Yukarı Çık




1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 

           
İkinci harp yasası yeniden düzenlenmiş ve bu yasanın çıkışı ile subay adayları arasında ciddi bir yarış baş göstermişti. Andrjez için teslim kâğıdı geldiğinde henüz eylülün başıydı. O gün odada konuşulan şeylerden sonra bir daha Milos, annesi Bayan Roluge ile onlara gelmemişti. Andrjez onun nerede olduğunu soramayacak kadar unutmaya müsaitti. Bayan Roluge sık sık konfeksiyon fabrikasında sorun yaşıyor ve Dejan ailesine dert yanmak için akşam sohbetine geliyordu.  Milos’u o zaman kadar sormak aklına bile gelmemişti. Bütün arkadaşlarına aynı gün çağrı mektubu geldiğinde o akşam evlerine Bayan Roluge’nin gelmeyişi ile meraklanmıştı. Ve ertesi günlerde gelmemeye başlaması ile daha da meraklanmıştı. Neler olduğunu merak ediyordu. Milos’un gelip gelmeyeceğini ya da çağrı mektubunun ulaşıp ulaşmadığına dair bir fikir edinmek onun önemli değildi ama merak etmişti.
Bir hafta içinde teslim olması gerekiyordu. Herkes gibi o da son gün teslim olacaktı. Bir süre daha geciktirmek istemiş ve uzun bir aileden ayrılışın öncesi hazırlıklar için uğraşacaktı. Teslim olacakları gün bavullarında bulunacak olan eşyaların listesi verildiğinde onun için alışverişe çıkacaktı. Çarşıda dolaşıp bir şeyler toplayacak kadar kendini dinç hissettiği gün arkadaşları ile oraya gitmeye karar vermişti. Tıraş için fırça ve ustura, temiz fanila ve içlik alacaktı. Bunun yanı sıra özel eşya getirebilirlerdi. Limitleri belliydi. Dörtten fazla kişisel eşya getiremezlerdi. Ufak el bavulları ve üstlerindeki sivil son kıyafetleri ile eğitim okuluna gideceklerdi. Neşe içinde aynı zamanda endişeliydi hepsi. Uzaktan konuşmak kolay iken, hükümet tarafından imzalanmış olan belge ellerine geldiğinde ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Alınacak çok az şey vardı ve ufak bavullar olacaktı. Herkes gibi tıraş malzemelerini aldıktan sonra fanila ve içlik için bir mağaza aramıştı. Çok seçenekleri yoktu. Başkent gibi birçok mağaza bulunmazdı. Hepsi aynı konfeksiyon fabrikasından çıkmış olan şeyler vardı. Annesi ona almamasını fabrikadan ona getireceğini söylese de son defa alışveriş yapmak istemişti. Mağazaya doğru yürürken çıktıklarında parka gidip biraz oturmaktan söz etmişlerdi. O ara Andrjez’in gözüne mağazanın köşesinde dikilen kişi takılmıştı. Elindeki ufak torbaya bir şeyler sıkıştırmaya çabalayan Milos son ürünü koymanın rahatlaması ile başını kaldırınca göz göze gelmişti.  Gülümsemiş olması ile Andrjez rahatlayıp el sallayıp adımlarını hızlandırmıştı. “Okul için hazırlık mı?” demişti. Milos başını ufakça sallayıp onun elinde salladığı tıraş setine dikmişti gözlerini. “Tıraş seti almamalısın!” demişti. Andrjez bir an elindeki sete bakıp sonra merakla ona gözlerini dikti. “Neden almayalım ki? Listede var!” demişti. Milos gülmüştü. Sadece ona bakıp birkaç saniye gülümsemişti. “Senden üstte olan kişiler o seti çalacak çünkü. Boşa para vermiş oldun. Zaten girişte kontrol edecekler ve eşyan eksikse bunu sağlayacaklar. Pahalı şeyler alma. Onu evde bırakmalısın. Güzel bir set!” demişti. Andrjez bir an düşündü. Onun kadar deneyimli olmadığını biliyordu. Verilecek olan setin ne kadar iyi olduğunu bilemediği için burun kıvırmıştı. “Sorun olacağını sanmam. Hem kimse orada hırsızlık yapmaz.” Demişti. Milos sadece gülümsemişti. Onu hafife alan gence gülümseyip gerçekliğin ne kadar korkunç olacağını söyler gibi başını yavaşça sallamıştı. “Paranı iç çamaşırında saklamak zorunda kaldığın zaman tıraş seti yerine kör bir jilet kullanacaksın.” Demişti. Bunların gerçek olmasına inanmıyordu Andrjez. Sonuçta özel eğitilecek subaylar gelecekti oraya. Basit kişiler değildi. Milos içeri doğru gözlerini çevirmişti. “Bir şeyler alacaksan seni burada oyalamayayım.” Demişti. Andrjez omzu silkmişti. “Aslında pek de bir şey almayacağım. Annem her şeyi ayarlamış. Zamanın var mı?” diye atılganlıkla sormuştu. Milos bir an için ona şaşkınlıkla bakıp kaldı. “Ne için zamanım var mı?” dedi. Andrjez hiç teklemeden konuşmaya devam etmişti. “Bir süredir hiç konuşamadık. Yeni güzel bir yer bulduk geçenlerde. Sende gelsene. Sıcak çikolata ve taze bisküvileri var. Gelir misin?” demişti. Milos ne diyeceğini bilemedi. Birkaç saniye düşündü. “Olabilir. Ama arkadaşım…” Andrjez hiç düşünmeden atılmıştı. “O da gelsin. Sorun olmaz.” Demişti.
