Yukarı Çık




13   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   15 

           
Bu çocuk Prens niye böyle konuşuyordu? Gerçek yaşını biliyor muydu? Ama nasıl…?

"Ayrıca adı Morian falan değil. Morgana mıydı? Üç ay önce köye geldiğini duydum. O zamandan beri bu saçmalığa hazırlanmış olmalı. Ne korkunç bir sürtük. Yine de korkak ve ucuz bir kaltaktan beklendiği gibi.”

Morian'ın gözleri hemen soğudu. Gerçek adını bile biliyordu.

Köylüler şaşkındı ama bu anlaşılabilir bir durumdu- köyde eczacı olarak çalıştı ve bu süreçte oldukça fazla köylüyü kurtardı.

Yani, bir eczacı ve mangnani İmparatorluk Prensi arasında kalsan hangisine güvenirdin?

Köylülerin Prensi deli bulacakları belliydi.

"Ekselansları, lütfen ne demek istediğinizi açıklar mısınız...?"

İmparatorluk Prensi Morian'ı işaret etti ve konuştu. "Basitçe söylemek gerekirse, o kaltak bir Necromancer.”

Bu duyuruyla birlikte tüm mağara sessizliğe büründü.

Köylüler yüzlerinde sert ifadelerle Morian'a baktılar. Yüzünden soğuk terler süzülürken Gril bile gizlice ondan uzaklaştı.

Bu sahne Morian'ı tamamen telaşlandırdı.

'Ha? Bu ne?! Cidden deli bir prensin sözlerine mi inanıyorlar?'

Ama böyle bir şey olamazdı.

Şimdiye kadar köyün iyiliği için çok çalıştı, yine de ona mangnani prensten daha az mı güveniyorlar?!

Morian aceleyle bağırdı, "Bu doğru değil! Bu mümkün değil… Zombiler tarafından kaçırıldım…!”

"Yine de bu garip değil mi? Bir şişe şarabı olgunlaştırmaya falan çalışmıyorlar, peki neden bir kadını kaçırıp yaşamasına izin versinler?”

"Ç-çünkü ben yemim..."

"O zaman seni hayatta tutmalarına gerek yok. Yani insanlar canlı kaçırıldığını gördüğünde zaten amacına hizmet ettin değil mi? Bir Necromancer'ın kaçabilecek ve daha sonra sıkıntıya dönüşebilecek bir yemi canlı tutmasına imkân yok."

"Ç-çünkü kötü büyücü beni rehin olarak kullanıyordu...!"

"Öyleyse burada senden başka biri daha olmalı değil mi?"

“…”

Morian sonunda çenesini kapattı.

Soğuk ter damlaları yanağından süzüldü ve çenesinin ucunda birikti. Titreyen gözleri hızla etrafını taradı.

Başlangıçta masum olduğuna inanan köylüler bile ondan uzaklaşıyordu. Neden? Çünkü mağaradaki yolculukları sırasında kesinlikle Necromancer'a benzeyen biriyle karşılaşmamışlardı.

Karşılaştıkları tek kişi burada onları bekleyen Morian'dı.

Aceleyle başını salladı ve geri adım attı.

“Hayır, bu doğru değil! Yalan söylemiyorum…! Bu bir tuzak! O kötü büyücünün kurduğu bir tuzak! Neden... neden bana inanmıyorsunuz...hıck..."

İki eliyle yüzünü kapatıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bunu gören köylüler birbirlerine sempatik bakışlar attılar.

Bir hata yapmış olabilirler mi?

Köylülerin aklına böyle düşünceler geldi. Ancak İmparatorluk Prensinin sözlerini duydukları anda fikirlerini değiştirmek zorunda kaldılar.

"Sizi aptallar, hepiniz vahşi hayvan falan mısınız? Temel içgüdülerinizi dinlemeyin ve kafanızı biraz daha kullanın. Gerçekten de bu durumda onun söylediklerine mi inanıyorsunuz?” Prens onları sert bir şekilde eleştirdikten sonra gözlerini Gril’e çevirdi. “Hey, Gril. Yanında hâlâ kutsal su var mı?”
“Kutsal suyunuzu mu kastediyorsunuz? Evet efendim. Hâlâ biraz var.”

