Yukarı Çık




5   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   7 

           
Kafataslarının üstünde, bir elini iki metreyi bulan savaş çekicine dayamış, diğer eliyle de çenesinden sarkan kıl sakallarını okşayan bir canlı duruyordu. Mağaraya doluşan orkları görünce ayağa kalkan bu canlının heybeti, savaşçı grubunun tüm dövüş şevkini kırdı.
”Aptal orklar, hangi cüretle mağarama girersiniz!” 
İki koca boynuza sahip, üç metreden fazla boyu olan, belden altı boğa, belden üstü insan görünümündeki bu esrarengiz canlı, küçümseyerek gruba seslendi.
Nafız, mağaranın sahibini ilk görüşte tanımıştı. Önceki hayatında izlediği mitoloji temalı filmlerin değişmez kahramanı, Minotaur’du bu. Hafızasını yoklamakta meşgul olan Nafız, yanında bulunan bir ork savaşçısının narasıyla kendine geldi.
”Şefimizin torununa söylediğin bu sözler yüzünden kelleni alacağım!” 
Sesin sahibi, avın başında Kalındiş ‘den duyduğu kahramanlık sözleri ve mağaraya girebilen şanslı orklardan biri olmasının verdiği cesaretle, Minotaur’un üstüne doğru taarruza geçti.
Baltasıyla üstüne şarj eden bu orka rağmen Minotaur silahına uzanmadı, orkun baltasını indirmesini bekleyip, bir adım ileri attı. Sağ elinin tersiyle savaşçının kafasına yumruğunu indirdiği an, orkun kafası tezgâhtan düşmüş karpuz gibi patladı. Başsız kalan vücudun yere düşmesine izin vermeyen Minotaur, bir tepişte zavallı orku mağaranın karşı duvarına yapıştırdı.
Mağaranın içindeki açıklığın girişe göre sol tarafında, karanlık bir uçurum bulunuyordu. Daha önce kimsenin dikkatini çekmeyen bu ayrıntı, orkun cesedi duvarından aşağı kayarken keşfedildi. Başsız vücudun aşağı düşmesinin üzerinden on saniyeye yakın bir süre geçmesine rağmen, hala zemine ulaştığında çıkması gereken sesi kimse duyamamıştı.
Kalındiş, baltasını çekip Minotaur’un üzerine büyük adımlarla yürümeye başladığında, grubu bir heyecan dalgası sardı.
”Lanet yaratık, birazdan asil liderimiz sefil canını alacak!”
 ”Ha! ha! ha! Son nefesini vermeye hazır ol!”
Savaşçıların yiğitlik nameleri arasında, Kalındiş Minotaur’a baltasının vuruş mesafesi kadar yaklaştı. Sallabaş’ın ilgisiz bakışlarının tersine, Nafız gelişen olayları soluksuz izlemekteydi.
Bir nefes sonra, baltasıyla ilerleyen Kalındiş vuracağı darbeyi bekleyen herkesi yanıltarak silahını attı ve Minotaur’un önünde diz çöktü.
”Yüce Dağ’ın kudretli lordu Kızgınboğa, Şef Ayıboğan’ın zavallı torunu önünüzde saygıyla eğiliyor”
”Ben böyle bir yavşağı, iki hayatımda da görmedim”
Önünde gerçekleşen olayın iğrençliği, Nafız’ı isyan noktasına getirdi. Ork topluluğu inanmayan gözlerle kendisine bakarken, Kalındiş konuşmaya devam etti.
”Burada, dedemin size yolladığı bir hediyeyi sunmak için bulunuyorum. Bu orkun fiziksel özelliklerinin, gelişiminiz için çok yararlı olacağını düşünüyorum.”
Lafını bitirmesiyle beraber yediği toynak darbesiyle mağaranın girişine savrulan Kalındiş, göğsünde müthiş bir sızı hissetti.
”Seni velet! Karşımda konuşabileceğini kim söyledi ?”
Hiddetten gözleri kırmızıya dönmüş Kızgınboğa, sözlerine davam etmeden önce toynaklarıyla yere sertçe vurdu
”Burada, en azından sümsük babanın bulunması gerekirdi!” 
Mağara girişine sürüklenmiş Kalındiş ağzından akan kanları silerken, ne yapacağını bilemeden titriyordu.
”O kokuşmuş ihtiyara söyle, bir daha kendisi buraya gelmezse abilerinin hatırını çiğneyip kabilesini yerin dibine sokarım”
”Evet, efendim, dedeme bütün dediklerinizi harfiyen ileteceğim, canımı bağışladığınız için teşekkür ederim!”
