Yukarı Çık




           
''Baba!'' Koltukta oturmuş televizyon izlerken kızımın bağırmasıyla hemen arkamı dönüp korkuyla ona baktım. ''Baba yanıma gel!'' Derin bir nefes alırken kalkıp halıda oturan Arzu'nun yanına gittim.
''Arzu sana söylemiştim aniden bağırma. Sana bir şey olmasından korkuyorum.'' Onu azarlamamla kafasını büküp, dudağını büzdü.
''Sadece benimle oynamanı istemiştim.'' Hafifçe gülümseyip saçını okşadım.
''Oynarım tabii!'' Bu sefer kocaman gülümseyip boynuma atladı.
''Yaşasın!'' Ben de ona sımsıkı sarılıp saçını okşadım. ''Seni çok seviyorum baba!''
''Ben de seni seviyorum Arzu.'' Sonrasında ona yeni aldığım oyuncaklarla birlikte oynamaya başladık. Arada onu sinir ediyordum ve bana sinirlenip küsüyordu ama sonrasında tekrar gülmeye başlıyorduk ve oyuna devam ediyorduk.
''Doğan?'' Eşimin sesiyle Arzu'yla oynamayı bırakıp Sinem'e döndüm.
''Efendim Sinem?'' 
''Gelsene, konuşalım biraz.'' Anlaşılan bir mesele vardı. Sinem yaslandığı kapı eşiğinden doğrulup antreye ilerledi ben de halıdan kalkıp onu takip ettim.
''N'oldu?'' Sinem bana dönüp gülümsedi.
''Hakan'ı hatırlıyor musun?'' O ismi söylemesiyle birlikte kalbim deli gibi çarpmaya, gözlerim titremeye başlamıştı. Boğazım düğümlenmesine rağmen Sinem'in bunu fark etmemesi için zor da olsa konuşmaya çalıştım.
''E-evet, neden?'' Fark etmesem de sesim çatlamıştı ve ben her an olduğum yerde ağlayabilirdim.
''O ve eşi bizi ziyarete geliyormuş.'' O kadar  fazla hissi aynı anda yaşıyordum tam olarak ne hissettiğimi ben bile bilmiyordum, tek bildiğim kendi içimde hüngür hüngür ağlıyordum ve canım çok acıyordu öyle ki bu acı beni öldürebilirdi, cevap vermediğimi fark eden Sinem bana belirsiz bir şekilde baktı ama konuşmaya devam etti. ''Ben yemekleri hazırlayıp evi toparlayacağım, o sırada Arzu'ya bakar mısın?''
''Tabii.'' Yanımdan geçip mutfağa gittiğinde göz yaşlarım iflas edermişçesine akıyordu. Boğazım ve gözlerim yanıyordu, içim yanıyordu, acı çekiyordum. Hemen banyoya koşup yüzümü yıkadım ve aynadan kendime baktım. Gözlerim ve yanaklarım kızarmıştı. Daha fazla dayanamayıp yere çöktüm ve derin derin nefes almaya başladım. 
Bu ismi duymayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki ne kadar olduğunun ben bile farkında değildim. Belki dört, belki beş yıl? Onu en son gördüğümden beri kalbim o kadar büyük bir acı içerisindeydi ki yıllarca bu acı gitmemişti. Tam bu acının dindiğini, içimdeki yangının bittiğini hissederken bir anda o yangının ateşi tekrar körüklenmişti meğer ben onu unutmamışım sadece kendimi onu unuttuğuma o kadar ikna etmişim ki bir yerden sonra bu yalana kendim bile inanmışım ama hayır, unutmadım.
Sadece yıllarca o acıyı gizledim kimse bilmesin, görmesin istedim. O kadar korkağım ki ben bile o acıyı hissetmek istemedim, adını duymak istemedim, hislerimi istemedim, onu istemedim.
