Yukarı Çık




0   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   2 


           
"Lize, işi bitirmek niye bu kadar uzun sürdü?!"
Sert azarı duyar duymaz yaptığım işi bırakıp şömineden dışarı çıktım.
"Şey...ben..."
"Neden bu kadar yavaşsın?!"
Azarını duyar duymaz vücudum korkuyla titremeye başladı.
"Şömineyi bile düzgün temizleyemiyorsun. Saray da ne yapacaksın?"
"Hızlı olacağım!"
Ağzımdaki acı tadı yutkunarak yok etmeye çalıştım ve şöminedeki yapışmış tozu kazımaya başladım. Şanslıyım ki hala ilkbahar mevsimindeydik, kışta değil. Havanın en soğuk ve şöminenin en çok kullanıldığı zamanlar. Yani kir o kadar da dayanılmaz değildi.
Eğer kış olsaydı, tüm siyah-kireçli tozu temizlemek için bacaya sürünmek çıkmam gerekirdi.
'...fakat, olumlu düşünmeye çalışsam bile...'

İlkbahardan sonra şöminede biriken toz miktarı benim gibi bir çocuk için fazla değil mi?!'
Tozla uzun süre mücadele ettikten sonra öksürmeye başladım.
"Cough, cough!" (Öksürür.)
Ve öksürüğümü duyar duymaz, dışarıdan öfkeli bir bağırma sesi geldi, ardından da azarlama ...
"Hala ne yapıyorsun?! Nasıl bu kadar yavaş çalışabiliyorsun?! Yemeğinin parasını böyle mi ödüyorsun?"
...gerçekten mi ....
Becky kendisi eğitimde olan bir hizmetçiydi, o zaman neden bana sürekli emir veriyor?'
Öksürüğümü bastırmayı başardım ve işime devam ettim.
Aynı zamanda haksızlığa uğradığımı hissettim.
'Dürüst olmak gerekirse, şömineyi kendim temizlemek zorunda değilim!' diye düşündüm.
Sarayda, şömineleri ve bacaları temizlemek için profesyonel temizleyiciler işe alınmıştı, bu yüzden normal hizmetçiler tüm bu kül ve is ile uğraşmak zorunda değildi. Kirin yanı sıra, şömine çok dikti ve normal insanlar için fazlasıyla tehlikeliydi.
Bunun anlamı, Becky sinirliydi ve tüm öfkesini benden çıkarıyordu. Bütün bunları tek başıma temizlememi emretmesinin sebebi bu olmalı.
Eski dönemlerde, çocuklar bacayı temizlerdi fakat ...
Hangi dönemdeyiz? Küçük bir çocuğa nasıl şömineyi temizletirler,hem de tek başına...
"...ugh."
O kadar üzgündüm ki, boğazımın derinliklerinden gelen bir şey hissettim.
'Hayır, burada ağlarsam Becky daha çok sorun çıkartır.'
Gözlerimi hızlıca kırrptım, neredeyse göz yaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu. Etrafındaki insanlara daha iyi davranmalıydı, ama yapmamayı seçti.
Şimdi bile, eğitimdeki diğer hizmetçiler benden hoşlanmamıştı..
Ahlaki olarak ne kadar yanlış olursa olsun, çocuk olduğum için bana zorbalık yapıyorlardı.
İmparatorluk Sarayı, temelde en uygun olanın hayatta kaldığı bir dünyaydı. Tabii ki, bir sarayın çalışma kuralları, saray sahibinin mizacına bağlı olarak değişir.
Ancak, ait olduğum saray, boş zaman bulamadığım bir yerdi.
Buna ek olarak, eğitimdeki her genç hizmetçi, eğitimdeki herhangi bir yaşlı hizmetçiden daha az iş yapmalıydı.
Çünkü bir yetişkinin fiziksel gücü bir çocuktan farklıydı, bu yüzden gençlere daha az sorumluluk verildi.
Bu kural, önceden beri orada çalışan hizmetçilerin kıskanmasına sebep oldu. Normal işlerde çalıştığımı gördüklerinde,hizmetçilerin kıskanç modu bir miktar azalırdı.
Ben o 'nefret edilen' kişiydim.
'....Bu yüzden, daha sıkı çalışmalıyım.'
Kalbimi sakinleştirdim ve şömineyi tekrar temizlemeye başladım. Uzun bir süre sonra, temizliği bitirmeyi başardım ve surat asarak dışarı çıktım.
Becky kollarını çaprazlamış bana bakıyordu. "Sen, bu yüzden asla tam zamanlı bir hizmetçi olamayacaksın."
"..."
"Neden bu kadar sessizsin? Beni duymuyor musun?"
Becky beni azarlamaya başladı. Başımı hemen aşağı eğdim.  Becky'nin sinirli bakışlarından zar zor kaçındım.
"H-hayır ... öyle değil "..."
"Öyle değilse, ne?"
"Daha sıkı ç-ç-ç-çalısağım..." daha sıkı çalışacağım...*

