Yukarı Çık




67   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   69 

           
Bölüm 68: Bu Saygıdeğer Kişi Dayanamıyor

Chu Lan ölmüştü fakat illüzyon devam ediyordu.
Şafağa daha saatler vardı, uzun kabus hala bitmemişti. Sağ kalanlar konuta geri döndü ve gün ışığı ağar ağmaz PuTuo Dağı’na yola çıkmak için hazırlandılar.
Böylesine bir acı yaşayan bir kimsenin hala devam edebildiğine inanmak çok zordu. Gerçeği söylemek gerekirse, Chu Xun’da geriye kalan tek şey sadece boş bir kılıftı, ruhu çoktan gitmişti.

Mo Ran şehirde geziniyordu ve bir sürü insanın telaşlı olduğunu gördü ---- e Chu Xun o kadar acı çekmişti, kin güdüyor olabilme ihtimalini bir kenara koyduklarında, onlara yolu göstermeye gönlü varsa da o bu durumdayken sağ kalma şansları yine de büyük ölçüde azalmıştı.

Fakat herkes kendini düşünüyor değildi; çok değildi ama yine de Chu Xun için gerçekten üzülen birkaç kişi vardı.

Gökyüzünün aydınlanmasını beklerken kaygıya kapıldılar.
Ancak yükselen güneşin önünde beliren şey o soğuk, artık tanıdıkları sesti, ağır gece göğünü yırtarak bariyerin üstünde yankılandı.

Bu sefer, Hayalet Kral Chu Xun’e değil, şehirdeki herkese seslendi.

“Güneş yakında doğacak. Bu Saygıdeğer Kişi çoğunuzun sabah olunca ayrılmayı planladığınızı biliyor. Ama gerçekten enine boyuna düşündünüz mü? PuTuo buradan epey uzak, oraya sadece bir gün içinde ulaşmanızın mümkünatı yok. Gece çöker çökmez sizi koruması için Chu Xun’e güvenmeniz gerekecek. Fakat Chu Xun’ün sizi koruyacağını düşünüyor musunuz?”

“Annecim----”
Korkunç sesin dehşetiyle bir çocuk ağlamaya başladı, annesinin kollarına sokuldu. Herkes gökyüzüne doğru bakıyordu.
Bir tek Chu Xun, konutun önünde dikilip haitang ağacına yaslanıyordu, gözleri kapalıydı, sanki hiçbir şey duymuyordu.

“Karısı ve çocuğu sizin yüzünüzden öldü. Cidden Chu Xun’ün sizi koruyacağını düşünüyor musunuz? Muhtemelen ailesinin intikamını almak için aklında başka şeyler dönüyordur, hepinize ölmeyi arzulatacak şeyler. Ne de olsa insanın doğası… bu Saygıdeğer Kişi de bir zamanlar insandı hani. Şefkatli insanlar tabii var ama onlar her şeyi itibarları için yapıyor. İnsanlar yaradılıştan alçaktır, o sözde iyi insanların hepsi aslında çıkarları için yapıyor, o kadar. Fakat dürüst olalım, köşeye sıkışınca, insanlar ölüyor mu yaşıyor mu umursamayacaklar bile.”

Hayalet Kral’ın ürpertici sesi üzerlerinde yankılandı.

“Bu Saygıdeğer Kişi zaten önceden de söylemişti ama hepinizin canını almayacağım, hatta, yaşayanlar biz hayaletlere hizmet edebilir. İnanmıyorsanız, bakın ona----”

Konuştuğu esnada üstünde Xiao Man’ın dikildiği kara bir bulut bariyere doğru süzüldü. Ve yanında, kırklarında veya ellilerinde olan nazik bir adam.
Birisi şaşkın içinde seslendi: “Bu Xiao Man’ın babası!”
“Xiao Man’ın babası! Ölmedi mi o?”
“Uzuvları bile vücudundan ayrılmıştı, herkes gördü. Bu nasıl olabilir?!”

Hayalet Kral devam etti: “Yeraltı Dünyası’nın dokuz kralından biri olarak bu saygıdeğer kişi İmparator Yanluo gibi ölüm ile yaşam üzerinde kontrol sağlayamasa da ölülerin görünümü eski haline getirmek işten bile değil. Eğer bana hizmet ederseniz size merhum yakınlarınızın sonsuz eşliğini bahşederim. Fakat eğer bana karşı gelirseniz siz de Chu-gongzi’nız gibi olur, kendi gözleriniz önünde karınızın çocuğunuzu öldürüşünü izler, hiçbir şey de yapmazsınız.”

