Yukarı Çık




32   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   34 

           
Adamın baktığı yerde derin bir acı hissedince bakışları o yöne kaymıştı. Karnında ki yaranın nasıl olduğu hakkında hiçbir şey hatırlamıyordu, tek hatırladığı bıçağı bir başkasına sapladığıydı. 

"Bı bıçağı kendine mi sapladın?" diye kekeledi Deniz. 

Genç kızın  yeni bir şokun içine girdiğini ifadesiz yüzünden anlamıştı. Kızın kazağını sıyırıp yarasına baktı. Derin değildi fakat çok fazla kan akıyordu. Üzerindeki badiyi çıkartıp kızın yarasına bastırdığında Asya'nın ağzından acıyla bir inilti koptu.

Çenesinin kasıldığını hissetti adam. Asya'nın acı çektiğini izlemek önceden ona zevk verirken artık bir işkence gibiydi.

"Ben bunu yapmış olamam." diye olumsuz anlamda kafasını salladı. Kabullenmek istemiyordu.

Bütün enerjisi yavaş yavaş yok olurken gözlerinin karardığını hissetti. Tüm gün boyunca bir şey yemediği için zaten bitkin olan vücudunun daha fazla dayanmaya takati kalmamıştı.

Adam kızın başının döndüğünü anlayınca onu kucağına aldı. Tek düşünebildiği acilen hastahaneye gitmekti. Asya acı içinde karnına bastırıyordu.

Asya'yı arabaya bindirdiğinde genç kız ona suçlu bir kız çocuğuymuş gibi baktı.

"İyi olacaksın, biraz dayan lütfen."

"Hastahaneye mi götüreceksin beni?" dedi zorlukla.

"Yarana acilen müdehale edilmesi lazım."

Dikiz aynasından kızın gözlerinden yaşların süzüldüğünü gördü.

" Biraz daha sabret, çok kısa zamanda yetişiriz."

"Beni hastahaneye kapatacaklar, bunu istemiyorum Deniz. Bir deliymiş gibi yaşamak istemiyorum. Bu şey aramızda kalsın, yalvarırım. Hastahaneye götürme beni, deli damgası yemek istemiyorum." dedi nefes nefese.

Yarası fazla derin olmasa bile kesinlikle müdahale gerekiyordu. Asya'nın bilincini yitirdiğini görünce direksiyona sertçe vurdu. Ani bir kararla arabasınının yönünü değiştirdi ve arkadaşını aradı.

Arkadaşı Victor'un evinin bahçesine geldiklerinde arabayı hızla park edip kızın yarasına dikkat ederek kucağına aldı ve evin önüne kadar taşıdı. Victor kapısının tekmelenmesi ile koşarak kapıyı açtı. 

"Acilen müdahale etmen gerekiyor, şuan kendinde değil." diyerek hızlı adımlarla Victor'un ameliyathanesine yöneldi. 

"Onu buraya getirmemeni söylemiştim. Normal insanların giremeyeceği bir yer burası, biliyorsun." diye seslendi hızla yürüyen Deniz'in arkasından. 

"Victor, çok fazla konuşma. Geçen sefer senin hayatını kurtarmıştım, şimdi borcunu ödeme zamanı."

"Sana söylemiştim, sen olmasanda ben kendi başımın çaresine bakardım. Onun için bu kızı acilen buradan götür. Ameliyathaneme girildiği duyulursa olacakları sende biliyorsun."

"Eğer kamera kayıtlarını siler ve çeneni sıkı tutarsan kimse öğrenmez." dedi yavaşça Asya'yı sedyeye bırakıp.

Victor'un hiçbir şey yapmadan öylece kıza  baktığını görünce kaşlarını çattı.

"Senin için oldukça basit bir iş, bu kadar katı olmamalısın. Biraz bile vicdanın varsa.."

"Vicdanım yok, sende biliyorsun. Orada ölse bile umrumda olmaz. Sayende o sedyede birazdan belkide 452. kişi ölecek. Ölmesini istemiyorsan hastahaneye götür."

Adama öfkelenmesimi yoksa acımasımı gerektiğini bilmiyordu Deniz. Fakat o an Victor'a hiç olmadığı kadar muhtaçtı.