Ama bazı şeyleri kabullenmem gerekiyordu. Onu sevmiştim, onu seviyordum ve o kadar yıl geçmesine rağmen ben hâlâ onu seviyorum. Bu hisleri kendime kabul etmem o kadar zordu ki o kadar canımı yakıyordu ki dayanamayıp ağlamaya devam ettim. İçimdeki bütün hisleri ağlayarak çıkarmak istiyordum. 
Ağlamak insanları rahatlatır derler ama neden ben onu düşünerek ağladığım her sefer daha fazla acı çekiyordum? Neden ağlamak hislerimin daha da farkına varmamı sağlıyordu? Neden kendimden daha fazla nefret etmeme sebep oluyordu? Ben içimdeki acıyı bitirmek isterken ağlamak o acıyı kat kat arttırıyordu.
Orada ne kadar ağladım bilmiyorum belki beş, belki on dakika, belki de yarım saat en sonunda kendimi toparlayıp kalktım ve yüzümü son kez yıkadım ama gözlerim şişmişti ve yüzüm kıpkırmızıydı. Ağladığım belli oluyordu ama şu an bunu gizlemekle uğraşamayacaktım.
Arzu'nun yanına gelip tekrar yere oturdum. Oyununa o kadar dalmıştı ki yanında olduğumu bile fark etmemişti. Bir süre onun oyununu izledikten sonra saçını okşadım. Başta ürktü ama ben olduğumu anladığında kocaman gülümsedi.
''Baba, dönmüşs-'' Arzu lafını bitirmeden şaşkın bir şekilde bana bakmaya başladı, sanırım yüzüm tahmin ettiğimden daha kötü görünüyordu. ''Baba?'' Tekrar ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırıp Arzu'ya sarıldım.
''Seni çok seviyorum, biliyorsun değil mi?'' Anlam veremese de o da bana sımsıkı sarıldı.
''Ben de seni seviyorum baba!'' Çok saf ve temiz bir çocuktu, ben onun babası olmayı hak etmiyordum bile, böyle masum bir kız böyle iğrenç bir babayı hak etmiyordu.
Aradan bir saat geçmişti, bu süre boyunca Arzu ile ilgilenip kafamı dağıtmak istemiştim. Zaten gergindim eğer hiçbir şey yapmadan durursam iyice kafayı yerdim. En sonunda beklediğim o zil sesi çaldığında kalbim yine hareketlenmişti.
''Doğan! Kapıya bakar mısın?'' Onun önünde garip davranmamak için hafifçe yutkundum ve nefesimi düzene soktum. Yavaş adımlarla kapıya gittim ve kapıyı açtım.
Kapıyı açmamla iki yüz de bana odaklandı ve terlemeye başladım. Her şeye rağmen o şu an buradaydı. Yıllardır sevdiğim adam karşımdaydı, biraz bile değişmemişti kahverengi hafif dalgalı saçları ilk tanıştığımız gün olduğu gibi yataktan kalkmış gibiydi, gözleri hâlâ aynı ışıltıyla bana bakıyordu ve o gözler bugün bile benim kalbimin deli gibi atmasına sebep oluyordu, bu istemsiz hislerim beni deli ediyordu ama bir o kadar da güzel bir duyguydu. Ama bu sefer yalnız değildi eşiyle birlikteydi...
''Merhaba.'' Bana seslenen kadına döndüm. Gerçekten çok güzeldi, kahverengi ve sarı tonlarındaki uzun saçları ela gözleriyle fazlasıyla uyumluydu ve giydiği elbise fiziğini ön plana çıkarıyordu.
''Merhaba. Gelin içeri.'' Yana çekilip girmelerini bekledim. Eşi ayakkabısını çıkarırken Hakan doğrudan bana bakıyordu. Ne hissettiğini bilmiyordum ama onun gözlerindeki hasreti görebiliyordum ve muhtemelen aynı bakış benim gözlerimde de vardı.