Bariyerdeki herkes sessizdi.

“Gerçekten ona güvenecek misiniz? Karısı ve çocuğu için intikam almayacağına dair ona güvenecek misiniz?”

“Onun cidden sizi buradan ta PuTuo’ya götüreceğini mi zannediyorsunuz?”

Biri Chu Xun’e bir bakış attı, gözleri art niyetle parladı.

Chu Xun çiçek açmış ağacın altında dikildiği yerden onlara sessiz bir bakış atmak için sonunda kafasını kaldırdı. Bu noktada ne diyeceğini cidden bilmiyordu; nihayet konuşana kadar uzun bir süre geçti: “Olan oldu artık, şimdi size zarar versem neye yarar.”

“HAHAHAHAHAHAHA-----” Hayalet Kral’ın berbat sesi bariyerin üstünde yankılandı, “Güzel,  güzel, size zarar vermeyeceğini söylüyor. Ona inanıyorsanız o zaman buyrun gidin onunla. Ama eğer bana inanıyorsanız----”

Sesi artan şiddetle gürledi, sanki kulak zarlarını yırtıp doğrudan kalplerine geçecek gibiydi.

“Eğer bana inanıyorsanız, ödüllendirileceksiniz. Ailelerinizi geri getirebilirim. Yapmanız gereken tek şey---- Chu Xun’ü bana vermek! Benim garezim ona, sizden herhangi birine değil. Onu bana verin ve evlerinizi terk etmek zorunda kalmayacaksınız. Onu bana verin ve ailenizle tekrar görüşebileceksiniz. Sadece onu bana verin ve her şey bitecek.”
Hayalet Kral’ın sesi seyreldi.
“Güneş doğana kadar ChengHuang Tapınağı’nda bekliyor olacağım.”

Ses kayboldu.
Kalabalıkta tüm gözler Chu Xun’e çevrildiği esnada ölümcül sessizliğin içinde garip bir kargaşa oluştu. Chu Xun sakin, düzgün bir ifadeyle onlara baktı.

Birisi çaresizce mırıldanmaya başladı: “Ne yapmalı…”
“Ne yapacağız, kocam, çok korkuyorum…”
“Anneciğim korkuyorum, yenmek istemiyorum!”

Başka biri kısık bir sesle konuştu: “Hayalet Kral haksız değil… Bu merhametli insanların hepsi anca art niyetli, daha önce bunlardan bir sürü gördük. Chu… Chu-gongzi henüz bir şey yapmamış olabilir fakat bir baksanıza şuna, şu anki yarı ölü haliyle ileride delice bir şeyler yapmayacağı ne malum!”

Bir başkası, sözlerini duyup ona katılarak fısıldadı: “Haklısın. Biliyoruz ki o kinini besliyor ve hepimizin ölmesini bekliyor! Son anda ihanet duyulmamış bir şey değil…”

Birden kaba saba görünümlü bir adam kalabalığın arasından çıktı ve bağırdı: “Yakalayın onu! Eğer onu verirsek yaşayabiliriz!”

Herkesin sesi kesildi. Bir süre geçtikten sonra genç bir kadın öne çıkarak adamın önünü kesti, sesi yumuşak fakat kararlıydı: “Nasıl bu kadar nankör olabilirsin? Hiç erkeklik onurun yok mu?”

“Siktir git!” Adam kadını tekmeleyerek yere düşmesine neden oldu ve yüzüne tükürdü. “Sen anca erkeklerle yatıp kalkan salak bir orospusun, ailen bile yok, ne çene çalıp duruyon? Ben hem yaşlılara hem de gençlere bakmak zorundayım, kendi ailemin boka batmasına izin verecek değilim! Chu-gongzi, siz de anlayışlı olmak zorundasınız!”

Ve böylece Chu Xun’ü yakalamaya kalkıştı.
Fakat o daha bir adım bile atamamışken biri bacağını sıkıca kavradı. Aşağı baktı ve öfkeyle kükredi: “Hala yoluma mı çıkıyorsun, seni aptal orospu? Git çok istiyorsan kendi başına geber, ne cüretle diğer herkesi de kendinle birlikte süründürmeye çalışırsın!”

Kadın da ondan az öfkeli değildi: “Bir fahişe olabilirim ama en azından doğruyla yanlışı ayırt edebiliyorum. Kediler köpekler bile iyiliğin karşılığını vermeyi bilirken biz insanlar nasıl bilemeyiz?!”

