir yolu yoktu.

Ufaklık bariyerin dışından neredeyse anlaşılmaz bir şekilde bağırdı: "Baba! Baba bana yardım et! Baba lütfen Lan-er'a yardım et!"

Chu Xun'ün dudakları titredi, Xiao Man'a bağırdı: "Ne yapıyorsun? Sana karşı hiç yanlışım olmadı, bırak onu!"

 Xiao Man onu görmezden geldi, denilenlerin hiçbirini duymuyormuş gibi aşağı bakıyordu. Fakat Chu Lan'ın onu tutan elleri içten içe hissettiği tereddüte ihanet etti—sol elinde, başparmak ve işaret parmağı arasında bir beni vardı ve elleri durmadan titriyor, arkalarındaki damarlar net bir şekilde görünüyordu.
Şimdiye, valinin evine sığınan herkes gelmişti, hepsi tapınaktaki görüntü yüzünden dehşet içinde ve öfkeliydi, aralarında mırıldandılar:

“Bu gongzi'nin oğlu..."

"Bu nasıl olur..."

"Xiao Man, kırmızı cüppeli kadını bağlayan ipleri tek bir hareketle kesti. Kadın kendine gelir gibi oldu ve yavaşça döndü—güzeldi, bir lotus çiçeği kadar saftı, boynu uzun ve zarifti, ama yüzü kâğıt gibi soluktu ve dudakları kan gibi kırmızıya boyanmıştı. Chu Xun'e yönelttiği gülümseme sevimli olmaktan ziyade dehşet vericiydi.

Hafif mum ışığı yüzünü aydınlattı. Onu gördüklerinde Chu Xun ve onu bilecek kadar yaşlı olanlar donup kaldı.

Gülümsemesinde hüzün vardı. Yumuşakça, "Kocam." dedi.

Mo Ran: "!!!!"

Chu Wanning: "...”

Bu kadın, Chu Xun'ün merhum karısından başkası değildi!
Madam Chu yanına baktı ve hemen oğlunu Xiao Man'dan geri almak için uzandı. Xiao Man vermek istemedi, ama Madam Chu artık bir hayaletti, şimdi bağlardan kurtulunca da ondan çok daha güçlüydü ve çocuğu kolayca kendine çekti. Ama o, çocuğu daha bir aylık bile değilken hastalıktan ölmüştü, bu yüzden küçük çocuk annesini hiç görmemişti ve babasının onu kurtarması için ağlamaya devam etti.

"Uslu ol ve daha fazla ağlama, anne seni babaya götürecek."

Madam Chu çocuğu narin kollarından tuttu ve yavaş yavaş basamaklardan aşağı, Shangging bariyerinin sınırına doğru ilerledi. Chu Xun ile göz göze geldi, kederle sevinç birbirine karışmıştı.

"Kocam benim, uzun zaman oldu. Nasıl…… nasılsın, iyi misin?" 

Chu Xun konuşamadı. O zümrüdüanka gözler bariyerin arkasındaki kadını izlerken, parmakları kontrolsüz bir şekilde titredi, göz kenarları yavaşça kırmızılaştı.

Madam Chu yumuşak bir şekilde devam etti: "Lan-er zaten çok büyümüş, sen de daha metanetli olmuşsun, hatırladığımdan biraz farklısınız… izin verin de size iyice bir bakayım."
Uzandı, elini bariyere bastırdı—geçemiyordu, vücudu bir hayaletken geçemezdi, yapabildiği tek şey diğer taraftaki kişiye bariyerin dalgalanan renkleri arasından bakabilmek oldu.

Chu Xun gözlerini kapadı, kirpiklerine yaşlar tutunuyordu.
Elini kadının eline bastırdı, bariyer tarafından ayrılmışlardı, sonra gözlerini tekrar açtı. Birbirlerine baktılar, ölüm ve yaşam karşı karşıya, tıpkı bir gün öncesi gibi.

