Yukarı Çık




1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 

           
Bölüm 2

“Başarılı oldu… Sonunda özümsemeyi başardık.”

Bana enjekte edilen yabancı şeyden ötürü kendimden geçmeden önce duyduğum son ses buydu. Göz kapaklarım hâlâ çok ağırlardı ve gözlerimi açtığımda bulanık görüşümden ötürü birkaç kez gözlerimi kırptım. Tüm manzara soluktu. İlk başta beyaz bir odada kapalı tutulduğumu sandım. Ama çok geçmeden bunun beyaz bir oda olmadığının farkına vardım. Gözlerimin önünde havada çizilmeye başlayan çizgilere baktım. Bunlar çok farklı ince çizgilerdi.

Düzinelerce, yüzlerce… Hayır, çok daha fazlalardı.

Sayısız, ipek kozası gibi sıkıca etrafıma örülmüştü.

“Bu inanılmaz. Dayanabileceğini sanmıyordum.”

“Sanırım genç bir laboratuvar faresi üzerinde deneylerimi yapmalıydım.”

“Doktorumuzdan beklendiği gibi!”

“Aynen öyle, bu fikri nereden buldunuz, inanılmazsınız!”

Kulaklarıma dolan sesler ve koku alma duyum öncekinden daha netti. Her nasılsa öncekinden kat kat iyi hissediyordum.

Elimi kaldırdım ve beni çevreleyen kozayı yırttım. Ama en son uyuduğum yerde değildim. İpek kozasını yırttığımda ve kendimi dışarı attığımda ayaklarım boşluğa geldi. Yerçekiminden ötürü düşüyordum.

Puf!

Ama yere çakılmadım önce yukarıdan bir şey benim güvenli bir şekilde yere ayak basmamı sağladı. Bunlar yaşanırken, doktorun etrafında yaygara koparan diğer insanlar aynı anda nefeslerini tuttular.

“Oh, uyanmışsın.”

Beni buraya getiren adam dudaklarında kocaman bir gülümsemeyle karşıladı.

“Nasıl hissediyorsun? Canının acıdığı bir yer var mı?”

Cevap vermeden etrafa göz attım.

Her yerimi saran beyaz iplikleri görebiliyordum, adeta örümcek ağı gibiydiler. Az önce beni destekleyen iplik tavandan aşağı uzanıyordu. 

Kafamı tekrar eğdiğimde, uzun siyah bir iplik zemini süpürdü. Şaşırtıcı şekilde benim saçımdı. Eskiden saçım soluk altın rengindeydi. Ama uyandığımda, saçım, boyanmışçasına siyaha dönmüştü. Bu yüzden ilk başta bunun saçım olabileceğini düşünmemiştim. Üstelik ben uyumadan önce saçlarım kulaklarımın görünebileceği kadar kısaydılar nasıl olup da bu kadar uzadıklarını açıklamak benim için çok zordu. Üstümde kıyafet değil de bez denilebilecek bir kumaş parçası vardı. Bu arada daha uzun olduğumu ve biraz büyüdüğümü hissettim. 

Kafamı kaldırdığımda eskiden yaralarla kaplı olan ellerimin adeta beyaz yeşimden oyulmuş gibi pürüzsüz ve narin olduğunu gördüm. Hatta sadece ellerim değil, üstümdeki bez parçasının kapatmadığı her yerin bu halde olduğunu görebiliyordum. Düşündüm de görme, duyma ve koku duyularım büyük gelişim göstermişe benziyordu. Şaşırdım. Bu kesinlikle garipti ama o vakit başıma gelen değişimlerden pek etkilenmedim. Hem doğal hem de anormal hissettiriyordu. 

Kısaca gözlemimi bitirip başımı kaldırdım. Etrafımdaki beni süzen gözlere baktım. Dudaklarımı araladım ve dedim ki, 

“Açım.”

Açlıktan karnımın sırtıma yapıştığını hissedebiliyordum.

“Evet, evet! Düzgün bir besin alalı epey oluyor, aç olmalısın.”

Ardından adam aceleyle tepki verdi ve diğerlerine emirler yağdırdı.

“Ne dikiliyorsunuz be?! Çabuk olun, Arakne’ye yiyecek bir şeyler getirin!” 

Beni satın alıp getiren adam burada bir doktordu. Doktor bana ‘Arakne’ adını vermişti ve ilk zamanların aksine beni umursuyordu. Tabii bu umursama sadece bir laboratuvar faresi olduğum içindi. Duyduğuma göre bu deneyin ilk başarılı sonucuydum.
 
Vücuduma koydukları şey, harabelerden alınmış tanımlanamayan bir enkaz parçasıydı ve bana içinde garip bir güç olduğu söylediler. Bu yüzden, insanlar tarafından özümsenip özümsenemeyeceğini araştırıyorlardı. Ve bu konuda ilk başarılı olan kişi benden başkası değildi.

Sonrasında enstitüye ilk geldiğim günün üzerinden üç yılın geçtiği ortaya çıktı. Ben bilinçsizken, araştırma istikrarlı bir şekilde devam etmiş gibi duruyordu. Rüyalarımda bazen her yerimde seğiren bir acı hissettiğimi anımsadım.

Parçalar yerleştirildiği gibi ölen diğer deneklerin aksine düşündüklerinden daha uzun süre dayanmıştım. Bu yüzden çocukları getirip deneylere onlarla devam etmeye başladıklarını söylediler. Uyanmamın ardından doktorlar heyecanla çocuklar üstünde daha fazla deney yapmaya odaklandı.