Eşi içeri girerken benim tedirginliğim geçmemişti. Gözlerimi Hakan'ın üstünden çekip ona bakmamak için elimden geleni yapmıştım. O da eşinin ardından içeri girdiler ve Sinem'le selamlaştılar. 
Birkaç saat sonra yemeklerimizi yemiştik ve Sinem ile Aynur her sessizlik olduğunda muhabbet açıp birbirleriyle konuşuyorlardı. Bu süre zarfında bir kere bile Hakan'la göz teması korkmamıştım ama ara sıra onun bakışlarını üzerimde hissediyordum ve bu beni o kadar geriyordu ki koşarak kaçmak istiyordum.
''Beyler!'' Sinem'in sesiyle kafamı kaldırdım, farkında değildim ama o kadar uzun süre yere bakmıştım ki boynum tutulmuştu.
''Biz Aynur'la dışarı çıkıp dolaşacağız. Siz takılın erkek erkeğe.'' Hayır. Onunla tek başıma kalamazdım, buna dayanamazdım. 
''Ben de!' Arzu'nun sesiyle tedirgin bakışlarımı ona çevirdim. Hakan'la tek başıma kalma düşüncesi bütün bedenimi ürpertiyordu. Eğer tekrar göz göze gelirsek sonsuza kadar ona bakmak isterim ve ben tekrar gerçekleşmeyeceğini bildiğim hayaller kurmak istemiyorum, tekrar üzülmek istemiyorum çünkü ben üzülmekten çok korkuyorum ama onun üzülmesinden daha çok korkuyorum.
''Tabii ki sen de bizimle geliyorsun tatlım!'' dedi Aynur, Arzu'yu kucağına alırken, çıkmadan önce Sinem son kez bize dönüp konuştu.
''Geldiğimizde ev sapasağlam olsa iyi olur!'' Kurduğu cümleyle zor da olsa gülümsedim. 
Onları yolculamak için kapıya kadar eşlik ettim ve vedalaştım. Kapı kapandığında bile tir tir titriyordum. Yıllardır görmediğim, aşık olduğum adam salonda beni bekliyordu.
Ama bu bana gençliğimizdeki kadar heyecanlı gelmiyordu, artık ikimizin de sorumlulukları vardı, bir ailesi vardı ve düzene soktukları bir hayatı vardı. Sırf birbirimizi sevdiğimiz için bütün bunları bir hiç gibi göremezdik. Gerçi beni sevip sevmediğini bile bilmiyorum, aradan yıllar geçmişti ve artık yirmi dört yaşındaydık, on sekiz yaşında beni seven Hakan belki artık karısına aşıktır. Kabul etmek ne kadar bana acı verse de birbirlerine çok yakışıyorlardı, sanki onlar bir dizinin ana karakterleriydi ben ise aralarına girmeye çalışan üçüncü kötü karakterdim. 
Bütün bu düşünceler beni yiyip bitirirken dayanamayıp tekrar ağlamaya başladım. Gerçekten acınası haldeydim, gerçeklerden kaçıp mutlu olmaya çalışmıştım ama bu gerçekler beni, ben fark etmeden bitirmişti. Yaşadığımı sanıyordum ama meğerse ölmüş ruhum.
''Doğan.'' Arkamdan gelen süsle tüylerim diken diken olmuştu. Telaşla elimle göz yaşlarımı silip arkamı döndüm. Bana seslenen Hakan'ın ağladığımı görünce gözleri büyümüştü.
''Ben...'' Onun gözlerinin içine bakarken konuşmak o kadar zordu ki anlatamam keşke hiçbir şey demek zorunda kalmasam ve sadece ona bakabilsem. ''ben gidip bize kahve getireceğim.''  Hızlı bir şekilde kafamı yere eğerek yanından geçmeye çalıştım ama bileğimi sımsıkı kavradı ve ben ani bir hareketle durdum. Ona yakından bakınca onun da gözlerinin dolduğunu fark ettim, onun ağlaması benim daha çok ağlamak istememe sebep oluyordu.