Chu Xun hıçkırığını tuttu: "Karım..."

Bu aile yıllarca yaşam ve ölümle ikiye bölünmüştü, ancak birlikte geçirdikleri zaman tek bir elin parmaklarıyla sayılabilirdi.

"O yıl avluya diktiğim haitang ağacı, kök saldı mı?"  



Chu Xun sulu gözlerle gülümsedi: "Çoktan uzadı ve güzel büyüdü."

Madam Chu, nazikçe gülümseyerek: "Çok sevindim."

Chu Xun de gülümsemeye devam etmek için elinden geleni yaptı: "Lan-er o haitang ağacını çok seviyor, bahar zamanları hep altında oynuyor. Haitang çiçeklerini seviyor, aynı senin gibi, her…… her yıl QingMing'de...” Rolü daha fazla devam ettiremeyerek alnını bariyere bastırdı, gözyaşları durmaksızın dökülüyordu, sesi çatladı, "QingMing* zamanı her yıl mezarının önüne koymak için en güzel çiçeği seçerdi. Wan'er, Wan'er, gördün mü?
Her…… her yıl, gördün mü?"

*QingMing, “Saf Parlaklık Festivali” diğer bir deyişle, nisan başında ölüler için yapılan kutlama. 

Sonunda hıçkırıklarla boğuldu, her sözü acıyla kanıyordu, soğukkanlılığı tamamen parçalanıncaya kadar böyle devam etti.

Madam Chu'nun gözleri de kızarmıştı; o bir hayaletti ve dökecek gözyaşı yoktu. Fakat onun ızdıraplı ifadesi izleyenlerin gönüllerini sızlatmaya yetiyordu.
Bir an herkes sessiz kaldı, herkes önlerindeki manzarayı izledi ve birisi sessizce ağladı.

Ancak tam o sırada yukarıdan soğuk bir ses geldi.
"Tabii ki biliyor. Ama çok uzun sürmez."

Mo Ran'ın yüz ifadesi hemen değişti: "Hayalet Kral!"

Chu Wanning'in ifadesi de karanlıktı: "Bu korkak kendini bile göstermiyor, utanmaz!"

Hayalet Kral'ın gülüş sesi metale sürtünen sivri tırnaklar gibiydi, onları dehşete düşürdü.

"Lin Wan'er artık bizden bir hayalet. Ona zarar vermek istememiştim ama sen bana karşı çıkmayı iyice kafana koyup üstüne üstlük de gözlerimden birini mahvettiğine göre, ben de senin kalbini sökmek, sana daha kötü bir acı vermek zorundayım! "

Sözleri üzerine tapınaktaki hayaletler büyü söylemeye başladılar.
"Kalp artık yok, geçmişin silinmesine izin ver—”

Madam Chu'nun gözleri tamamen açıldı ve sesi titredi: "Kocam, Lan-er, Lan-er’i al!!!! "

"Kalp artık yok, ilişkiler kopsun——"

"Lan-er! Çabuk ol! Babaya git!”
Madam Chu çocuğunu iterek bariyerden geçirmeye çalıştı, ama ince ışık katmanı onu sanki bir hayaletmiş gibi içeri almadı.

Xiao Man tapınağın korkuluklarının yanında dikildiği yerden onlara baktı; aslında çekici olan suratı, üzüntü ve keyif ile kırışmıştı.
"İşe yaramaz. Hayalet Kral'ın talimatıyla ona bir hayalet işareti koydum. O şimdi bir hayaletten farksız, bariyer içeri girmesine izin vermez.”