Söz ettikleri pastaneye gittiklerinde Milos gergindi. Sadece o değil hepsi gergin bir ifadeye sahipti. Milos’un arkadaşı dediği kişinin bir kız olduğunu kimse bilmiyordu. Kız sarı bukleli saçlara sahipti. Pembe yanakları ve dudakları vardı. Güzlerinin içindeki yeşil ton hepsini geriyordu. Milos’u andıran bir tipi vardı. Bir tek o gerilmemişti. Kızın kim olduğunu sormaya çekiniyorlardı. Milos bir cesaret konuşmaya başlamıştı. “Emma benim ortaokuldan arkadaşım. Ailesi buraya yakın bir kasabada yaşıyor. O da subaylık sınavını kazandı.” Demişti. Hepsi suskundu. Onlardan daha uzundu Emma. Uzun parmakları fincanın kulpunu kavramıştı. “Evet!” demişti. Ardından sıcak çikolatadan bir yudum alıp gergince ona bakan genç erkek çocuklarına bakmıştı. “Anlaşılan hepimiz aynı yere gideceğiz. Açıkçası kadın subay sayısı az olduğu için endişe ediyorum. Milos ile bunu konuşuyorduk. Erkeklerin çok olduğu yerde olmaya alışık olsam da biz kızlar için siz erkekleri anlamak biraz zor. Ve disiplinin yanı sıra biliyorsunuz ki kızların fiziksel olarak zayıf görülmesi biraz beni rahatsız ediyor. Milos ve…” duraksamıştı. Ağzına acı bir tat gelmiş gibi dudakları gerilip yutkunmuştu. Ne diyeceğini bilemeden öylece kalmıştı. Birkaç saniye düşünmek ister gibi gözlerini boşluğa dikmişti. Andrjez onun neden çekindiğini merak etmişti. “Milos ve birkaç arkadaşım var. Erkekler daima avantajlı oldukları için kaba davranıyor birçok kişiye. Ama eminim sizler bir kıza saygı gösterecek kadar nazik olabilirsiniz.” Demişti. Andrjez yakın arkadaşının bir öksürükle olaya girdiğini fark edince ona doğru dönmüştü. “Elbette. Sonuçta kızlar narin varlıklar. Kabalık etmek doğru olmaz.” Dediğinde Milos ona bakıp iç çekmişti. “Emma üst üste dönem birincisi oldu atışta.” Dediğinde derin bir sessizlik başlamıştı. Elenme ihtimalleri gelmişti akıllarına. Askeri ortaokuldan ve liseden gelenler atış yapmayı, bıçak kullanmayı biliyordu. Onlar daha hızlı puan toplayabilirdi. Daha çabuk rütbe kazanabilirdi. Bu gerçek canlarını sıkmaya başlamıştı. Sohbet bir an için durgunlaşmıştı. Ta ki Emma ayağa kalkana kadar kimse tek kelime etmemişti. “Milos babam beni almaya gelecekti. İstasyonun orada buluşmamız gerek.” Demişti. Milos hemen ayağa kalkıp onun birkaç parça eşyası olan çantayı almıştı. “İstasyona nasıl gidebiliriz?” demişti kalkar kalkmaz. Kendisi bile yabancıydı bu şehre. Kimse şehrin diğer ucunda olan istasyona gitmek istemiyordu. Tarif edebilirlerdi. Andrjez ise birden ayaklanmıştı. “Size eşlik etmemi ister misiniz?” demişti. Hızla eşyalarını toplamış ve arkadaşına doğru dönüp eşyalarını ona uzatmıştı. “Bunları eve bırakır mısın?” demişti. İstasyona gitmek için onlar ayrılırken herkes Andrjez’in Emma’ya yakın olmak için harekete geçtiği fikrine kapılmış ve birazda kıskanmışlardı. Onlar o kadar hızlı hareket edebileceklerine inanmıyorlardı. Ve soğumaya başlayan havada istasyona yürümek sadece yorgunluk olurdu.
Andrjez istasyona gitmeleri için onlara eşlik ediyordu. Yol boyunca Emma sürekli konuşmuştu. Milos ile ortaokulda nasıl tanıştıklarını, onun hakkında neler düşündüğünü konuşmuştu.  
“Milos başarılı bir öğrenci. Bir defasında sınıfında birinci bile olmuştu. Genelde birinci olan kişi Altais olurdu…” birden durmuştu. Derin sessizliği adımlarını yavaşlatmıştı. Göz ucu ile sağ tarafında yürüyen Milos’a bakmıştı. Andrjez’den çekinmiyordu. O yüzden aklına geleni konuşabilecek kadar cesurdu. “Milos hiç Altais’in mezarına gittin mi?” demişti. Milos başını yavaşça aşağı yukarı sallamıştı. “Bir defasında evet. Taşınmadan önce.” Demiş ve kelimeler boğazında boğulmuştu. “Ona veda edebildiğine sevindim. Siz çok yakın arkadaştınız. Olanların sorumlusu sen değilsin.” Demişti. Milos cevap vermemiş ve adımları hızlanmıştı. Kaçmak ister gibiydi ama bir bağ onlardan uzaklaşmasına izin vermiyordu. Andrjez onun kaçma çabasını fark etmişti. “Peki bu Altais kim Emma?” demişti. Emma heyecanla ona dönmüştü. “Altais, o Milos’un en yakın arkadaşıydı. Benimle de sürekli konuşurdu. Birçok kişiye göre çok başarılıydı. Ailesinde okuma yazma bilen bir o bir de ablası varmış. Bütün öğretmenler onu severdi. Hem nazik hem zeki birisiydi. Ailesi çiftçi diye biliyorum. Ablası ise başkentte bir yazıhane işleten adam ile evliymiş.” Milos birden onun sözünü kesmişti. “Ölmüş birisini çok merak etmemelisin.” Dedi. Andrjez onun konudan rahatsızlık duyduğunu anlamıştı. Ama Altais denilen bu kişiye karşı özel bir merak uyanmıştı içinde. “En yakın arkadaşın hakkında neden konuşulması hoşuna gitmedi?” demişti. Milos bunu duyunca Andrjez’e doğru hızla dönmüştü. Emma ise olaya karışmak istemez gibi kafasını başka yöne çevirmişti. “Onu tanıman gerektiğini düşünmüyorum çünkü. Sana ve senin gibilerine faydası olacağını sanmıyorum.” Dedi. İstasyon gözükmüştü. Emma kaçmak ister gibi hızlanıp Milos’un kolundaki çantayı çekmişti. “Beni getirdiğiniz için teşekkürler.” Demişti. Milos çantayı ona verdiğinde Andrjez kızı durdurmak için adımlarını hızlandırmıştı. “Hey istasyon kalabalıktır. Baban belli bir yer söyledi mi?” dedi. Emma ona eşlik etmek isteyen Andrjez’in Milos’un yıkıcı enerjisinden kaçmaya çabaladığını düşünmüştü. “Evet! Arkasında yer alan yolda. Orayı bulmama yardım eder misin?” demişti. Andrjez kabul etmek için atıldığında Milos birden sert bir şekilde istasyonun arkasındaki yeri işaret etmişti. “Görmüyor musun? Buradan git. Hem şu babanın arabası değil mi?” demişti. Emma bir an için onu gerçekten sinirlendirdiğini hissedip mahcup halde gülümsemişti. “Evet. Bugün için teşekkürler Milos. Daha sonra görüşürüz.” Demişti. Andrjez’e dönüp sadece el sallamıştı. Milos bir süre Emma’nın arkasından bakmış ve tek kelime etmeden geri geldikleri, yöne doğru yürümeye başlamıştı.  Andrjez bir süre onu sessizce takip etmeye çabalamıştı.