Çiftçi iç cebinden bir şişe kutsal su çıkarırken başını salladı.

İmparatorluk Prensi onu kaptı ve Morian'a fırlattı. Oldukça kafası karışmış görünerek tereddütle şişeyi yakaladı.

"İç onu. Bu kutsal su.”

Morian ağzını kapattı. Kutsal suya bir kez bakması bile istemsizce burnunu kapatmasına neden oldu. Şişenin kapağı sıkıca kapatılmış olmasına rağmen, şişeden yayılan koku gerçekten olağanüstüydü.

Bu sıradan bir kutsal su olamazdı. Hayır, birkaç gün ve gece aralıksız dua eden yüksek rütbeli bir Rahip tarafından yaratılmış olmalıydı. Gerçekten de şeytani enerji taşıyan bir Necromancer için son derece tehlikeli bir 'zehirdi'.

"Her yerin yaralı. Muhtemelen korkak Necromancer tarafından işkence gördün değil mi? Onu içmek seni hemen düzeltir. Ancak sen gerçekten de o büyücüysen…”

...Bu sıvıyı yuttuğu anda iç organları yanmaya başlayacaktı.

Morian etrafına bakındı.

Köylülerin bakışları ona odaklanmıştı. Şu anda bu kutsal suyu içmezse, işler onun için hızla kötüleşecekti.

Bakışlarını indirdi ve titreyen elleriyle şişeye baktı, kapağı açtıktan sonra yayılan koku burun deliklerini yaktı.

Akılsız bir budala olan imparatorluk prensi bu kadar güçlü bir kutsal suyu nereden buldu?!

Artık sıvının olağandışı miktarda ilahiyatla dolduğunu anlayabiliyordu. Daha sonra aniden mağarada kullanılan ilahi gücün sıradan bir Rahipten gelemeyeceğini fark etti.

Bu piç İmparatorluk Prensi, onunla ilgili bir şeyler üç ay önce değişmişti.

"Ah, şey, ben..."

Kasıtlı olarak tutuşunu gevşetti.

Clang! Smash…!

Kutsal su şişesi-çok doğal bir şekilde elinden kaydı ve paramparça oldu. Morian şok olmuş gibi "Ah hayır! Ben… çok gergindim ve kontrolü kaybettim…!” diye bağırdı.

"Üzülmene gerek yok."

İmparatorluk Prensi bir kez daha Gril'e baktı. Çiftçi tereddütle etrafına baktı ve üç şişe daha kutsal su çıkardı. Başka bir deyişle, yeterince yedeği vardı.

Bu manzara Morian'ın ten renginin oldukça kararmasına neden oldu. Gözleri şiddetle titredi, içlerinde açıkça huzursuzluk yazılıydı.

‘Bu orospu çocuğu Prens!’

Dişlerini gıcırdattı.

Bu tamamen beklenmedik bir gelişmeydi. Sürgündeki prensi öldürmesi gerekiyordu ama bunun yerine kendisi tehlikeye düşmüştü.

Köylülerin şüphelerini gidermek için üç ay boyunca bir azize gibi davranmış ve eczacı olarak çalışmıştı, ama her şey bir anda boşa gitmişti.

Ölü Ruhlar Ülkesi'nden Ölüm Dalgası'nın yükselme zamanı neredeyse gelmişti. Basit bir ifadeyle Kutsal İmparatorluk Ailesi'nin Prens'in ölümünü soruşturacak kadar boş zamanı olmayacaktı. Bu olayı tam da o ana denk gelecek şekilde planlamıştı ama şimdi, her şey onarılamayacak kadar karmaşık hale gelmişti.

Morian'ın gözleri yavaşça İmparatorluk Prensi'nin arkasındaki duvara kaydı. Mağaranın çıkışının bulunduğu tek yer orasıydı.

Sonra bakışları yavaşça yere indi.

İçinde kutsal su bulunan cam şişe birkaç keskin parçaya ayrılmıştı. Üzerlerinde kutsal su izleri olsa da tüm şeytani enerjisini toplayıp onları kendi kanıyla boyarsa doğalarını değiştirebileceğinden emindi.

