Yukarı Çık




2   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4 

           
Kendime kurduğum eğitim planına göre her sabah ve iki günde bir öğlenden sonraları koşuyordum. Bu süreçte şehrin doğu yakasını epey öğrenmiştim. Brockton Koyu’nda büyürken ailem bana hep ‘İskele’den’ uzaklaşma’ gibi şeyler söylerdi. Koşarken bile ister istemez iskeleyi terk etmiyordum ve şehrin kötü yakasından uzak duruyordum. Şu anda Pazar gecesiydi ve kostümü giymiş, kuralları çiğnemeye hazırdım.
Cuma günü kostümü boyamış, Cumartesi de kemer, maske ipleri ve lens gibi geçici kostüm parçaları almıştım. Pazar sabahı gereken bütün hazırlıkları tamamladıktan sonra akşam dışarı atmıştım kendimi. Kostüm henüz tamamlanmış değildi, planladığım zırh panelinin çoğu eksikti ama yüzümü, göğsümü, omurgamı, karnımı ve önemli eklemlerimi koruyacak bölgeler tamamdı. Maskeme soluk sarı lensleri yakıştırmıştım ve lensler, siyahın griyle ahenginde gezen kostümdeki tek renkli şeylerdi. Saçlarım salıktı ki bu yüzden başımın arka kısmı açıktaydı ama eksik bir kostümle dışarı çıktığım için bu konuda yapabileceğim bir şey yoktu.
Gece yarısından hemen sonraydı ve şehrin en iyi noktalarından birini serserilerin ve fahişelerin yaşadığı bölgeye bağlayan yerlerden birindeydim. İki yaka arasındaki uzaklık o kadar da fazla değildi.
İskele turistlerin ziyaret ettiği bölgeydi. Plajda kuzeyden güneye kadar bin doların üstüne kıyafetler satan dükkanlardan lüks kafelere ve ahşap kaldırımlara kadar her şey vardı. İskele’nin herhangi bir noktasından Brockton Koyu’nun ünlü yerlerini, Hamilik Merkez Üssü’nü bile görebiliyordunuz. Yaylı ve keskin kuleli yepyeni yapısının dışında HMÜ dediğimiz yer yerel süperkahramanların ev bellediği, güç alanı kabarcığı ve füze savunma sistemiyle kaplı bir operasyon üssüydü. Daha önce ikisi de kullanılmamıştı ama insan onlara baktıkça kendini güvende hissediyordu.
İskele’den batıya sapar ve sudan uzaklaşırsanız yerlilerin ‘Liman’ dediği yere varıyordunuz. Brockton Koyu’ndaki ithalat ve ihracat işleri tükendiğinde çok insan işsiz kalmıştı. Şehirdeki en zengin ve bol kaynağa sahip insanlar krizi fırsata çevirerek teknoloji, banka gibi alanlara yönelmişti ama gemilerde ve depolarda çalışan insanların çok seçeneği yoktu. Ya koydan gideceklerdi ya da illegal işlere karışacaklardı.
Yerel süper-kötü nüfusunun artışına sebebiyet veren şeylerden biriydi bu kriz. Ucundaki para, bol iş ve gereksiz tipleri hesaba kattığınızda 90’ların sonundaki kötü adam furyasının neden patladığını görebiliyordunuz. Kahramanların bölgede elle tutulur bir sistem kurması birkaç yıl sürmüştü ama nihayetinde ‘denge’ diyebileceğimiz bir şey oluşmuştu. Pelerinli nüfusu bakımından Brockton Koyu muhtemelen Amerika’da ilk beşte değildi ama ilk ona kesin girerdi.
Blokları geçerken bölgedeki değişimi görmemek imkansızdı. Liman’a gittiğim sırada çevredeki ‘kalite’nin hızla düştüğünü hissediyordum. Evsizlere ev olacak kadar depo ve apartman vardı, bu yüzden sokakta sadece baygın düşmüş sarhoşlar, fahişeler ve çete üyeleri duruyordu. Onlardan uzak durdum ve ilerlemeyi sürdürdüm.
Yürüdüğüm sırada güçlerimi kullanarak bir sürü topluyor ama onları yan taraftaki binaların çatılarında ya da içlerinde tutuyordum. Yerel karaböcek nüfusuna dikkat eden herhangi biri garip bir şeylerin olduğunu hissedebilirdi ama çok ışık yoktu. Buradaki binalarda elektrik olduğundan bile şüpheliydim.
Ortam loş olduğu için duraksadım ve ileride gördüğüm koyu-turuncu ışıklarla bezeli sokağı görünce binaya yaslandım. Turuncu ışık bir çakmaktan geliyordu ve etrafında birkaç insan vardı. Asyalı tiplerdi; kapüşonlu svet giyen de vardı, bandana takmış uzun kollu svetlere bürünen de. Fakat hepsi aynı renkteydi.
Kırmızı ve yeşil.
Kim olduklarını biliyordum. ‘Azn Serserileri’ denilen yerel çeteye üyeydiler. AZS kısaltmasıyla şehrin bütün doğu yakasına yayılmışlardı. Bizim okula giden çete üyeleri de vardı. Brockton Koyu’ndaki suçlular arasında küçük lokma olmadıkları kesindi. Genelde Brockton Koyu’ndaki liselerden ve ücra mahallelerden zorla Koreli, Japon, Vietnamlı ve Çinli gençleri topluyorlardı ve başlarında birden fazla insan vardı. Çeteler genelde katılan kişileri ırkına ya da türüne göre ayılırdı, ama bu çete birden fazla ulusun insanlarını barındırıyordu. Başındaki adamlar işlerini iyi biliyor olsalar gerekti.