“Seni sinirlendirmek istemedim. Sadece merak ettim!” demişti. Milos onu duymazdan geliyordu. Hızlı hızlı yürüyordu. Andrjez ona yetişmek için çabalamıyordu. Sadece takip ediyordu. Bir süre daha bu sessiz takip sürmüştü. Andrjez en sonunda onu durdurmayı başaracak o cümleleri söylemişti.
“İntihar ettiği söylenen kişi o mu?” dedi. Milos birden olduğu yerde ayakları bataklık çamuruna batmış gibi kalmıştı. Olduğu yerde hiç hareket etmeden duruyordu. Andrjez ona doğru elleri cebinde yavaş yavaş yürüyordu. “Her neyse hayatını kurcalamak istemedim. Sadece belki gerçekten arkadaş falan oluruz diye…” Milos’un tam yanında durmuştu. Ona bakıyordu. Milos ise saplandığını hissettiği bataklığın içine çekiliyor gibi ayaklarına bakıyordu. Andrjez onun yüzüne bakmak için yana doğru yürüdüğünde pek de hoş olmayan o ifadeyi görmüştü. Sinirli değildi. Üzgündü ama bunu öfke gibi göstermeye çabalarken rengi soluyor çenesi titriyordu. Çatılmış kaşları altında sakladığı gözleri dolmuştu. Böyle bir anda yumruk yumruğa kavga edeceklerini ummuştu Andrjez. Kendini buna hazırlamak için göğsünü ile doğru atmıştı. Milos’u dövebilirdi. Bunu yapmaya değer miydi? Kafasında bin düşünce dolaşırken hiç beklemediği bir şey olmuştu. Milos ona dikmişti gözlerini. Göz yaşları kurumuş halde ifadesizdi. “Evet!” demişti. Sadece bunu söylemekle kalmayacaktı. “Ama o intihar etmedi. Onu ölüme sürüklediler. Ona başka şans bırakmadılar. Sadece farklı olduğu ve onlara göre daha başarılı olduğu için bunu yaptılar. Sende buna hazırlıklı ol. Sandığınız gibi gideceğiniz yerde eğitilip size madalya takıp bir üniforma giydirip elinizi sıkıp rütbenizi vermeyecekler. Onların istediği olmazsan dövecekler, hakkında konuşacaklar ve bazen sana istemediğin şeyleri yaptırıp çıkmaya çalıştığın basamakları tek tek kıracaklar. En sonunda seni ezemezler ise birisi boynuna ipi geçirirken diğeri ayağının altındaki sandalyeye vuracak. Ve seni kurtarmak isteyen herkesi dizlerinin üstüne çökertip ipte sallanışını izletecekler. Sende onların çığlıklarını duyma diye bir sürü kişi etrafına toplanıp kahkaha atacak.” Sözleri soğuktu. Ama kelimeler o kadar hızlı göğsüne saplanıyordu ki Andrjez tepki veremiyordu. “Ve bir gün kibar davrandığın bir kız birisine gidip biliyor musun Andrjez diye birisi vardı. O başarılıydı ama hayatın yükünü kaldıramadı ve hakkındaki söylentilere dayanamayıp kendini odasında astı diyecek.  Gerçekleri unutacaklar çünkü vicdanları rahat uyumak ve uyandıklarında hala gülümsemek için.” Başını iki yana yavaşça salladı. “Belki seni seven birileri olur ve senin hikayeni unutmamak için kendilerinde izler yaratır ve her gece senin için ağlayıp dua eder. Altais için dua eden bir iki kişi gibi senin içinde dua eden birilerini bulursun umarım.” Sözleri bitince Andrjez’i olduğu yerde bırakıp çekip gitmişti. Orada öylece neye uğradığını anlamadan kalmıştı. Altais denilen kişinin ölümü intihar değilse bu yapılan şey… Ve bunun açtığı yaraları taşıyanlar… Gözün gördükleri ve kulağın duydukları arasındaki bu farklılık insanı derin ve hastalıklı düşüncelere çekiyordu. Ne kadar süre orada öyle kaldığını bilmiyordu. Birden kendini Milos’un evinin önünde bulmuştu. Ona ne diyeceğini bilemeden öylece evin önündeydi. Bir süre orada durmuştu ve daha sonra adımları aksi yöne dönmüştü. Eve gidene kadar düşüncelerinin yarattığı yorgunluk adımlarını yavaşlatmıştı. Sadece düşünmek bu kadar yorucu olamazdı. Altais’in kendini asmaması ama herkesin intihar ettiğini söylemesi onu hala korkutuyordu. Milos’un dediklerini unutamıyordu.
