Yukarı Çık




12   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   14 

           
Keyifli okumalar diliyorum^^

----------

Oda ölüm sessizliğine düştü, ortam birden bire soğudu. Yan Xiaohan'ın bakışları yoğunlaşma içinde düştü. Gözünün köşesine, Fu Shen'in yorgun görünen, minik bir esneme için başını diğer yana çevirdiği ilişti. 

İşte o zaman adamın hala hasta olduğunu anımsadı. Gecenin bir yarısındaki ortaklaşa entrikalarını bilseydi, Shen Yi'ce ertesi gün kuşkusuz başının etini yerdi.

"İlk önce dinlen. Yarın daha fazla konuşacağız." Yan Xiaohan perdeleri çekerek, uzanmasına yardım etti. Fu Shen dermansızlıkla yoğun bir 'mn' çıkardı. "Zahmet ettiğin için sağol," dedi hafifçe. 

Tek bir yorgunluk parçası olmadan, Yan Xiaohan yatağın yanındaki alçak bench'e geri oturmuştu. Fu Shen'in sözleri zihninde vızır vızır dönüyordu. Demek bu yüzden Yuantai İmparatoru Fu Shen'i ayaklarının altında çiğnemek için can atıyordu; düşman ülkeden biri olan Khash Hatunla gizlice temas kurmanın ve Ying Prensi'nin soydaşını Orta Ovalar'a geri getirmenin ikisi de, tezgahlanan bir isyanı anlatıyor gibi görünüyordu. İmparator'un arka arkaya ilk karısından olan oğlunun yerine geçme mücadelesi, yüreğinde hassas bir noktaydı ve biri ona çarparsa, ölürdü. 

Fu Shen açıkça hayatıyla kumar oynuyordu. Kırılmış bacaklar ayrıca kararlaştırılan evlilik talihli bir sonuçtu.

Selefinin ölmeden önceki dileği uğruna, yaşam tarzına sırtını dönecekti... bu komplo gün yüzüne çıkarsa onu neyin beklediğini bilmemesi imkansızdı. 

Lakin her daim bu nankör, hırpalayıcı görevleri yapıyor gibi görünüyordu. 

Niçin?

"Bu dünyada her zaman birinin onları yapması gereken bazı şeyler vardır," dedi Fu Shen.

Yan Xiaohan derin düşüncelerinden aniden uyanmış, korkuyla hoplamıştı. "Neden uyanıksın?"

"Nasıl yaptığına bağlı olarak, Bay Yan, dik dik bakarak ölüleri hayata döndürebilirsin," diye dalga geçti Fu Shen.

Yan Xiaohan, tüm bu süredir bakışlarının Fu Shen'in üzerine sabitlenmiş olduğunun farkında değil, adeta bir trans halindeydi. Diğeri yüzündeki acıyan ifadeyi gördüğü anda, ne düşündüğünü biliyordu ve kendi kalbi ona sataşma arzusuna engel olamadı.  

"Ying Prensi'nin soydaşını bulmak amcamın ve Majesteleri Su Prensi'nin dileğiydi. O sebepten, neye mal olursa olsun yapardım. Pişman olacak bir şey yok."

"Ciddi biçimde yaralandın ve çabalarını boşa harcadın. Bu üzücü değil mi?"

Fu Shen'in nazik gülüşünün sesi karanlık gecede yankılandı.

Yan Xiaohan duraksadı, birden bire kafasına dank ederek aydınlandı.

"İki farklı rota ilk oyalama taktiğiydi, ve heyetteki Han diplomatı ikincisi oldu... aslında sen ve Prens, soydaşı bundan çok önce bir zamanda göndermiştin, değil mi?"

"Hm." Fu Shen oldukça ciddi bir şekilde baş sallayarak onaylama gösterdi. "Eğer söylediğin gibi herşey boş yere olsaydı, muhtemelen uzun zaman önce kendimi asardım. Hakikaten yaşamaya çok utanırdım."

Bir tebessümle, gözlerini Yan Xiaohan'a kaldırdı. "Yüzünü böyle germeyi bırak, Bay Yan. Benim için bu kadar üzgün hissedeceğini bile bilmiyordum. Çok can sıkıcı."

