Yukarı Çık




33   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   35 

           
Her şeyden kaçabiliyorumda kendimden kaçamıyorum. Keşke bu imkansız olmasaydı. Geride bırakmayı istediğim tek şey benliğim, fakat ölsem de kendimden kaçamam. Ne büyük kayıp.."

Deniz yanındaki kızı kollarından tutup sarsmak istiyordu, artık şu haline bir son vermesini, depresif bir hayat sürmekten vazgeçmesini bağırmamak için kendisini zor tutuyordu. Ama ne derse desin Asya değişmeyecekti. Değişmiyordu, zamanla insanlar acılarını unuturlardı, bunu bir zamanlar Asya'da başarmıştı. Ne yazık ki artık unutmak şöyle dursun gitgide tükeniyordu. Onun kaybolmuş varlığını izlemek Deniz'i yıkıma sürüklesede elinden bir şey gelmiyordu. Tam kızın toparlandığını sandığı bir anda Asya uzaklara öyle bir dalıyorduki genç kızın asla iyileşemeyeceğini anlıyordu. 

"En kolay yolu seçiyorsun." dedi ciddiyetle.

Asya'nın anlamayan bakışları ile hafifçe gülümsedi.

"Mücadele etmiyorsun, durumunu kabullenmişsin öylece yaşıyorsun. Ya da buna yaşamak denmez. İnsanı ancak kendisi yönetir, ve bana inan sen kendini yönetmekte berbatsın. Kendini öylece acıya hapsetmek kolayına geliyor değil mi?"

Asya'da istiyordu mücadele etmek. Fakat insan kendisini seçemiyordu. Ne kadar güçsüz olduğu ile yüzleşiyordu. Bu dünya cennet değildi, biliyordu.. Ama cehennemde olmamalıydı. 

Bankta oturmuşlar ikiside öylece insanların koşuşturmalarını izliyorlardı.

"Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, Dünyanın en güzel sesinden 
En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey... Fakat artık ümit yetmiyor bana, 
Ben artık şarkı dinlemek değil, 
Şarkı söylemek istiyorum."

Sabrının sınırlarını zorlayan Deniz'e baktı tepkisizce. Bunu yapmasından,  ona yakınlaşmaya çalışmasından nefret ediyordu ..

" Nazım Hikmet hangi sevdiğine yazmış bu şiiri?"

"Bilmiyorum, fakat ben sadece senin için söyledim." dedi sigarasından içtiği dumanı dışarı üflerken.

"Yazık ediyorsun kendine."

"Ederim, karışamazsın."

Her şey bitmiş birde Deniz'in saçma sapan duygularıyla uğraşmak zorunda kaldığını düşündü.

"İnsan tabiatından hiç anlamıyorsun Deniz, beni görmüyorsun, duymuyorsun, dinlemiyorsun. Sana ne demem lazım bilmiyorum. Nasıl bir durumun içinde olduğumu en iyi sen gördün ama şu sözlerin. Sanki yaşadıklarıma hiç şahit olmamışsın gibi.." dedi sinirle ayağa kalkarken.

Deniz'de aniden ayağa kalkıp Asya'nın omuzlarından tuttu. 

"Asıl sen gözlerini her şeye kapatmışsın, birazcık bile bana güvensen senin mutlu olman için her şeyi yaparım. Ne istersen. Sadece bir kere inan bana. Ulaş'a inandığın gibi, sadece bir kere.."

Yüzünü ekşitip Deniz'in ellerinden kurtuldu.

"Ben bundan sonra kimseye ona inandığım gibi inanmam, ama eğer günün birinde birisine birazda  inanıcak olsam o kişi sen olamazsın Deniz. Bana her ne kadar yardım etsende o asla sen olmazsın."

Son kez Deniz'in gözlerinin içine bakıp orayı terk etti. Ardında bir enkaz bırakarak..

.
.
.

Kendisini tuhaf hissediyordu, bir daha asla girmeyeceğini düşündüğü evin içindeydi. Öykü'yü kırmak istemeyip Ela ile aralarında ateşkes yapmışlardı. 

Öykü telefonda hararetle annesi ile konuşurken Ela ve Asya sessizce oturuyorlardı. Arkadaş olmuş olsalar bile bu arkadaşlık sadece Öykü'nün yanında geçerli gibiydi. Tek başlarına kaldıkları anda ikisi de rahatsız hissetmeye başlıyorlardı. 

Öykü yanlarına geldiklerinde rahat bir nefes aldılar.

"Kusura bakmayın kızlar, annem işte. Bilirsiniz her zamanki gibi beni sorguya çekti."

"Umarım halama Rusya'daki tek faaliyetinin bilgisayar başında oyun oynamak olduğunu söylemişsindir." dedi Ela usanmış bir tavırla.

"Hayır tatlım bunu bilmesine gerek yok. Daha çok ikimizin sergileri ve müzeleri gezdiğimizden bahsettim ona."

"Evet seninle 5 yıl önce bir müzeye gittiğimi hatırlıyorum. Fakat o Türkiye'de değil miydi?" 

Ela'ya sert bir bakış gönderdi Öykü.