''Doğan, ben seni çok özledim.'' Gözlerimi sımsıkı kapattım ve benim de onu ne kadar özlediğimi fark ettim. Onun sesini, dokunuşlarını yıllar önceki bütün hislerimin aynısını belki daha fazla hissediyordum. Hıçkırmaya başladım ve gözlerimi asla açmak istemiyordum ama o karanlıkta bile onun yansımasını görüyordum.
Yanağıma yasladığı elinin sıcaklığını hissetmemle gözlerimi araladım, o da ağlıyordu ama kendinin değil benim gözyaşlarımı siliyordu.
''Hakan lütfen ağlama.'' diye fısıldadım. Kurduğum cümleyle aynı anda gözünden yaşlar döküldü ve sıkıca bana sarıldı. O kadar özlemiştim ki onu, bana sarılması beni o kadar sıcacık yapıyordu ki bunu kelimelerle anlatamam. Bir daha bu anın gelmeyeceğini bildiğim için ben de ona sımsıkı sarıldım ve başımı boyun girintisine koyup onu uzun uzun kokladım. O da kafasını omzuna koymuş beni kokluyordu.
Uzun uzun birbirimize sarıldık çünkü ikimiz de ne diyeceğimizi, ne dememiz gerektiğini, nasıl davranacağımızı bilmiyorduk ama onun sesi bütün sessizliği böldü.
''Her gün...'' Cümleyi bir anda söylemek zor gelmiş olacak ki bir süre daha konuşmadı.
''Bütün bu süre boyunca her gün seni düşündüm Doğan.'' Hiçbir şey demedim. Konuşmak istemiyordum sadece onu dinlemek istiyordum. Sabaha kadar benle konuşsa bıkmadan onu dinleyebilirdim.
''Ailelerimiz yüzünden bu lanet hayatı yaşamak zorunda kaldık yıllarca. Beni sevdiğini biliyorum Doğan. Her şeye ve herkese rağmen ben de hâlâ seviyorum seni ama mutlu değiliz, istediğimiz hayat bu değil. Ne biz mutluyuz ne de eşlerimiz bu evlilikten mutlu, sadece birbirimizi kandırıyoruz.'' Söylediği her cümle bir iğne gibi kalbime saplanıyordu. Belki dediklerinde haklıydı ama bundan sonra ne yapabilirdik ki? Her şeye rağmen tekrar mutlu olabilir miydik? Hayır.
''Lütfen... sus...'' Dayanamıyordum kalbim parçalara ayrılıyordu, onun söylediği bu sözler hayalden başka bir şey değildi ikimiz de bunun farkındayız ama neden devam ediyor?
''Doğan...'' Benden ayrılıp yüzümü iki eli arasına aldı. ''Sensizlik beni mahvediyor.'' Kelimeler boğazımda düğümlenirken tek yapabildiğim sulanmış gözlerim yüzünden bulanık görsem de onu izlemekti.
''Beni unutamaz mısın? Lütfen, unut.'' Ona çaresizce yalvarıyordum. Benim çektiğim acıların aynısının onun da yaşadığını bilmek beni mahvediyordu. Şu ana kadar beni unutmuş olmasından deli gibi korkmuştum ama bu daha korkunçmuş.
''Ölsem de unutm-'' Bir hışımla kollarımı göğsüne yaslayıp onu ittim.
''Böyle konuşma aptal!'' diye bağırıp koşarak kendimi tekrar banyoya attım ve kapıyı kilitledim. Kapıyı kilitlediğim gibi o geldi ve kapıya vurmaya başladı.
''Doğan!'' Yere oturup başımı dizlerimin arasına koyup ağlamaya devam ettim. Kendimden nefret ediyorum.
Bir süre hiç ses gelmedi ama orada olduğunu biliyordum ve çıkmak istemiyordum.
