Yukarı Çık




27   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   29 

           
Tenimi yakıyordu, kolye değilde bir ateş parçası gibiydi.

Onu kaybettiğim ilk gün geldi aklıma, bana Ulaş'ı dahi unutturmuştu bu kolye. Abimin beni tamamen terk ettiğini hissettirmişti. Ve şimdi ellerimin arasındaydı. 

Bana geri döndüğü gün Ulaş'ta beni terk ediyordu.

Parmak uçlarıma kadar canım acıyordu. 

"Neden sendeydi?" dedim gözlerinin içine bakarak.

Sanki bir yabancı vardı karşımda, öyle ifadesizdi ki..

" O gün bulmuştum, senin yokluğunda bende olan tek parçana sığınıyordum. Fakat artık yokluğunda hiçbir şeye sığınmak istemiyorum. Seni tamamen kalbimden söküp atacağım. Sende öyle yap, unut ikimizi."

Unutmak o kadar kolay mıydı? Unutabilir miydim onu? Bunun benim için imkansız olduğunu bilmiyor muydu?

"Unuturum elbet." 

Unutamayacaktım. Her şeyi unuttururdum da kendime, ruhuma kazınmış bu hislerden kurtulamazdım.

Avucumun içine hapsettim kolyeyi.

Kendimi toparlayıp ayağa kalktım. Ona söyleyebilecek tek bir sözüm yoktu, beni terk ediyordu. Beni kendisine inandırdıktan sonra unut ikimizi diyordu. Böyle olacağını bilmiyor muydu? Ona söylemiştim defalarca olamayacağımızı.. Ancak o bana umut verdi. İnandırdı bize. 

Keşke yapmasaydı, beni kendisine de mutluluğa da alıştırmasaydı. 

Parmağımdaki yüzüğe baktım son defa. Bana ait değildi artık. 

Parmağımdan çıkartıp masanın üzerine koydum.

Vücudumdan bir uzvu koparmışlar gibi eksik hissetmiştim.

Ağır adımlarla kapının önüne geldim.

"Asya." 

İsmimi ondan duymak hala beni heyecanlandırmamalıydı.  Haksızlıktı. Gözlerimi yumduğumda bir damla yaş süzüldü yanağımdan.

Yorgun bir şekilde ona döndüm. Ben bu yüzü, bu sesi, bakışları unutamazdım. O olmadan yapamazdım.

Genzim yanıyordu.

"Mutlu ol, çok mutlu ol. Bana inat ol."

Yok etmişti beni, benden istediği son şey bu olmamalıydı. Ben hayatımda ilk defa bu hissi onunla tatmıştım. Onsuz nasıl mutlu olunurdu bilmiyordum bile.

"Ama sen asla olma. Beni unutmak iste ama unutama.." dedim titreyen sesimle.

Bütün gece bana belli etmek istemediği duygularını o an ele vermişti. Gözlerinden, kayan bir yıldız gibi geçen hüznü görmüştüm.

.
.
.

9 Gün Sonra

Önünde ki tabakla oynarken karşısındaki adamın sert duruşu gerginliğini arttırıyordu.

"Asya nasıl?" dedi Barış elindeki çatal bıçağı masaya koyarken.

"Hâlâ perişan durumda fakat kendisini biraz toparladı." 

Asya aklına geldikçe kalbi sızlıyordu.

Son gelişen olayı Barış'a henüz söylememişti ve bu çekingenliğini arttırıyordu.

"Asya artık Türkiye'de değil, Rusya'ya döndü."

Adamın çatılan kaşları onunla rahatça konuşmasını zorlaştırıyordu.

"Bana da havalimanındayken haber verdi. Orada bulunduğu zamanlarda Deniz'in yardımıyla bir orkestrada yer almıştı hatırlarsan. Ulaş'ta Deniz ile bağlantı kurduğu için çok sinirlenmişti. Şimdi yine Deniz ona bu teklifle gelince belki Ulaş peşinden gider diye kabul etti."