"Bu hayatta en çok kime güvenmiyorum biliyor musun Asya? İşte bu kıza. Beni anneme şikayet etmek için hiçbir fırsatı kaçırmaz."

Asya karşısındaki ikili hakkında tek şey öğrenmişti. O da asla anlaşamadıklarıydı. 

"Güvenilmezmiş.. Güldürme beni Allah aşkına. Eğer halama seni şikayet etmek isteseydim bundan daha iyi sebepler bulurdum. Mesela Asya ile görüştüğünüz gibi. Ama gördüğün gibi söylemiyorum."

"Ne büyük marifet. Ne var yani görüşüyorsak, senden daha iyi anlaştığım için kıskanıyor olmalısın."

"Üff Öykü seninle uğraşamayacağım."

"Uğraşma zaten." dedi dil çıkartıp sonra Asya'ya döndü.

"Asya ya bugün ne yapsak?"

"Müzeye gidelim, sen seversin." 

"Bak bu iyiydi." dedi Ela gülerek.

"Asya  benimle ilgili şuna koz vermesene."

"Ee sende kaşınıyorsun, böyle basit bir şeyden niye yalan söylersin ki?"

"Annemi tanımadığın için bunu söylüyorsun. Eğer Rusya'da yaptığım tek şeyin bütün gece bilgisayarda oyun oynamak olduğunu öğrenirse inan beni öldürür. Yapmamdan en çok nefret ettiği şey bu. Çalışmıyorumda, boş boş etrafta dolandığımı bilmesini istemem. Beni kültürleniyor sansın, böylesi  daha iyi." dedi lolipopunu ağzına alıp.

"Bunu  görende masum bir şey sanır. Hep böyle yalancı, huy edinmiş kendine." 

"Batıyor sana oyun oynamam."

"Gerçekten sende bir tuhaflık var. Millet bunalıma girince ne biliyim kendini yemeğe filan verir. Bilgisayar oyununa kendini vermek ne demek ya?"

"Bunalımda olduğumu kim söylemiş? Ben çok iyiyim bir kere."

"Sen onu benim külahıma anlat, Barış'tan baya baya hoşlanıyordun. Hâlâ ayrılmanızı atlatamadığının farkındayım."

"Hayal dünyanda yaşamaya devam et sen." dedi sinirle lolipopunu ağzından çıkartıp.

"Görüyorsun Asya, Barış'ın ismini duyduğu anda böyle sinirleniyor."

"Uyuzlukta master yaptığın için seni tebrik ediyorum kuzenim." 

"Off kızlar şu tartışmanıza bir son verin lütfen." dedi Asya sonunda patlayıp. 

Öykü'yü seviyordu fakat Ela'nın yanında dönüştüğü halinden pek haz etmiyordu.

"Kusura bakma sanada ayıp oluyor değil mi?" dedi Öykü.

"Evet oluyor valla. Ben buraya sizin kavganızı izlemeye gelmedim."

"Özür dileriz." dedi Ela mahçup bir şekilde.

Ela ve Öykü'nün tartışması sona erdikten sonra Ela Asya'ya yaptığı resimleri göstermek istemişti. Bu teklif karşısında Öykü ve Asya oldukça şaşırmış olsalarda belli etmediler. Hayatında ikinci defa bir ressamın atölyesine giriyordu Asya. İçinde bulunduğu durum kahkahakalar atma isteği doğuruyordu kendisinde. Bu eve ilk geldiği  gün düştü düşüncelerine. Ela'nın kendisinden hoşlanmadığını açıkça belli etmesi, özgürlüğün ona büyük bir haz vermesi ve Ulaş'ın onunla birlikte kalması için kendisine yalvarması.. O cümle yankılandı kulaklarında.. 'Onlar seni bir kere gözden çıkardılarsa bir daha asla benden alamazlar." Unutmak istiyordu tamamen.. Ona nasıl inandığını silip atmak istiyordu zihninden.. Diğer her duygu gibi. Ama içindeki bu şeyler gitgide büyüyordu, sadece artık alışmış ve gizlemeyi öğrenmişti. Kendinden bile gizlemek için çabalıyordu, zaten bunun için tek başına kalsada artık ağlamıyordu ya. Benliğine onu unutabileceğini kanıtlamaya çalışıyordu. 

"Oldukça yetenekliymişsin." dedi tabloları incelerken. 

Diğer resimleri merak etti, Ulaş'ın yırtıp parçaladıklarını. Ela ve Öykü ile birlikte olmak ona iyi gelmiyordu, o an anlamıştı bunu. İkisi de Ulaş'ın bir parçası gibiydiler, onun sayesinde tanımıştı bu insanları. Özlellikle Öykü ileyken Ulaş'a bir adım yakın hissediyordu ve bu kalbini sızlatıyordu. Öykü ile yanyana gelebiliyordu fakat onunla gelemiyordu. Bu saçmalıktan başka bir şey değildi. 

Karşısında durduğu tabloyu incelerken köşesindeki imzaya gözü takıldı ve duygusuzca gülümsedi. 

"Şu imza, bilin bakalım kime ait?" dedi yanındaki kızlara bakıp.