Evden ayrılış vakti gelmişti. O gün annesine son kez sarılıyor gibi sıkıca sarılmıştı. Müracaat şubesinin önünden kalkacak olan araç ile gideceklerdi. Orada toplanmaya başlamışlardı erken saatlerde. Öğleden önce on da araç kalkacaktı. Oraya vardığında arkadaşlarının yanına doğru yürürken gözleri Milos’u aramıştı. Onu kenarda durmuş boşluğa bakarken görmüştü. Bekleyen astsubaya kağıtlarını göstermek için vezneye doğru yanaşmıştı. O ara köşede duran Milos’un dikkatini çekmişti. Bir anlığına göz göze gelmişlerdi. Milos her zaman yaptığı gibi gülümseyip selamlamak yerine onu görmezden gelmişti. Neredeyse otuz kişi vardı. Bunlardan sadece beşi kızdı ve geri kalanı erkekti. Andrjez diğerleri ile gidecekleri yer hakkında konuşmaya çalışmış ama hep aklında o gün duydukları vardı. Saat on olmaya yakın üç askeri kamyonet gelmişti. Kızların bindiği kamyonet ufak olandı. Geri kalanına ise hızla binmeleri emredilmişti. Çoğunun ailesi oradaydı. Son defa sarılıp el sallamak için gelmişlerdi. Bütün bir kışı manastırda geçireceklerdi. Andrjez annesine el sallamak için döndüğünde Bayan Roluge’nin orada olduğunu gördü. Acele ile gelmiş ve etrafa bakıyordu. Milos’u arıyor olmalıydı. Ona ulaşmak ister gibi kalabalıktan koşuyordu. Andrjez araca doğru giderken onu görmeye çabaladı. Bayan Roluge kalabalıkta kaybolurken araca binmek zorunda kalmıştı. İçeri bakınca köşede Milos’un oturduğunu görmüştü. Oraya doğru hızla yürümüştü. “Annen seni arıyordu dışarıda!” demişti. Milos ona bakıp bir süre gözlerini kısmıştı. “Beni mi? Sanmam! Gelmeyecek kadar hastaydı. Birisini benzetmiş olmalısın!” demişti. Andrjez onu gördüğünden emindi. Araç dolduğu için kapısı kapatılmış ve gri tentenin altındaki bütün oturma yerleri dolmuştu. Andrjez hemen Milos’un yanına oturmak zorunda kalmıştı. İlk hareket eden kızların aracı olmuştu. Onları ise bu araç takip etmişti. Milos dalgın ve düşünceliydi. Andrjez ona doğru dönmüştü.
“Dediklerin bana mantıklı gelmedi.” Demişti. Milos ona doğru bakmıştı. “Hangisi?” dedi. Andrjez ona bakıp fısıldar gibi konuşmaya başlamıştı. “Şu intihar mevzusu…” Milos ona bakıp geri ayakkabılarına dikmişti gözünü. “Ciddiyim… Yani öyle bir şey varsa bunun bir çözümü…” Milos ona doğru dönmüştü. “Orada kurallar farklı. Bende hepsi için çözüm olduğuna inandım.” Fısıldaşmaları dikkat çekmişti. Milos göz ucu ile etrafa bakıp ona doğru eğildi. “Eğer bir gün seni ölüme sürüklerse birisi önce sen öldür ve sadece onun bir ibne olduğunu haykır.” Demişti. Andrjez ona şaşkınlıkla bakıp kaldı. Milos ise gözlerini ona dikmişti. “İyi birisi olma. Birisini yerde tekmeliyorlarsa karışma… Birisinin boynuna kement katmış ağaca sürüyorlar ise karışma. Sadece derslerine odaklan. Bunu yapmaz ve birileri için kahraman olmaya çabalar isen hedef sen olursun.” Andrjez başını usulca sallamıştı. “Ve oraya girdiğimiz anda beni tanımıyorsun. Sadece kendini tanı ve tanıt.” Dedi. Andrjez onun orada birileri ile sıkıntılı olduğunu anlamıştı. Dedikleri dikkate alınması gerekecek kadar ciddi ama bir o kadar gerçek olmaya uzak korkunçluğa sahipti. Kafası karışmıştı. Manastır yolu uzundu. Ve yolda giderken konvoya başka kamyonlarda katılmıştı. Bir ara mola verilmişti. Gün batmaya yakın manastır kapısına varmışlardı. Son varan konvoy olarak yedi araç içeri girdiğinde yükselen binaların şatafatlı görüntüsü yerini karanlıkta parlayan onlarca cam almıştı. Geniş avluda süs havuzunun etrafını saran yolun bitiminde bir kalabalık vardı ve onlar gibi oraya gelmiş bir önceki konvoydu. Gün erken kararıyordu. Saat henüz yedi buçuktu ve güneş çoktan yerini alacakaranlıkta doğmaya başlayan aya bırakmıştı bile. Bir önceki konvoyun kamyonları gibi onları da bırakıp kamyonlar büyük garajlara doğru yol alırken kalabalıkta fısıltılar ve heyecanlı sesler vardı. Andrjez kalabalığa heyecan ile bakıyordu. Onları karşılayan kıdemli öğrencilerin dediklerini anlamıyordu. Sadece diğerlerini takip ediyordu. Geniş yüksek tavanlı koridorları geçip yatakhaneye vardıklarında yüz kişinin yatacağı yerde bir anlığına duraksamıştı. Ranzaların birçoğuna yerleşmiş kişiler vardı. Herkes yataklarda yer bulmaya çabalarken gözleri Milos’u aramıştı. Diğer yatakhaneye gidenler içinde olduğu anlaması kısa zaman aldı. Eşyalarını yatağına bıraktığında ona uzatılan üniformaya bakıp kaldı.
“Saat sekizde yemek için aşağıda olmalısınız. Yaklaşık on beş dakikanız var geç kalmayın.” Demişti kafileye liderlik eden kıdemli kişi. Bir süre etrafta heyecanlı bir telaş başlamış daha sonra ise herkes hızla kıdemlileri takip ederek aşağı inmişti.  Kıdemli sayısı azdı. Çoğu kişi cepheye gitmiş olmalı diye düşündü. Yemekhane oldukça büyüktü. Birçok çalışan ve dev kazanlar vardı. Masalar uzundu. Bir şekilde kendine masalardan birinde yer bulmuştu. Kalabalığın gürültüsü içinde bir ses ile irkilmişti. “Beyler!” diye bağıran kişi Emma idi. Onlara doğru hızla yürüyordu. Andrjez yanındaki iki arkadaşının kıza el salladığını fark edince mecburen bakmak zorunda kalmıştı. “Sağ salim gelebilmişsiniz.” Demiş ve gülümsemişti. Andrjez onunla konuşup konuşmama konusunda çekingendi. Milos’u sormak için dudaklarını araladığı sırada Emma atılmıştı. “Milos’u gördünüz mü? Sizinle gelmedi mi?” demişti.