Yan Xiaohan onun 'senin için üzgünüm' yazısını yüzünün neresinde gördüğünü söyleyemezdi ama kendisiyle uğraştığını söyleyebilirdi. "Sözünü etmeye gerek yok. Daha sonra bir aile olacağımızdan, öyle olmalıyım," sadece bir soğukkanlılık işaretiyle, bu şekilde karşılık verdi.

[ÇN: YX'ın geri dönüşleri efso ya :D İkisi de birbirinden beter gklmkk]

Fu Shen: "........."

"Cidden... hiçbir filtren¹ yok," buna nasıl bir tepki vereceğini bilmeyerek, onu sorguya çekti. "Sırf kendini sekiz yüz aşağı indirmek için bin düşmanı kesip düşürdün- yine de hala benimle bir 'aile' olmaya hazırsın, ha?!"

¹Yüzünün astarı yok diyor yani.

"Bunu enine boyuna düşünmelisin, Marki," dedi Yan Xiaohan sabırla. "Sen birinci derece rütbelisin, ben üçüncü derece. Gerçekten tek bir hane olursak, o zaman hiçbir kayıp yaşamayacağım; kazanç elde edeceğim."

Fu Shen'in nutku tutuldu. 

Öfkesinin kendisine ateş püskürtmeye yetecek kadar yükseldiğini fark eden Yan Xiaohan, başındayken bunu sonlandırması gerektiğini biliyordu, uygun biçimde bir adım attı ve barışı korumaya çalıştı. "Pekala, daha fazla konuşursak hava aydınlanmaya başlayacak. Kendinizi yormayın ve uyuyun."

Fu Shen'in yükselen öfkesi derhal geri düştü. Yan Xiaohan'ın onu tatlı sözlerle kandırmaya çalıştığının farkındaydı ama kibar sözlerinden biraz uykulu hissetmeye engel olamadı. 

İkili gece yarısında zırvalar hakkında konuşup durdular, bir tek dördüncü nöbette² bir süre dinlenmek için uzandılar. Şafak vaktinde, bekçinin su saatinden birkaç not duyuldu ve Yan Xiaohan onları duyduktan sonra ses çıkarmadan bench'ten kalktı. Eylemlerinin Fu Shen'i derhal uyandıracağını beklemiyordu. "Gitmen mi gerekiyor?" diye sordu uykulu bir halde.

²Gece vakti 19.00'da başlayıp 05.00'a kadar beş tane iki saatlik 'nöbetlere' ayrılır. Dördüncü saat, gece 1-3 arasıdır, namı diğer İnek vakti.

"Mhm." Yan Xiaohan yatağın yanına geldi, ilk olarak ateşin düştüğünden emin olmak için alnına dokundu, sonrasında yatak takımının kıvrılmış olan bir köşesini düzeltti. Eğilirken uzun saçları, Fu Shen'in yüzünün kenarını usulca sıyırıp geçmiş, yastığın kenarındaki kısma kaymıştı. "Gidip sarayda bugünkü vardiyama bakmam gerekiyor. Sen uyumaya devam et."

Fu Shen burnundan belirsiz bir ses çıkararak, gözlerini yumdu. 

Uzun saç yumuşakça yanağına sürtündü, minik bir rüzgar dalgası yatağın cibinliklerini usulca salladı. Ondan uzaklaşan ayak seslerini, yatağın önündeki bölmenin biraz geriye döndüğünü ve ardından diğer insanların dışarıdan gelen seslerini duydu. 

Keskinleşmiş duyulara sahip biri için bu ses parçaları, onları birbirinden ayıran birkaç kapı olsa bile hala olağanüstü biçimde dikkat dağıtıcıydı. Fu Shen, dışarıdan gelen suyun, adım seslerinin, konuşmaların, kavranıp yere bırakılan şeylerin yumuşak çarpmalarının ve ardından Yan Xiaohan'ın kasti olarak kısık tuttuğu sesini alan laf dinlemez kulaklarına katlandı. "...onu rahatsız etmeyin. Shen Yi'ce öğleden sonra gelecek... vaktinde yiyip ilacını alacak..."