"Senin aldığın tablo değil miydi bu?" dedi Öykü Asya'nın yanına gelip.

"Evet, o. Bu resmi kimin çizdiğini bilseydim inan almazdım."

Ela sakin adımlarla yürüyüp Asya'nın sol tarafında durdu. Hiç hissetmediği bir heyecan işlemişti ruhuna. 

" Ressamı tanıyor musun?" dedi kalbi delicesine atarken.

Asya sıkılgan bir tavırla Ela'ya baktı. 

" İnan tanımak istemezdim."

" Vay be ne komik. Öylesine bir tablo alıyorsun ve çizen ressam bir tanıdık çıkıyor." dedi Öykü şaşkınca.

"Kimmiş peki?" dedi Ela sabırsızca.

"Deniz."

"Hani şu şerefsiz olan?" dedi Öykü kaşları yukarı kalkarken.

"Hıhı." dedi kafasını aşağı yukarı sallayıp.

"Deniz kim?"

"Uff Ela sendede jeton çok geç düşüyor, hani şu Asya'yı kaçıran. Hani Barış'ın öldü sandığı şoförünün oğlu."

"O Deniz'mi?" dedi bağırarak.

Öğrendiği şeyin gerçek olmamasını diliyordu. Hayranı olduğu ressamı bir çok kez hayal etmişti. 50 yaşındaki bir adam yada 30 yaşındaki bir kadın. Belki fazla kaba saba biri yada oldukça içten pazarlıkçı hayattaki en kötü karaktere sahip kişi. Öyle olmasını yeğlerdi. Fakat onu Ulaş'a zarar verme girişiminde bulunan biri olarak hiç hayal etmemişti. Her şeye razı gelirdi fakat bu Ela için fazlaydı. Hiç tanımadan gözünde büyüttüğü ressam hayatta en değer verdiği insanlardan birine zarar vermiş, ona işkence etmişti. Girdiği şok yerini çoktan öfkeye bırakmıştı. Kendisine karşı büyük bir öfke içindeydi. 

O günden sonra uzun süre öğrendiği bilgiyi sindirmeye çalıştı Ela. Ve sonunda ne olursa olsun uzun süredir hayranı olduğu ressamı tanımak istediğine karar verdi. Hayranı olduğu ressamın bir psikopat olması bile bunun önüne geçmesini istemiyordu. Deniz ile karşılaşma uğruna Öykü ile birlikte sık sık Asya'yı ziyaret ediyorlar, onun çalışmalarını dinliyorlardı. Deniz'i tanımak istediğini kimseye açıkça söylemek istemiyordu. Bu sadece kendisine kalmasını istediği bir sırdı. Deniz'in izinden gitmek gibi bir düşünceside yoktu, yalnızca ondan ilham almak istiyordu. Resimlerindeki o büyülü havayı nasıl yakaladığını öğrenmek.. Çocukluktan beri böyleydi Öykü, ortaya çıkardığı başarısını beğendiği insanları saplantı haline getirirdi. Çok kez izlediği filmlerdeki yada okuduğu kitaplardaki karakterlere karşı bile bu duyguyu hissetmiş, onları haftalarca zihninden çıkaramamıştı. Ve şimdi bağlandığı insan ne bir film nede bir kitap karakteriydi. O sadece bir ressamın iç dünyasını keşfetmek istiyordu.

Salı günü.. Deniz ile ilk karşılaştıkları gün buydu.. Hayatı boyunca unutamayacağı, bütün pişmanlıklarının ve hayal kırıklıklarının birikimi olan gün..

Sahnede tek başına duran Asya'yı dinliyordu, yanında Öykü vardı. Karşısındaki kızı başlarda sevmesede artık ona saygı duymaya başlamıştı. Saatler boyunca çalışıyor, sahnede en ufak bir hata yapmamak için varını yoğunu ortaya koyuyordu. Bir süre sonra o da anladıki Asya hayata tekrardan tutunmak  için piyanosına sıkıca sarılmıştı. Ona kalan tek şey oydu çünkü.  

Yarım saattir  kızın büyüsüne kapılmış onun zarif müziğini dinliyordu. Yanında bir kıpırdanma oldu. Kendini müziğe öylesine kaptırmıştıki birilerinin yanlarına geldiğini fark edememişti. Kafasını hafifçe çevirip çekik mavi gözlerle karşılaştı. Hoş bir çehreye sahip bir adam vardı, daha önce resmini gördüğü, ve uzun zamandır tanışmayı beklediği. Kalbi bir anda hızla çarpmaya başlayınca yutkunarak önüne döndü. 

Deniz ve Victor otururlarken Öykü kafasını öne doğru uzatıp kimin geldiğine baktı. Deniz ona tepki vermezken Victor sadece gülümseyip başı ile selam vermekle yetinmişti. Kahverengi saçları ve yeşil gözleri ile etrafa farklı bir atmosfer yayıyordu adam. Yüzü son derece temiz gözüyordu ve geniş bir gülümsemesi vardı.  Zayıf ve uzun vücuduna geçirdiği takım elbisesi ona yakışmıştı.