Kızın çaresizlikten yaptığı deliliğe kızsada içi yanıyordu bu duruma.

"Deniz tekrar mı ortaya çıktı?"

"Evet. Asya'yı aramış. Asya başta kabul etmeyecektim dedi fakat bir ihtimal Ulaş kendisine geri döner diye kabul ettiğini söyledi. Fakat bu fikre kapılmakla yanılmış. Dün Ulaş'a Asya'nın Deniz ile Rusya'ya gideceğini ve o an havalimanında olduğunu söylediğimde hiçbir tepki vermedi."

Ulaş'ın böylesine vazgeçmiş olduğuna hâlâ inanamıyordu.

"Erkeklere hiçbir şekilde güvenilmeyeceğini birkez daha anladım. Sözde Ulaş hiç bırakmayacaktı Asya'yı ama bak iki güne unutmuş. Ulaş bile bunu yaptıysa.."

"Ulaş'ı haksız mı buluyorsun?"

"Elbette, sen bulmuyor musun?"

"Hayır, aldığı karar son derece mantıklı. Sonuçta babası öldü, kolay bir şey değil. Böyle bir durumda nasıl devam edebilirlerdi? Asya'ya da üzülüyorum fakat o da Ulaş'a bir gün hak verecektir."

"Hiç aşık olmamış gibi konuşuyorsun, oysa Yağmur'u sevdiğini sanıyordum."

Adamın gözlerinde gördüğü öfke yutkunmasına sebep olmuştu.

"Sevdim zaten. Konuyu buraya getirmenin amacı ne? Onu bana hatırlattığında yaşayacağım acıdan zevk mi almak?"

Kasılan çenesinden ne kadar öfkelendiğini net bir şekilde görebiliyordu.

"Senin acından niye zevk almak isteyeyim Barış? O kadar vicdansız mıyım?"

"Değilsen Yağmur'un adını ağzına alma." 

Oysa Öykü ile  arasına bilerek koyduğu mesafe vicdansızca kızın acı çekmesine ve bundan kendisinin zevk almasına sebep oluyordu.

"Bitirdiysen gidelim, yapmam gereken işlerim var."

Cevabını dahi beklemeden garsondan hesabı istedi.

Kalbindeki sızıyla adama baktı Öykü. Hep böyle yapıyordu, asla onu umursamıyordu. 

Hesabı ödeyip arabaya bindiler.

"Böyle mi olacağız gerçekten?" dedi içinde biriken öfkesiyle.

Barış'ın gözlerinde gördüğü umursamazlık kalbini sıkıştırdı.

"Birlikte olduğumuz zamanlar bile benimle konuşmuyorsun, hep telefonda birileriyle görüşüyorsun. Onu da geçtim benimle konuşsan bile bir yabancı gibisin."

"Yabancı değil miyim zaten?" dedi Barış sinirle.

"Doğru, bir yabancısın!"

"Bak Öykü, ben seni en başından uyarmıştım fakat sen kabul ettin. Şimdi bana bir şey deme hakkını görmüyorum sende."

"Beni sevmemeni kabul ettim! Bana saygısızca davranmanı değil!"

"Bağırma bana!"

Öyle bir bağırmıştı ki adam, Öykü sarsılarak kendini adamdan uzaklaştırmıştı.

"Seni sevmeyeceğini söyleyen bir adamla evlenmeyi kabul ettiğinde asıl saygısızlığı kendine o zaman yaptın. Ne bekliyordun? Sevmediğim halde seni el üstünde tutacağımı mı?"

"En azından arkadaşınmışım gibi davranabilirsin. Herkese karşı ilgi dolusun farkındayım. Ama bana gelince bir buza dönüşüyorsun. Diğerlerine yaptığın gibi bana karşıda biraz olsun kibar olsan benim için yeterli."

"Ama ben sana kibar filan davranmak istemiyorum."

"Niye?"