''Benim...'' Konuşmak ona da acı veriyordu farkındaydım ama eğer şu an konuşmazsa bir daha böyle bir fırsatı olmayacağını o da biliyordu. ''Benim seni unutmak için bile sana ihtiyacım var.'' Yutkunup devam etmemesini umdum.
''Seni unutmak için senin sesine, kelimelerine, yüzüne... senin varlığına ihtiyacım var senle böyle olduğumuz sürece ben seni daha fazla seveceğim.'' Elimi göğsüme koyup kalbimin olduğu tarafı sıktım. Canım gerçekten acıyordu, ruhumdaki bu acı beni fiziken de mahvediyordu.
''Seni göremediğim her gün kafayı yiyorum. Bazı günler seni o kadar özlüyorum ki ne yapacağımı bile bilmiyorum. Aklıma eski mutlu günlerimiz geliyor ve ben her gün acı çekiyorum. Hayatımın her anında sen yanımdaydın. Her düştüğümde, her güldüğümde, en zor, en kötü, en güzel... bütün günlerim seninle geçti senden bir anda kopmak o kadar zordu ki delirecek gibi hissettim. O hatıralar benim her şeyimdi. Senin ardında bıraktığın her şey, benim her şeyimdi.'' Elimle kulağımı kapattım. Duymak istemiyordum bu cümleler içimdeki bir şeyleri tetikliyordu  ve çok canımı yakıyordu.
''Sana, senden hoşlandığımı söylediğim zaman ne kadar heyecanlıydım hatırlıyor musun?'' Unutmak için çabaladığım anılarımı hatırlatma artık lütfen...
''Bugün bile seni gördüğümde hâlâ öyle heyecanlanıyorum.'' Kapının diğer tarafında hissettiğim ağırlıkla onun da yere oturduğumu anladım sonrasında da konuşmadık zaten. Uzun bir süre sadece ağladık, karşı taraftan da hıçkırık sesleri geldiği için onun da ağladığını biliyordum ama keşke ağlamasa...
Çok geçmeden de kapı çaldı, arkamdaki ağırlığın hafifleşmesiyle Hakan'ın kapıyı açmaya gittiğini anladım. Bir süre sonra da konuşma sesleri geldi.
''Hakan, Doğan nerede?'' Kalbim deli gibi atmaya başlarken vücudum da ürperdi.
''Duş alıyor.'' Hakan'ın cümlesiyle ayağa kalktım ve suyu açıp yıkanmaya başladım...
*
O günden beri bir hafta geçmişti. Hastalandığım için yataktan bile çıkamıyordum sadece yemek, su ve tuvalet için bazen yataktan çıkıyordum ama onlar bile beni yormaya yetiyordu ve geri gelip tekrar uyuyordum.  Arada bir Sinem gelip bana ilaç veriyor bazen de Arzu iyi olup olmadığımı soruyordu. Her seferinde iyiyim diyordum ama ölü gibi göründüğümün farkındaydım ve o da bana inanmıyordu. 
Nihayet ilaçlar etkisini gösterdiğinde yataktan çıkmıştım ama içimde yıllardır sakladığım acı her saniye etkisini gösteriyordu ver her saniye canım yanıyordu. Onu zaten yıllardır sürekli özlüyordum ama geldiği günden beri daha çok özlüyordum. Bu son bir haftadır duyduğum özlem, yıllardır duyduğum özlemle aynı orandaydı.
Sinem iş yerimi arayıp durumu anlatmıştı ve bu yüzden bir haftalık izin almıştım ama bugün izin bittiği için işe gitmem gerekiyordu. Sızlanarak üstümü değiştirmek için gardırobu açmıştım ki içeri Sinem girdi. Son bir haftadır yüzünde hep aynı ifade vardı, başlarda hasta olduğum için endişelendiği düşünmüştüm ama neden iyileşmeme rağmen hâlâ karamsardı?