Herkese güven veren temiz yüzü ne yazıkki bir kandırmacaydı ve Öykü bunu bilmiyordu. Ve insanlara her daim güvenmesi çok yakında başına büyük bir bela açacaktı.

Asya parmaklarını piyonadan çektiğinde küçük bir alkış sesi duydu ve gülümseyerek teşekkür etti. Deniz'in gelmesi her zamanki gibi onu gererken bunu umursamamaya çalıştı ve arkadaşlarının yanına gitti.

Öykü ve Ela'nın tebriklerine teşekkür edip Deniz'e selam verdi. Deniz ingilizce konuşunca Dmitriy kimliğine büründüğünü anlamıştı ve ona göre hitap etmişti.

"Bu da arkadaşım Victor. Seninle tanışmak istedi."

Victor Asya'nın elini alıp öperken Deniz sinirden kaskatı kesildi.

"Hoşgeldiniz sizde."

"Teşekkürler. Kusura bakmayın çalışmanızı böldük fakat Dmitriy sizden bahsedince tanımak istedim." 

Tamamen bir yalandı, Deniz'i tehdit etmişti. Tek istediği Deniz ile biraz eğlenmekti, Deniz'in karşısındaki kadına nasıl tutulduğunu görmüştü ve bu kadın hakkında onu korkutmak istemişti. Deniz ile oyun oynamak son zamanlardaki en büyük eğlencesiydi.

Deniz ise Asya'yı soktuğu tehlikeden dolayı kendine kızıyordu.

Asya Öykü ve Ela'yı onlara tanıtırken iki adamda dikkatini Öykü'ye vermişti. Deniz Barış'ın hayatına ikizinden sonra soktuğu  kadını merakla süzerken Victor ise daha farklı düşünceler ile süzüyordu Öykü'yü. Belki kısa bir zamanda olsa onunla eğlenebilirdi. Son derece çarpıcı bir havası vardı. 

Öykü Deniz'e karşı içinde biriken öfkesini saklı tutmaya çalışırken kızın değişen mimikleri Victor'un hoşuna gitmişti.

Her şey bu garip tanışma gününde başlamıştı. Geçen dakikalarda nasıl olduğunu kimse anlamadan bir anda Öykü çoktan kendini karşısındaki adamın samimi gözüken tavırlarının büyüsüna kaptırmış ve kısa sürede Deniz'e olan öfkesini dahi unutup onunla arkadaş olmuştu. 

O gün Deniz'in teklifi üzerine bir lokatnatada yemek yerlerken muhabbet uzun süre sadece bu ikili arasında dönmüştü. Konu ilk başta Ela'nın tekrardan Öykü'yü bilgisayar oyunu konusunda eleştirmesinden açılmıştıki  Victor genç kıza hangi oyunu oynadığını sormuştu. Uzun süre boyunca Deniz'de dahil kimsenin anlamayadığı bir oyun muhabbeti döndü aralarında.

Öykü'de yeni bir oyun arkadaşı edinmenin mutluğu varken Ela'da ise tüm akşam boyunca onu sessizliğe gömen bir heyecan vardı.

Oradan ayrıldıklarında ilk fırsatta Deniz Victor'un yakasından tutup Öykü'den uzak durması için onu uyarmıştı. Kendisine kız kardeşini hatırlatan kadına bu adam yüzünden zarar gelsin istemiyordu fakat Victor onu alaya alarak gülümsedi.

"Benim kim olduğumu her seferinde unutuyorsun Dmitriy, bana bu şekilde davranmak bir gün senin sonunu getirebilir." dedi yakasındaki elden kurtulurken.

"Sadece Asya ile tanışmak istediğini söylemiştin, daha fazlası değil."

"Sen Öykü'yü nereden tanıyorsunda ona karşı bu kadar savunmacısın?"

"Asya'nın etrafındaki insanlardan biri olması yeterli."

"Umrumda değil, o kızdan hoşlandım. Biraz eğlenmekte sorun görmüyorum."

Karşısındaki adamın yüzüne yumruk atamadığı için dişlerinin arasından tısladı. Victor'u Öykü konusunda vazgeçiremeyeceğini anlayınca çareyi Öykü'yü uyarmakta bulmuştu. Victor gibi bir adamı Asya'nın hayatına soktuğu için o günden beri pişmandı. Şimdide Öykü işin içine girmişti, Öykü'yü tanımasa bile Asya'ya destek olan birisi olduğu için kıza karşı sempatisi vardı. 

Telefondan Öykü'nün sosyal medya hesabını bulup  ertesi gün buluşmak istediği hakkında bir mesaj attı. Öykü aldığı mesaja şaşkınca bakarken bir psikopat ile yalnız buluşmanın ne kadar doğru olabileceğini düşünüyordu. Son zamanlardaki boşvermişliğine ayak uydurup teklifini kabul etti. Ela Öykü'nün Deniz ile buluşmak için evden çıktığını son dakika öğrenince ne yazık ki ne bu durumu sorgulamaya ne de onunla gitmeye imkan bulabilmişti.

Deniz ve Öykü bir cafede buluşmuşlardı.

"Geldiğin için teşekkürler Öykü."