“Aynı araçtaydık ama yatakhaneler farklı galiba!” demişti birisi. Emma bunu duyduğuna üzülmüştü. “Tanrım, burada neredeyse dört yüzden fazla öğrenci var. Şimdi onu nasıl bulacağım?” demişti. Etrafa bakınırken birden duraksamıştı. “Bana yardım etmek ister misiniz?” demişti. Andrjez başını iki yana sallamıştı. “Onu bulmamıza gerek yok. Sonuçta burada bir yerde.” Demişti. Emma onun soğuk yüzüne bakıp kaşlarını çatmıştı. “Kavga mı ettiniz? Milos çok kırıcı konuşabilir ama eminim senin iyiliğin için…” Andrjez ona dikmişti gözlerini. “Kavga edecek kadar arkadaş değiliz onunla. O yüzden onu aramaya gerek yok. Arkadaşların buraya bakıyor onların yanına git!!” demişti. Emma ne diyeceğini bilemeden öylece kalmıştı. Ona cevap vermek istemişti ama sadece arkasını dönüp gitmişti. Andrjez’in yakın arkadaşı Ruen ona bakıp kaşlarını çatmıştı. “Biraz kaba konuşmadın mı? Kız sadece Milos’u merak etmiş olmalı.” Ruen bunu söyleyip ona dikmişti gözlerini. “Ruen, Milos veya başkası bizi ilgilendirmiyor. Bir hedefimiz var onu gerçekleştirmemiz lazım.  Bence sende işine odaklan.” Demişti. Söyledikleri ile düşünceleri çok tersti. Gerçekten Milos’un nerede olduğunu merak ediyordu. Ona sormak istediği şeyler vardı. Ama bir yandan haklılığını düşününce başını belaya sokmamak için ondan uzak kalmayı tercih ediyordu. Kafasındaki karmaşa bir çan sesi ile dağılmıştı. İçeri giren kurmay subayların postallarının sesi bütün o gürültüyü durdurmuştu. İçeri giren on kadar kurmayın ardından rütbesini tahmin etmek için madalyalarını saymaları gereken orta yaşlı bir adam girmişti. Kıdemliler ayağa kalktığında herkes ayağa kalkmıştı. Hazır ol da beklerken başları dik ve emir bekleyen birer köpek kadar sakin ve sessizdi hepsi. Yüksek kürsüye doğru ilerleyip orada hazırlanmış özel masaya vardıklarında kurmay subaylar oturmadan önce madalyaları göğsünde ışıldayan adamı beklemişti. Ruen fısıldayarak yaşlı adamı işaret etmişti. “O bir general!” demişti. Andrjez başını ufaktan sallamıştı. General masaya oturduğunda kurmay subaylarda oturmuş ve herkes birden hızla yerine geri oturmuştu.
“Bu sene başvurular ve gelen sayısı fazla olduğunu duyduğumda gururlandım. Genç ve yetenekli evlatlarımızın imparatorluğumuzu kurtarmak için bu eğitimi göze alması beni mutlu etti. Hepiniz zorlu sınavlardan geçip buraya kadar geldiniz. Burada ilk akşam yemeğiniz. Son akşam yemeğinizin ne zaman olacağını siz belirleyeceksiniz. Burada kazandığınız puanlar ile devam edip etmediğinize karar verilecek. Gerekli açıklamaları sizlere derslerinizde yapacaklar. Şimdi afiyet olsun.” Demişti. Kıdemli olanlar sessizce yemeğine başladığında diğerleri de onları taklit etmeye başlamıştı. Yemek bittiğinde yatakhanelere geri dönme emri gelmişti. Genelde sürü halinde hareket ediyorlardı. Andrjez ve Ruen aynı yatakhanede farklı köşelerde yer bulmuşlardı. İçeri girdiklerinde kıdemliler onlara toparlanmalarını bir toplantı yapacaklarını söylemişti. Yüz kişilik dev yatakhanede toplandıkları yer ise kıdemlilerin oluşturduğu yirmi kişilik yatakların arasındaki geniş boşluğa doluşmuşlardı. Yatakhanenin en kıdemlisi ve en baş köşede kala genç gülümseyerek onlara bakmıştı.
“Saat on birden sonra ışıklar kapanır. Duşları saat on bire kadar kullanabilirsiniz. Kütüphanede sabahlamak için şansınız var. Ama tavsiye etmem. Sabah beşte kalkılır ve beş buçukta sabah koşusu için ana avluda olmanız gerekecek. Saat yediye kadar çalışma sürer. Temizlik çok önemli. O yüzden koşu sonrası hemen duşlara gidin. Çünkü yedi otuzda aşağıda kahvaltıda olursunuz. Bütün duşlar, yemekhane, yatakhane bu bina içinde yer alıyor. Sol tarafa geçemezsiniz. Orada kızlar kalıyor. Sağ tarafta akşam on bire kadar istediğiniz yerde olabilirsiniz. Bunun yanı sıra burası dışında altı bina daha var. Birisi sadece eğitim için var olan okul. Bir diğeri ise revir ve sağlık için ayrılan hastane. Sosyal aktiviteler için ayrılmış bir bina var. İki bina sadece kurmaylara aittir. Girmek yasak. Kütüphane bu binada olduğu gibi okul binasının üst katında da yer almaktadır. Son bina ise tamamen savaş teknikleri üzerine ve sizlerin yeteneklerinizi göstereceği yer. Zaman içinde düzene uyum sağlayacaksınız. Yarın hafta sonu ve binaları gezip sosyal tesisleri ziyaret edebilirsiniz. Bunun dışında uymanız gereken yazılı olmayan bazı kurallar var.” Göz ucu ile herkesi taramıştı.  “Öncelikle bir çoğunuz yenisiniz bu yüzden sizden daha önce burada yer almış herkes kıdemlidir ve onlara karşı saygılı olmalısınız. Saygısızlık kabul edilebilir bir şey değil. Sizden bir şey istendiğinde yapmanızı istiyorum. Çünkü hiyerarşi çok önemli. Asker olmanın önceliği emirleri sorgulamamaktır. İkinci olarak burada kavga olduğunda idari kademeye gitmesi pek hoş karşılanmaz. Çok fazla kişiyiz ve bu yüzden önce bizlere gelmelisiniz. Benim adım Achube. Bir şey olursa bana gelin. Bir sorun çıkarsa önce benimle konuşun. Eğer kurmayları bu işin içine sokarsanız muhtemelen manastırdan atılırsınız. Haklı olsanız bile uyumsuzluktan hoşlanmazlar.  Onun dışında öğrenmelisiniz. Çok fazla dik başlı olmayın. Sadece kendinizi düşünmeyin. Unutmayın buradaki kişiler bir gün cephede sırtınızı dayadığınız kişiler olacak. Şimdi sorusu olan var mı?” demişti. Oturduğu yerden ona bakan şaşkın gözler arasından birisi öne doğru çıkmıştı.