Daha önceki korku dolu ifadesi aniden dağıldı. Dudaklarının köşeleri kıvrıldı ve delilik dolu gözlerle prense baktı. “…Seni kokuşmuş İmparatorluk Prensi köpeği.”

Bu sözler yüzünden miydi bilinmez köylüler hemen üzerine atıldı.

"Y-yakala onu!"

Ne yazık ki ilk hamleyi yapan Morian oldu.

Hızla yerden bir cam parçası aldı. Cildi kutsal sudan yanmıştı.

Şeytani enerjisini cama enjekte etti ve İmparatorluk prensine saldırdı. Ellerinden kan sızdı ve hızla çocuğun etrafına serpti.

Kan zemini boyarken, kafasındaki büyüyü çabucak okudu. Bu bir Necromancer büyüsüydü, sonsuz kinle lekelenmiş bir ölüyü çağırmak için tasarlanmıştı.

Şeytani enerji vücudundan çekildi. Bir zamanlar sıkı olan cildi anında sayısız kırışıklıklara dönüştü.

Dayanıklılığı ve canlılığı bile vücudunu sürüler halinde terk etti. Şeytani enerji rezervi aceleyle tüketildiği için gözle görülür bir oranda yaşlandı.

Morian vücudunun ağırlaştığını hissetti.

Tekrar yaşlandıktan sonra bir süre çok çalışması gerektiğini biliyordu, ama sorun olmazdı- sadece başka bir canlıdan yaşam gücü çalması gerekiyordu. Ömrünü uzatamazdı ama en azından genç görünümünü koruyabilirdi.

İmparatorluk Prensi'nin etrafında göz açıp kapayıncaya kadar sihirli bir daire çizildi. Aniden büyük bir Rün harfi belirdi, ardından toprak altından ağartılmış beyaz kemikler ortaya çıktı.

"Ekselânsları-!!"

"Aman Tanrım…!"

"Prensi kurtarın!"

Köylüler Morian'ı tutma çabalarını bıraktılar ve çocuk prensi kurtarmaya çalıştılar ama artık çok geçti. İskelet, prensin elini ve bacağını tuttu.

Uygun çağırma büyüsünü kullanamadı, bu yüzden prensi yakalamak için sadece üst gövde çağrılmıştı. Buna rağmen fazlasıyla yeterliydi.

Morian elini uzattı. Kanlı cam parçasını çocuğun boynuna doğrulttu ve sonra...!

BANG-!!

İmparatorluk Prensi çağrılan iskeleti küreğiyle ezdi. Canavarın kemikleri paramparça olup uçarken, çocuk eğildi ve momentumu merkezkaç kuvvetinden ödünç alıyormuş gibi küreği sallamak için etrafında döndü.

Kürek bıçağı isabetli bir şekilde Morian'ın kafasına doğru uçtu.

‘Seni çılgın piç!?’

Hareketlerinde en ufak bir tereddüt yoktu. Kürekle vurulursa, kafasının yarısı bıçakla parçalanır ve ölürdü.

‘Beni güldürme! O kadar kolay öldürüleceğimi mi sanıyorsun?'

Morian dişlerini gıcırdattı.

Ne de olsa o bir suikastçıydı.

Genç yaşta başlayarak 'Kara Düzen’ den Nekromansi, yakın dövüş ve suikast teknikleri öğrenmişti.

Bu genç çocuğun saldırısı onun için hiçbir şey değildi. Sadece başını eğdi ve küreği atlattı.

Sonunda bitti. Prens böylesine büyük bir hamle yaptıktan sonra açığa çıktı. Eğer hemen atılıp kaçmadan önce çocuğun boynunu keserse...!

Tam da o zamandı.

Bir şey Morian’a ürkütücü bir hızla yaklaştı. İnce görünen bir dizi parmak aniden saçlarını ve kafa derisini kavradı. Kısa süre sonra duyularına ağrı eşlik etti.

Açıklanamayan yoğun bir baskı, Morian'ın o tarafa bakmasına neden oldu. Platin beyazı saçlı bir kız, tüylerini diken diken eden bir çift kırmızı gözle ona bakıyordu.

"Ha…??"

Kız, Morian'ın kafasını sımsıkı tuttu ve sertçe yere çarptı.



Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


13   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   15 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.