"Hastahaneye götüremem."

"Neden?"

"İstemedi." dedi yutkunarak. 

Victor alayla güldü.

"Sende onu buraya getirdin yani. Ne akıllıca. Aptal Dmitriy'den beklenilen bir hareket. Sence burada olmayı ister miydi?" dedi alayla arkadaşına bakıp.

Deniz'in gözlerindeki hüznü görünce bıkkınca yerinde kıpırdandı. Nedense hayatta sadece bu adamın isteklerine dayanamıyordu..

"Onu seviyor musun?"

Olumlu anlamda kafasını salladı sadece. Eğer zarar vermeyeceğini bilse Asya'nın yarasını kendisi müdahale ederdi.

"Peki, senin için bu güzellikle ilgileneceğim. Fakat bana borçlandın." dedi  malzemeleri hazırlamaya başlayıp.

"Teşekkür ederim." dedi Deniz biraz olsun rahatlayarak.

Victor genç kızın yarası ile dikkatlice ilgilenirken Deniz öylece Asya'yı izliyordu. Başkasına sapladığını sandığı bıçağı nasıl kendi karnına saplamıştı aklı almıyordu. Üstelik gördüğünü iddia ettiği adam bir hayalden ibaretti. Asya'nın tedaviye ihtiyacı vardı, bu gerçeğe onu ikna etmek için elinden geleni yapacaktı.

Victor bir anlığına kızın yüzüne bakınca gülümsedi.

"Sanatçıların iyi zevkleri olduğunu bilirdim."

Deniz Victor'un yüzüne yumruk atmak istesede içindeki dürtüye engel oldu. Bu örgütteki herkesten nefret ediyordu fakat en çokta Victor'dan. Kadınları hep ne olarak gördüğünü çok iyi biliyordu, şimdi de o iğrenç bakışlarını sevdiği kadına çevirmişti.

"O bana ait, bunu aklına sok Victor. Sadece işinle ilgilen."

"Merak etme, bu kadar güzel olsa bile senin olana göz dikmem. Sadakat sahibi bir insanımdır. " diyerek elindeki eldivenleri çıkardı.

" Öyle yaparsan iyi edersin. Peki ne zaman kendine gelir?" 

"Şanslıyız ki uzun bir müddet kendine gelmez. En azından senin onu buradan götürebileceğin kadar uzun bir müddet. Serumu bitince onu eve götür, şanslıysak o zamana kadar kendine gelmez. Gözlerini açtığında burayı görmesin."

Deniz Victor'a hak versede onu yerinden oynatmanın Asya için ne kadar sağlıklı olduğuna karar veremiyordu.

"Ya dikişlerine zarar gelirse?"

"Benim attığım dikişlere bir şey olmaz. Garantisini verebilirim."

Deniz'in kararsızlığını görünce devam etti.

"Merak etme, birazcık hareket etmesi ile ölmez. Fakat burayı görürse ölme ihtimali oldukça yüksek."

Deniz sonunda kabul edip Asya'yı kendi evine götürdü. Saatlerce kızın başında durup onun kendisine gelmesini bekledi. Sabaha karşı kendine gelen genç kız nerede olduğunu idrak edememişti. Kafasını sola çevirmesi ile kumral şaçlarla karşılaştı. Deniz'i yere oturmuş ve başınıda yattığı yatağa koymuş olmasını görmeyi beklemiyordu. Bu görüntüyle kalbi sızlamıştı, daha önce bu şekilde tek bir adam yatağının başında uyuya kalmıştı. Karnında hissettiği acıyla yüzünü buruşturdu. Dün olan şey yavaş yavaş zihnini sararken başına bir ağrı saplanmıştı. Bunu yaptığına inanmak istemiyordu fakat yapmıştı. Gözlerinden yaşlar süzülürken sesini Deniz'in duymaması için eli ile ağzını kapattı fakat pek başarılı olamamıştı. Deniz duyduğu ağlama sesiyle gözünü açmış Asya'nın perişan hali ile karşılaşmıştı.

Genç kız adamın uyandığını fark edince kendisini susturmaya zorlamıştı fakat bedenine dolanan kollar ile ağlamasının şiddeti daha da çok artmıştı.