“Aslında ben bir şey sormak istiyorum. Ailelerim ile nasıl iletişim kuracağız?” demişti. Achube gülümsemişti. “Telgraf var. Ama genelde mektup kullanmanızı tavsiye ediyorum. Her Pazar buraya bir posta arabası gelir ve ayrılır. O zamana kadar mektuplarınız teslim edip ertesi hafta alabilirsiniz. Pul parası ödemiyorsunuz. Size zaten her hafta bir pul verilecek. Onları tasarruflu kullanmalısınız. İkinci bir pul para ile.” Dedi. Ardı ardına güncel yaşama doğru sorular geliyordu. Achube hepsini sabırla cevaplarken Andrjez elini kaldırmıştı.
“Peki bu puanlama nasıl oluyor?” dedi. Achube sonunda güzel bir soru almış olmanın mutluluğu ile ona bakıp gülümsemişti.
“Puanlar hem yazılı sınavlar ile hem de davranış kriterleri ile belli oluyor.  Sahada ve sınıftaki davranışlarınız, derslerdeki başarı ve tatbikatlardaki başarılarınıza bakılarak yıl sonuna kadar topladığınız puanlar mezuniyetinizde size kıdem ve rütbe sağlayacak.” Dedi. Andrjez ona bakıyordu. “Yeterli olmamız için mezuniyeti mi bekleyeceğiz? Dört sene beklememiz mi gerek?” dedi. Achube başını iki yana sallamıştı. “Hayır. İki sene içinde birçok başarı puanını toplayıp mülakat için başvurabilirsin. Değerlendirme alabilir ve ona bağlı erken mezuniyet yaşayabilirsin. Bunu yapabilmen için gece gündüz çalışman gerek.” Dedi. Andrjez başını sallamıştı. “Son olarak bir şey daha sormak istiyorum.” Demişti. Achube onu göz ucu ile süzmüştü. Dikkat çekecek birisine benzediğini anlamıştı. Atılgan, sorgulayıcı ve hırslıydı. “Danışmanlarımız ile ne zaman tanışacağız?” demişti. Abisi manastırda onlara birer kurmay subayın danışman olarak atanacağı söylenmişti. Achube onu göz ucu ile süzmüştü. “Askeri ortaokuldan mı geliyorsun?” demişti. Andrjez başını iki yana sallamıştı. “Abim kıdemli bir subaydır cephede. Bir dönem burada bulundu.” Dedi. Achube bunu duyunca kaşları çatılmıştı. Ailesi asker kökenli olanların bilmiş ve egolu tavırlarından nefret ederdi. “Adı ve soy adın nedir?” dedi. “Andrjez Dejan.” Dediğinde Achube bir an için rahatlamıştı. “Yüzbaşı Dejan’ın kardeşisin demek. Onun geldiği sene ben buraya yeni başlamıştım. Kurmay danışmanlığımda o vardı. Kendisine sonsuz saygım var Dejan. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa bana gelebilirsin.” Demişti. Andrjez tıpkı annesinin ve abisinin tembih ettiği gibi kendini tanıtıp kıdemlilerin en üstündeki kişi ile iyi iletişim kurmuştu. Onlara gidip duşlara girmelerini söylemişlerdi. Diğer yatakhane toplantıyı onlardan önce bitirmişti. Duşlar kalabalık, gürültülü ve çıplak erkekler ile doluydu. Andrjez kendine bir kabin bulmayı başardığında Ruen onun hemen ardından sıraya girmişti. Andrjez’in sağladığı ayrıcalıktan faydalanmak için onunla takılmaya devam edecekti. Yüzbaşı Dejan sert, otoriter ve cephede başarılar getiren bir adamdı. Tekrar manastıra gelip dönemlik ders verme ihtimali olduğu konuşulmuştu. Andrjez abisinin cephede olmayı sevdiğini biliyordu. Onun manastıra dönmek istemediğinden emindi. Sıcak su yolculuğun yorgunluğunu almıştı. Çıktığında Andrjez bulduğu yere oturup Ruen’i bekleyeceğini söylemişti. Birçok kişi onunla tanışma çabası içindeydi. Dejan soy adını kullanarak kıdemli birisi tarafından korumaya alınması herkes için onu arkadaş olarak görmeye yeterdi.     
Ruen’in çıkmasını beklerken çok kişi ile sohbet etmeye başlamıştı. Onunla tanışanların isimlerini aklında tutamayacağı kadar çoktu. O ara en köşedeki kabinlerin olduğu yerden bir gürültü gelmişti. Birisi bağırmaya başlamıştı. “Lanet olası sıraya girmeyi öğren artık!” diye yükselen ses Achube’ye aitti. Kime bağırdığını anlamak için ayaklandıklarında tanımadıkları birisi ile kavgaya tutuştuğunu görmeye başlamıştı. Onu yatakhanede hiç görmemişlerdi.
