Yukarı Çık




1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 

           
Otobüsle eve giderken aklım Emma’daydı. Dışarıdan gözlemleyen biri olarak ‘en iyi arkadaşın’ önemini yadsımak gayet kolaydı ama çocukken bundan daha önemli bir şey yoktu. Emma birinci sınıftan ortaokula kadar en iyi arkadaşımdı. Okulda geçirdiğimiz zaman yetmez, ders çıkışı ve hatta haftasonları birbirimize yatıya giderdik. Annem bizi kardeş gibi gördüğünü söylerdi.
O kadar derindi arkadaşlığımız. Kaba saba bir anlamda değil, her şeyi paylaştığımız ve birbirimizden hiçbir şeyi saklamadığımız türden bir dostluktu.
Sonra, liseye başlayacağımız yılın yazında bir doğa kampına gitmiştim ve döndüğümde benimle konuşmamaya başlamıştı. Bir anda Sophia en yakın arkadaşı olmuştu. Ona anlattığım her şeyi, hakkımda bildiği bütün zayıf noktaları ve korkularımı aklına gelen en acımasız, berbat şekillerde bana karşı kullandığını görmüştüm. İnanılması güç bir tecrübeydi. Berbattı.
Daha fazla geçmişe takılıp kalmak istemediğimden çantamı aldım, onu yanımdaki koltuğa koydum ve içine baktım. Üzüm suyu her yerini kirletmişti ve sanırım yeni bir çanta almam gerekecekti. Bunu alalı daha dört ay olmamıştı ki onu da dolabımda tuttuğum eski çantamı, içindeki her şeyle çalan ‘birileri’ yüzünden almak zorunda kalmıştım. Gerçi sadece on iki dolar olduğundan pek sorun sayılmazdı. Asıl canımı sıkan şey içindeki bütün kitapların kirlenmiş olmasıydı. Üzüm suyunu hangisi döktüyse bilerek çantamı hedef almış olmalıydı. Sanat projemin yerle bir olduğunu da gördüm. Tabii çantayı duvara fırlattığım için bu biraz benim suçumdu.
Sert kapaklı, beyaz ve siyah lekelerle dolu defteri görünce kalbim tekledi. Kağıdın uç kısmı sırılsıklamdı ve sayfaların dörtte biri mora dönmüştü. Dağılan mürekkep yüzünden kağıtlar tanınmayacak haldeydi.
Bu defter kahramanlık kariyerim için aldığım notlarla doluydu. Güçlerimle yaptığım testler ve eğitimler, isim fikirleri, kostüme dair ölçüler bile içindeydi. Emma, Madison ve Sophia eski çantamı çalıp onu bir çöpe attıktan sonra her şeyi rahatça yazmanın akıllıca olmadığına karar vermiştim. Bu yüzden bütün bilgileri basit bir şifreyle yeni bir deftere geçirmiştim. Şimdi o defterin hali ortadaydı ve görünüşe göre bilgileri korumak istiyorsam iki yüz civarı sayfayı temize geçirmem gerekecekti. Tabii berbat haldeki sayfalarda yazan bilgileri hatırlayabilirsem.
Otobüs eve bir blok kala durdu ve bakışlara aldırmamaya çalışarak aşağı indim. Defterim berbat olmuştu ve öğleden sonraki dersleri izinsiz asmıştım ama yine de eve yaklaştıkça kendimi iyi hissediyordum. Kalkanlarımı indirebileceğim, sürekli tetikle beklememe gerek olmayan bir yere varmak… bunun ne kadar iyi hissettirdiğini anlatamazdım. Eve girdim ve banyoya koştum. Çantamı ve ayakkabılarımı çıkarmayı bile unuttum.
Kıyafetlerimle küvete girdim; suyun bütün lekeleri çıkarmasını umuyordum. Düşünceliydim. Kim demişti bilmiyordum ama olumsuz şeylere olumlu yönden bakma fikri kulağa fena gelmiyordu. Bütün gün yaşananları aklımda evirip çevirdim ama olaylara nasıl ‘iyimser’ yaklaşabileceğimi bulamadım.
Pekala, aklıma gelen ilk şey “Üçünü de öldürmek için bir sebep daha” idi. Ciddi değildim tabii – öfkeliydim ama gidip de onları öldürmeyecektim. Her nasılsa onlara zarar vereceğim yerde başıma bir şey geleceğinden korkuyordum. Aşağılanmıştım, hüsran içindeydim, öfkeliydim ve elimde güçlerim vardı. Bu, ağzına kadar dolu bir tabancayla gezmeye benziyordu. Gerçi gücüm o kadar olağanüstü değildi; yani tabancadan ziyade bir şok aletiyle gezdiğimi söylesem daha doğru olurdu. Yine de içimde o öldürme güdüsü yoktu.