Onların arkasında, büyü bir gelgit gibi yükseldi: “Kalp artık yok, akıl paramparça olsun—"

“Kocam!" Madam Chu aşırı derecede paniklemişti, çocuğunu çekerek kendini bariyere vurdu, "Kocam, bariyeri indir, indir, Lan-er’in içeri girmesine izin ver, onu korumalısın, onu korumalısın——Ben——Ben neredeyse…...Ben……”

 "Kalp artık yok, merhametin boğulmasına izin ver—"

"KOCAM—!!!!!!”
Madam Chu dizlerinin üzerine düştü, tüm vücudu kontrolsüz bir şekilde sallandı, kan rengindeki lanet işaretleri yavaşça yüzüne tırmandı, "Çocuğumuz——Lan -er…... bana söz verdin, bana ona bakacağına dair söz verdin…… indir…… lütfen, sana yalvarıyorum…... indir…... kocam!!!!”

Chu Xun içi parçalanıyormuş gibi hissediyordu. Birkaç kez eli bariyeri ortadan kaldırmak için kalktı ancak sonunda tekrar indi.

Bariyerin dışında Chu Lan yüksek sesle haykırıyordu, gözyaşlarıyla lekelenmiş yüzüyle ona baktı, küçük ellerini ona uzattı: "Baba artık Lan-er’i istemiyor mu…...? Lan-er Babayı istiyor…… Baba tut beni……”

Madam Chu ona sıkıca sarıldı ve yanağını öptü. Anne ve oğul, biri diz çökmüş, biri ağlıyor, ikisi de Chu Xun'e Shangging bariyerini indirip çocuğu içeri sokması için yalvarıyordu.

Aniden, kalabalığın içinde biri bağırdı: "Gongzi, yapamazsın!  Bariyeri indiremezsin, Lin'an'da kalan yüzlerce insanı ölüme mahkum etmiş olursun—bu hayaletlerin oyunu! Gongzi! Bariyeri indiremezsin!"

"Bu doğru, bariyer kalmak zorunda!" Yaşama arzusu, sıradan insanların birbiri ardına diz çöküp Chu Xun'e doğru sürünmesine neden oldu, yalvardılar, "Gongzi, lütfen, bariyeri indiremezsin, yoksa herkes ölür!"

"Madam, lütfen…..." Onlardan biri Madam Chu'nun önünde eğildi, "Madam, lütfen merhamet edin, lütfen düşünceli olun, sonsuza dek size minnettar olacağız, lütfen, size yalvarıyoruz……”

Bir anda, gardiyanlar ve bir avuç insan dışında, herkes dizlerinin üstünde yalvarıyor ve ağlıyordu, onların sesleri bariyerin dışındaki Madam Chu ve oğlunun sesini boğuyordu.

Chu Xun, diken üstündeydi ve kendisine binlerce binlerce keskin bıçak saplanıyormuş gibi hissediyordu, her bıçakta dikenler çıkıyor ve organlarını parçalıyordu.

Önünde karısı ve oğlu, arkasında yüzlerce kişinin hayatı vardı.
O kadar acı çekiyordu ki, çoktan ölmüş gibi hissediyordu; sanki çoktan alevler onu yutmuştu ve kül haline gelmişti.

Ama büyü devam ediyordu ve öncekinden daha da keskindi.

"Kalp artık yok, duyguların atılsın—"

“Kalp artık yok, arzun dağılsın—”

Giderek daha fazla lanet işareti Madam Chu'nun boynuna tırmandı, neredeyse tüm yüzünü kapladı ve gözleri kanamaya başladı.

Artık zar zor konuşabiliyordu, sadece kocasına umutsuzluk içinde bakarken şunları dile getirdi:

“Eğer sen...... Ben......  senden… nefret ederim ...... al ...... Lan-er'i al …... Nefret…… Ben……”

Lanet işaretleri göz bebeklerine sızdı, tüm vücudu acı çekiyormuş gibi titredi ve gözlerini sıkıca kapattı.

"BEN----- NEFRET!!!!!!"

Acınası bir çığlık koptu, fakat çığlık sonlara doğru bir canavarın haykırışına dönüştü!

Madam Chu'nun gözleri hızla açıldı. Nazik, badem gözleri kan rengine boyanmıştı ve gözlerinin beyazları tamamen kaybolmuştu, şu anda her gözünde dört göz bebeği vardı.