“Sıraya girdim ben. Her defasında kendini bir halt sanıp sıraya önden giriyorsun.” Diye yükselmişti esmer iri yarı çocuk. Achube’den bile daha iriydi. Achube havlusunu beline sıkıca bağlamıştı. Bir elinde kalıp sabun vardı. Andrjez ilk defa orada kavgalardan birine şahit olacağından habersiz şaşkınlıkla bakıyordu.
“Senin asla aklın başına gelmiyor değil mi?” diye bağırmıştı Achube. Daha sonrasında küfürleşmeye başlamış ve Achube çocuğun suratına sert sabunla vurup onu yere devirdiğinde kimse karışmamıştı. Erkekler arasında güç gösterisi kaçınılmazdı. Doğaları gereği hep kavgacıydılar. İkisi yerde debelendikten sonra Achube zafer kazanmış halde ayaklanmıştı. Onu yatakhanesine götürün. Bir daha bana bağırırsan sana bundan daha fazlasını yapacağım.” Demiş ve elindeki kanlı sabunu yere doğru fırlatmıştı. Yeni sabun vermişlerdi ona. İktidar olmak ve sözünün dinlenmesi hiyerarşi idi. Achube kazandığı tahtını kaybetmeyecek kadar hırslıydı. Andrjez onun kazandığı ilk kavga olmadığını ilerleyen zamanlarda anlayacaktı. Ama dikkatini başka bir şey çekmişti. Ona bakan gözler… Yeşil koyu gözler ve ıslak saçları… Milos ile göz göze geldiğinde duraksamıştı. Duştan yeni çıkmıştı ve kapının önündeki kan lekelerine bakıyordu. Achube onun çıkması ile durulmuştu. Onu baştan aşağı süzmüştü. Milos ise gözlerini Andrjez’den ayırıp dikilmiş keskin koyu siyah gözlere dikmişti gözlerini. “Daha hızlı olmalısın çaylak!” demişti Achube. Milos bir süre ona bakıp bir adım yana çekilmişti. “Duş süremiz on dakika. Ne fazla ne eksik kaldım içeride.” Demişti. Achube ona bakarken gözlerindeki karanlık artmıştı adeta. Az önce sabunla birisini döven Achube’yi baştan aşağı süzmüştü. “Yine de hızlı olmaya çalışacağım.” Demişti. Achube iktidarının sarsılmasına izin vermiyordu. “B yatakhanesi ve disiplinsizlik... Bu seferlik şanslısın.” Demiş ve kabine girip hızla kapıyı kapatmıştı. Milos sırada onun olmadığını ve B yatakhanesinin kıdemlilerinden birisinin olduğunu biliyordu. Hızla çıkışa doğru yürürken Andrjez ayağa kalkıp yürümeye başlamıştı. Onu soyunma odasında yakalamıştı. Birkaç kişi hızla giyiniyordu. Üşütmekten çekiniyorlardı. Milos hızla eşyalarını ararken Andrjez onun gibi eşya arıyor rolüne bürünüp yanına sokulmuştu.  
“Achube son sınıf. Onunla inatlaşma. Az önce birisini…” Milos birden ona dönmüştü. “Sırada öne geçmek için birisini dövdüğünü içerideyken duydum. Sizin yatakhane sorumlunuz. Bana bir şey yapamaz.” Demişti. Andrjez ona bakıyordu. “Bana anlattıklarına bakılırsa yapabilir. Şu halat mevzusu…” sesi iyice kısılmıştı son kelimelerde.
“Sorun olmaz. Onunla bir daha rast gelme ihtimalimiz yok.” Demişti. Achube’nin ne kadar kindar ve hırslı olduğundan habersizdi. “İlk günün nasıl geçiyor?” demişti Milos konuyu değiştirmek ister gibi. Andrjez kıyafetlerini bulmuştu. “İyi gibi. Abim eskiden Achube’nin danışman kurmayı imiş. İnsanlar beni sevdi. Senin?” demişti. Milos bir an duraksamıştı. Kıyafetlerinin olması gerektiği yerde sadece bomboş bir çanta vardı. Bir süre baktı ve çantayı kaldırıp oturmuştu. “Eski okulumdan çoğu kişi ile aynı yatakhanedeyim. İyi değil.” Demişti. Boş çantayı baş aşağı sallamıştı. Andrjez onun kıyafetlerini çalmış olduklarını anlamıştı. “Seni pek sevmiyorlar galiba?” dedi. Milos gülmüştü. Alaycı gülüşünün ardında sinir vardı. “Sanırım. Kıyafetlerim olmadan oraya gitmek istemiyorum. Onları bir yere saklamış olmalılar.” Dedi. Andrjez bunu duyunca ayaklanmıştı. “Buna gerek yok. Aynı pijamalar verildi hepimize. Benimkileri al. Ben bulurum.” Demiş ve ona çantadan çıkardığı soluk mavi ve gri pijamaları uzatmıştı. Milos şaşkınlıkla ona bakıp kalmıştı. “Achube’ye birilerinin onları çaldığını ve B yatakhanesinden olduklarını söylerim.” Dedi. Milos ona bakıp kalmıştı. O ara içeri Achube’nin girdiğini görüp kıyafetlerini hızla Milos’a verip ayaklanmıştı. “Achube bir sorun var!” deyip önüne atlamıştı. Achube ona bakıp kaşlarını çatarak onu dinlemişti. Milos şaşkınlıkla onları izliyordu. Andrjez olayları dehşet içinde anlatıp role girmişti.
“B yatakhanesi sorumlusu ile görüşeceğim. Beni burada bekle.” Demişti. O ara Milos giyinip köşede olanları izliyordu. B yatakhanesinin sorumlusu ile konuştuktan kısa süre sonra olaylar çözülmüş ve Milos’un kıyafetlerini çalanlar Andrjez’in kıyafetlerini çaldıkları düşüncesi ile cezalandırılacakları söylenmişti. Andrjez her zaman şanslı bir çocuktu. Her olayda haklı çıkmayı başarırdı. Andrjez kıyafetlerine ulaşmanın sahte mutluluğuna bürünmüş iken A ve B yatakhanelerinde kalanlar koridora çağrılmıştı. Kıyafetleri çalan çaylaklar çırılçıplak üç defa koridorda yürütüldükten sonra yatakhane sorumluları durumu anlatmaya başlamıştı.