Genç adam o an yok olmayı diledi, Asya'nın tükenişini hiç görmemiş olmayı..

"Kimseye söyleme." dedi Asya fısıltıyla.

"Yalvarırım kimse öğrenmesin. Ben iyi olacağım, düzeleceğim. Yeterki kimse bilmesin."

O an tek düşünebildiği iyileşmekti, bunun için elinden geleni yapmaya kararlıydı.

"Söylemeyeceğim."

"Söz ver." 

"Söz." dedi Deniz Asya'nın saçına bir buse kondururken. Bu yaptığı şey kendisine iyi gelirken genç kızı parçalara ayırmıştı. Bütün her şeyin üstüne birde ihanet ediyormuş duygundan kendini alıkoyamıyordu Asya..

.
.
.

Evinin boş haline o kadar çok alışmıştıki eşyalar ona oldukça yabancı gelmişti. Daha çok Lyubof'un zevkine göre döşenmişse de evin yeni haliyle içini sıcacık hissediyordu. Tam bir aile ortamı kurulmuştu. Lyubof'un minik oğlu Alexander sarı saçları ve yeşil gözleri ile genç kızı kendisine çoktan bağlamıştı. Asya yeni tanıştığı bu küçük çocuğa kendini fena kaptırmıştı. Son zamanlarda görmeye başladığı tedavinin kendisine bu kadar iyi geleceğine tahmin etmemişti. Tamamen olmasa da en azından biraz olsun yaşadığını hissediyordu. Deniz'in söylemleri sonucu tek başına yaşamanın onun için tehlikeli olacağına ikna olmuştu. Yeni ev arkadaşının Lyubof olacağını öğrendiği anda başta sevinmiş olsa da birde aralarına küçük bir çocuk katılınca buna oldukça karşı çıkmıştı. Kendisine zarar verdiği gibi savunmasız olan bu çocuğa da zarar vermekten korkuyordu. Üstelik Lyubof nasıl bir durumda olduğunu tam anlamı ile bilmiyordu. Doktoru bile bu durumu tehlikeli bulmuştu. Asya'nın hastahaneye yatırılmamasına müsade etmesinin sebebi  kızın Deniz yüzünden yaşadığı travmaydı. Uzun süre hapsedilince özgürlüğünün tekrardan elinden alınmasını istemiyordu. Nihayetinde Deniz onu bir şekilde Alexander ile yaşamaya ikna etmişti.

Birlikte yaşamanın en güzel yanı Lyubof'un yemekleriydi. Zaten doktoru da şizofreni tedavisinde düzensiz bir yaşamın (ki bundan kastı uyku  bozukluğu ve yemek yeme alışkanlığının kayboluşuydu) düzene sokulması gerektiğini söylemişti. 

Lyubof hayatında değişikliklerden zevk alan biri olarak Deniz'in ricası ile Asya'nın evine taşınmayı kabul etmişti. Genç kızın ağır depresyonda olduğunu sanıyor ve daha fazlasını bilmiyordu. 

Zaman geçtikçe birbirleri ile yaşamaktan son derece keyif almaya başlamışlardı. Alexander akşamları Asya'ya gün içinde okulda neler yaptığını anlatıyordu. Asya çocuğun o yaştaki ingilizcesine hayran kalmıştı. Biraz peltek konuşan bu çocuğun cıvıl cıvıl haliyle hayata bağlandığını hissediyordu. Hayatı boyunca çocuklarla pek iletişim kurmamış, haliyle onları pek sevememişti. Kalbi ilk defa küçük bir çocuğa karşı bu kadar kaynamıştı. Tekrardan sevgiyi hissetmek ona iyi geliyordu. Alexander'ında kendisini sevdiğini hissedince ayrı bir mutlu oluyordu, bazen annesi ile Rusça konuşurken onu izlemekten büyük zevk alıyordu.

Sahneye tek başına çıkacağı akşamda seyirciler arasında tanıdığı iki kişi vardı. Deniz ve Alexander. Ve Asya en çok Alexander onu izleyeceği için heyecanlıydı.