Belki birinin devamlı ona karşı düşünceli olması ya da belki de onun evde uyuyor olmasına karşın meslektaşının sabah kalkıp gitmek zorunda olmasının verdiği hoşnutluk nedeniyle, bu kısa curcuna onun iyi ruh halini bozacak bir şey yapmadı. Yan Xiaohan'ın ayrılmasını beklerken Fu Shen'in düşünceleri, aşina olduğunu bir şiirin tek bir dizesinin tozla kaplanmış hatırasına birden çekilene dek, gayesizce dolaştı— "senelik soğuğun geçişiyle, en çok korkulan kısa bahar geceleri."³

³Bu Li Shangyin'in şiirinden gerçek bir mısra. Soğuk (寒) ve Geceler (宵) koyu fontlu, çünkü bakın şu işe, bu Yan Xiaohan'ın ismi (宵寒).

General Fu varlıklı bir ailenin Genç Efendisi olabilirdi, lakin akademik ilimi bayağı sınırlıydı. Bu, önceden öğretmeni vesilesiyle çalıştığı bir kitaptandı, ancak aslında aklına bundan önceki ya da sonraki mısrayı getiremiyordu!

Şiirde yataktan kalkmayı istememekle ilgili bir kesit yazılmış gibi geldiğini, ve içinde Yan Xiaohan'ın isminin olduğunu belli belirsiz anımsadı, böylece dışarıdaki sesler kesilene kadar kendi kendine durmadan mırıldandı. Bir kez daha derin bir uykuya daldığında bile hala bunu yapmaya devam ediyordu. 

Kendine çeki düzen vermesine yardım etmek ve yemek servisi yapmak için Yan Malikanesinden hizmetçi bir kız geldiğinde, güneş gökyüzüne yükselip asılı durana değin uyumuştu. Burnunu tıkayıp bir kase acı ilacı devirdikten sonra, Fu Shen hala daha şiirin tam adını hatırlayamamıştı. Eğer bir şeyi anlamazsa, başa çıkılamaz sorunun en dibine kadar inip kalbini deşecek türden biriydi. Pencerenin önünde oturup yarım gün boyunca bunun hakkında düşünerek, hizmetçi kıza açık bir şeklide, "Efendi'nin çalışma odasına git ve bana birkaç şiir koleksiyonu getir." dedi. 

Hizmetçi önceden Yan Xiaohan'dan talimat almıştı ve onu hafife almaya cesaret edemedi, böylece çabucak eteklerini kaldırdı ve kitapları aramaya gitti. Yan Xiaohan edebiyatla çok ilgili olan bir adam değildi ve çalışma odasında çok fazla şiir bulunmuyordu; hizmetçi kız Fu Shen için küçük bir kitap yığını getirdi, saygılı biçimde, "Bunlar çalışma odasındaki bütün şiir antolojileri, Marki," dedi.

Fu Shen bir kitap seçti ve sayfalarını karıştırdı, incelerken alay etti, "Niteliksiz ve bilgisiz."

Hizmetçi kız başını eğdi, kısa bir süredir omuzları şüpheli biçimde titriyordu. 

Bir shichen'den daha az olmamak üzere antoloji yığınını karıştırdı, nihayet bu kadar uzun zamandır kendini sinirlendiren dörtlük parçasını, Tang Hanedanı halkının sararmış sayfalı, gri harfli kitabında buldu. 

"Orada Var" başlıklı şiirin tamamı: 

◈◈◈

Bulutlu bir perdenin ardında, orada harikulade bir güzellik var,

senelik soğuğun geçişiyle, en çok korkulan kısa bahar geceleri.

Varlıklı bir kocayla evlenmek manasızdı;

Mahkeme çağırır onu sabahları dışarı, döner tatlı yataklarına sırtı.

◈◈◈

Fu Shen'in beti benzi attı. Nefes almak adeta acı veriyordu. Kitabı hiddetle yere fırlattı, alevler üzerinden üç chi dışarı püskürüyordu.

Yan Xiaohan akşam Mahkemeden eve geri döndü ve odaya girdiğinde, Fu Shen'in pencerenin önünde bir masanın üstündeki kaligrafi malzemelerine⁴ boş boş bakar halde olduğunu gördü.

⁴Kısaca; fırça, mürekkep ve kağıt.

Yan Xiaohan kasti olarak adımlarını sertleştirdi. Fu Shen yukarı baktı, onun olduğunu fark etti ve o berbat tabir 'tatlı yataklarına döner' derhal zihninde ardı arkası kesilmez bir şekilde yankılanmaya başladı. Yüzünün rengi şekil değiştirdi, soluğu tekledi, ve anında çarpıcı bir öksürük krizi patlak verdi.