“Eğer kıyafetleri çalmak ve birisini mağdur etmek gibi kendinizce komik olduğunu düşündüğünüz şakalar yaparsanız bizde kendimizce komik bulduğumuz bu şakalardan yapacağız. Bir daha aynısı tekrar ederse bu şakalar sertleşecek.” Demişti Achube. Daha sonra Andrjez’den özür dilemeleri için çağrılmışlardı. Milos olayı şaşkınlıkla izlerken Andrjez ona bakıp kaşla göz arasında gülümsemişti. Şanslı ve bir şekilde yolunu bulan birisi idi. Kıyafetlerin hepsi standart beden olduğu için Andrjez’e ait olmadığını bile anlamamışlardı. 
O günden sonra Andrjez Milos ile uzun süre denk gelememişti. Ne duşlarda ne de sınıfta. Sınıfları farklıydı. Askeri okul çıkışlı olanlar ve normal okuldan gelenler arasında sınıfları farklı yapmışlardı. Andrjez gibiler daha sıkı eğitim alıyor ve temel düzeyden başlatılmıştı. Yetişmeleri için baskı fazlaydı. Gece gündüz birbirine girdiği bir hafta bittiğinde ise annesine ilk mektubunu yazmıştı. Mutlu olduğunu, iyi gittiğini ve bir şeye ihtiyacı olmadığını abisini sormuştu. Mektubu vermek için postaneye giderken Milos ile sonunda karşılaşmışlardı. Milos postaneye doğru yavaş adımlarla gidiyordu. Canı sıkkın gibi yürüyüşünden Andrjez anlamıştı. Ruen ve birkaç yeni arkadaşı ile yanından geçerken onunla konuşmaya çekinmişti. Geri dönerken onu tekrar elinde mektup ile görünce bu sefer durmuştu. Ruen Milos’u tanımıştı hemen. “Vay be hayattasın demek. Buraya geldiğimiz günden beri görüşemedik.” Diye atılmıştı. Diğerlerine Milos’u tanıtmak için heyecanla atılmıştı. Ama içlerinden biri zaten onu tanıyordu. Andrjez dışında onu tanıyan kişi Milos ile aynı orta okuldaydı. Milos onunla hiç konuşmamıştı. O da Milos ile. Ama dedikodular Milos’u meşhur etmişti bile.
“Mektubu annene mi göndereceksin?” dedi Andrjez. Milos başını sallamıştı. “Hızlı olmalısın öğleden sonra araç gidecekmiş.” Dedi. Milos sadece başını sallamıştı. “Canın mı sıkkın?” dedi. Milos bir süre durdu. Ardından gülümsemişti. “Sadece yoruldum. İlk hafta çok yoğundu.” Dedi. Andrjez onun sahte gülüşüne inanmamıştı. “Hey mektubu verip gel. Sosyal tesislere gidelim.” Diye teklifte bulunduğunda Milos bunu kabul etmişti. Hızla postane yolunda yürürken diğerleri onu beklemeye başlamıştı.
“Andrjez onun canı sıkkın gibi. Bir şey mi olmuş acaba?” demişti Ruen. Andrjez kaşlarını kaldırıp yatakhaneden arkadaş olduğu gence dönmüştü.
“Sen Milos ile aynı sınıftasın değil mi? Derslerde bir şey mi oldu?” demişti. Genç onlara bir süre baktı ve başını sallamıştı.
“Bakın sosyal tesislere Milos ile gidemeyiz. Onu pek sevmezler. Biraz garip birisi. Aynı ortaokuldaydık ve birçok kişide sınıfta onunla aynı ortaokuldan. O zamanlar sorunları vardı. Bir şeyler… En son intihar etmeye kalkışmıştı. Disiplin soruşturması var ve onunla görünmemiz iyi olmayabilir. Pek dengeli birisi değil. Onun yüzünden Altais denilen çocuğun kendini astığı söyleniyor. Bence onu beklemeyelim.” Dedi. Ruen şaşkınlıkla kalmıştı. “Gerçekten mi? Neden peki? Yani niye kendini asmış…” dedi. Çocuk biraz utana sıkıla konuşmaya başlamıştı. “Milos ile ikisini görmüşler. Anlayın işte. Onu zorlamış ve o da dedikoduları duyunca kendini asmış.” Dedi. Andrjez çok içinde kalmıştı. Ruen ise tedirgin şekilde etrafına bakmıştı.
“Bunu herkes biliyor mu?” dedi. Çocuk başını sallamıştı. “Çoğu kişi…” dedi. Ruen hızla yere koyduğu eşyalarını almıştı. “Şey o zaman gidelim. Andrjez başımıza bela almayalım.” Demişti.
O gün Andrjez onların teklifini kabul edip gittiği için her gün kendinden nefret etti. Aklına hiç gelmemişti Milos’un saatlerce onu bekleyeceği… Sadece dedikodulardan ve başarısız olmaktan korktuğu için ona yüklenen bütün suçları kabule dip Milos’u hastalıklı gördüğünün bile farkında değildi. O dedikoduların bulaşmasından korkmuştu.
Hasta o… Tuhaf… Normal değil… bu sözcükler ile onu tanımlamalarına izin verirken onu öyle görmeye başlayacağından bir haberdi. Sadece o gün giderken kaçmış oldu ve sohbetin eğlencenin içinde onun varlığını unutmuştu bile. İnsanlar nankör varlıklar değillerdir. Sadece benciller… onlara yapılanları unutmazlar ama kendi iyilikleri ve kötülükleri her zaman ön planda olur. Andrjez o gün kendi iyiliğini ön planda tutup herkes denile o sürünün bir parçası olmaya doğru ilk adımlarını atmıştı. Herkes gibi olup bulaşıcı hastalıktan kaçınmaya çalıştığını sanmıştı.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.