''Bir şey mi oldu Sinem?'' Sinem başını kaldırıp bana baktı, bakışlarından ne hissettiğini pek anlayamıyordum. Zaten evlendiğimizden beri asla Sinem'in hislerini anlayamamıştım çünkü çok sevgilim ailem, eşcinsel yani onlara göre hasta olduğum için beni apar topar bu hastalıktan kurtulmam için evlendirmişlerdi çünkü onlar bunu sapkınlık, iğrençlik ve anormal bir şey olarak görüyorlardı ve ben doğru değildim, ben bir hataydım. 
Bu yüzden eğer bir eşim olursa bundan kurtulabileceğimi, karımı seveceğimi, mutlu birer yuvamın olabileceğini düşünüyorlardı. Tabii ki bunu asla kabul etmedim ama onlar bu konuyu Hakan'ın ailesiyle bile konuşmuştu ve her şeyi hazırlamışlardı. Evleneceğimiz kadınları bile. 
Hakan ve ben çok karşı çıktık. Onlara sürekli bunun bir hastalık olmadığını, doğuştan gelen bir durum olduğunu, hayvanlarda bile eşcinsellik olduğunu anlatmaya çalıştık ama bir kez bile dinlemediler. Onlar kafalarında kurdukları şeye o kadar inanmışlar, bunun doğru olduğuna o kadar eminlerdi ki bizi bir kez bile doğru düzgün dinlemediler.
O zamanlar sürekli dayak yiyorduk. Bazen öyle çekilmez oluyordu ki evden kaçıyorduk ama bizi çok seven ailelerimiz(!) sırf daha fazla dövmek, onların bizim için planladıkları hayatı yaşamamız için bizi buluyorlardı. Bizden kurtulmak istiyorlardı ama bunun bile onların istediği şekilde olması gerekiyordu. 
Çabalarımız boşunaydı, önünde sonunda evlendirildik. O zamanlar hayatımın en boktan günleri olduğunu düşünüyordum ama şimdi geriye dönüp baktığımda fark ediyordum ki o zamanlar az da olsa Hakan'ı görebiliyordum çünkü evlerimiz çok yakındı ve evlilik hazırlıklarında bile dışarı çıktığında ya da herhangi bir şey olduğunda onu uzaktan da olsa görebiliyordum ama evlendirilip ayrı evlere taşındıktan sonra onu asla göremedim ve bu, o zamanlar yediğim dayaklardan, hakaretlerden ve yaşadığım acılardan çok daha büyük bir acıydı.
''Doğan, sana bir şey sorabilir miyim?'' Kalbim yine çarpıntı yapıyordu. Korkmuştum... öğrenmiş miydi?
''Tabii, sor.'' Bakışlarını tekrar benden ayırıp etrafına bakmaya başladı. Onu yıllardır ilk defa bu kadar garip davranırken görüyordum.
''Sen... yani siz, Hakan ve sen, o gün tam olarak ne oldu?'' Kurduğu cümleyle kaşlarımı çattım. Bir şeylerden şüpheleniyordu ama nasıl anlamıştı ki?
''Nasıl yani? Bir şey olmadı, normal konuştuk sadece.'' Yalan söylediğimi belli ettirmemek için doğrudan gözlerine bakıyordum ve o da bana bakıyordu.
''Emin misin?''
''Evet.''
''Peki... Herhangi tuhaf bir şey var mıydı?'' Kaşlarımı çattım.
''Sinem, ne oluyor?'' Sinem derin bir nefes aldı.
''Otursana.'' Dediğini yapıp yatağa oturdum o da hemen yanıma oturdu.
''Doğan gerçekten bir şey olmadığına emin misin?'' Endişeli bir şekilde doğrudan gözlerime bakıyordu. Emin olmak istiyordu ama neye? O kadar endişeleniyordum ki soğuk terler atıyordum artık.