O günün sabahında küçük çocuğun kendisini büyük bir heyecanla kaldırışı aklına geldikçe gülümsüyordu genç kız. Öpücüklere boğarak uyandırmıştı onu. Asya uyandığında ise ona nasıl uyuyabildiğini, kendisinin tüm gece heyecandan uyuyamadığını söylemişti. Yatakta çocuğu kucağına alıp gıdıklamaya başlamıştı. Kendisine uzun süre sonra küçük bir çocuktan da olsa değer verilmesi 
sevgiye olan muhtaçlığını azda olsa gideriyordu. Bunun üzerine birde Lyubof'un hazırladığı kahvaltının leziz kokusunu burnunu doldurunca bir anlığına mutlu olduğunu hissetti. Fakat silik bir andı, anında buruk bir şeyler kendini belli etmişti.

Alexander ve Lyubof ile sahnede giyeceği kıyafeti seçmişlerdi. 

O an üzerinde saten lacivert uzun bir elbise vardı. Sırt bölgesi tamamen çıplak kalmıştı ve Asya ilk defa bu kadar dekolteli bir elbise giyinmişti. Bu gerilmesine sebep oluyordu. Aynadaki yansımasına baktı. Saçlarını dağınık topuz yapmışlardı. 

"Çok güzel gözüküyorsun." 

Arkasını döndüğünde kapıya yaslanmış bir şekilde büyük bir hayranlıkla onu izleyen adamı görünce kendisini tebessüm etmeye zorlamıştı.

"Teşekkür ederim Deniz."

"Biliyor musun ne isterdim?"

Tek kaşını kaldırıp ona baktı merakla.

"Seni bu şekilde gören tek adam olmayı. Ne yazık ki birazdan yüzlerce adamın gözleri sadece senin üzerinde olacak." dedi elindeki çiçekleri Asya'ya uzatırken.

"Senden daha güzel kokan bir çiçek bulamadım, bununla idare etmek zorundasın."

Gözlerini kırpıştırarak kendisine bakan kızın ilgisizliğini biliyordu ve bu canını sıkıyordu. Biraz bile onu etkilemeyi başaramıyordu.

"İltifatların için çok teşekkürler Deniz. Bana şans dile. 5 dakika sonra çıkıyorum, sende bir an önce yerine geç bence." dedi çiçekleri makyaj masasının üzerine koyup.

"Birazdan insanlara hayatlarındaki en unutulmaz anı yaşatacaksın." dedi gülümseyerek.

"Off Deniz abartma."

"Tamam tamam senin utanman hoşuma gidiyor. Yanaklarına pek allık sürmemişler biraz kızar istedim."

"Çocuk ya." dedi aynadaki yansımasına bakıp.

Gerçekten kızarmıştı fakat Deniz'in söylediği gibi utançtan değil sinirden. Deniz ona doğru adım attıkça sinirlenmesine engel olamıyordu fakat kendisine destek olan bir insanı incitmekte istemiyordu. 

Deniz gittikten bir süre sonra Lyubof gelip ona sahnenin arkasında beklemesini söyledi.

Sonunda sahneye davet edildiğinde heyecanla karışık bir buruklukla sahneye adım attı. Spot ışığı üzerine yansırken seyircilerin önünde hafifçe eğildi.

Küçük kızlar en çok neyi hayal ederlerdi bilmiyordu. Belki beyaz atlı prenslerini, gelinlik giyecekleri o günü. Bir çoğunun elinde oyuncak bebekleri olurdu, belkide en çok anne olmak isterlerdi. Fakat Asya çocukken sadece bir şeyin düşünü kurmuştu. Spot ışığının altında insanlara piyano çalmak. Tek başına.. Bütün insanlar onu izlerken. İlk defa küçükken televizyonda görmüştü, annesinin öldüğü gün. Onu kurtaramadığı zamandan bir kaç dakika sonra. Derin bir hissizlik sarmıştı bedenini annesinin ölmesiyle. Dedesi o odadan uzaklaştırıp salona götürmüştü. Televizyonda ise piyano çalan bir kadın vardı. Müzik o kadar hüzün doluydu ki bedenini saran o hissizliği alıp götürmüş yerine ağır bir acı yerleştirmişti. O am anlamıştı annesinin öldüğünü, o an hissedebilmişti. Hiçbir şey hissedememek çok ağır bir duyguydu, insanın benliğini yok ediyordu. Yok olmak istememişti Asya. Ağlamak istemişti, ama ağlayamamıştı. Fakat piyano çalan o kadın sayesinde acı çekmişti. Bu bile duygularını teselli ediyordu. Yıllar boyunca böyle devam etmiş, piyanonun hüznü ile kendini avutmuştu. O güne kadar. Ulaş'ın kolları arasında ruhunu serbest bıraktığı o ana kadar. Yine onun kollarında olmak için bütün her şeyden vazgeçebilirdi. Bu sahneden sadece bir anlığına onun kolları arasında olmak için vazgeçebilirdi.