Yan Xiaohan irkildi, apar topar nefes alışını düzenlemesine yardım etmek için sırtına vurmaya gitti. "Ne oldu? Seni korkuttum mu?"

Bunu sormak dahi akla mantığa sığmazdı. Fu Shen bir elini salladı ve sonsuz öksürüklerini durdurmaya çalışmak için diğerinin kolunun ön kısmını kullandı. Yan Xiaohan bir an için onu gözlemledi, sonra yanlış bir şey yokmuş gibi gözüktüğü kanaatine vardı – o sadece nasıl nefes aldığına dikkat etmiyordu. Endişeyle havada asılı kalan kalbi, göğsüne geri gömüldü. "Sen hakikaten onurlu birisin, Marki." diye dürtüklemeye karşı koyamadı.

Fu Shen elini yana savurdu.

Biri ayakta durur, biri oturur iken, uzun silüetleri eşleşen yeşim kolyeler misali oymalı pencereye yansıdı. Fu Shen öksürüğünü zar zor dindirdi. "Malikanede kalmaya alışkın mısın bari?" Yan Xiaohan gelişi güzel biçimde sordu. "Herhangi bir şeye ihtiyacın olursa, sadece hizmetkarlara söyle. Kendini kısıtlama. Bugün yere bir kitap attığını işittim, bana ne olduğunu söyleyebilir misin?"

İfadesiz suratlı Fu Shen. "Elim kaymış."

Yan Xiaohan bundan emin olamadı. "Sahi mi? Bir hizmetkar seni gücendirdiyse, hiçbir yüzümü kurtarmana gerek yok..."

Fu Shen ona yan yan baktı. "Benimle birlikte olduğunda kaç tane yüzün var? Öfkemi yutmaya değer mi?"

Yan Xiaohan sonrasında onu sorgulamayı kesti, zihninden belki de Fu Shen'in çok alıngan olduğunu düşünerek kendi kendine kıs kıs güldü. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edebilen bir kişiye ait, kesici unsurlara katlanmış bir bedenin içindeki kalp, körü körüne akışına giden birininkinden çok daha fazla sabretme gücüne sahipti.

Bu dünyada, sıcak kan soğuyacak ve büyük özlemler yavaş yavaş ölecekti. Hem kahramanlar hem de kötü adamlar eninde sonunda toza dönecek, hem takdirler hem de nasihatler bir hiçe indirgenecek. Onu herhangi bir şey yapmaya zorlamak anlamsız olurdu, bu yüzden yalnızca bu adamın tamamen sadık ve onurlu bir şekilde boyun eğmez karakterinin yavaş yavaş, birazcık yontulacağını ümit ediyordu.

[ÇN: Dikkat et de o seni yontmasın miladerim. :d]

"Bugün Saray'da hiç karışıklık oldu mu?" Fu Shen masaya dağılmış fırça ve kağıtları aheste aheste temizledi. "O zamandan bu yana haberler yayılmış, bu nedenle şu anda sadece kenardan seyrediyorum." diye yanıtladı Yan Xiaohan, "Saray'ın önünde öylesine uzun bir süre diz çöktüğünden, İmparatorluk Sansür bürosunun seni kitaplara koyacağını duydum. Bacak yaralanman nasıl? Şu anda acıyor mu?" 

"Az buçuk. Büyütülecek bir şey yok. Bay Shen öğleden sonra beni görmeye geldi, "dedi Fu Shen. "Bir nişanlanma, nihayetinde özel bir meseledir. Eğer sen ve ben hiçbir şey söylemezsek, diğerleri de bundan bahsetmeyi uygun bulmayacaktır. Ne dersin?"

"Zaten bunu İmparator'un önünde kabul ettim. Sözlerimi geri alamam."

Fu Shen açık bir anlamı olmayan, derin bir homurtu yaptı. "Evet, biliyorum," tüm söylemesi gereken buydu. 

Yan Xiaohan, masanın etrafındaki kullanılmış kağıtların kaosunu yakaladı, en iyi olanları tamamen Fu Shen'in bilinmeyen bir amaç doğrultusunda anlaşılmaz karalamalarından oluşuyordu. İlk olarak Fu Shen'e sorarak, merakından bir yaprak aldı, "Bunlara bakabilir miyim?"