"Hak etmiyorsun."

Gözleri büyürken yutkundu.

"Ben sana ne yaptımda benden böyle nefret ediyorsun?"

" Bir şey yapmana gerek yok, hoşlanmıyorum senden. Başından beri hoşlanmadım."

Neredeyse ağlayacaktı fakat böylesine bir adamın karşısında ağlamak istemiyordu.

"O zaman evlenmekten vazgeçtiğini söyle!"

"Bunu ben değil sen yapacaksın. Ben aldığım kararlardan vazgeçmem." dedi sakince.

"Çok beklersin."

"Senin kadar gurursuz bir kadını ilk defa görüyorum. Seni sevmediğimi söylüyorum fakat sen.." dedi kızın yüzüne tiksinerek bakarken.

"Merak etme, evlenmeyeğiz.  Ve bunu herkese açıklayan sen olucaksın."

Kızın ne yapmaya çalıştığını o an anlamıştı Barış. 

"Sen." dedi parmağını Öykü'ye doğru sallayarak fısıltıyla.

"Kendini kurnaz sanıyorsun fakat yaptığın aptallığın farkında bile değilsin. Seninle evlenmekten korkmuyorum, hatta senin gibi gurursuz birinin hayatını zehire çevirmekten zevk duyacağım."

Geri adım Barış'a attıracaktı, kararlıydı. Bu adamın karşısında yenik düşmek istemiyordu. Sanki öfkesinden gözlerinden kıvılcımlar çıkıyordu.

"Bir inat uğruna düşeceğin durumu tahmin bile edemezsin."

'Bu sözleri sana yedirteceğim' diye geçirdi içinden Öykü.

" Bir daha asla senden insanca davranmanı beklemeyeceğim." dedi sinirle kemerini çözerken.

"Ne yapıyorsun sen?"

"İniyorum, seninle daha fazla durmak istemiyorum! "

"Saçmalama! Seni ben evden aldım eve geri de ben bırakacağım!"

"Ahh ne düşünceli adam." dedi arabadan inecekken fakat Barış inmesine müsaade etmeden arabayı çalıştırdı.

"Barış sana ineceğim dedim! Durdur arabayı!"

"Bu ilişkide kimin sözünün geçtiğini öğreteceğim sana!" dedi hızla arabayı sürerken.

"Dur diyorum ineceğim!" 

Barış cevap vermeye tenezzül bile etmemişti. Direksiyonu öyle sıkıca tutuyorduki parmak boğumları beyazlaşmıştı.

"Bana hayvan gibi davranıpta zorla yanında tutamazsın! Durdur diyorum arabayı!"

"Hayvan gibi ha! Bunu sen istedin kızım! Seni yanımda filan tuttuğum yok benim! Evlenmek istemediğini herkese söyle diyorum fakat sen yapmıyorsun! Tam bir aptal gibi davranıyorsun!"

Kalbi sıkışırken heyecanıda artmıştı genç kızın. Barış arabayı fazla hızlı kullanıyordu ve bu nefes alış verişini zorlaştırıyordu.

"Barış  yavaşla." dedi korkuyla.

Adam onu umursamadan daha da hızlı sürmeye başlayınca vücudundaki tüm kanın çekildiğini hissetti.

"Barış yalvarırım yavaşla."

Fakat Barış öfkesinden kızı duymuyordu bile.

Gözlerinin önüne yıllar önce yaşadığı olay düştü. Tekrar o anın içinde hissetti kendisini. Birazdan bu araba tepe taklak olucaktı sanki. Yine o keskin acı sarmıştı bedenini.. 

Korkusunun şiddeti artarken gözlerinin karardığını hissetti.

"Yalvarırım durdur arabayı." dedi son kez fakat sesi o kadar kısık çıkmıştı ki adam duymamıştı bile.

Bütün bilinci kaybolurken kulaklarında Levent'in adını haykırışı yankılandı.