Ölüm korkusuyla adeta yuvarlanarak kaçan Kalındiş, sesi giderek azalırken cümlesini tamamlayabildi.
Daha sonra, dizlerinin üzerinde yaylanan Kızgınboğa yaşadıklarının etkisiyle dumura uğrayan orkların üstünden geçerek mağara girişini kapattı.
 ”Siz orklar hep bu kadar salak olmak zorunda mısınız? Size gerçekleri söyleyeceğim çünkü yüzünüzdeki o aldatılmışlık ifadesiyle sizi yemek çok zevkli oluyor ha! ha! ha!”
Kahkahalarının bitmesiyle, Kızgınboğa ork şefiyle arasında olan anlaşmayı ve Yücedağ’ın canavarlarının yaşam döngüsünü mağaranın içinde kapana kısılan orklara anlatmaya başladı.
”Avlanıyorsunuz ha! Sefiller, sizin göreviniz dağımda ki güçsüz yaratıkları ayıklamak, güçlenmesi gereken çocuklarım için de besin olmak. Kemikleriniz ve derileriniz topraklarıma gübre oluyor.”
Orkların yüzü düştükçe, Kızgınboğa iyice zevke geldi.
”Orkların ulu şefi! Abilerinin gölgesinde yaşayan o sefilin tek amacı, acınası hayatını sürdürebilmek. Soyunu ve onu koruyan savaşçı orklarını besleyebilmek için sizleri buraya ölüme gönderirken, kendisi hayatın güzelliklerinin tadına bakmakla meşgul oluyordur mutlaka.
Kızgınboğa, az sonra ziyafet çekeceği orklara bakarak sözlerine devam etti.
”Sakın üzülmeyin benim yağlı kuzularım, çocuklarımın bilinç kazanmasına çok az süre kaldı. Biraz daha ork yedikten sonra, kabilenizin diğer dünyada tekrar buluşmasını sağlayacağız.
Dağın yaratıkları, çok uzun zamandır ava çıkan orklarla beslenmekteydi. Doğal seleksiyon kuralı izlenerek, odunlarla saldıran orkları bile öldüremeyecek kadar zayıf yaratıklar sürüden temizleniyordu. İstihbaratları artan yaratıklar düzenli olarak orklarla beslendiklerinden dolayı, bilinç kazanma yolunda yavaşta olsa ilerliyorlardı.
İki taraf kazan-kazan durumu olarak gördükleri bu ilişkiyi sürdürürken, şefin soyu harici kabile içinde bunu bilen kimse yoktu. Ayıboğan, güvendiği kozları olduğundan bu ilişkinin doğuracağı her hangi bir sıkıntı konusunda endişe içinde değildi.
Şefe yaratık eti ve materyalleri, yaratıklara da ork eti ve kemikleri lazımdı. Bu ilişkide orklar kayıp sayısı olarak dezavantajlı taraftı ancak anormal üreme hızları durumu dengeliyordu.
”İzninizle yemeğe başlayabilir miyim? 
Orkları gözleriyle süpüren Kızgınboğa, Sallabaş’ı görünce durdu.
”Seni tatlı olarak alacağım koca oğlan, sakın bir yere kıpırdama!”
Bu konuşmaları yaparken, sevdiği yemeklerin olduğu sofranın başına oturmuş bir çocuk gibi şendi.
Orkların arasına şimşek gibi dalan Kızgınboğa, önüne çıkan ilk kurbanının kafasından koca bir ısırık aldı. Bacaklarının tuhaf yapısı sayesinde duvarlardan ve tavandan rahatlıkla sekiyor, iki nokta arasında attığı her turda katledilmeyi bekleyen gruptan bir parça koparıyordu.
Sallabaş’ın arkasına saklanan Nafız, işlerin gittikçe kötüleşmesi üzerine şansını denemeye karar verdi.
”Şu boynuzlu yaratığı durdurmaya çalış!”
Elinde bulunan tek kozu masaya sürerken, sonucu tahmin etmesi mümkün değildi.
Sallabaş, hareket halinde yemek sefası süren yaratığa doğru tam hız saldırdı. Bu kumar tutmak zorundaydı, aksi halde olacaklardan kaçış yoktu.
”Koca oğlan, sana sıranı bekleyeceksin dediğimi hatırlıyorum!” 
Aldığı boynuz darbesiyle Sallabaş kafatası dağına doğru uçarken, Kızgınboğa çarpık sesiyle konuştu.
Sallabaş sıradan orkların arasında dokunulmaz olarak tanımlansa da, mağaranın içindeyken yaşından büyük gösteren iri bir çocuktan farklı değildi. Kızgınboğa hem fiziksel hem de savaş tecrübesi olarak Sallabaş’ın fersah fersah üstündeydi.