"En azından benimle yalnızken Türkçe konuşabileceğini düşünüyorum, oynadığın oyuna sırrını bilenlerin yanında son verebilirsin."

"Bu günlerde biraz daha tedbirli olmaya çalışıyorum, dün akşam bana ayak uydurduğun içinde ayrıyetten teşekkürler."

Öykü karşısındaki adamı süzdü.

" Sana güvenmiyorum Deniz. Fakat insanların oyunlarını bozmak gibi bir alışkanlığım yok. Yabancı bir ülkede  Rus olarak tanınmak istiyorsan senin kararın."

"Her şey isteklerim dahilinde gerçekleşmiyor. Kim kendi kimliğini gizlemek isterki?"

"Bilemiyorum ve sorgulamıyorumda. Sadece seni bir konuda uyarmak için geldim, Asya'dan uzak dur. Zaten bitmiş tükenmiş bir halde, sen ona iyi gelmiyorsun. Gelemessinde."

Deniz kollarını masanın önüne yaslayıp başını eğdi. Bir müddet öyle durduktan sonra yavaşça kafasını kaldırıp Öykü'nün gözlerinin içine baktı.

"Ona iyi gelmediğimi biliyorum fakat hep bencil bir adam oldum. O bana çok iyi geliyor."

Öykü'nün gözlerindeki öfkeyi görünce gülümsedi.

"Asya'ya değer veren birisinin olduğunu bilmek beni rahatlattı, bana olan öfkeni çok iyi anlıyorum. Fakat Öykü bilmelisin ki Asya ile arama kimsenin girmesine izin vermeyeceğim, zaten seni de bu konuyu konuşmak istediğim için çağırmadım. Ortada farklı bir mevzu var."

"Neymiş o?" dedi sinirden çatallaşan sesiyle.

"Victor. Seni Victor konusunda uyarmak için çağırdım. Dün akşam fazla samimiydiniz ve durum inan hiç iyi değil."

"Yoksa bir kazanova mı? İnan bu umrumda bile değil. Sadece farklı bir arkadaş edinmek hoşuma gitti. Ona sandığın gözle bakmadım, kaldıki bakmış olsam bile bu seni ilgilendirmez. Niye beni uyarma gereksiniminde bulundun gerçekten anlamadım. Oysa beni tanımıyorsun bile."

"Sen durumu çok yanlış yerlere çektin. O adam tehlikeli, benden daha da tehlikeli. Tek diyebileceklerim bu kadar,gerisi sana kalmış."

Genç kızın kafası oldukça karışmıştı.

"Zaten bir daha görüşmeyiz." dedi kendi kendine fakat Deniz'de duymuştu.

"Onu kendinden uzak tutsan iyi edersin."

Arada oluşan kısa sessizliği  Deniz bozdu.

"Bu arada Barış ile bir süre birlikte olmuşsunuz, buna oldukça şaşırdım doğrusu."

Barış ismini duymak bile tüğlerinin diken diken olmasına sebep oluyordu.

" Evet, seni tanıyor olmasıda beni şaşırmıştı."

Deniz hafifçe gülümsedi ve karşısındaki kıza Barış hakkında pekte hoş olmayan şeyler söyledi. Ne var ki bütün dedikleri doğruydu.

O günden sonra Öykü Victor ile bir daha yakınlaşmamak için kendisine söz verdiyse de ne yazık ki Victor'un durmadan karşısına çıkması ve ona yakın bir arkadaş gibi davranması sonucu Deniz'in uyarısını göz ardı etmiş ve adamla dostça bir arkadaşlık ilişkisinin içine girmişti. Victor'un sevecen tavrı adamla arasına koyduğu tüm duvarları yıkıyordu. Deniz Öykü'yü bir kez daha korumaya çalışıpta Victor'un dikkatini üzerine çekmekten çekindiği için bu duruma daha fazla  karışmamaya karar verdi. Öykü onu ilgilendiren biri olmamasına rağmen başından üzerine düşen görevi yapmıştı.

Öykü Rusya'da geçirdiği bir ayın ardından Barış'tan öncesinde olduğu gibi mutlu ve huzurlu hayatına geri dönmüştü. Bunun en büyük etkiside Deniz'in Barış hakkında ona söyledikleri ve Lyubof'un küçük oğlu Alexander'dı. Asya sayesinde tanıdığı bu minik ile çoktan aralarında sıkı bir bağ kurulmuştu. Alexander'ın annesi ve babası ayrıydılar, Lyubof iyi bir anne olmaya çalışmasına rağmen yoğun iş hayatı dolayısıyla Alexander'a vakit ayıramıyordu. Öykü son zamanlarda Asya'nın yokluğunun ardından kendisini yalnız hisseden bu küçüğün bakıcısı gibi olmuştu.

O gün Alexander ile Ela'nın evinin bahçesinde kahkahalar eşliğinde kar topu  oynarlarken ensesine yediği sert kar topu ile öfkeyle arkasını döndü. Öfkeyle bakan gözleri lacivertimsi gözler ile buluştuğunda bakışlarında öfke yavaş yavaş yerini şaşkılığa bırakmıştı.