Umrunda değildi. "Dilediğin gibi yap."

Bir tek dikkatli bir gözlemle, kağıdın üzerindeki kargacık burgacık yazı, bir parça biçimlendirilmiş imza gibi görünen değişik karakterler olarak çıkarılabilirdi. "Onları tanıyor musun?" Fu Shen bunu epey ciddiye aldığını görmesi üzerine sordu.

Yan Xiaohan onlardan birini işaret etti. "Bu 'karakter' Silahlanma Dairesi'nin imzasıdır. Onlar tarafından yapılan bütün silahlar bu mühre sahip olacaktır. Buradaki yazdığın bu fırça darbesinin, Daire'nin Arbalet Üretim Bürosu'ndan gelmesi gereken, ok şeklinde bir çift kancası var." 

Fu Shen başlangıçta aldırmamıştı, ancak 'Silahlanma Dairesi' olan iki kelimeyi duyunca gözbebekleri aniden kasıldı. "Kuzey Yan Ordusu tarafından kullanılan oklar, amblemsiz ve damgasızdır. Daha önce hiç üzerlerinde böyle bir işaret görmemiştim."

"Genel olarak konuşursak, geniş bir miktar askeri kullanım okları her türden çeşitli imalatçılar tarafından yapılır. Bazıları damgalanacak, bazıları damgalanmayacak. Silahlanma Dairesi, başkent garnizonları için her çeşit silahı üretmenin yanı sıra, esas olarak yeni tip silahları test etmekle yükümlüdür. Netice olarak, sadece o garnizon tarafından kullanılan ok ve yaylar Arbalet Üretim Bürosu'nun damgasına sahip olacaktır."

Fu Shen daha sonra, üzerinde koşan bir canavarın sembol benzeri çizimi olan, başka bir yaprak kağıdı çevirdi. "Bunu tanıyor musun?"

Yan Xiaohan gülümsedi, bir fırça almak için eğildi ve Fu Shen'e onun için ayrı bir kağıt çıkarmasını işaret etti. Sonrasında, ortasına daha da yuvarlaklaştırılmış, sembol benzeri bir nesne yazdı.

"Bu 'Leopar' (豹) karakteri için el yazısıdır⁵. 
Önceki Hanedanlığın İmparatorluk Muhafızları henüz daha küçük parçalara ayrılmamışken, İmparatorluk Şehri'nin yalnızca on tane alt bölümü vardı; Sağ ve Sol versiyonları olmak üzere, Altın Karga, Leopar Kını, Luan Töreni, Yükselen Şahin⁶ ve Kuş Tüyü Ormanı. O zamanlar kolaylık sağlamak adına, her birine belirli bir hayvan tarafından atıfta bulunuyordu, karakterin biçimi çok az değiştirilerek onların özgün sembolleri haline geldi." İzah ederken onları kağıda çizdi. "Mesela Altın Karga, üç bacaklı karga şeklini alarak 'altın' (金) karakterinden oluşur, Leopar Kını'nın ne olduğunu demin yazmıştım, Luan Töreni bir fenghuang⁷ şeklindeki 'luan' (鸾) karakterinden oluşur, Yükselen Şahin bir 'şahin' (鹰), ve Kuş Tüyü Ormanı bir turna benzeri 'kuş tüyü' (羽).
Ancak daha sonra İmparatorluk Muhafızları'nın, Kuzey Ofisinin Altı Ordusu ve Güney Ofisinin On Koruyucusu'na ayrılmasının ardından, bu karakter takımı artık kullanılmıyor. Neden birden bire bunu sordun?"

⁵Çince el yazısı fırça vuruşarının aksine 1-3 satırlık karakterler yazmaktır. Bize ilk okula öğretilen el yazısının çince hali.
⁶Bu yeni bir tane. Adı genel olarak militarist güç anlamına gelen bir terim.
⁷Anka kuşu.

----------

Bölümün sonu.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın. ^^

Çevirmen: BlackBerry

İşte çince el yazısı. Hua Cheng el yazısı yazıyormuş anlaşılan, bide adamla uğraşıyorlar mis gibi el yazısı işte. :D

https://pic3.zhimg.com/80/e3949af7d2a9c7889f28b9610c3a9cad_hd.webp


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


12   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   14 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.