Sallabaş’ın korumasını kaybeden Nafız, bulunduğu yeri terk etmezse eninde sonunda sıranın ona geleceğini anladı. Kızgınboğa’nın hareketlerini gözlemleyen Nafız, genel mantığı çözdü.
Bacaklarıyla zeminden güç alarak diğer zemine varana kadar havada ilerliyor, bu sırada elleri, boynuzları ve çenesini kullanarak yoluna çıkan her şeyi parçalıyordu.
Mağaranın içindeki her zemini kullanan Kızgınboğa, uçurumun bulunduğu duvardan uzak duruyor, o tarafa doğru saldırı düzenlemiyordu.
Nafız son çare uçurum tarafına doğru telaş içinde koşarken, gözleri kafatası dağı içinde yatan Sallabaş ‘taydı. Mağaranın içinde can pazarı yaşanıyorken, kemiklerin içine gömülen Sallabaş ölü gibi yatıyordu.
”Şişşt fıstık, nereye gidiyorsun sen bakayım” 
Kızgınboğa mağarada bulunan savaşçı orkları yemek işini bitirmişti. Sırıta sırıta Nafız’ın bulunduğu yöne doğru yürürken konuşuyordu. Nafız yaratığın bakışlarından amacını çözdü. ”Ulan öleceksek de namusumuzla ölürüz!” diye bağırıp kendini uçuruma saldı.
”Tadına bakmadan, bir yere gidemezsin ufaklık!” 
Uçuruma düşmek üzere olan Nafız’ı boğazından yakalayan Kızgınboğa, şehvetle inledi.
”Senin gibisi pek uğramıyor buraya, iri yarı orklardan gına geldi. Biraz eğlenelim, sonra kendi ellerimle atarım seni aşağıya” 
Leş gibi kokan ağzından bu kelimeler çıkarken, sırt üstü yere vurdu Nafız’ı. Kızgınboğa bir eliyle Nafız’ın boğazına bastırırken, diğer eliyle telaşlı bir şekilde belden aşağısında bulunan paçavrayı yırtıp attı.
”Korkma, senin de çok hoşuna gidecek!” 
Üstüne çıkmaya çalışan yaratıktan gelen sözler karşısında, Nafız çaresizlik içinde kaldı.
”Ne yapmış olabilirim, bunların başıma gelmesi için ne yapmış olabilirim!”
Düşünceler beyninde yankılanırken Nafız gözlerini kapatmış, başına gelecekleri bekliyordu.
Derken mağaranın içi bir kükremeyle titredi. Durum göz önüne alındığında Kızgınboğa’nın zevk nidalarını duymak normal olurdu ama çıkan ses müthiş bir acının tezahürüydü.
Nafız gözlerini açtığında, mağaraya girdiklerinde Minotaur’un yanında duran savaş çekicinin şimdi Kızgınboğa’nın göğsünden çıkmış olduğunu gördü. Kızgınboğa çekicine baktıktan sonra kafasını arkaya çevirdi. Tatlı olarak sakladığı iri kıyım ork ona ait silahın sapına dayanmış, zar zor ayakta duruyordu.
Sallabaş yediği darbenin şiddetiyle kafataslarının içine düştüğü gibi bayılmıştı. Uyandığında, Nafız’ı yaratığın ellerinde çırpınırken gördü. Kalkmak için kolunu savurduğundaysa, eline çarpan savaş çekicine dayanarak acı içinde ayağa kalktı.
Toynak darbesi sonucu neredeyse tüm kaburgaları kırılmış, aldığı her nefeste kemikleri ciğerine batıyor, saç köklerine kadar hissettiği şiddetli bir ağrı vücuduna yayılıyordu.
Buna rağmen sıkıca kavradığı silahı Kızgınboğa’nın gövdesine indirmeyi başardı. Çekicin sapına dayanarak ayakta durabilmesine bakılırsa, vuruşta kullandığı son gücüydü.
Kızgınboğa tecrübeli bir savaşçıydı, vücudundaki yaranın onu ölüme götüreceğini çok iyi biliyordu.
”Madem öleceğim, siz de benimle beraber geliyorsunuz!”
Kızgınboğa boğazından tuttuğu Nafız’ la beraber uçuruma doğru hamle yaparken, bir gayretle kuyruğunu Sallabaş’ın beline doladı.
Ölüme giderken yanına düşmanlarını da aldığını bilmenin rahatlığıyla, Kızgınboğa son nefesini vererek uçuruma atladı.
——————————————————————————————————————————–
 Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa, o yerde güneş batıyor demektir.
 Konfüçyüs
 


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


5   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   7 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.