Barış kızın kafasının düşmesini fark etmesiyle Öykü'ye döndü.  Bayıldığını anlayınca ayılması için ismini seslenmişti fakat Öykü kendisine gelmeyince arabayı kenara çekti.

Yüzünü tokatlayıp ona seslensede kendine gelmiyordu genç kız.

"Kahretsin." dedi karmaşık duyguların içindeyken.

Öykü'nün masum yüzüne bakmaya dayanamayıp kafasını geriye yasladı.

"Niye kendine de bana da bunu yapıyorsun Öykü?" 

Bilinç altında onu üzmek istemiyordu fakat duygularının yüzeye çıkmasından korktuğu için ona soğuk davranmaktan kendisini alamıyordu.

Ne yaptığının kensidi bile farkında değildi.

Arabayı kaldığı rezidansa doğru sürerken buna bir son vermesi gerektiğini düşündü.

Öykü'yü kucağına aldığında kızdan yayılan bahar kokusuyla kalbi sızlamıştı.

"İstemiyorum seni." dedi yutkunarak.

Hissediceklerinden korktuğundan yüzüne bakamıyordu.

Sanki kucağında kırılacak bir şey taşıyormuş gibi endişeli hissediyordu.

Kızı daireye girip kendi yatağına bıraktığında anında bu yaptığından pişman olmuştu. Geri kaldırıp koltuğa yatırmak istedi fakat Öykü'nün incinecekmiş gibi duruşu onu bu fikirden vazgeçirdi.

Zaten bu akşam fazlasıyla onu incitmişti..

Kızın masumluğu kalbini sıkıştırırken kendisini ona kaptırmamak için odadan dışarı attı.

Koltuğa oturduğunda kendinden nefret ettiğini hissediyordu. Öykü'ye fazla yüklenmişti, ama olan olmuştu bir kere. Kalbini ele geçiren sızıyı vicdan yaptığına yorarak es geçti.

Umursamaz davranıyordu Öykü'ye. Gerçekten umursamamayı öyle çok isterdi ki.. Onunla olduğu ortamlarda bakışlarının Öykü'yü bulmaması için iradesini zorluyordu. İş yerinde bile onu düşünüyordu ve bunu her seferinde onun bir an önce hayatından çıkması gerektiğine  yoruyordu. Hayatındaki bir fazlalık olarak görüyordu Öykü'yü.

Hayatından çıkıp gitmesini istediği bir fazlalık. 

Öykü'yü kendisi terk etse biliyordu ki ailesi ile arasındaki sorunlar fazlasıyla büyüyecekti. Cesaret edemiyordu onlar ile arasını daha fazla açmaya.

Yağmur'un ölüm haberinden sonra zaten kendisini herkesten soyutlamıştı ve bundan en çok annesi ve babası etkilenmişti. Aralarında oluşan kavgalar Öykü ile evlenmeyi kabul edince durulmuştu. O kadar yorgun hissediyorduki, tekrardan o kavgalara başlamaya güç bulamıyordu. Eğer Öykü'yü inatçılığından vazgeçerirse bu sefer ailesi bir daha  kimseyle olması için kendisini zorlayamazdı.

Onlara terk edilen bir adamın hüznünü yaşatmak ve geri adım attırmak istiyordu. Böylelikle onu bir daha böyle bir şeye ikna etme çabalarına girmezlerdi.

Öykü'nün o an yatağında olduğu aklına geldikçe duygularına zor hakim oluyordu. Kendisine itiraf edemesede kızı uyurken doya doya izlemek istiyordu. Fazla güzeldi. İlk başta onu Yağmur' benzetmekte hata yaptığını anladı. Hiçbir şekilde Yağmur'a benzemiyordu. Mimikleri, hareketleri kendine o kadar hastı ki.. Güzel olduğu kadar sevecen bir tavrı vardı. Çocukları neden fazla sevdiğini onu tanıyınca daha iyi anlamıştı, kendiside çocuk gibiydi. Masum. 