Kızgındı, kırgındı.. Ama aşıktı. 

Spring Waltz'ı çalmaya başladı. Bir adamın hayaline tutunuyordu, ne kadar eksik hissettireceğini bilsede elinde olan tek şey buydu. Müzik sadece ona hissettikleriyle karışmış gibi acı doluydu. Neşeli hiçbir yanı yoktu. 

Kalbi sıkışıyordu, Ulaş yine acımasızca ruhunu ele geçirmişti. Sol gözünden bir damla yaş süzülünce yavaşça gözünü yumdu. Alkış seslerini duyunca derin bir nefes aldı. O gece sadece Chopin'in bestelerini çalmıştı.

1 saatlik gösterinin sonunda ayağa kalktı ve tekrardan seyirciyi selamladı. Alkış tufanı ile kafasını kaldırıp içinde hissettiği buruklukla gözleri orada olmadığına inansada bir kişiyi aradı. Hayatının dönüm noktası olan o anda sevdiği adamın varlığını istiyordu. Yutkunarak bakışlarını seyircilerin üzerinden çekti. 

Soyunma odasına geldiğinde içi bir garip olmuştu. Odaya girer girmez bütün çalışma arkadaşları onu alkışlamışlardı.

Hepsine ayrı ayrı teşekkür etti ve verdikleri küçük hediyeleri kabul etti. Lyubof'u görünce Alexander'ı sordu ona. Lyubof dayanamayıp uyuduğunu söyleyince kırılmıştı. Küçük bir çocuğa kırıldığını fark edince ise kendisine gülümsedi.

"Muhteşemdin Asya. Hayatım boyunca orada durup seni dinlemek isterdim." dedi Deniz.

Daha Deniz'e tepki veremeden kapısında iki kişiyi daha görünce şaşkınlıkla gözleri büyüdü Asya'nın.

Ela ve Öykü. Onları görmeyi beklemiyordu. Ne yapacağını bilemez halde öylece kalakalmıştı.

Öykü kocaman gülümsemesi ile ona doğru gelip sıkıca sarıldı.

"Seni bu günde yalnız bırakacağımı sandıysan büyük yanıldın."

"Fakat hiç söylemedin geleceğini." dedi yüzündeki aptal gülümsemesi ile. 

Öykü'ye sarılınca onu özlediğini hissetti.

"Resmen Rusya'dasın."

"Evet sana sürpriz yapmak istedim."

"İnanamıyorum Öykü sana. Bunu bana söylemeliydin. Off ya bende beni tanıyan bir iki kişi var diye üzülüyordum. Demek sende oradaydın. Bşta gösterseydin ya kendini, cesaret gelirdi."

"Senin cesarete ihtiyacın yok, hepimizi büyüledin."

Gözleri Ela'yı bulunca bakışlarını kaçırmak istedi ama yapmadı. Ela'nın kendisine acı çektirdiği sözler hep doğruydu. Bütün bunlardan sonra onun yüzüne bakmak iatemiyordu. Ela'da Asya'dan farksızdı, buraya gelmek için Öykü onu zorlamıştı. 

"Tebrik ederim Asya. Çok iyiydin."

"Teşekkürler Ela." dedi soğukça.

"Hadi Öykü, gidelim biz. Hem Asya eminim çok yoğundur."

Burukça Öykü'ye baktı Asya. Aylardır onunla sadece telefonda görüşüyordu ve hiç Ulaş'ı sormamıştı. Ama şimdi Ulaş'ı sormak istiyordu.