"Wan-er!"
Chu Xun kederle haykırdı, Shangqing bariyerinin olduğu gibi durabilmesi için kuran kişinin içeride kalması gerektiğini bir an unuttu, sadece karısının yanında olmak istiyordu. Ancak tam bariyerden çıkacaktı ki bir ok ilk gökyüzünü sonra omzunu deldi ve kaldırdığı kolunu geri indirdi.

Bu bekçilerin içinden genç biriydi, elinde hala yayıyla duruyordu.
Kendini haklı gören bir tonla Chu Xun'e konuştu: "Gongzi! Uyan! Bize her zaman erdemli kişilerin insanları kendinden önce koyduğunu öğrettin, bunlar yalnızca tatlı sözlerden mi ibaretti? Seni ilgilendirir ilgilendirmez sırf tek bir kişi için yüzlerce insanın hayatını bir kenara mı atacaksın?!”

Genç adamın yanında yaşlı bir kadın titrek bir şekilde: "O-o Yayı indir, gongzi'yı nasıl incitirsin? Her şey, her şey gongzi’ya bağlı, gongzi elinden gelenin en iyisini yaptı, nasıl, sen nasıl…… sen nasıl bu kadar nankör olabilirsin!!"
Tartıştıkları sırada, önlerde korku dolu ağlamalar duyuldu.
Madam Chu tamamen dönüşmüştü. Sadece bir dakika önce çocuğunu sevgiyle kucaklarken şimdi bir canavardan farksızdı, salyaları ağzından damlıyor, dişleri her saniye daha da uzuyordu.
Ve onun kollarında, Chu Lan'ın sesi ağlamaktan boğuklaşmıştı, ama hıçkırıklar arasında hala seslenmeye devam ediyordu: “Anne…...”

Ona cevap veren şey ise Madam Chu'nun kan-kırmızı pençeleri oldu, boğazını tek hamleyle delip geçti!!!

Dünya’daki tüm sesler yok oldu.

Kan damlaları açan çiçekler gibi havada uçuştu.

Aynı, o yıl Madam Chu’nun yeni doğmuş çocuğunu kucağında tutarak pencereden seyrettiği, avluda dans eden yeni açmış çiçekler gibi.
Çocuğunu nazikçe kucaklamış, şarkı söylüyordu: “Kırmızı haitang, sarı haitang, rüzgarda hafifçe süzülüyor. Uzaktaki bir ülkede çocuklar, annelerini ve babalarını özlüyor."

Kırmızı haitang...... sarı haltang……
O yıl Chu Lan'ı şefkatle okşayan o el; onun kafatasını, kollarını, bacaklarını ve etini delip geçti.

Rüzgarda hafifçe süzülüyor.

Yağmur şiddetle yağıyor, kan yerde toplandı ve zemin boyunca süzülüyordu. Anne ise çocuğunun iç organlarını yalayıp yuttu.

Uzaktaki bir ülkede çocuklar.
ChengHuang Tapınağı’nın çatı saçakları üstlerinde yüksekçe duruyordu.
Chu Lan'ın doğduğu yıl, ChengHuang Tapınağı'nın önünde diz çökmüş ve narin, sıcak ellerini kavuşturarak dua etmişti. Bir saatin çınlama sesi etraftaki tüm kuşları dağıtmıştı ve kokulu mumların arasında eğilip dua etmişti, çocuğunun sağlığı ve mutluluğu için, sıkıntısız uzun bir hayat yaşaması için…...

Annelerini ve babalarını özlüyor.

Chu Lan'ın kalbi, parçalanmış bedeninden söküldü. Madam Chu dişlerini iyice batırdı, doyumsuzdu, ağzının köşelerinden kan damlıyordu.