“Kapa çeneni!”

Adam, kadının tüm yüzü berelerle kaplanana kadar çizmelerini kafasına vurdu. O zaman kadar kalabalığın geri kalanı da yaklaşarak Chu Xun’ün etrafında bir daire kurdular. İçlerinden birkaçı o genelev kadını gibi onları durdurmaya çalıştı fakat hepsi boşunaydı, şiddetli sele kapılan tek bir yaprak gibi çok geçmeden yutulup gittiler.

“Gongzi------ Gongzi, çabuk kaç buradan!”

Yaşlı bir kadın titreyerek Chu Xun’e bağırdı: “Chu-gongzi, gidin! Gidin! Bu hayvanlar için kalmayın! Gidin!”

Bunun yanında küçük bir çocuğun yumuşak sesi de vardı: “Kavga etmeyi bırakın, annecim, babacım, gongzi’ya zarar vermeyin, zarar vermeyin----”
Bir kargaşa, kaos ve düzensizlik girdabı.
Chu Xun yağmurda tek başına dikiliyordu. Sanki cehennemin derinliklerinden yeryüzüne çıkan bir hayalet sürüsüne bakıyormuş gibi hissediyordu. Bir anlığına, gerçekten gitmek istedi.
Fakat sonrasında, bakışları o insanlara döndü, o yaşayan, nefes alan, ağlayan insanlara. Ebeveynlerini durdurmaya çalışırken hıçkıra hıçkıra ağlayan küçük çocuğu gördü. Onu ilk korumaya çalışan kadını gördü, yüzü şimdi şişmiş ve morarmıştı. Yağmurda titreyen yaşlı kadına baktı, ve ona sırtı dönük duran, diğerlerini durdurmaya çalışan onlarcasına.

Gitmek üzere olan ayağı duraksadı.
Onların hiçbir suçu yoktu. Eğer bariyeri indirirse bu insanlar da ölecekti.

Görünen o ki, bu dünyadaki en iğrenç şey hayaletler ve iblisler değil de kalabalığın içinde insan derisinin altında saklanan, kendi canları için her şeyi yapacak olan o korkak, değersiz canavarlardı.
Ve her şeyden sonra da şöyle derlerdi: “Ben sadece yaşamak istedim, acınası ve güçsüzüm, benim hiçbir suçum yok.”

Koruduğu insanların hepsinin çaresiz, iyi insanlar olduğunu zannetmişti. Fakat yanılmıştı.
O canavarlar şimdi insan derilerini soymuş, çirkin, hırlayan, kan kırmızısı yüzlerini açığa çıkarmışlardı…
Çok iyi gizlenmişlerdi… çok iyi gizlenmişlerdi.

Daha fazla o insan kılığındaki canavarlar için ağlamak ve kanamak istemiyordu ancak onlar  çok kurnazdı, iyi, nazik insanların arasında çok iyi saklanmışlardı, yüzleri ona gülüyor, onun güçsüzlüğünden haz alıyorlardı.


----Bizi kurtarmaktan başka seçeneğin yok; eğer bariyeri indirirsen kurtarmak istediğin insanları, sana sahiden minnettar olan insanları, bizimle birlikte cehenneme götürürüz.

Başka seçeneğin yok, seni ne kadar tiksindirse de.
Sen erdemli olmayı seçtin, iyi bir insan olmayı seçtin.
Madem senin yaptığın seçim bu, o zaman diğer herkesi kurtarmak da senin mutlak vazifen. Eğer reddedersen, o zaman sen bir üçkağıtçısın, bir dolandırıcısın, bir sahtekarsın, hayvanlardan da betersin.

Sanki o insanların kükreyişlerini duyuyor gibiydi, onları tiz kahkahalarını:
Başka seçeneğin yok. Başka seçeneğin yok!

Kıyametin arasında, rüzgar ve yağmur fırtınasının içinde, Chu Xun yavaşça kafasını göğe doğru çevirdi.

Şafak sonunda sökmek üzereydi.

Durmak bilmeyen yağmur ChengHuang Tapınağı’nın taş basamaklarındaki kanı yıkamıştı. Tapınağa doğru yürürlerken Chu Xun ve onu korumaya çalışanların hepsi bağlanmıştı.