Öykü'de Asya ile bu akşam bol bol vakit geçirmek istemişti fakat Ela'nın buna engel olacağını başından beri biliyordu. Annesini kızdıracak haberlerinin bu kadar çabuk gitmemesi için Ela'yı onayladı.

"Bu kadar çabuk gitmeseniz, biraz muhabbet etseydik." dedi Öykü'nün gözlerine yalvararak bakarak.

Öykü Asya'nın kulağına doğru eğildi.

"Söz veriyorum yarın Ela'yı atlatıp yanına kaçacağım.Şimdi şu kızın diline ilk günden koz vermeyeyim. Zaten sevgili annem buraya gelmeme zor izin verdi. Ben buradayım ya doya doya konuşuruz. Hem birbirimize anlatacak çok şeyimiz var." 

Asya Öykü'nün sıcak gülümsemesine bakıp tekrardan kıza sarıldı.

"İyi ki geldin, çok özlemişim seni."

"Bende seni." diyip geri çekildi.

.
.
.

Terler içinde kalmıştı adam. Gördüğü kabusla yatağında aniden doğruldu. Yastığı terden sırılsıklam olmuştu. Artık geceleri uyuyamamaya alışmıştı. Her gece aynı şey oluyordu, gün boyu kendine unutturmaya çalıştığı kadın geceleri onu rahat bırakmıyordu. Elini sol göğsünün altına götürdü, öyle derinden acıyorduki artık dayanmaya takati kalmamıştı. Her şeyini özlemişti onun, ama gidemezdi. Yasaktı. 

Ayağa kalkıp lavaboya gitti. Aynadaki yansımasına baktığında ilk gözüne çarpan alnına birikmiş terlerdi.

"Ahh Asya." diye fısıldadı.

"Bana ne yaptın sen."

Yüzünü ekşitip kafasını suya gömdü. Kafasından buz gibi soğuk su akmasına rağmen içindeki ateş dinmiyordu. O gittiği andan beri bu ateş öyle alevlenmiştiki ruhunu küle çevirmişti.

Adımları her gece yarısı olduğu gibi onun odasına yöneldi. Bir müddet bekledi orada. Eğerki başarabilselerdi o zaman Asya her gününü bu odada geçirecekti. Yavaşça kapıyı açtı.

Onun piyanosunun önüne oturup parmaklarını hafifçe tuşlara dokundurdu.

"İçimde çok büyük bir yangın var sevgilim. Ne yapacağım? Uyuyamıyorum bile, izin vermiyorsun. Sana öyle tutulmuşum ki, yüreğim dayanmıyor."

Uzun bir müddet öylece durdu. Beyza'nın dedikleri aklına geldikçe endişesi büyüyordu.

"Beni evin içinde fark etti. O beni görmeden ayrıldım fakat şüphelenmiş olabilir." demişti.

Bir süre sonra Deniz'in Asya kucağında bir şekilde o evden ayrıldığını öğrenince sinir kat sayıları yükselmişti.

Beyza bir korumaydı, onu Deniz'e güvenmediği için Asya'yı korusun diye Rusya'ya göndermişti. O adamın tekrardan Asya'ya zarar vermesini istemiyordu. Fakat Beyza bir aptallık yapıp Asya'nın evinin içine kadar girmişti, oysa tek yapması gereken Asya'yı uzaktan izlemekti. Beyza gittikten sonra o evde neler olduğunu çok merak ediyordu. 

Başından beri Deniz ile Rusya'ya gittiği için Asya'ya kızıyordu. Öfkelenmeye hakkı olmadığını biliyordu fakat engel olamıyordu. Asya başka bir yol bulabilirdi, o psikopatın yanında olmak onun için son tercih bile olmamalıydı. Fakat Deniz'in yanında olmasına izin vermişti.

Eğer ki Asya'ya yaklaşması sevdiği kıza zarar vermeyecek olsaydı onu asla Deniz'in ellerine bırakmazdı. Fakat artık imkansızlardı, ve Asya'nın kendi hayatını kurmasını uzaktan izlemek zorundaydı.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


32   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   34 


468x60


DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.