(Ç:N: 'Harder' kelimesi kullanılmış burada. Fakat Lize ilk cümlede Hawder demiş. Bir nevi peltek konuşmuş yani ... Bunu nasıl yazacağımdan emin olamadığım için kekelemiş gibi gösterdim.)

Cevabımı duyan Becky'nin dudakları bir sırıtışla yukarıya kalktı. Yüzü alay edeceği için canlanmıştı.
"Aman Tanrım, Lize. Hala düzgün konuşamıyor musun?"
"...."
'Bir çocuk ne kadar büyük olursa olsun, ben sadece beş yaşında bir çocuğum ve hala kısa bir dilim var....'   (Ç.N : Kelimeleri telafuz edemediğini yani dilinin dönmediğini söylüyor.)
Dilimin bu kadar kısa olmasını istemediğimi hiç düşündün mü?'
'Streslenmeye başladım!'
Ona karşı çıkmayı çok istiyordum... kendimi durdurmak için çok uğraştım.
Tümü toz ve is ile kaplı yüzüme bir aşağı bir yukarı bakan Becky, iğrenç bir ses tonuyla konuştu.
"Bu konuda bir şey söylemek bile istemiyorum."
"...."
"Böyle bir çocuğu hizmetçi olarak eğitmek, İmparatorluk Sarayı için bir büyük bir zaman kaybı."
Konuşmasını uzatan Becky, alayla dolu bir kahkaha attı.
"Sadece git ve yüzünü yıka."
Becky bana baktı, hoşnutsuzluğu gözlerindeki bakışlarından belliydi ve ekledi.
"Çok kirlisin, seninle konuşurken bile kirli hissediyorum."
Sonra başka bir yere doğru yöneldi.
'...pardon?'
Bacayı temizlememi söylediğin için bu kadar çok kirlendim Becky!'
Böyle bağırmak yerine, Becky'nin kibirli sırtına nefret dolu bir şekilde baktım. Becky'nin bugün bana kötü davranmasına dayanabilirdim.