Bir kadında küçük bir çocuğun masum bakışlarını göreceği aklına gelmezdi. 

Öykü'nün ne durumda olduğunu anlamak için odaya girdi. Işığı açıp kızın yanına geldi.

Şuan onun yanına yatmak istemesi hiç doğru değildi. 

"Hayatımdan çık istiyorum, bir an önce çık." dedi fısıltıyla.

Kalbindeki garip hisse alışkın değildi. Yağmur'u hep sevmişti fakat böyle rahatsız edici duygularla değil.

"Kalbimle oynuyorsun, seni istemiyorum anla."  dedi kızın alnına soğuk dudaklarını değdirip.

Kalbinde yoğunlaşan duygular ile geri çekilirken yaptığı şeyin pişmanlığı kaplamıştı ruhunu.

"Bu kahverengi gözlerden herkeste var, fakat niye en çok sana yakışıyor? Niye onları düşünmeden edemiyorum? Bir an önce gitmelisin. "

Işığı ve kapıyı kapatık kendisini dışarı attı.  Bu evde onunla yalnız olduğunu bilerek daha fazla durmak istemedi. 

Rezidansın önünde durup kaldığı daireye baktı. 

'En kısa zamanda seni pes ettirmeliyim. Yoksa.."

Cümlenin devamını getirmeye gücü yoktu. Bir kez daha aynı şeyleri yaşamaktan ölesiye korkuyordu.

Ne kadar dışarıda durdu bilmiyordu fakat kafasını kaldırıp bulunduğu daireye baktığında ışığın yandığını gördü.

Kendisine gelmişti sonunda. Hızlı adımlarla yürümeye başladı. Eve gidip kapıyı açtığında  ağlama sesi duyunca  korkuyla  içeri girdi.Öykü'yü oturduğu koltukta sarsılarak ağlarken görünce kendine içinden bir küfür savurdu.

"Öykü,ne oldu sana?" dedi ağır adımlarla kızın yanına yaklaşıp.

Genç kız kafasını kaldırıp Barış'a baktığında içi biraz olsun rahatlamıştı.

"Beni bu eve sen mi kilitledin?" 

Delicesine korkuştu. Gözyaşlarını elinin tersiyle silerken Barış'ın karşında kendisini böyle aciz gösterdiği için kendinden nefret ediyordu.

" Ben, alışkanlık." dedi şaşkınlıkla.

"Sen delirmişsin! Hiç tanımadığım bir yerde gözlerimi açıyorum ve üstelik ortam kapkaranlık! Ne kadar korktum tahmin bile edemezsin! Yetmezmiş gibi evde yalnız başımayım ve evden çıkmak istediğimde kapı kilitli! Camdan dışarı bakıyorum ve bir gökdelenin en tepesindeyim! Ya sen manyak mısın?! Bütün korkularımı bir araya getirmenin sebebi bana işkence yapmak mı?!"

Kızın içindeki korku çoktan yerini öfkeye vermişti. Karşısındaki adamı yumruklamak istiyordu.

Barış ise Öykü'nün böylesine korkak bir insan olduğunu yeni öğreniyordu. Böyle zayıf insanlardan oldu olası nefret etmişti fakat şimdi içindeki dürtüyle ona sarılıp 'Her şey geçti ben buradayım.' demek istiyordu. 

İstediği şey sinirlerinin gerilmesine sebep oldu.

"Ben ne biliyim senin bu kadar korkak olduğunu!"

Öykü'nün korkmasına sebep olduğu için pişmandı ve bu hissettiği duygudan ötürü öfkesi kendisineydi. 

"Bunun korkaklıkla ne alakası var? Kim benim yerime düşse korkardı! Hem telefonum nerede? Onu bile almışsın!"

"Arabada kalmış olmalı." dedi kendisini Öykü'den uzaklaştırıp.

Karşısındaki kız üzgünde olsa öfkelide olsa fazla çekiciydi. İşleri zorlaştırıyordu.