Hayır, dedim kendi kendime, iyimser yaklaşma meselesine dönmeye çalıştım. Yaşanan olaylarda olumlu bir şey var mıydı? Sanat projesi parçalanmıştı, kıyafetlerdeki lekeler muhtemelen çıkmayacaktı, yeni bir çanta almam lazımdı… ve defter. Her nedense aklım sondaki o kısma takıldı.
Duştan çıktım, kurulandım ve düşüncelere daldım. Havluyu vücuduma sardıktan sonra giyinmek için odaya gitmektense ıslak kıyafetleri sepete attım, çantamı aldım ve alt kata geçtim; mutfağı da aştıktan sonra soluğu bodrumda aldım.
Evim eskiydi ve bodrum hiç yenilenmemişti. Duvarlar ve zemin betondandı, açıktaki tavandan kablolar sarkıyordu. Eskiden kömür attığımız ocak hala oradaydı; altmış santime altmış santimdi ve yanında kömür depolamak için kullandığımız bir açıklık vardı. Eskiden kömür dolu kamyonlar buraya gelir, kışlık yakacak odun boşaltırlardı. Başımı oraya çevirdim.
Vidalardan birini çıkardım, üstündeki beyaz boyası yavaş yavaş sökülen ahşap paneli çektim. İçeri sakladığım çantayı aldıktan sonra paneli geri koydum ama vidayı yeniden takmadım.
Çantayı evin eksi sahibinin bodrumda bıraktığı iş masasına boşalttım, sonra ön bahçeyle aynı kotta bulunan camları açtım. Gözlerimi yumdum ve bir dakika boyunca güçlerime odaklandım. Çevredeki her garip yaratığı çağırmak gibi bir niyetim yoktu. Bu konuda seçiciydim ve süreç başlamıştı.
Hepsinin buraya gelmesi zaman alacaktı. Böcekler, bir amaç uğruna tek çizgi halinde ilerlerken düşünmediğiniz kadar hızlı olabiliyorlardı ama yine de öyle ufak canlıların mesafe katetmesi kolay iş değildi. Onlar yola çıktığında dikkatimi çantaya çevirdim. İçinde kostümüm vardı.
Önce açık pencereden örümcekler geldi ve iş masasına toplandılar. Gücüm bana böceklerin ‘tür isimlerini’ bilme fırsatı tanımıyordu ama zeminde ilerleyen şeylerin hangi türden olduğunu herkes anlayabilirdi. Bunlar Amerika’da bulabileceğiniz en tehlikeli türlerden biri olan karadullardı. Isırıkları ölümcüldü, gerçi çoğu zaman öldürmüyordu ve ufak bir kışkırtmayla hemen ısırıyorlardı. Onları tamamen kontrol altında tutsam bile baktıkça biraz içim kalkıyordu. Talimat verdiğimde düzinelercesi iş masasına çıktı ve ağ örmeye başladılar.
Üç ay önce, güçlerimin ortaya çıktığını anladığımda kendime koyduğum amaç için çalışmaya başlamıştım. Bu çalışma egzersizlerden güç eğitimine, araştırmadan kostüm hazırlamaya kadar uzayıp gidiyordu. Kostümler, cidden düşünüldüğü kadar kolay değilmiş, onu öğrendim. Resmi takımların elbet bu gibi şeyler için uğraşan görevlileri vardı ama bizim gibi yalnız takılanların her şeyi bizzat yapması gerekiyordu. Aslında iki seçeneğin de kendince sorunları vardı. İnternetten bir kostüm alırsanız sizi takip edebilirlerdi ki bu da kimliğinizi gizlemek için kullandığınız gizli kostümü anlamsız kılardı. Bununla birlikte dükkanlardan aldığınız parçaları birleştirerek bir şeyler yapabilirdiniz ama bu genelde arzu edilen sonucu vermiyordu. Öte yandan bizzat kostüm yapmak çok uğraş gerektiren bir işti ve malzemeleri aldığınız yere göre yine izinizi sürmeleri mümkündü.
Güçlerimin farkına vardığımın ikinci haftasında, hala neler olduğu hakkında bilgi sahibi değilken, bir belgesel kanalında ayı saldırılarına dayanabilecek kadar sağlam bir kıyafet görmüştüm. O bölümde kıyafetin yapay örümcek ipliğinden yapıldığı söyleniyordu ki şu anda uğraştığım projenin ilhamını aldığım yer orasıydı. Gerçek örümcekler emrinizdeyken yapayla kim niye uğraşırdı?