Manzara hem acı verici hem de gülünçtü; o insanlar Chu Xun’ü öyle sıkı bağlamışlardı ki, böylesine güçlü bir kişiyi yakaladıkları için kendini beğenmiş bir memnuniyet duyuyorlardı; Chu Xun’ün tek bir büyüyle ipleri kolayca küle çevirebileceğinden habersizlerdi.

Fakat öyle yapmadı. Shangqing bariyerini de indirmedi.
Lin’an’da yeterince kan dökülmüştü. Sırf kendi intikamı için daha fazla masum insanın ölmesini istemiyordu.

Ve böylece, ona ihanet eden nankörlerin de, yanında gönülden duranların da, hepsini koruyan şey o ince ışık katmanı oldu. Tapınağa vardılar fakat Hayalet Kral’ın kendisi belirmedi. Onun yerine, çıkardığı siyah dumanın kıvrılarak karanlık silüete dönüştüğü bir mum vardı.

“Neden---- bariyeri indirmedin mi!” Chu Xun’ü görür görmez ses öfkelendi, “Bariyeri indir!!!!”

Chu Xun sakince konuştu: “Bunun için cesedimi çiğnemen gerek.”

Siyah duman tiz bir çığlık kopardı: “Chu Xun sen aklını kaçırmış olmalısın! Sen… Hepiniz---- öldürün onu, yoksa gece gelir gelmez hepinizin canını alırım!”

Şafak.
Günün ilk ışıkları sonsuz geceyi aydınlattı.
Hayalet Kral, gün ışığında formunu koruyamayarak, karanlığa doğru kayboldu. Siyah dumanı yayan mumun ışığı ise titreşti ve söndü.

Chu Xun kendini toparladı. ChengHuang Tapınağı yüksekçe dikili duruyordu; buradan, sabah sisinin nazikçe dağları ve nehirleri kapladığını, kayalıkları manzaradan sakladığını görebiliyordu, her şey eski zamanlardaki gibi görünüyordu---- çok güzel bir su kanalıydı.

“Chu-gongzi, özür dileriz.”

“Cani veya kalpsiz veya öyle bir şey olduğumuzdan değil, sadece, gözünü mahvettiğin için Hayalet Kral sana kin güttüğünden… başka seçeneğimiz yok…”

“Daha ne sızlanıp duruyorsunuz! Uzatmayın, başka sürpriz istemiyoruz. Benim burada yaşamak isteyen bir ailem var! Kim daha önemli, bu herif mi yoksa hepimiz mi? Erdemli kişiler insanları kendilerinden önce koyar, bu onun sözleri, benim değil!”

Chu Wanning uzakta dikiliyor, kendisiyle bağlantısı meçhul olan o insana bakıyordu, hissettikleri karman çormandı.
Birden, bir çift el gözlerini kapadı.
Chu Wanning fısıldadı: “Ne yapıyorsun?”
“Senin görmeni engelliyorum.”
“...Neden?”
“Üzülürsün.”
Chu Wanning bir süre sessiz kaldı, kirpikleri titreyerek Mo Ran’ın avuçlarına sürtündü: “Üzülmem. Hepsinin geçmişte kaldığını söyledim ya, iki yüz yıl önceden.”
Mo Ran arkasında hafifçe iç çekti: “...Seni şapşal, o zaman neden avuçlarım ıslak?”

Ne kadar süre geçtiğini bilmiyordu: bir tütsü [30 dk], bir sichen [2 saat], ya sadece bir salise.

Zaman, bu deliliğin, bu kaosun içinde bulanıklaşmıştı.

Chu Wanning gözlerini tekrar açtığında, Shangqing bariyeri kaybolmuştu. Chu Xun bir kan göletinin içinde yatıyor, insanlar, hayaletler, insan derisi giyen iblisler onu çevresini sarmıştı, taze kan kokusunu içlerine çekiyorlardı.

Coşku ve suçluluk duygusu; felaket geçmişti, hayatlarının geri kalanı artık apaçık duruyordu. Istırap ve günah; insanların kalpleri, canavarlarınkinden farksızdı.
Hava ölüm gibi kokuyordu.

İnsanlar alemi----  belki de cehennem.
Ayrıt etmesi güçtü.

Yavaş yavaş, kalabalık dağıldı. Gün içinde hayalet kaygısı yoktu, bu yüzden yemek aramaya, dinlenmeye, Hayalet Kral’ın geceleyin geri gelip tapınaktaki vücudu inceledikten sonra sonra söz verdiği ödülü, onları merhum yakınları ile birleştirmesini, beklemeye gittiler.