Çünkü bugün...
'Bugün Rose'u görmeye gidiyorum!'
Kardeş Rose...  (Ç.N: Rose abla diye mi çevirsem ? Biraz kararsızım ama...)
Adını düşünür düşünmez, kalbim sevinçle doldu. Becky'nin gözden kaybolduğunu görünce hemen tuvalete koştum.
İs ve tozla lekelenmiş olsa da, aynaya yansıyan yüzümde gizlenemeyen parlak bir gülümseme vardı.
Rose'a kirli yüzümü gösteremem.'
Yüzümü iyice yıkadıktan sonra kalan tozu silkeledim.
En kısa zamanda Rose'u görmek istiyorum.'
***
Ben ve Rose, imparatorluk sarayında kolayca görülmeyen müstakil bir sarayın köşesinde buluşacağımıza söz vermiştik. Burası sadece ben ve Rose'un bildiği gizli bir yerdi!
Aslında, sarayın doğası gereği, insanlar her yerdelerdi. Böyle sessiz ve dokunulmamış bir yer bulmak, bizim için büyük bir şanstı.
Sarayın bahçesine girdiğimde, yüzümde engelleyemediğim büyük bir gülümseme oluştu.
'Oh, bu o.'
Bahçenin köşesinde Rose'un sırtı görülüyordu. Hafif bahar esintisinde, Rose'un uzun kızıl saçları hafifçe dağıldı. Ona yaklaşırken hiç ses çıkarmamaya çalışarak dikkatlice süründüm.
Geldiğimi fark etmemiş gibi görünüyordu, bu yüzden kız kardeşime sürpriz yapmak istedim.
"Lize?"
"Gasp!" (Nefesi kesilir...)
İstemeden haykırdım.
Dışarı çıkar çıkmaz, Rose bana baktı ve gözlerini benimkilere dikti.
"Kızkardeş Rose, benim olduğumu nasıl bildin?"
"Lize benimle buluşacaktı, ayak seslerini nasıl tanıyamam çok zor."
Bir gülümseme ile söyledi.
Bir yaz ormanı kadar taze parlayan yeşil gözleri bir mücevher gibi parıldıyordu.
"Lize'in gizlice yaklaşmaya çalıştığını görmek çok tatlıydı."
Yumuşak sesi kalbimi eritti.
Hızlı koşup kız kardeşimin kollarının arasına girdim.
"Aman Tanrım, Lize. Düşeceksin!"
Rose korkuyla beni uyardı.
Aynı zamanda, kız kardeşimin eli yavaşça sırtımı sıvazlıyordu. Dengesiz vücudumun ona yaslanmasına izin verdim.
Yaptığı şey o kadar tatlıydı ki neredeyse gözyaşlarım dökülecekti.
'Ah, çok mutluyum. Rose'un sarılması en iyisi!'
Bir süre sonra kız kardeşim beni dikkatlice yere indirdi.
"Lize, dikkatli ol."
"Huh?"
Ya düşüp kendine zarar verirsen?"
"Ama Rose burada. Düşersem bana sarılmayacak mısın?"
Rose sözüme karşı sessiz kaldı.
'Ah, bu ifade! Bana ölümüne sarılmak istiyormuş gibi görünüyor!'
"Lize! Nasıl bu kadar tatlı olabiliyorsun!!!" Benim tahminim gerçekten doğruydu.
Kız kardeşim beni sıkıca kucakladı, sonra boğulduğumu fark edip sırtımı endişeyle sıvazladı ve beni istemeyerek serbest bıraktı.
Kız kardeşim bana içtenlik dolu gözlerle baktı.
"Bu doğru, Eğer Lize düşerse Lize'ye sarılabilirim... "
"Um o zaman..."
". . .ama Lize acı çekerse, kalbim de acı çekecek."
Kız kardeşim, ıslanmış gözlerle söyledi.
"Şu andan itibaren dikkatli ol."
Uysalca başımı salladım.
Ancak o zaman kız kardeşimin yüzü parladı.
Kız kardeşim elimi tuttu.
"Buraya gel, Lize."
Bir ağacın gölgesinde oturduk.
Kız kardeşim çimlerin üzerine bir mendil koydu ve yanıma yerleşmeden ve bana doğru bakmadan önce üzerine oturmama izin verdi.
"Birbirimizi görmeyeli uzun zaman oldu, değil mi?"
Kız kardeşim sorarken gülümsedi.

Büyük bir baş sallamayla cevap verdim ve ona biraz daha sokuldum.
"Aman Tanrım, Lize'm bugün neden bu kadar çocuksu ?"

Rose, omzumu sıkıca sararak şakacı bir şekilde söyledi.
'Ama kardeşim, benim de deşarj olmaya ihtiyacım var.'
"Seninle tekrar buluşmayalı neredeyse üç gün oldu, peki başka ne zaman senin tarafından şımartılabilirim?
"Seni gerçekten görmek istedim."
"Gerçekten mi? Ne kadar özledin bei?"
"Um ... gökyüzü kadar?"
Homurdandığımda, kız kardeşim kahkahalara boğuldu. 



Umarım bölümü beğenmişsinizdir :)
Hikayede Lize Rose'a Sister Rose diyor.
Bu Rhibe ya da Kız kardeş veya abla olarak çevirilebilir. Ben kız kardeş kelimesini kullanacağım.
Kafanız karışmasın yani :)
Becky'nin Lize'in kapısında köpek olduğu bölümleri görmemiz dileğiyle :D
İyi okumalar :)

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


0   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   2