Unutmak istediği ve birazda olsa unutmayı başardığı adam kanlı canlı karşısında duruyordu. Barış'ın ona bakarken hep gözlerinde olan o soğukluk yoktu şimdi. 

.
.
.

Elinde tuttuğu telefonu yerine koydu Asya.  Rusya'ya geldiğinden beri kısada olsa defalarca dedesi ile telefon görüşmeleri olmuş olsa da babasıyla  hiç konuşmamışlardı. Son defa babasının onu evlatlıktan reddetmesi sonucu aralarındaki bağ tamamen kopmuştu.  Fakat buna rağmen dedesi her  telefon görüşmelerinde genç kıza evine geri dönmesi için baskı yapıyordu. Bir daha o eve dönmemeye kararlı olduğu için hep dedesini geçiştirmişti. Fakat şimdi.. Geri dönmek istiyordu.. Salih Karahanlı'nın ona vermiş olduğu söz bu isteğini tetikliyordu. Eğer dönerse bütün uyuşturucu işinden elini eteğini çekeceğinin garantisini vermişti. Babasının da kendisine karşı biraz da olsa yumuşadığını öğrenince dedesinin kendisine önceden söylediğinin aksine onları affetmeye karar verdi. Onlara karşı kalbinde kin ve öfke duymaktan fazlasıyla yorulmuştu. Rusya'da kurduğu yeni hayatıyla her ne kadar çocukluk hayalini gerçekleştirmiş olsada ruhunu kaplayan o eksiklik duygusundan bir türlü kurtulamıyordu. 

Onu Rusya'da kalmaya iten en büyük etken bu ülkede elde ettiği başarıydı. Hayal bile edemeyeceği bir noktaya gelmiş, bir çok kez ülkenin önemli isimlerinin karşısında piyano çalmıştı. Son sahnesini ülkenin en geniş seyirci kitlesine sahip olan bir yerde almıştı. Fakat hiç bir şey ona yetmiyor, onu tatmin edemiyordu. Başarısının ona verdiği tat kısa sürmüştü. Piyano çalmak bazen ona işkence gibi bile geliyordu çünkü tüm o hüzünlü parçalar tek bir kişiyi hatırlamasına sebep oluyordu. 

Piyano çalarken kendisine zulüm ediyordu sanki, müziğin ona hissettirdiği şey yalnızlık ve kırgıktan başka bir şey değildi. Buna rağmen piyano çalmak onda bağımlılık haline gelmişti ve ondan vazgeçmesi çok zordu. 

İkilem arasında kalmış ve günlerce ne yapması gerektiğini düşünmeye başlamıştı. Bir yanda ona sırtını defalarca dönmüş ailesi bir yanda da kendisini ait hissetmediği bir hayat vardı. Ve bu hayatın içindede ona aşık bir adam.  Deniz'den uzak kalma isteği de içinde gitgide büyümeye başlamıştı. Deniz'in kendisine yönelttiği hisleri canını sıkıyordu.

Düşüncelerini bölen şey Lyubof'un ona seslenmesiydi. Kadın kolundan çekiştirerek Asya'yı arabasına sürüklemişti. Asya Lyubof'un bu heyecanlı hallerinin sebebini tahmin edebiliyordu.

Arabasını park edip Asya ile arabadan indi. Genç kızın gözlerini elleri ile kapattığında Asya hafifçe gülümsedi.

"Boşuna uğraşıyorsun sürprizinin ne olduğunu biliyorum."

"Çok kötüsün bunu bilsen bile belli etmemelisin."

Asya küçük bir kahkaha attı.

"Afiç için resim çektirdim Lyubof. Afişi görmem benim için sürpriz olamaz değil mi?"

Lyubof sinirle ellerini kızın gözlerinden çekti.

"Çekilmez bir insansın."

Kırgınca ona baktığında Lyubof gülümsedi ve Asya'nın koluna girdi.

"Bakalım nasıl olmuş ben de ilk defa göreceğim." dedi Lyubof.

Sokağı döndükleri anda göze çarpan kocaman afiş Asya'yı hiç heyecanlandırmamıştı. Donuk gözlerle afişe bakarken hissizliğini belli etmemek için sahte bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına. 

"Çok güzel çıkmışsın fotoğrafta. Bu afişi kutlamalıyız."

Karşısındaki kadının heyecanını içten içe kıskandı.

"Bir sürprizim daha var."

"Nedir?" dedi sesine heyecan katmaya çalışıp.

"Müzisyenlerle ilgili bir televizyon programından sana teklif geldi. Kabul edersen programda piyano çalacaksın. Ardından seninle ilgili kısa bir biyografi belgeseli yayımlayacaklar. Birkaç dakikalık bir belgesel, hani geçen şu televizyonda izlediğimiz programdan bahsediyorum. Acemi fakat yetenekli müzisyenlerede yer veriliyor. Sen dikkatlerini çekmiş olmalısın."

Lyubof'un gözlerinde büyük bir tutku vardı, kendisinin sahip olamayacağı.

"Sen benden daha çok hak ediyorsun böyle bir şeyi."

"Zaten geçen yılın başlarında benimle ilgili  bu tarz bir belgesel çekilmişti."