Tabii o kadar kolay değildi. Sonuçta sokaktan seçtiğim herhangi bir örümcek işimi görmezdi ve karadul bulmak zordu. Kuzeydoğu ucunda pek görülmüyorlardı, zira burası genelde soğuk iklime sahipti. Ancak Brockton Koyu’nun gerçek bir turist bölgesine çeviren ana noktayı bulacak kadar şanslıydım; pelerinliler de orada çok takılıyordu ve işin ilginci orada karadullar yaşıyordu. Bölge sıcaktı. Çevredeki coğrafi unsurlar ve hemen doğusundaki okyanus sayesinde Amerika’nın Kuzeydoğu bölgesinde bulabileceğiniz en hafif kışlardan birine sahipti ve yazları sıcaktı. Hem karadullar hem de tayttan farksız kostümler giyen tipler orayı seviyordu.
Gücümü kullanarak örümceklerin çoğalmasını sağladım. Onları güvenli noktalara yerleştirdim ve keşfettiğim avlara yönlendirerek iyi beslenmelerini sağladım. Yaz zamanı üremelerini, küçük örümcekleri beslemelerini emrettim ve böylece kostüm için sayısız ‘işçi’ kazandım. En büyük sıkıntı şuydu ki karadullar bölgesel yaratıklardı ve birbirlerini öldürmelerine engel olmak için onları uzak tutmam gerekiyordu. Haftada bir ya da iki kez, sabah koşularında yerel örümceklere proteinle dolu taze yiyecekler sunarken yerlerini değiştiriyordum. Böylece örümcekler öğleden sonra, okul bittiğinde kostüm için çalışmaya hazır oluyorlardı.
Evet, hayatımı doğru düzgün yaşamam gerekiyordu.
Ama kostümüm fenaydı.
Henüz müthiş görünmüyordu. Kumaşı griye çalan kirli bir sarıydı. Zırhlı bölgeleri yerel böcek toplumundan aldığım dış kabuklar ve iskeletlerle kaplanmıştı, ipekle güçlendirilmişti. Nihayetinde kahverengi-gri bir hal almışlardı. Buna itirazım yoktu. Kostüm sona erdiğinde zaten onu baştan boyayacaktım.
Kostümü sevmemin nedeni esnek, dayanıklı ve çok hafif olmasıydı; o kadar zırh tabakası koymama rağmen giyince neredeyse hissetmiyordum bile. Gerçi yapım sırasında bacaklardan birinde bocaladığım için o kısmı yeniden yapmam gerekmişti ve mutfaktan aldığım bıçakla onu kesememiştim. Kablo kesmeye yarayan aletlerden birini kullanmak zorunda kalmıştım ki o bile başlı başına bir işti. Nihayetinde bu şey bir süperkahraman kostümünde olması gereken her şeye sahipti.
Denemeye niyetli değildim ama mermi geçirmeyeceğini umut ediyordum. En azından hayati bölgelerimi koruyan zırhlı kısımlar öyle olmalıydı.
Planım önümüzdeki ay kostümü bitirmekti; sonra lisenin ikinci yılı sona erip yaz başlayınca süperkahramanların dünyasına dalış yapacaktım.
Fakat o plan değişti. Havluyu çıkardım ve sandalyenin üstüne fırlattıktan sonra kostümü belki de yüzüncü kez denedim. Örümcekler bunu görünce uslu uslu kenara çekildiler.
Duştayken bugün yaşananlara iyimser yaklaşmanın bir yolunu arıyordum ve sonunda aklım deftere takılmıştı. Bazı şeyleri ertelediğimi fark etmiştim. Sürekli plan yapıyor, hazırlanıyor ve her olasılığı aklımdan geçiriyordum. Ne yazık ki yapmam gereken hazırlıklar ya da öğrenmem gereken bilgilerin sonu hiç gelmeyecekti. Defterin berbat oluşu benim için bir dönüm noktasıydı. Şimdi defteri kopyalayamaya kalkarsam en az bir hafta hiçbir şey yapamayacaktım. Hal böyleyken ilerlemem gerekiyordu.
Artık zamanı gelmişti. Eldivenleri taktım ve parmaklarımı açtım. Önümüzdeki hafta… hayır, daha fazla oyalanmayacaktım. Bu haftasonu hazır olacaktım.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.