Gel gör ki, eninde sonunda enkaz parçaları vücuduna konduktan sonra uyanabilen tek kişi bendim. Enstitü çalışanları ne kadar kafa patlatsa da sıkıntının nerede olduğunu anlayamıyordu. Böylece beni tekrar götürdüler ve üzerimde her türlü çeşitli deneyler yapmaya başladılar.

3 ay daha geçti. Burada sıkıştığım ve her türden deneyle geçen bir dönemdi. Bu sırada araştırmacıların nitelikleri kendini gösterdi ve başarılı oldukları çocuk deney sayısı, ben dahil dörde çıktı. 

Özümsediğim parçadan kazandığım güç saldırmak veya öldürmekle alakalı değildi, yani daha önce sahip olmadığım bir yetenek kazanmış olsam da tek başıma enstitüten kaçamazdım. 

Bu süreçte doktorun açgözlülüğü büyüdü ve tekrar eden deneylerde sık sık ufalanmış parçalar özümsemek zorunda kaldım. Aynı durum diğer çocuklar için de geçerliydi. Yine de buna değerdi ve vücudumdaki güç gittikçe arttı. Güçlerimi de daha iyi kullanmaya başlamıştım.

 Elbette buna dayanamayan çocuklar da vardı. 

Başlangıcın aksine parçacığın gücünü bir şeyler yok etmek için kullanmada ustalaştıkça, araştırmacılar bana karşı gizlice tetiğe geçti ve beni ıssız bir yere göndermeyi tartıştılar.

O gün, kaçma zamanımın yaklaştığını hissettim.

Boom..! 

Ve ardından, bir gün, ‘o adam’ belirdi.

BOOOM! 

Gök gürültüsü vari, sağır eden bir patlama duyuldu. Aynı zamanda, binanın dış duvarı bir anda çöktü.

“Birdenbire neler oluyor?” 

“Neler oluyor?” 

Ani durum laboratuvardaki herkesin kafasını karıştırmıştı.

Tak tak ( gürültülü adım sesleri )

Kısa süre sonra toz bulutunun içinden siyahlara bürünmüş bir adam çıktı.

Hayır… 

Ona adam demektense delikanlı demek daha uygundu zira hâlâ taşıdığı çocuksuluğuyla onlu yaşlarının sonunda duruyordu.

“...Ah, üstüme sinen berbat kokudan nefret ediyorum.” 

Bu duruma uymayan, tembel, sıkılmış bir ses kulaklarıma ulaştı.

“Gerçi bir kurtçuk yuvasının tiksindirici kokması şaşırtıcı değil.” 

Adam büyüleyici bir güzelliğe sahipti. Sırtında garip bir hâle varmış gibi gözüken optik bir illüzyon vardı, ama kesinlikle bunun sebebi düşen duvarın kaldırdığı toz bulutuydu. Bir toz bulutundan çıkmasına rağmen kusursuz altın saçı çekici bir ışıltı yayıyor, kırık bir cam parçası gibi ışığı yansıtıyordu ve saçının altındaki gözleri berrak, donmuş bir nehrin yüzeyiymişçesine soğuk ve canlı bir parıltı saçıyordu.

Zariflik ve huzurun işlendiği güzel bir yüzdü ve hatları öyle dengeliydi ki adım adım oyulmuş bir sanat eseri olduğu söylense, inanırdım. Kanla kaplı bir araştırma enstitüsünün aksine tertemiz bir kilisede duruyor izlenimi veren kusursuz, kutsal bir güzelliği vardı. Öyle ki bedeninin bazı yerlerine sıçramış kanlar gözlerime görünmez geliyordu. 

“Sen- sen....” 

Doktorun gözleri adeta onu tanımış gibi kocaman açıldı.

Bunu görünce, adamın yüzünde memnuniyetsizlik işareti taşıyan bir gülümseme belirdi. Sesi bal gibi tatlıydı ama söyledikleri vahşiceydi.

“Sana o siktiğimin ifadesini takınmamanı söylediğimi hatırlıyorum. İçimde suratını ezme isteği doğuruyor ama sen beni dinlememekte inat ediyorsun.” 

Etraftaki herkes bu durumdan sarsılmıştı fakat adam rahattı.

Bilinmeyen nedenden ötürü doktor dehşete kapıldı ve saçma saçma konuşmaya başladı.

“Nesiller arasındaki değişim geldi mi? Hayır, ama ozaman neden buradasın... nasıl... yoksa sen...” 

Adam sanki doktorun yanıtını beğenmemiş gibi gözlerini kıstı ve dudakları alayla kıvrıldı.

“Görünüşe göre kendini bu kurtçuk yuvasına kaptırmışken dışarıda olanlardan bihaber kalmışsın.” 

Dudaklarından aşağılama akıyordu.

“Gerçi zaten bu labaratuarları hallettiğimi bileceğini sanmıyorum.” 

Güzel yüzündeki açık kibir bile ona aşırı yakışıyordu.

“Bunun yanı sıra...” 

O boncuk gibi gözler doktorun üstünden ayrıldı ve etrafa bir bakış attı.

“Bu da ne şimdi? Kurtçukların yumurtalarından çıktı mı?” 

Keskin bakışları odadaki deney farelerini taradı ve çok geçmeden soğukça sordu.

“Neden bu kadar çok veledi bir araya yığdın? Mide bulandırıcı.” 

Önceden fark etmemiştim ama adam epey vahşi duruyordu. Sonunda duyurdu, “Bugünden itibaren, bu laboratuvar kapatılmıştır.”  

--------------------

Herhangi bir hatayı söylemek, öneri ve şikayetlerde bulunmak için discord kanalımıza gelebilirsiniz.
https://discord.gg/9GhxJCn


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.