"İzlemek isterim." dedi sevecen bir tavırla.

"Ee ne diyorsun bu işe, kabul ediyorsun değil mi?"

Kabul etmemesi aptallık olurdu, fakat hayır demek istiyordu. Bu yeni hayatının kendisini yalayıp yutmasına izin vermekten bıkmıştı. Hayatı boyunca rüzgar tarafından sürüklenmiş bir yaprak gibi hissetmişti kendisini. Hep istediğini sandığı hayat ona bir işkence gibi gelmeye başlamıştı.

"Lyubof seninle konuşmak istediğim bir mevzu var, beni anlayacağına inanıyorum. Umarım sana söyleceklerim arkadaşlığımızı etkilemez." dedi burukça.

.
.
.

1 Ay sonra 

Asya'dan

Bağışlamak.. Hiçbir zaman benlik bir şey olmadığını sandığım bir şeydi. Bana karşı acımasız davranan insanlara hep kin beslerim sanıyordum, fakat tabularımı ilk önce Deniz yıktı. Şimdi ise dedem ve babam. Eğer ki hâlâ o pis işlerine devam ediyor olsalardı onları affetmezdim. Bunu temiz bir hayata geri dönmek için yapmadıklarını çok iyi biliyordum. Dedemin bir varise ihtiyacı vardı ve sadece ben kalmıştım. Hayatını adadığı şirketinin yabancı ellere geçme düşüncesi onu çıldırtıyor olmalıydı. Sırf bu yüzden bile bana karşı katı davranmamaya çalışıyor, beni tekrardan elinden kaçırmamak istiyordu.

Babam ileyse aramızdaki ilişki tam bir muammaydı. Birbirimize nasıl davranmamız gerektiğini kestiremiyor ve çok nadir konuşuyorduk. Eskisinden bile nadir.. Bana olan öfkesinin hâlâ sona ermediği ve beni affetmediği çok belliydi, dedemin uyarılarından dolayı bana katlanıyor olmalıydı.

Babamın benden nefret ettiği gerçeği ondan uzaktayken benim için katlanılır bir şeydi fakat aynı sofrada bana nefretle bakarken bu hiçte uzaktaki gibi es geçebileceğim bir şey değildi. Aramızdaki bütün uçurumlara rağmen hayatında bir kere de olsun bana kızım demesini isterdim. Belki o zaman gerçekten tüm yaptıklarını unutur ve tamamen onu affedebilirdim.

Hep istediğim o hayatın bana acı ve hüzünden başka bir şey vermediğini farkettiğimden beri benim için bu hayattaki en iyi şeyin başından beri bana sunulan hayatı yaşamak olduğuna karar vermiştim. Doyumsuz biriydim, hiç bir şey beni tatmin edemiyordu. Ve bu beni bir arayışın içine sokmuştu. Kaybettiğim bir şeyleri arayıp duruyordum, aslında onun ne olduğunu biliyordum ancak artık kendime bunu konduramıyordum. 

Dedem ne yazık ki Yankı'yı şirket işlerinde bana yardımcı olması için görevlendirmişti. Bu senenin başından beri gitmediğim okuluma bir dahaki sene devam edecektim. Artık kararlıydım, eski yaşamıma geri dönmekten vazgeçmeyecektim. Bunu en çokta insanlardan çaldığımız şeyleri onlara geri vermek için yapıyordum. Yapacağım hiçbir şeyin dedemin hatalarını telafi etmeyeceğini biliyordum fakat geçmişe dönüp ailemin bu bataklığa batmasına da engel olamayacağım aşikardı. Dedem benim güvenimi tamamen kazanmak için tonlarca malı gözlerimin önünde ateşe vermişti. Nasıl büyük bir zarara girmiş oldukları umrumda bile değildi. Dedem ve babamın hakettikleri şeyin hayatlarına kaldıkları yerden devam etmek olmadığını biliyordum fakat buna izin veriyordum. Bütün suçlarının bu dünyada cezasız kalması beni rahatsız ediyordu ama dedemle anlaşmamız buydu. O temiz bir sayfa açacaktı ve ben de her şeyi unutum onun şirketini devralacaktım.

Beni her şeyden öncesine geri gönderen tercihimle bu sefer bütün yaşananları unutmayı ümit ediyordum. Çünkü Rusya'da ki hayatım bana hiç iyi gelmemişti, belki biraz Lyubof ile beraber yaşamaya başladıktan sonra az da olsa nefes alabilmiştim fakat yeterli değildi.

Üzerimdeki pudra renkli elbiseyle birazdan sahneye çıkacakmışım gibi hissediyordum. Bu şık görüntüye sadece sahne alacağım zamanlar bürünürdüm ve bu düşünceyle gülümsedim. Artık sahne almak gibi bir durumum olamazdı. Arabadan indiğimde Yankı'nın koluma girmesine izin verdim. Neyseki bana karşı eskisinden daha mesafeli davranıyordu ve bu hoşuma gitmişti.