''Sinem, lütfen artık ne olduğunu söyler misin?'' Derin bir nefes alarak konuştu.
''Doğan... Hakan bize geldiği günün akşamı intihar etmiş.''
''...''
''Doğan?''
''...''
''Bir şey demeyecek misin?'' Kulağım çınlamaya ve Sinem'in sesini kesik kesik duymaya başlarken göz yaşlarım istemsizce, durmadan akıyordu. Boğazım düğümlenip bütün vücudum alev alev yanarken tek yapabildiğim koşarak kaçmak oldu.
Koştum, koştum ve daha fazla koştum. Soğuk rüzgar göz yaşlarımı kuruturken, yenileri tekrar ıslatıyordu. Bazen yere düşüyordum ve ağlamaya devam ediyordum ama sonra tekrar koşmaya başlıyordum. Sanki koştukça uzaklaşacaktım yaşadıklarımdan, olanlardan... ama olmuyordu nereye gidersem gideyim nereye koşarsam koşayım olanlar aniden yüzüme çarpıyordu ve ben tekrar düşüp kalkıyordum.
En sonunda daha önce hiç görmediğim bir uçurumun kenarında soluklanmaya çalıştım ama hem ağladığım için hem de uzun zamandır koştuğum için soluklanmak daha çok boğulmama sebep oldu. Kendime geldiğimde olanları idrak edebildim.
Hakan ölmüştü.
O konuşmaları yaptığımız gece kendini öldürmüştü. Bütün vücudum titrerken yeri yumruklamaya başladım. Ellerim kanayınca bile durmadım.
Öyle bir acı yaşıyordum ki bunu anlatamazdım bile. O kadar çok pişmanlık, o kadar çok keşkelerim vardı ki... 
Keşke o gün ona, onu ne kadar çok sevdiğimi söylebilseydim, keşke ona son kez içimdekileri dökebilseydim, keşke ona daha uzun sarılabilseydim, keşke onu daha fazla koklayabilseydim, keşke o gün onu bırakmasaydım.
Bunca zamandır Hakan benden çok daha fazla acı çekiyormuş. Ben kendi acımı gözümde büyütürken o daha fazlasını yaşıyormuş...
*
Orada ne kadar durdum bilmiyorum ama bir yerden sonra vücudumdaki acıları hissetmemeye başladım. Zihnimdeki düşünceler öyle fazlaydı ki vücudumla ilgili hiçbir şey hissetmiyordum, önümü bile görmüyordum. Sadece uçurumdan aşağıya bakıyordum ama hiçbir şey görmüyordum.
Sonunda zihnim sessizleştiğinde ayağa kalktım. Yavaşça derin ve uzun bir nefes aldım ve tekrar aşağıya baktım. Onu yalnız bırakmak istemiyordum, bu acıyı tek başına yaşamasını istemiyordum. Bugüne kadar her şeyi birlikte yaşadık. Mutlu olduğumuz, acı çektiğimiz, sevindiğimiz, üzüldüğümüz yani kısacası birlikte yaşamıştık ve bunun böyle devam etmesini istiyordum. 
Yavaşça önce sağ ayağımı sonra sol ayağımla bir adım attım ve artık tam olarak ucundaydım. İlk defa o an kendimi huzurlu hissetmiştim. Önceden dediğim gibi korkağım. Karımı, kızımı ve diğer herkesi arkamda bırakıp kaçıyordum çünkü başka bir kaçış yolu bilmiyordum. Umarım bana çok kızmazlar ve umarım beni affederler ama ben yaşamaya devam ettiğim sürece asla kendimi affedemezdim o yüzden özür dilerim herkesten. Son kez bir salaklık yapıyorum ama merak etmeyin bu gerçekten son. Unutma, seni seviyorum Arzu.
Ve ben bilincimi yitirirken, yavaş yavaş bu dünyadan silinip sonsuza dek kaybolurken bile seni düşüneceğim sevgilim.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.






DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.