"AAAAAAAAAAAAAAAHHHHHI!!!!!" Chu Xun yığıldı, dizlerinin düştüğü yerde kafasını kavradı ve kafasını tekrar tekrar yere vurdu. Ağladı, perişan ve sefil, karısı ve oğlunun önünde, Lin'an halkının önünde, kan ve yağmur suyu içinde diz çöktü, tanrı imgesinin önünde diz çöktü, ayağının altındaki çamurda diz çöktü.
Günahların derinliklerinde diz çöktü, erdemin tepelerinde diz çöktü.
Anlatılmamış şükranla diz çöktü, inanılmaz bir nefretle diz çöktü.

Tozun üstüne eğildi, ruhunun ta kendisi parçalandı ve söndü.

Toza dönüştü.

Uzun bir süre geçtikten sonra birisi nihayet titreyen bir sesle konuştui.

"Gongzi…..."

"Gongzi, başın sağ olsun……”

"Gongzi’nin merhameti unutulmayacak……”

"Chu-gongzi erdemli, gerçekten şefkatli bir insan! Gerçekten şefkatli biri……”

Birisi kendi çocuğunu kendisine çekip gözlerini kaplamıştı, kanlı sahneyi görmesin diye, elini ancak şimdi Chu Xun'le konuşacağında çekti: "Gongzi, hepimizin hayatını kurtardın. Madam ve küçük gongzi, onlar…... şüphesiz ki cennete yükselecekler. "

Başka biri hışımla konuştu: "Çocuğunu al ve kaybol! Onun yerine sen ve çocuğun cennete gitseydiniz o zaman?!"

O kişi çekingen bir şekilde geri çekildi.

Ama hepsinin sesi çok uzaktaydı. Chu Xun çoktan ölmüş olduğunu hissetti. Sesler bir okyanusun diğer tarafından, yaşamın diğer tarafından geliyordu sanki.

Şiddetli sağanağın içinde, adam çamurla kaplanmıştı, o ince şeffaf ışık tabakası onu karısı ve oğlundan ayırıyordu, ölüler bir tarafta, ölüyor olanlar diğer taraftaydı. Önündeki manzarayı izlerken, Mo Ran geçmiş yaşamını, masumları ahlaksız bir şekilde katlettiği zamanı düşündü ve merak etti, acaba o da birden fazla Chu Xun, birden fazla Chu Lan, birden fazla Madam Chu mu yaratmıştı...

Ellerine baktı.
Bir anlığına elleri kanla kaplıymış gibi göründü.
Ama sonra gözlerini kırpıştırdı ve ellerinde sadece avuç içlerinde biriken ve süzülen buz gibi soğuk yağmur vardı.

Titredi.
Fakat hemen sonrasında, sıcak bir el onun elini tuttu.

Bir kabustan uyanırcasına kendine geldi ve küçük shidi’sinin ona endişe içinde baktığını gördü. Chu Lan'a aşırı benziyordu.

Mo Ran onun göz hizasına gelebilmek için diz çöktü, sanki ölülerin ruhlarından af dileyen bir günahkar gibi, ona yağmur ve gözyaşı ile ıslanmış gözlerle baktı.

Chu Wanning hiçbir şey demedi, yalnızca ayağa kalktı ve kafasını okşadı.

"Çoktan oldu bitti." dedi Chu Wanning yumuşak bir şekilde, "Hepsi geçmişte kaldı."

"Haklısın." Mo Ran’ın mutsuz yüz ifadesi kaybolmadan önce aradan bir süre geçti. 

Kirpiklerini alçaltarak mırıldandı, "Hepsi geçmişte kaldı."

Ancak geçmişte kalmış olsa bile, bunların hepsi yine de onun yaptığı şeylerdendi. Chu Lan'ı o öldürmemişti, ama Chu Lan gibi kaç kişi onun yüzünden ölmüştü?

Ne kadar çok düşünürse, o kadar çok içi korkuyla doldu, o kadar acıttı.

Neden bu kadar acımasızdı…...  neden bu kadar kötüydü……


Çeviri: wattpad'den xiukei, twitter @/ fuckosynthesis


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


66   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   68 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.