Kapıda dikilen korumaya Yankı davetiyeyi gösterdi ve adam bizi içeriye kabul etti. Bir baloya davet edilmiştik, daha doğrusu dedem davet edilmişti fakat gitmek istemediği için temsilen beni göndermişti. Bunu birazda benim iş hayatındaki insanlarla tanışma fırsatım olarak görmüş olacak ki yanımada herkesi tanıyan Yankı'yı eklemişti. 

Yankı ile birlikte merdivenlerden inerken birbirinden şık giyinmiş insanların hoş görüntüsü hoşuma gitmişti. Buradaki insanların çoğu başarıları ile ismini duyurmuş kişilerdi. 

Organizasyonun sahibi Okan Bey yanıma gelince kısaca onunla selamlaştık.

"Dedenlerin yerine senin gelmene daha çok sevindiğimi söylemeliyim. Burada biz yaşlıların arasında bir iki genç yüzü görmek ortama canlılık katıyor."

Ona gülümseyip teşekkür ettim.

"Bu arada dedenler ile de aranızdaki sorunları halletmişsin, eğer bir büyüğün olarak sana nasihat etmeme izin verirsen şunu söylemek isterimki aile bizim gibi insanlar için her şey demektir. Kurtlar sofrasında hayat sürüyoruz ve bizimle beraber olan tek kişi onlar. Bunu unutma Asya."

Adamın saçma nasihati canımı sıkmıştı, aile dediğim insanlar beni korumak şöyle dursun beni ateşin içine  atmaktan tereddüt etmemişti.

Yanımızdan ayrıldığında bıkkınca Yankı'ya baktım.

"Ne tavsiye ama." 

"Boş ver umursama." 

Gözlerimi devirdim ona.

Yankı beni daha önceden tanışmadığım önemli insanlarla tanıştırdı. Ne yazık ki onlar benim adımı biliyorlardı. Tüm Türkiye'ye rezil olmuş bir kimliğim vardı ve bu durum birkaç insanın garip bakışlarını üzerimde hissetmeme sebep oluyordu. 

Çoğu insanı yeni tanımamın sebebi önceden bu tarz davetlere katılmamış olmamdı. Hep Emir katılırdı davetlere ve bu benim işime gelirdi. Artık o da yoktu. Artık özlemlere alışmış bir yüreğim olduğu hâlde onun bu hayattan yok olmuş olması canımı yakıyordu.

"İnsanlar ile tanışmak seni yoruyor değil mi?" dedi Yankı.

"Çok mu belli ediyorum?"

"Hayır fakat ben anlarım. Biraz hava almak istersen üst katta geniş bir balkon var. Oraya geçebiliriz."

"Olur." dedi ve üst kata doğru yürümeye başladılar.

"Geleli yarım saat oldu ve hemen pilim tükendi. Bundan sakın babama bahsetme. Şu iş konuşmaları çok sıkıcı."

" Aslında benim için keyifli bir konu fakat sen müzisyensin. Bu ortamlar senlik değil. Dürüst olmak gerekirse Asya Rusya'daki hayatını bırakıp buraya gelmen çok garip. Yani demek istediğim.. Hep sahip olmak istediğin hayatı bırakıpta niye sana ihanet eden insanların eskisi gibi seni yönetmelerine izin verdiğini bir türlü anlayıyorum."

"Eğer dönersem dedem uyuşturucu ticaretine son vereceğini söyledi. Gerçek bir şeyler yapmak istedim. Birileri için iyi bir şeyler.."

"Sadece bu mu?"

Asya daha cevabını veremeden balkonun camının arkasındaki kişiyi gördü. 

Onun da bu akşam burada olma ihtimalini elbet hesaba katmıştı, artık gerçeklerden kaçmak istemiyordu. Kaçarak yaşamak ona göre olmadığını çoktan anlamıştı.Ama istemişti..  Bir ihtimal..Sadece bir ihtimal bu davete gelmemesini istemişti. Karahanlılar ve Torahanlıları aynı davetlerde göremezdiniz, kendisini buna inandırmıştı. Fakat Okan Beyi de tanıyordu, kuralları çiğneyen bir adamdı ve bu yaptığı tam onluk bir şeydi.

Ruhunda sanki bombalar patlıyor, yer gök sallanıyor gibiydi. 

'Güçlü olmalıyım.' dedi kendine.

Öykü Ulaş'ın hayatına kaldığı yerden devam ettiğini söylemişti. 'Senden önceki Ulaş neyse tekrar o oldu." demişti.

Zaten o an istememişmiydi Türkiye'ye dönüp kendisinin de onu unuttuğunu ıspatlamayı. Peki şimdi niye eli ayağı titriyordu? Zayıflığından nefret etti.

Allak bullak olmuş ne istediğini bilmiyordu. Bütün duyguları taşıyordu yüreği. Hem onunla karşılaşmamak istiyor hem karşılaşmak istiyordu. 

Yankı Asya'nın bakışlarını takip edip Ulaş'ı görünce kaskatı kesildi. 

"İstersen hemen şimdi buradan ayrılabiliriz."

"İstemiyorum." dedi ciddi bir ses tonuyla ve Yankı'nın bir şey daha demesine izin vermeden balkonun kapısından içeri girdi.

  


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


33   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   35 


468x60


DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.