Zamanla, tapınakta üzüntüyle ağlayan sadece bir düzine veya civarı insan kaldı.
Genelevdeki o genç kadın ve o ak saçlı yaşlı kadın oradaydı. Küçük çocuk ve onu dinleyen ailesi. Bir dilenci, bir alim, bir öykücü, bir zamanlar varlıklı bir ailenin oğlu, bebeğini tutan dul bir kadın, bir öğretmen ve bir çiftçi.
Başka kimse yoktu.

Fakat onlar vücudunun yanında ağlaşırken kendi kanından oluşan göletin içinde ölü gibi yatan adam yavaşça gözlerini açtı.

“Gongzi!”

“Chu-gongzi!”

Mo Ran’ın kalbi çalkalandı. Dayanamayarak konuştu: “Hayır… bu…”
Bu büyü, şimdiki zamanlarda kayıp bir sanattı, bu illüzyonda kullanıldığını görmeyi hiç beklemiyordu.

“Kalan Ses Büyüsü. O ölü fakat ölmeden önce bu büyüyü üzerinde kullandı.” Chu Wanning devam etmeden önce duraksadı, “Hala halledilmemiş işleri, endişelendiği şeyler vardı.”

Ve gerçekten, Chu Xun’ün gözleri boştu, gözbebekleri iriydi ve konuşurkenki sesi düzdü: “İblisler ve hayaletler haindir, sözlerine inanmamalısınız. Shangqing bariyeri olmadan hava kararır kararmaz şehri istila edecek ve istedikleri kadar katledecekler. Lütfen buradan ayrılın ve PuTuo’ya gidin.”

“Gongzi…”

“Ben çoktan öldüm ve size eşlik edemeyeceğim. Fakat tüm ömrümün ruhani gücünü ruhani çekirdeğime topladım, onu yanınızda götürün ve hayaletler size yaklaşamaz.”

Daha da kederli bir biçimde ağlamaya başadılar.
Mo Ran ve Chu Wanning dehşete düşmüştü.
Ruhani çekirdek…
Kalbin içinde bulunan kristal bir oluşumdu…

Chu Xun’ün bedeni, henüz katılaşmamış olan elini yavaşça kaldırdı ve büyünün kontrolü altında, göğsüne saplı bıçağı kavrayarak dışarı çıkardı.

Ve sonrasında----

“GONGZI!!!!!!” Etrafındaki insanlar kederle haykırdı, sesleri kırık ve boğuk, gözyaşlarıyla ıslanmış, “Gongzi, ne yapıyorsun----!!!!”

Kendi elleriyle, göğsündeki kesiği yırtarak açtı, etini kazdı, artık atmayan kalbini kavradı ve yavaş yavaş, santim santim kopardı.

Altın-kırmızı alevle kaplı kalpten kanlar aktı.
Bu Chu Xun’ün ruhani çekirdeğiydi, eriyip bitmiş bir mumun son ışığıydı.

“Alın… bunu…”

Yanan kalbi kaldırdı, önüne doğru uzatarak tekrarladı: “Alın… alın… bunu…”

Damla damla kanlar döküldü ancak aşağı doğru süzülürken hepsi görkemle yanarak bir sürü kırmızı haitang çiçeğine dönüştüler.

“Önünüzdeki yol uzun ve öngörülemez. Benim hayatım burada sona ermekte ve elimden başka bir şey gelmez. Lütfen… lütfen kendinize… iyi… bakın…”

Bu sahnenin gözleri önüne serilişini izlerken Mo Ran birden soğuk ter dökmeye başladı, sanki sırtına dikenler batıyormuş gibi hissetti.
Yara izi… bu yara izi!!
Aniden hatırladı, Chu Wanning’in göğsünde, kalbin olduğu yerde----
Orada bir yara izi vardı!

Chu Wanning’in orası son derece hassastı, nasıl unuturdu? Yatakta sarmaş dolaşken ne zaman o açık renkli yara izini yalasa Chu Wanning’in genelde hissiz olan yüzünde bastırılmış bir şehvet açığa çıkardı. O yüz ifadesi Mo Ran’ın kanını kaynatırdı bu yüzden de altında tuttuğu kişiyi hep bu yolla utandırmıştı.
Fakat o zamanlar, Chu Wanning’in geçmişiyle hiç ilgilenmemişti ve bu nedenle de o yarayı nasıl aldığını ölene kadar bir kere bile sormamıştı.

Ve şimdi, bu yaşamında, sormak için hiçbir hakkı da yoktu.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


67   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   69 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.