Sokak karanlık olduğundan ay ve birkaç bina ışığı dışında bana görüş sağlayan hiçbir şey yoktu. Patronlarını aramaya başladım. İki katlı binadan başka çete üyeleri de çıkıyordu ve sokağa toplanıyorlardı. Öylesine takılmak için toplanmışa da benzemiyorlardı. Yüzlerinde ifade yoktu ve hiçbirinden ses çıkmıyordu.
Adamlar yol açmak için iki yana çekilince patronlarını gördüm. Bu adamı okuduğum haberlerden tanıyordum. İri yarıydı ama görünce insanı kaçıracak kadar da değildi. Gerçi boyu bir seksenden uzundu ki çoğu çete üyesi ona aşağıdan bakıyordu. Yüzüne abartılı bir maske geçirmişti ve soğuk havaya rağmen üstü çıplaktı. Birbirini saran dövmeleri boynundan vücuduna kadar uzanıyordu ve hepsi Doğu mitolojisindeki ejderhalara benziyordu.
Ona ‘Ciğer’ diyorlardı, daha önce kahraman takımlarıyla çarpışmış ve hapishaneye düşmekten kurtulmuş bir adamdı. Güçleri hakkında sadece birkaç şey biliyordum ama internetten okuduğum şeylere güven olmazdı. Ayrıca gizli tuttuğu ve hatta insanların göremediği türden güçleri bile olabilirdi.
İnternetten aldığım bilgiler şöyleydi: Ciğer dönüşüm geçirebiliyordu. Belki de olay adrenalin, duygusal durum ya da o tarz bir şeyle alakalıydı ama her neyse bir savaşa girdiğinde iyice güçleniyordu. Süperinsan hızında iyileşiyor, güçleniyor, büyüyor ve parmaklarında bıçaklara sahip bir zırh çıkarabiliyordu. Söylentilere göre yeterince uzun savaşırsa kanat bile oluşturabiliyordu. Bu yetmezmiş gibi herif pyrokinetikti, yani bir anda ateş yaratabiliyor, ona şekil verebiliyordu. O güç de dönüşüm geçirdiğinde artıyordu. Bildiğim kadarıyla güç konusunda bir sınırı yoktu. Savaşacak kimse kalmadığında ise normale dönüyordu.
AZS’de güç sahibi tek kişi Ciğer değildi. Işınlanabilen ve kendi kopyalarını oluşturabilen Oni Lee isimli korkunç bir psikopata da sahiplerdi. Detaylara çok hakim değildim. Fakat Oni Lee’nin tipi garipti ve onu görsem tanırdım. Şu anda grupta değildi. Dikkat etmem gereken başka biri varsa eğer bilmiyordum ve duymamıştım.
Ciğer derin, emreder bir sesle konuşmaya başladı. Ne dediğini anlamasam da muhtemelen talimat veriyordu. Çete üyelerinden biri cebinden bir kelebek bıçağı çıkardı, bir başkası elini beline attı. O kasvet dolu ortam ve adamlardan yarım blok ötede olmanın getirdiği etki yüzünden yaşananları çok net göremiyordum ama herifin yeşil tişörtünde kara bir şekil vardı. Muhtemelen eli silahtaydı. Silahı görünce kalbim hızlandı ki bu çok saçmaydı. Çünkü Ciğer, silahlı elli kişiden de beterdi.
Konuşmayı dinlemek için daha iyi bir noktaya geçmeye karar verdim; yavaş yavaş çekildim, beni izleyen var mı diye omzumdan arkaya baktım, sonra binanın arka kısmına dolandım.
Araştırmam sonuç vermiştim. Sokağın orta kısmında, Ciğer ve çetesinin durduğu binaya ait bir açıklık vardı. Kostümün yumuşak ayak tabanları sayesinde sessizce oraya çıktım.
Çatı çakıllarla ve sigara filtreleriyle doluydu ki muhtemelen üstünde yürümek kolay olmayacaktı. Bunun yerine çatının dış yakasındaki pervazdan dolandım. Ciğer ve çetesinin hemen üstüne geldiğimde eğildim, karnımın üstüne çöktüm. Şuracıkta zıplayıp kollarımı sallasam bile beni göreceklerini sanmıyordum.
İki katlı binanın çatısında olduğum için onları duymakta zorlanıyordum. Ayrıca Ciğer de aksanlı konuşuyordu ve bu yüzden ne dediğini anlamak için birkaç saniye beklemem gerekiyordu. Yanındaki serserilerin sesi çıkmıyordu şükürler olsun ki.
Ciğer’in sesi hırıltı gibiydi, “…çocukları, vurun gitsin. Nereye hedef aldığınız önemli değil, sadece ateş edin. Yerde yatan birini mi gördünüz? Şerefsizi iki kez vurun ki gebersin. Kaçmalarına fırsat vermeyeceğiz, anlaşıldı mı?”
Aksanda bir mırıltı vardı.
O anda bir başkası sigara yaktı ve yanında duran adama verdi çakmağı. Çakmak ışığı sayesinde Ciğer’in etrafında toplanan tipleri görebildim. Ellerinde ve kılıflarında parlıyordu kara silahlar.
Çocukları mı öldüreceklerdi?


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


2   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.