Barış'ın kendisine hesap vermeyeceğini anlayınca daha fazla üstemeledi Öykü.

Kolundaki saate baktığında üç olduğunu gördü.

"Eyvah! Annem beni öldürecek!" diye yerinden zıpladı.

"Annenler yengenin yanında sanıyordum."

"Evet öylelerdi değil mi?" dedi şaşkınlıkla.

"Yinede çok geç, artık eve dönmem lazım."

"Söyleyeyim bu saatte araba filan kullanmam. Fazla yorgunum, üstelik birkaç saat sonra işe gitmem lazım."

" Ben kendim giderim." dedi sinirle. 

"Niye beni daha erken ayıltmadın? Biraz uğraşsaydın eminim kendime gelirdim."

"Arabada ayılman için fazlasıyla uğraştım."

"Evime götürseydin ya, buraya getirmene ne gerek vardı?"

"Beni sorgulamana artık bir son  versen, uzattıkça uzatıyorsun."

"İki soru sorunca sorgulamış mı oluyorum?"

Bıkkınlıkla nefesini dışarı üfledi Barış.

"Sen varya hiç  gözüktüğün gibi bir adam değilsin. Senin yüzünden bayıldım fakat görüyorum ki umrunda bile değil. Zaten ne zaman umursadın ki beni. Ama ben yine de bu kadarını beklemiyordum senden."

Koyu mavi gözlerinin ifadesizliği canını yakıyordu.

"Bir daha seninle hayatta arabaya binmem zaten, gidiyorum ben."

Bir iki adım atması ile Barış'ın kapıyı kilitlemesi bir olmuştu.

"Ne yaptığını sanıyorsun?"

"Bu saatte seni yalnız gönderecek kadar insafsız değilim. Ama inan bende seni götüremem eve gelmem 4'ü bulur. Dediğim gibi işe erken gidiyorum ve uyumam lazım."

Genç kız anlamaz gözlerle Barış'a bakıyordu.

"Birazdan sabah olur zaten burada kal bu gece."

"Aç şu kapıyı Barış. Senin dengesiz hareketlerin ile uğraşamayacağım."

"Açabiliyorsan sen aç ben yatmaya gidiyorum."

Odasına giden adamın arkasında öylece kaldı Öykü. Barış odasına girmiş kapıyı da sertçe çarpmıştı.

"İnanamıyorum ya." dedi öfkeyle elini saçlarına geçirip.

Zavallı gibi hissetmesine engel olamıyordu.

Barış'ın odasının kapısına vurdu sinirle.

Kapıyı açan Barış yorgun gözleri ile soğuk bir şekilde bakıyordu.

"Ne var?"

"Gece lamban var mı?"

Dudakları kıvrıldı.

"Beni daha fazla yormaman ne güzel, fakat ne yazık ki gece lambam yok. Karanlıkta uyu bu gece."

"Uyuyamam karanlıkta!"

"O zaman mutfağın ışığını aç öyle uyu. Her şeyi ben mi söyleyeyim?"

Karşısındaki adamı boğmak istiyordu.

"Üzerime örteceğim bir şey ver öyleyse, hasta olmak istemiyorum. Evin çok soğuk."

Barış kızı süzdü. 

"Şurası  misafir odası. Orada ihtiyaçlarını karşılayabilirsin." dedi yanındaki odayı işaret ederek.

"Kim geliyor ki senin evinede misafir odan bile var?"

"Seni ilgilendirmez."

Yüzünü ekşitti Öykü. Adama daha fazla bir şey demeyip yan odaya geçti.

Barış'ta kendi yatağına gidip yatınca Öykü'nün yastığına işlemiş kokusu burnuna gelmişti.

Hırsla yastığı yatağından alıp yere fırlattı ve diğer yastığı başının altına koydu. Neyseki bu yastık Öykü kokmuyordu..





Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


27   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   29 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.